Yeni Üyelik
18.
Bölüm

Bölüm 18

@zeeyneep41

Heyooooo bölümlendiniz.


Satırlar arasına yorum bırakmayı unutmayınız.


Sol alt köşedeki yıldızlara basarak oy vermenizi çok isterim.


Keyifli okumalar dilerim...


~~~~~~~~~~~~


Hazar duydukları karşısında öfkeyle soluyordu. Hamit Ağanın kanı çekilmiş ve bihaber olduğu konuların ciddiyetini düşünüyordu. Dilan ise sessizliğe bürünmüş gün yüzüne çıkan gerçeklerden utanıyordu.


Herkes içindeki duyguya odaklanmışken içeri giren Dilşah'ın sesi, herkesi kapıya baktırmıştı. Dilşah duyduklarıyla şok olmuştu. İçeri attığı adımla, koltukta oturan kadına bakıyordu. "Hayır! Olamaz! Yalan de anlattıklarına... İftira de! Bunu da yapmış olamazlar." Diye sayıklıyordu.


Hazar soluğu Dilşah'ın yanında almış ve kolundan tutmuştu. Dilşah ise kolunu çekmiş "Bırak!" diye bağırmıştı. Dilan'a biraz daha yaklaştı ama Dilan bakmıyordu. Bakacak yüzü olmadığından yere bakıyor ve sessizce gözyaşlarını döküyordu.


Dilşah Dilan'ın yanına diz çökerek başını eğdi. Gözlerini görmek için uğraşıyordu ama Dilan saklanıyordu. Söyleyecek hiçbir şeyi yoktu. Çünkü bebeği verdiğine ne kadar pişman olursa olsun, geri dönecek cesareti olmamıştı.


Dilşah sessizlik içinde ağlıyordu. Yavaşça yerden kalkarak odasına gitmiş ve yatağın kendi tarafına yatmıştı. "Uyursa rüya olabileceğini düşünüyordu. Gözlerini sımsıkı kapatmış ve kendini uykuya teslim etmek istemişti.


Yanına gelen Hazar, sessizce kendine çektiği kadına sarılıyordu. Arkası dönük olsa da iç çekişlerini hissediyordu. Saçlarını kokluyor ve kulağına sakin sesiyle konuşuyordu. Karısının yanında olduğunu söylüyor ve ona destek olmaya çalışıyordu.


Dilşah ise sadece geçen zamanını düşünüyordu. Okula gitmek için heveslendiği ama aynı zamanda defalarca okul yüzünden şiddete maruz kaldığı zamanları düşündü. Sırf üniversite okuyabilmek için, her türlü zorluğa göğüs gerdiğini düşündü.


Okul gezilerine gidemez ve hastaydım, düştüm gibi yalanlar söyleyerek ertesi gün tiyatro çevirirdi. Okul arkadaşlarının arasında ki erkeklere bakmayı bile düşünmezdi. Aksi gibi Azat'la konuşmaya başladığında ne çok saklardı kendini.


Tezini yırtan babasının sözleri, yüzüne çarpan sert elleri ve ovuşturduğu yerdeki tozlar... Her şeye göğüs germek zorunda kalmıştı. Her akşam işkence gibi, babasının ayaklarını yıkardı. Özellikle de o parmak araları, işte o zaman midesi çok bulanırdı.


Tüm sevgisizliğe rağmen yaşamaya çalışırdı Dilşah. Bazen ailesinin onu sevdiğini, diğer kızlar gibi el üzerinde tutulduğunu hayal ederdi. O zaman bile babası eğreti dururdu. Akabinde yediği dayaklarla artık, o hayalleri bile kuramaz olmuştu.


Yemek yapmak, erkeklerden sonra masaya oturmak ve artıklarla beslenmek... İnsan yerine konulmamak artık alıştığı bir süreçti. Şimdi de bir kadın çıkmış taciz edildim diye anlatıyordu.


Babası kötüydü. Babası Dilşah'a göre, insan bile sayılmazdı. Yaşattıklarını yaşaması ve acılarını çekmesi gerekirdi ama o kadın? Dilşah'ı, kendine tacizde bulunan bir adama bırakmış ve adına bakmamıştı.


Belki yanlarında kalsa bu kadar acı çekmezdi. Belki biraz olsun sevilir ve el üstünde tutulurdu. Okula gitmek için iş yapmak ve babasının ayaklarını yıkamak zorunda bırakılmazdı. Hayat Dilşah'a acımasızdı ve o kadında buna sebep olmuştu.


Hazar ise bu süreçte, Dilşah'ın öğrenmesini istememişti. Elinden geldiğince okulunu ve tezini bitirmesini, sınavlarını vererek okulu uzatmamasını istiyordu. Hazar'ın planlamadan gelişen bu olay karşısında ne yapacağını bilemediği aşikârdı.


