Yeni Üyelik
17.
Bölüm

Bölüm 17

@zeeyneep41

Heyooooo bölümlendiniz şekerlerin.


Satırlar arasına yorum bırakmayı unutmayınız.


Sol alt köşedeki yıldızlara basarak oy vermenizi çok isterim.


Dikkat! bu bölümde taciz ve şiddet geçmektedir. Lütfen dikkatli okuyup hassasiyetle yorumlar yapınız.


Keyifli okumalar dilerim...


~~~~~~~~~~~~


21 yıl önce


Dilan, bir arkadaşının düğününe gelebilmek için eşiyle görüşmüştü. Bir zamanlar yakın arkadaşının düğününe gitmek istiyor ve gerekirse Dilruba'nın kendini eve göndereceğini biliyordu.


Eşini evde bırakmıştı. Kız kardeşinde kalmak yerine, eve gitmesi için araba hazırlayacağını biliyordu. Ne olursa olsun asla eşinden ayrı yatmıyor ve gerçekten de görücü usulü evlendiği kocasını seviyordu.


Düğüne en güzel kadın olarak gitmek istemiş ve güzelce yöresel kıyafetlerin içine girmişti. Dilan ve Dilruba'nın güzellikleri nam salmıştı. Dilan düğüne gittiğinde, herkesin gözü onun üzerindeydi. Dilan kendine bakanları umursamadan eğleniyor ve uzun zaman sonra gittiği ilk düğünün tadını çıkarıyordu.


Düğünün her anında halayda oynuyordu. Artık ayakları ağrımaya başlamış ve kendini yorgun hissetmeye başlamıştı. Masalardan birine oturarak dinlenmeye başladı. Oturduğu masadaki herkesle selamlaşmış ve yanındaki kadınla konuşmaya başlamıştı.


Dilan'ın yanında oturduğu kadının da adı Dilan'dı. Birbirleriyle kaynaşmış ve muhabbet etmeye devam etmişti. Ailesiyle oturduğu masada, herkesle tanışmıştı.


Dilan ve Dilan Köroğlu bayağı kaynaşmış muhabbet ederlerken, Haşmet Köroğlu'da onları izliyordu. Karısının yanındaki kadını birine benzetiyor ama çıkaramıyordu. Uzun uzun düşündü.


Planlar kurmaya başladı. Karısının yanındaki kadınla konuşmanın bir fırsatını bulmaya heveslenmişti. Düğün ahalisi dağılmaya başladığında, Dilan artık ablasının evine gitmek için yanındaki kadınla vedalaştı.


Tam bu sırada Haşmet Köroğlu, iki kadının yanına yaklaştı. "Dilan Hanım! Artık eve gitme saati..." diyerek karısını aracına doğru yönlendirdi. Dilan yanındaki kadını hemen bırakmak istememişti.


"Dilan! Sende bizimle gelsene. Seni gideceğin yere bırakırız." Dilan emin olmadan bakıyordu. Dilan Hanımı beğenmişti ama eşini gözü tutmamıştı. Teklifi reddetmeye hazırlanırken Dilan tekrar söze girmişti.


"Hayır deme. Hem biraz daha konuşmuş oluruz. Hem de gece gece buralarda taksi bulana kadar..." Dilan Hanım sözünü bitirmeden Haşmet Ağa söze girmişti. "Tabi! Bir kadını sokakta bırakacak değiliz. Sizi bırakabilirim."


Dilan mecburen kabul etmiş ve ablasının evini söylemişti. Haşmet Ağa o an anlamıştı. Güzeller güzeli Dilruba Hanımın kardeşiydi. Güzellikleri dillere destan olan iki kardeşin biri Ateşoğlu'na gelin olmuştu. Diğeri de Haşmet ağaya olmalıydı ama Dilan'ın ailesi, kızlarını Diyarbakır'lı bir aşirete gelin vermişti.


Haşmet Ağa, önce kendi evine doğru ilerlemişti. Karısı ve Dilan konuşurken fark etmemiş ve eve geldiklerinde de, şüpheyle kocasına bakmıştı. Başıyla inmesi için işaret ettiği kadın, önce Dilan'la vedalaşmış ve sonra alelacele arabadan inmişti.


Dilan huzursuz olmuş ve Haşmet'e dönmüştü. "Bende burada ineyim. Konak fazla uzak değil. Hem biraz yürümek bana iyi gelecek" dediğinde, Haşmet genç kadına döndü.


