@zeeyneep41
|
Heyoooo Şekerlerim. Yeni bölüm ile karşınızdayım.
Satırlar arasına yorumlar bırakalım.
Sol alt köşedeki yıldızla oy verelim.
Keyifli okumalar dilerim.
~~~~~~~~~~~~~
30 YIL ÖNCE
Dilruba gençliğinin baharında, güzeller güzeli bir kadındı. İsteyeni çoktu ama babası kızını vermezdi. Babasının isteği güçlü bir aileye vererek aşiretin güç katmakken kızının gönlü, çiftçi bir ailenin oğluna düşmüştü.
İkisi de imkansız bir aşka düştüklerini bilir ama yanmaya devam ederdi. Hamdi, çiftçi bir aileden geldiği için aile mesleğini devam ettiriyordu. Küçüklükten beri girdiği tarlalarda, neleri nasıl yetiştireceğini iyi bilirdi.
Dilruba ile Hamdi bir yıl boyunca seralarda ve tarlalarda buluşuyordu. Hamdi mahsullerin en iyisini, sevdiği için hazırlıyordu. Dilruba ise bu güzel günlerin üzerine kara bulutlar düşmesin diye dualar ediyordu. Sevdiği adamla hayaller kuruyor ve onunla hayallerini yaşamak için, Allah'a yalvarıyordu.
Hamit Ağa yeni Ağa olmuş, zeki bir adamdı. Kan davalılarının oğlunu öldürmüş, gerektiğinde zalim olabileceğini göstermişti. Kan davasının bitmesini isteyen ve Dilruba'nın babası olan Maksut, tüm ağaçları toplayarak karar almak istemişti. Bir oğlunu kara toprağa veren adam acısını unutup, diğer oğlunu da bu davaya kurban etmek istemiyordu.
Ağalar bir hafta boyunca iki aşiret arasında kalmıştı. Maksut Ağa en sonunda, kızını kurban ederek, diğer oğlunu kurtarmaktan başka çare olmadığını kabullenmişti. O günün akşamı, Maksut Ağa eve geldiğinde konakta sadece Dilruba'nın sesleri yankılanıyordu.
Hayır!
"Hayır! Hayır istemiyorum. Ağabeyimin katili ile nasıl evlenirim ana. Siz ne dediğinizi duyar mısınız? Siz benden ne istediğinizi farkında mısınız?" Dilruba'nın feryatları yürek yıkmıştı ama çare bulamamıştı.
Sevdiğine de gitmişti bu acı haber. İki âşık yine bir tarlada buluşmuş ve ağlayarak vedalaşıyordu. Bunu duyan Hamit Ağa ve adamları, Dilruba'yı almak için gitmişti. Dilruba'yı kolundan tutarak adamlar alırken Hamit ve Hamdi karşı karşıya kalmıştı.
Dilruba çırpınırken bağırıyor ve sevdiği adama zarar gelmemesi için Hamit'e yalvarıyordu. Hamit'in Hamdi'ye yumruk atmasıyla çığlık atmıştı. İki adam sıkıca Hamdi'yi tutmuştu. Hamit kendisine saldıramayacak olan adama vuruyor, Dilruba'yı aska dinlemiyordu.
"Asla senin olmayacağım Hamit Ağa. Duydun mu beni. Yanında tutabilirsin ama kalbim asla senin olmayacak." Hamit duyduğu sözlerle, arkasındaki kadına dönerek ilerledi. Dilruba asla korkmuyor ve dimdik duruyordu.
Hamit Ağa en çok bu huyunu sevmişti Dilruba'nın. Korkusuz ve dimdik... Hamit Ağa karşısındaki kadına baktı bir süre. Sonra adamlara işaret vererek uzaklaştırdı.
Adamlardan birine Hamdi'yi dövmesi için işaret vermişti. Dilruba ise o an oraya giderek siper olmak istedi. Hamit ise kadını tutmuş ve izlemesi için beklemişti. Dilruba'nın gözlerinden akan yaşın haddi hesabı yoktu.
Sonunda Dilruba'nın kulağına eğildi Hamit. "Benimle evlenecek ve karım olacaksın. Hem kan davası hem de sevdiğim dediğin bu adam yaşayacak. Yoksa onu böyle gözünün önünde öldürürüm." Hamit bu cümleyi kurarken bir adam Hamdi'ye yaklaşmış ve silahını doğrultmuştu. Dilruba büyüyen gözleri ile Hamit Ağaya döndü.
