Yeni Üyelik
16.
Bölüm

Bölüm 16

@zeeyneep41

Heyoooo Şekerlerim. Yeni bölüm ile karşınızdayım.


Satırlar arasına yorumlar bırakalım.


Sol alt köşedeki yıldızla oy verelim.


Bu bölüm kısa ama geçmiş bir bölüm yarın sizlerle olacak. Uzun ve Dilşah'ı ilgilendiren gerçekler. Şimdiden özür diliyorum şekerler.


Keyifli okumalar dilerim.


~~~~~~~~~~~~~


"Öncelikle çok geçmiş olsun. Eşiniz hamile değil. Yeni evlendiğinizden bahsetti. Muhtemelen düğün stresi veya güzel görünmek için öğün atlamış olabilir."


Hazar duyduğu hamile değil sözüne seviniyordu. Bir gün yine buraya gelecek ve eşiniz hamile cümlesini duyacaklar gün, çok mutlu olacağını bilerek gülümsedi.


" Biraz bağışıklığı düşmüş diye vitamin veriyorum. Bu ilaçları zamanında almalı. Öğünlerine dikkat ederek kısa süre içinde toparlanabilir. Şimdi müşehade odasında serumu bitince işlemlerin ardından çıkabilirsiniz."


Hazar doktora teşekkür ederek odadan çıkmıştı. Aziz ağasının yanına gelmişti. Hazar karısının yanına giderken reçeteyi Aziz'e vererek almasını söylemişti. Hızlıca karısın yanına doğru ilerledi.


Hazar ve Dilşah bir kaç saat sonra eve gelmişlerdi. Dilşah odasına çıkarken Dilan Hanım iyi olduğunu görmüş ve rahatlamıştı. Dilşah'a bir şey olacağı düşüncesiyle korkuyor ve kendisini fazlaca belli ediyordu.


Dilşah ve Hazar, odaya çıktıktan sonra Hazar, mutfaktan yemek istemişti. Gelen ilaçları da kontrol ederek saatlerini belirlemişti. Hazar ilaç saatleri için telefona alarm kurarken mutfaktan da yemek gelmişti.


Hazar Dilşah'a çorbasını zorla da olsa içirmişti. Biraz daha yemek yedikten sonra ilaçlarını içirmiş ve bir bebek gibi ilgilenmişti. Dilşah, Hazar'ın bu haline çok şaşırmıştı. Kendisi Köroğlu konağında hasta olsa da çalışırdı. Annesi de hasta olduğunda kendi başına hastaneye gider ve ilaçlarını alırdı. Hiç bir Köroğlu erkeği, karısının üzerine titremezdi.


"Dilşah! Bir problem mi var? Bakıyorsun ama cevap vermiyorsun?" Dilşah Hazar'ın kendisine seslendiğini ama duymadığını o an anlamıştı. Endişelenmesin diye kafasını olumlu anlamda sallamıştı.


"Sadece dalmışım öyle" diyerek geçiştirmiş ve konuyu kapatmıştı. Hazar merak etse de karısına saygı göstererek susmuştu. Dilşah ise o gece yeni bir sayfa açmaya ant içmişti.


"Hazar! Biz seninle bir birimizi hiç tanımıyoruz. Bu akşam seninle tanışalım mı?" şok olma sırası Hazar'daydı. Hayatının en güzel şokunu yaşıyordu. Eşinin elinden tutarak koltuğa oturmasına yardım etti.


Bir adam sevince, işte böyle severdi sevdiği kadını. Dokunmaya, incitmeye kıyamazdı. Tüm dünyayı yerle bir eder ama sevdiğinin bir bakışına hasret düşerdi. Sevdiğinin bir bakışı ve bir gülüşü için, tüm her şeyden vazgeçerdi.


Hazar'da böyle seviyordu. Tüm dünyayı korkutuyor ama sevdiği için korkuyordu. Tüm dünyayı yakıyor ama sevdiğini ısıtıyordu. Tüm dünyayı öldürebiliyor ama karısını yaşatıyordu. Hazar seviyordu ve güzel seviyordu.