"Olur mu öyle şey. Hayır! Buna izin verirsem ben nasıl bir ağa olurum? Bir genç kızı, gece yarısına vardığında, nasıl bırakabilirim?" Dilşah sessizdi ama içi korkudan titriyordu. Korktuğunu belli etmemek için camdan dışarı bakmıştı. Kimse görünmüyordu ve araç artık hareket etmeye başlamıştı.


Dilan sessizlik içinde giden yola bakıyordu. Konağa giden yolun değiştiğini gördüğünde sessizce Haşmet'e döndü. "Ağam! Siz yanlış yola girdiniz. Beni indirir misiniz?" diye sakince konuşmuştu.


Dilan'ın sesi titriyor ama kendini pek belli etmiyordu. Korkuyla etrafına bakmaya başladı. Bu sırada kendine dikiz aynasından bakan Haşmet'in bakışlarını fark etti. Haşmet gülümsüyor ve bıyıklarını sıvazlıyordu.


Dilan başına gelecekleri anlamıştı ama çaresi yoktu. Tek yapacağı kurtuluş çığlığıydı ama onu da becerememişti. Hızla giden arabanın kapıları ve camları, çocuk kilidi vasıtasıyla kilitlenmişti.


Dilan'ın gözünden yaşlar süzülmeye başladı. Daha on sekizinde, evli ve mutlu yuvası vardı. Haşmet'in ise ona acımayacağı belliydi. Çaresizce yalvarmaya başladı Dilan. Elinden alınacak mutluluğu, kocasına olan sevgisi ve namusu...


Dilan hiç böyle bir vicdansızlık görmemişti. Babası böyle bir adam değildi. Dilan narin bir kadındı. Kocası Ezhem Bey ile görücü usulü ile evlenmişti ama sonra kocasını sevmiş ve âşık olmuştu.


Ezhem Bey, ağa olmasına karşın çok kibar, dikkatli, dürüst ve birçok güzel özelliğe sahipti. Ezhem Bey Dilan'ı çok güzel seviyor ve onunla mutlulukla anılar paylaşıyordu. Kırklıhan konağında Dilan, Hanım ağa gibi el üstünde tutuluyordu. Ezhem Bey ve ailesi, Dilan'ın değerini biliyordu.


Dilan gözyaşları eşliğinde yalvarırken Haşmet, sakin bir yere aracını çekmişti. Aracının kapısını açarak koltuktan indi. Arka kapıyı açarak Dilşah'ın inmesini bekledi. Korkuyla öteki kapıya yaslanan kadının inmeyeceğini anladığında hamlesini yaptı.


Kolundan tuttuğu kadını, sert bir şekilde dışarı çekti. Dilan'ın bağırışları ve ağlamaları eşliğinde, kadını aracına yaslamıştı. Haşmet için Dilan'ın ağlamalarının bir anlamı yoktu. Onu bırakmayacaktı. Hatta bu durum ona zevk veriyordu.


Dilan, yüzünde gezinen eli itmeye çalışıyordu. Haşmet tek eliyle Dilan'ın ellerini tutmuş ve diğer eliyle de boynuna sarılmıştı. Beyaz teninde izler bırakarak sıkıyor ve kadının itaat etmesini istiyordu.


Dilan boyun eğmeyecekti. Haşmet'in ona dokunmasındansa ölmeye razıydı. Bilmediği tek şey, Haşmet'in onu ölse bile bırakmayacağıydı. Haşmet'in kalın dudakları, Dilan'ın ince ve narin dudaklarına değmeye başlamıştı.


Dudağından boynuna boynundan daha da aşağıya...


Dilan ölüyordu. Ruhunda yaralar açılmış ve kanamaya başlamıştı. Bu gece Mardin semalarında, iki kadının ahı işitiliyordu. Duyanı olmayan ve sessizlikle yapılan ah...


İki kadın ağlıyordu. Biri kocasının başka kadına dokunmasından kahroluyordu. Diğeri de, kendine değer tenin, kocası değil de başkası olmasından dolayı ağlıyordu. İki kadının ruhu yaralanmıştı.


Dilan Köroğlu üç oğlunu uyutmuş ve kocasını beklerken ağlıyordu. Dilan Kırklıhan ise kendine dokunan adam yüzünden ağlıyordu. Kocasının onu artık istemeyeceğinden ağlıyordu. Kocasından ayrı geldiği düğüne ağlıyordu. Bir de yaşayamadıklarına...