" Yapma!" diye haykırdı. Sesi yeri göğü delen Dilruba, sessizce haykırmıştı. Hamit istediğine ulaşmıştı. Dilruba'nın gözlerine bakarak bir süre baktı. İstediğine ulaştığını gördüğünde de, sözlerine devam etti.
"Şimdi son kez o adamın yanına gidiyorsun ve benimle evleneceğini, bir daha seni görmemesini söyleyeceksin. Sonra yanıma geleceksin ve gideceğiz. Bu durumdan kimseye bahsetmeyeceğim. Bahsetmeyeceğim ki kan davası son bulsun."
Dilruba titrek bedeniyle sevdiği adama doğru ilerledi. Kendisini Hamdi'nin kollarına atmak istiyordu ama silah doğrultan adam, hala oradaydı. Son kez baktığı gözlerde acı ve hüzün vardı.
" Hamdi... Bu bizim son görüşmemiz. Beni unut olur mu? De ki Dilruba'm öldü. Bir mezar kaz ve başında ağla ama ayakların bana gelmesin. Er ya da geç olacak olan oldu. Artık ben başkasına aitim."
Hamdi yalvaran bakışlarla sevdiği kadına bakıyordu. Titreyen bedeni ve sesi, söylediklerinin aksini söylüyordu. Hamit güçsüz olduğu için kendine kızıyordu. Kızmaktan başka çaresi de yoktu.
Kendini öldürseler umuruna gelmezdi ama Dilruba'ya zarar vereceklerini düşününce susmuştu. Dilruba'nın kendini unutamayacağın biliyordu. Dilruba'yı da unutmak öyle kolay değildi. Bu yüzdendir ki Dilruba, bir mezar kaz ve başında ağla demişti.
Dilruba yavaşça geri dönmüş ve eceline doğru gitmeye çalışıyordu. Titreyen bedeni, daha da titriyordu. Hamit kolundan tuttuğu kadını kendine çekerek yüzüne bakmıştı. Dilruba'nın çevirdiği yüzünü kendisine çevirerek kendisine bakmaya zorlamıştı.
Dilruba çenesinden tutan sert ellerden kurtulamayacağını anlayınca debelenmeyi bırakmıştı. Gözlerini kapatarak karşısındaki adama bakmak istemediğini anlatıyordu. Hamit ise gülümseyerek Hamdi'ye döndü.
Adamlar Hamdi'yi ağalarına bakmaya zorlamış ve bakışlarını Dilruba'ya çevirmişti. Dilruba kapattığı gözlerinin ardında olandan habersiz, bırakılması bekliyordu.
Hamit kolları arasına aldığı kadının çenesinden tutmuş bir halde duruyorken aklından geçeni de yapmıştı. Dilruba'nın dudaklarına dudaklarını yerleştirmişti. Dilruba şaşkınlıkla gözlerini açmış ve kendisini çekmeye çalışmıştı.
Hamit güçlü bir adam olduğundan dolayı, debelenen kadının çabaları boşaydı. Kadının dudaklarını bırakmak istemeyerek öpüyordu. Hamdi bu sahneyi izlerken, gözünden yaşlar akıyordu. Kafasını çevirmesine bile izin verilmiyordu.
Hamit sonunda Dilruba'yı bırakmış ve kolundan tutarak götürmeye başlamıştı. Son kez arkasına baktığında Hamdi'yi başıma dayanmış silah ve kendisini tutan adamlarla görmüştü. Gözünden süzülen yaşlarla önüne dönerek Hamit'le gitmişti.
Üç gün içinde yapılan düğün ile evlenmiş ve bir daha Hamit'i görmemişti. Bir ay sonra da Hamdi'nin hastalıktan vefat ettiği duyulmuştu.
Dilruba o dönemde yaşamaktan vazgeçmek istiyor ama canına kıymanın günahından korkuyordu. İki ay kadar süreyi, ölü gibi geçirmişti. Bayılıyor ve hastanelerde serumlarla yaşatılıyordu.
Kayınvalidesi Ezo Hanımın desteğiyle bir nebze kendine gelmeye çalışıyordu. Akşam olduğunda, Hamit'i görüyor ve içi yanmaya devam ediyordu.
Yine böyle zorlu bir gündü. Akşam vakti mide bulantılarının da eklenmesiyle iyice güçsüz kalan Dilruba, yine bayılmıştı. Hamit Ağa karısını hızla hastaneye götürmüş ve daha kötü olduğunu doktora bildirmişti. Hiç bir tedaviyi kabul etmeyen Dilruba, o gün Hazar'a hamile olduğunu öğrenmişti.