En sevdikleri renkten, en sevdikleri yemeğe her şeyi konuşmaya başladılar. Güldüler, şaşırdılar ama uzun uzun konuşmaktan vazgeçmediler. Güzel bir akşamın sonlandırılması geldiğinde de Dilşah kendisini banyoya atmıştı.


Yanakları kırmızı bir halde biraz beklemişti. Hazar işe eşine destek olmak için banyonun kapısını çalarak karısını çıkartmıştı. Hazar kolundan tuttuğu kadına sarılmış ve biraz rahatlamasını beklemişti.


"Dilşah, biz evliyiz ve benden utanmaman lazım. En azından yatakta yatabilirsin, değil mi?" Dilşah kırmızı bir halde yere doğru bakıyordu. Hazar Dilşah'ın çenesinden tutarak başını biraz kaldırdı. Gözlerine bakmasını sağlandığında da gülümseyerek cevap beklediğini belli etmişti.


"Tamam." Dilşah'ın sesi çok kısık çıkmıştı. Hazar gülümeyse başlamıştı. Kendini daha fazla tutamayacak gülen Hazar, Dilşah'ın o an sinirlerini bozmaya başlamıştı. Sinirlenen Dilşah hızla yatağa doğru ilerleyerek yatmıştı. Utangaç olmadığını göstermek için yaptığı bu hareketin sonunda daha da utangaç hissediyordu.


Arkasını dönerek gözlerini sıkıca kapattı. Hazar hala gülüyordu. Biraz gülmesi azalınca yavaşça yatağa doğru ilerledi. Kendi tarafına yatarak karısına arkasından sarılmaya başladı.


Dilşah yana yana kül olmuştu. Hazar'ın sarılmasıyla hem karnında kramplar oluşuyor hem de mutlu oluyordu. Aşk gerçekten de böyle bir şey miydi? Kitaplarda okuduğu gibi mutlu ve coşkulu hissediyordu.


Bir süre sonra uyku gelerek iki aşığı bulmuştu. Gözleri uykuya dalarken bile birbirinden ayrılmayan iki gencin aşkları tüm dünyaya örnek oldurdu.


Gün ışıkları artık tamamen şehri aydınlattığında Hazar ve Dilşah'ta gözlerini açmıştı. Güne birlikte, sarılarak ve göz göze uyanmak kadar güzel bir his yoktu, olamazdı da...


Dilşah ve Hazar hazırlanarak aşağı indiğinde, Aziz'de Dilan Hanım ve Dilşah arasındaki sırları öğrenmiş ve evrakları getirmişti. Hazar çalışma odasına bırakılan evraklara bakmak için hızla kahvaltının hazır olmasını istedi.


Hızla kahvaltısını yaparak eşinin de kahvaltısını yapması için bekledi. Ateşoğlu konağındaki herkes, Hazar'ın bu değişimine şaşırmıştı. Hazar öfkesini bir kenarı bırakmış, sakinleşmiş ve eşiyle ilgilenir olmuştu. Bu masadaki herkes bilirdi ki, Hazar asla kimseyle bu şekilde ilgilenmezdi.


Hazar Dilşah'ın ilaçlarını içtiğinden de emin olduğunda çalışma odasına çıkarak hazır olan dosyaları okumaya başladı. Aziz'i çağırmış ve bilgileri nereden öğrendiğini sorguladı.


Hazar çalışanlara teyzesinin gelmesini istediğini söyledi. Zaman yüzleşme ve gerçekleri öğrenme zamanıydı. Eldeki verilere göre teyzesinin yıllar önce ölen çocuğu ölmemişti.


Eniştesi ve teyzesinin yıllar önce bir bebeği hastanedeki doğumun ardından vefat etmişti. Apar topar olarak bebek defnedilmişti. Kimsenin anlamadığı bir durum olsa da herkes ailenin acısına saygı duyuyordu.