Dilan, kendisini Ateşoğlu konağına yakın bir yere getiren adama bakmadan indi. Bir süre yürüdü ve yolu Ateşoğlu konağına geldi. Dilan kapıda durdu öylece. Ablasına, eniştesine ne diyebilirdi ki? Asıl artık eşine ne diyebilirdi? Artık Dilan ne yapabilirdi?


Bir cesaret çaldı Ateşoğlu konağının kapısını Dilan. Kapıdaki korumalar, dönüp haline bile bakmamıştı. Çünkü üstü başı dağılmış bir haldeydi. Kapıya gelen çalışanlar, onu hızla misafir odasına almış ve Dilruba'ya haber vermişti.


Dilruba gördüklerine inanamaz bir halde kardeşine sarılmıştı. Ne olursa olsun kardeşine yardım edecekti ama nasıl olacaktı bilemedi. Akabinde artık Ezhem Bey'de onu arar olmuştu. Dilan'ın birkaç gün kalacağını söyleyip kapamıştı telefonu ama ne kadar kaçabilecekti?


Dilruba'nın en çok merak ettiği ise, kardeşine bunu yapan kimdi? Onun cezasını kesmek istiyor ve kardeşini iyileştirmek istiyordu. En çokta kendine kızıyordu Dilruba. Her şeyi yapabilecek kadın, kardeşine araç yollamayı unutmuştu.


*** 


Günler sonra Dilruba, kardeşini odadan çıkarmaya çalışıyordu ama yine başarılı olamamıştı. Ateşoğlu konağı, ne olduğunu soruyor ama Dilruba sessiz kalıyordu. Dilan ise hiç ağzını açmamıştı.


Ta ki Ezhem gelene kadar. Özlediği kadını almaya gelen adam, Dilan'ın bulunduğu odaya doğru çıkıyordu. Dilruba'nın yüzündeki ifadeyi sevmemiş ve içine bir sıkıntı düşmüştü. Gerçi birkaç gündür içi bir tuhaftı ya, hayrolsun.


"Ezhem Ağa! Öncelikle sakin ol! Seninle konuşmak istediklerim var." Dilruba kısaca ve üstü kapalı bir şekilde anlatmış ve Ezhem'in tepkilerine bakmıştı. Ezhem birçok duyguyu bir arada yaşıyordu.


Duyduklarıyla geriye sendelemiş ve duvarın dibine oturmuştu. Bir süre sessizce orada durdu. Bir saatin sonunda, artık ayaklanmaya başladı. Yavaşça merdivene doğru adım atıyordu. Ne yapacağını bilemeden durdu orada.


"Hayır!" dedi. "Son kez onu görmeden gidemem!" diyerek içeri girdi. Ezhem içeride gördüğü manzaradan asla memnun değildi. Dilan'ı çökmüştü. Bir haftada erimiş ve küçücük bedeni, artık daha da küçük kalmıştı.


Sımsıkı sarıldı sevdiğinin bedenine. Dilan ise o an tepki verdi. İrkilerek geri çekilmeye çalıştı. Ezhem göz teması kurduğu kadının sakinleştiğini ve günler sonra ilk defa gülümsediğini gördü.


"Yapamam! Seni böyle bırakamam Dilan. Eğer istersen yaralarını sararız. Birlikte iyileşiriz. Yuvamıza döner ve tüm bunları unuturuz." Dilan'ın gözlerinde boşluk vardı. Ezhem gördüklerini beğenmiyordu ama söylediklerinde de samimiydi.


Dilan, Ezhem'in belindeki silahı kavradığı gibi çekti. Şakağına dayadığı silahla, günler sonra ilk defa sesini duyurdu. "Ezhem yapma! Bana acıma! Sen demiştin, gitme Dilan demiştin ama ben ısrar ettim. Çaresiz kabul ettin ve belamı buldum. Şimdi bana acıma!"


Ezhem korkuyla bakıyordu kadına. Birçok duyguyu yaşıyordu Ezhem ama acıma kesinlikle yoktu. Kızgındı, üzgündü ama acımak gibi bir niyeti ve duygusu yoktu. Dilan'ın titreyen bedeniyle silaha bakıyordu.


Sonunda elinden almak için yaptığı hamleyle silah ateşlendi. Dilruba'nın duyduğu sesle içeri girmesi bir olmuştu. Hızla kardeşinin düşen bedenine doğru ilerledi. "Arabayı hazırlasınlar. Dilan'ım baygınlık geçirdi" diyen Ezhem'in sesi, Ateşoğlu konağında yankılanıyordu.


*** 


Bölüm Sonu


Yorum ve oy ile destek olabilirsiniz.


Loading...
0%