O günden sonra yaşamak için sebebi olmuş ve ayakta durmaya çalışıyordu. Gün geçtikçe iyileşiyor, güçleniyordu. Tüm durumlara ayak uydurarak yaşıyordu. Hayat ona artık yaşamak için bir sebep vermişti.
***
Dilşah duyduğu hikâyeyle şok olmuştu. Dilruba Hanım bunu durduk yere anlatmış olamazdı. Hayır! Biliyor olması mümkün değildi. Dilşah çelişkiler içindeyken Dilruba Hanım gelinini aydınlattı.
"Seni ilk gördüğümde anladım ama elimden gelen bir çare yoktu. Şimdiyse yüreğin ve aklın birbirine savaş açmış durumda. Aklın ve kalbin birbirine düşmüş."
Dilşah, Dilruba Hanımın söylediklerini dinlerken hayrete düşmüştü. O kadar belli etmiş olamazdı. Herkesin bilme ihtimali bile kendisini kötü hissetmesine neden oluyordu.
"Ben insanlara bakar ve içlerini görürüm. İçlerini görür ve dertlerine deva olmak isterim. Hazar'ım da böyledir. Bilir ama demez. O ağa olacağı için konuşmaz ama ben gerekirse konuşurum."
Dilruba Hanım hüzünlü hüzünlü gelinine bakmıştı. Gelini ile kaderleri benziyordu. Hamit'in yüzü gözünün önüne geliyordu. Buruk bir gülümsemeyle gözünden bir damla yaş süzüldü.
" Derler ki gelinin toprağı, kaynanasından alınırmış. Bana bu konuda benzemeni asla istemezdim." Dilruba Hanım daha da konuşmak isterdi ama saat geç oluyordu. Dilruba gelinini odasına gönderecekken Dilşah içinden geçeni sormak istedi.
"Bir yanım sevmek ister ama bir yanımda yasını tutmadın der. Yeterince yas tutmazsam mutluluğumuz bozulur diye korkarım. Ben fazla zaman olmadı ama Hazar'ın kalbini gördüm. Onun merhametini gördüm Dilruba anne, ben..."
Hazar annesinin ve karısının tüm konuşmalarını duymuştu. Dilşah'ın söylediklerine seviniyordu. Kendisinden uzak durma sebebi sevmemek olmadığını öğrenmişti.
" Dilşah!" Hazar sanki yeni gelmiş gibi davranarak karısının devam etmemesi için seslenmişti. "Artık geç oldu. Anne sende uyu artık. Hadi annem." Hazar'ın sözünü dinlemiş ve Dilruba Hanım odasına doğru ilerlemişti.
Dilşah kocasının yanına doğru ilerlemiş ve birlikte odalarına gitmişlerdi. Dilşah odaya girdiğinde masaya suyu bıraktı. Kendisini banyoya atarak, Dilruba Hanımın söylediklerini düşünmeye başladı. Eline yüzüne su çarparak aynaya baktı. Bir süre kendini izlemeye başladı.
Odaya geçtiğinde yatakta uzanmış Hazar'ı gördü. Yutkunarak koltuğa oturdu. Nereye yatacağını düşünüyordu. Hazar'ın yanına yatmayacak kadar utanıyordu. Kırmızı yüzüyle etrafına bakınıyordu.
"Yatmayacak mısınız Dilşah Hanım. Yoksa yine koltukta mı yatacaksınız?" Hazar Dilşah'a cesaret vermek istiyordu. Dilşah utangaç bir halde önüne bakarken Hazar ayağa kalkmıştı. Karısının yanına gelerek oturmuştu.
"Hazar ben... Ben vicdan azabı çekiyorum. O gün abim kardeşini kaçırdığına, A..." Azat demek istiyordu ama Hazar'ın bunu duymak istemediğini bildiği için susmuştu. Gözlerini kapatarak derin bir nefes aldı.
"Dilşah konuşabilirsin. Dök içini! Bugün içini dök ama geçmişi bir daha açma." Dilşah oturuşunu düzelterek Hazar'a döndü. Bakışlarını karşısındaki adama çevirerek gözlerinin içine baktı. Dilşah'ın konuşacakları vardı ve son kez konuşarak Azat'a veda edecekti.
2 yıl önce
Dilşah üniversitenin üçüncü yılını geride bırakmıştı. Dördüncü senesi okuduğu okulun kütüphanesine abone olmuş gibiydi. Orada çalışır ve tez örneklerine bakardı. Araştırmalarını ve çizimlerini yaptığı kütüphanede bir süredir esmer, uzun boylu, gür ve hafif uzun saçlı bir adamla karşılaşıyordu.