Bugün ise Hazar elinde tuttuğu belgelerde, teyzesinin bebeğinin ölmediğini ve bir aileye verildiğini gösteriyordu. Teyzesinin ailevi durumu kötü değildi. Kaldı ki bir çocuğun bakımı için destek verebilecek yakınları vardı ve bebeği vermeleri mümkün değildi.


Teyzesi odaya girdiğinde, Hazar'ın kaşları çatıktı. O an Dilşah Hazar'ı görse, Ateşoğlu diye seslenirdi. Teyzesine döndüğünde elindeki evrakları uzatmıştı. Dilan Hanım bir süre bakmıştı. Belgeleri okudukça yüzü değişiyordu. Dilan Hanımın yüzünde kendini belli eden korku vardı ve Hazar konunun doğruluğundan emin olmuştu.


"Teyze! Sana bir kere soracağım ve bana doğruyu söyleyeceksin. Tüm gerçekliğiyle bana neler olduğunu anlatacaksın." Hazar ciddi bir tonda konuşuyordu. Karşısındaki teyzesi olmasa, asla bu kadar sakin konuşmazdı.


"Yıllar önce ölen bebeğin ölmemiş ve o kızı evlatlık vermişsiniz. Neden? Dilşah'ı neden evlatlık verdin teyze?"


Dilan Hanım sandalyeye oturduğunda tüm gücünü kaybetmişti. Sır gibi sakladığı geçmiş, bugün karşısına çıkmıştı. Hazar bunu öğrendiyse, Dilşah'a öğrenecekti. Kendinden nefret edecekti.


Dilan Hanım sessizce gözyaşı döküyordu. Hazar bir süre toparlanmasını bekledi ama sabrı da tükenmek üzereydi. "Teyze! Seni ağla diye çağırmadım. Sana soru sordum. Bana cevap ver." Hazar kükreyen sesine hâkim olmaya çalışmadı.


Hazar'ın bağırdığı esnada kapıya babası gelmişti. Kapıyı açarak içeriye girdi. İlk defa kapıyı bile çalmadan girmişti. İçeri baktığında Aziz, Dilan Hanım ve oğlu vardı. Hamit Ağa oğluna öfkeli bir bakış attı.


"Höst ulan höst! Teyzendir o senin. Nedir derdin?" Hazar babasına sert bakışlarını çevirdi. Hamit Ağa Dilan Hanıma dönmüş ve ağladığını görmüştü. Hülya için konuşmaya geldiğini düşünerek kadının karşısına oturmuştu.


"Dilan! Bilirim kızın için üzülürsün ama oğlum haklıdır. O kız bizim gelinimiz ve saygısızlık yapmak kimsenin haddi değildir. Kaldı ki oğlum ona özür dileme hakkı verdi. Hülya senin kızın olmasaydı, Allah şahit gövde üstünde baş bırakmazdım."


Hazar duydukları ile babasının desteğini hissetmişti. Bu duyguyu seviyordu ama bunca zaman her şeyi kendi başardığı için bazen gereksiz görüyordu. Hamit Ağa bu sıra da oğluna dönmüştü.


" O bir anandır oğul. Evladı için üzülür. Senin de ona bağırman doğru değildir. Şayet özür dilemesi gereken sensin." Hazar öfkelenmiş ve gözleri dönmüştü. Babasına teyzesinin önündeki evrakları işaret etti.


"Ben özür dinlemeyeceğim. Hatalı değilim. Cevap beklerim ve cevap almadan da durmayacağım." Hamit Ağa oğlunu dinlerken evraklara bakıyordu. Gördükleri ile şaşkınlığı artmıştı evraklara göre gelini, Dilan Hanımın kızıydı.


Dilan Hanım anlatmaktan başka çaresi ol aldığını biliyordu. Herkese tek tek bakmıştı. Masadan kendine su doldurarak yudumladı. Derin bir nefes alarak gözlerinde geçmişi canlandırdı.


Bölüm Sonu


Oy ve yorum ile destek olabilirsiniz.


Loading...
0%