Yine bir gün kütüphanede karşılaşmış ve Dilşah'ın aldığı kitapları taşımasına yardım etmişti. Dilşah'la tanışmak isteyen delikanlı "Azat" diyerek elini uzatmıştı.
Dilşah bu duruma şaşırmış ama yine de ses çıkaramamıştı. "Dilşah" diyerek elini uzatmıştı. Bu şekilde tanışmış ve bir süre konuşmuşlardı. Herkesin yakıştırdığı bu ikili, artık hep birlikte gezer olmuştu.
Yine bir gün Azat duygularını içinde tutmak istemediği için, Dilşah'a duygularından bahsetmişti. Dilşah'ın ise hayatla başka dertleri vardı.
Önce ailesi ve sorunlarından üstü kapalı bir şekilde bahsetti Dilşah. Azat sessizce dinlemiş ve kabullenmişti. Sonra da buluşamayacaklarını anlatmıştı. Azat okula gelmekle yetinecekti.
Arkadaşlarının da konuşmasıyla Dilşah ve Azat, artık sevgili olmuştu. Dilşah, her zaman romanlarda okuduğu o romantik prensleri arıyordu ama Azat onlara benzemiyordu.
Zamanla kulübede buluşup görüşür olmuşlardı. Hiç bir zaman hediye, çiçek gibi sürprizleri yaşamamış ve hatta konuşmaktan öteye de gidememişlerdi. Azat hep bekler ve zamanın geçmesini beklerdi.
Zaman gelecek ve Azat, Dilşah'ı ailesinden istemeye gidecekti. "Okulun bitince evleniriz" dediğinde biraz olsun heyecanlanır ama nedense istediği etkiyi bulamazdı. Aşkın gerçek olmadığını, romanlarda yazanların da abartı olduğunu düşünürdü.
****
"Bir arkadaşım vardı. Sevgilisinin ahını almış ve yasını tutmamıştı. Ona biraz zaman tanımasını söylesem de asla zaman tanımadan başkalarıyla gezmeye başladı. Bir kaç ay sonra gerçekten sevdiğini söylediği birinden büyük bir zorluk çekti. Ah zordur Hazar. Ahın acısı da zor olur. "
Hazar Dilşah'ın söylediği her bir cümleyi itinayla dinliyor ve söylediklerinden söylemediklerini bile çıkarmaya çalışıyordu. Dilşah ise içinde ne var ne yok dökecekti.
"Eğer o gece, abimin kardeşini kaçırdığı gece ben o telefonu açsaydım belki bugün burada olmazdım. Belki vicdanım böyle bağırmazdı. Hazar seninle ilgili pek bir şey bilmiyorum ve bilmemek daha da korkunç oluyor."
Dilşah ara ara konuşuyordu. Susunca düşünüyordu. Kendisine bir bardak su doldurarak bir yudum içti. Boğazından giden suyun boğazını yumuşatmasını hissederek gülümsedi.
"Sen değil de onunla evlensem, vicdanım susardı. Aklım Azat'ı hemen unuttun sen bu musun demezdi. Kalbim sana atarken, aklım kalbimi susturmazdı. Ben aklım ve kalbim arasında kalmazdım."
Hazar dünyanın en mutlusuydu. Sakin kalarak duygularını belli etmek istemiyordu. İyi ya da kötü tüm duygular, Dilşah'a yük olacak gibi hissediyordu. Sevdiğine yük olmak değil, yükünü paylaşmak istiyordu.
"Dilşah... Eğer o gece o telefonu açmış olsan bile kaçamazdın. Sence ben buna izin verir miydim? Her yerde adamım vardı. Kaldı ki Azat karşıma çıksaydı, Allah şahidimdir ki o cesareti gösterseydi, asla önüne geçmezdim."
Dilşah duyduklarına inanamayan bir bakışla Hazar'a baktı. Dilruba annesinin anlattığı hikâyede, babasının yaptıklarını düşündü. Hazar gerçekten de hiç bir şey yapmaz mıydı?
"Seni üç yıl önce gördüm Dilşah. Okula gidiyordun. Bir peri kızı gibi gülümsüyor ve herkese selam veriyordun. Sen benim gönlüme o gün düştün. Bu gün ne ki!"
Dilşah ve Hazar o gece tüm bu olanları konuşmuştu. İkisi de geçmişin yükünü atmak ve temiz bir sayfa açmak istiyordu. Sonunda yorulmuş ve gözleri kapanmaya başlamıştı. B irbirleriyle konuşmaktan yatağa gidememiş ve koltukta uyuya kalmıştı iki genç âşık.
***
Bölüm Sonu
Oy ve yorum ile destek olabilirsiniz.
|
0% |