Dilşah sessizce mırıldanıyordu. Hazar ise duyduklarıyla kahroluyor ve içinden çıkamadığı bir sürece giriyordu. Kendine hâkim olması gerekiyordu ama bunu yapmak çok zordu. Çünkü karısının söyledikleri, bir insanın yapacağı canilikten daha da kötüydü.


"Ben o evde, bir gün olsun sevilmedim. Ben o evde ezildim, köle oldum. Keşke... Keşke bilseydim. O zaman belki kafa tutabilirdim. O zaman o pis ayaklarını yıkamaz ve belki evden gitmenin yollarını bulurdum."


Flash Back


Haşmet ağa Dilşah'ın, kendi odasına su ve havlu ile gelmesini istemişti. Bugün yine ayaklarını yıkatacağını anlayınca, midesi bulanmaya başlamıştı. "Ben gidince ne olacak acaba?" diye mırıldanarak, hazırlığını tamamlamıştı.


Dilşah babasının odasına giderken, Hazar'da tüm olanlardan haberdar oluyordu. Sinirini dizginleyerek, Köroğlu konağının yakınlarına gitmişti. Aradığı telefonda, Dilşah'ın sesini duymayı bekledi.


Dilşah telefonu açmak istiyordu ama yalan söyleyemeyeceği için açamıyordu. Sessize aldığı telefonu cebine atarak babasına yaklaştı. Babasının ayaklarını yıkamaya çalışıyordu ama midesi yine kalkmıştı. Bu adamın ayakları, son zamanlarda ne kadar kötü kokar olmuştu.


Dilşah bir an önce bitirip gitmek istiyordu ama parmak aralarına geldiğinde, kendisini tutamamıştı. Midesi bulanırken, ağzından bir öğürtü kaçmıştı. Bu babasını sinirlendirirken, Dilşah'ı korkuya sürüklemişti.


Hazar, iki kere aramış ama Dilşah cevap vermemişti. Telefonu açmasını daha sabah belirtmişti. O odada neler yaşandığını bilmesi gerekiyordu ama bilemiyordu. Koyduğu adamların yetersiz gelmesine sinirleniyordu.


***


Hazar'ın aklına geçmişten bir sahne düşmüştü. Şimdi taşları yerine oturtuyor ve sakin kalmak için çabalıyordu. Ateşoğlu olduğu zamanda bile eziyet gören Dilşah'ı görmemişti Hazar. Görmemiş ve onu duyamamıştı.


Hazar sonunda uykuya dalan kadının yanından kalkarak balkona çıktı. Derin nefesler alıyor ve ne yapacağına karar vermeye çalışıyordu. Kimse duymadan bu durumu çözmeliydi. Aklına yatan fikirle telefonu eline almış ve aradığı kişiyi rehberde bulmuştu.


Arama tuşuna basarak karşıdaki kişinin telefonu açmasını bekledi. İkinci çalışta açılan telefonda "Alo" sesi duyulduğunda Hazar, hızla söze girmişti. "Akşam saat dokuzda, Şanlıurfa yolundaki çiçekli arazide..." diyerek telefonu kapatmıştı.


Çiçekli arazi, Dilşah için çiçek bahçesine dönen araziydi. Dilşah'ın önemi herkese hissettirecek ve herkesin ona saygı duymasını sağlayacaktı. Kendisinden korkan tüm insanlar, Dilşah'ı görünce saygı duruşuna geçecekti.


Kafasında oluşturduğu planları, enine boyuna düşünerek tekrar tekrar gözden geçirdi. Dilşah hala uyuyordu. Dilşah uyanmadan Hazar, odadan çıkmak istemiyordu. Küçük bir not kâğıdına "Çalışma odasındayım. İşlerim bitince yanına gelirim" diye yazdı.


Dilşah'ın görebileceği bir yere koyarak Aziz'i yanına çağırdı. Aziz'le planları hazırlarken, aklı Dilşah'taydı. İşlerini bitirdiğinde odaya gitmiş ve Dilşah'ı kontrol etmişti. Bitap düşen bedeni, uyanmamak için direniyordu. Yazdığı notu yerinden almış ve başka bir not yazmıştı.


"Çiçekli araziye gidiyorum. Uyanınca hazırlan ve aşağıdaki araca bin. Seni oraya getirecekler. Hem biraz tanışmış oluruz. Bu da ilk randevumuz olsun" diyerek notu aynı yere bıraktı. Odadan çıkmadan arkasına dönerek Dilşah'a en güzel gülücüğünü yolladı.


Odadan çıkarak araçları ayarlamış ve sonunda, kendisi çiçekli araziye ulaşmıştı. Oturacakları masa ve sandalyeler, kış bahçesi gibi yapılmıştı. Hazar sandalyeye oturmuş ve tekrar sözleri aklından geçirmeye başlamıştı.


Aziz yanına gelerek "Misafiriniz geldi ağam" diyerek haber vermişti. "Gelsin" diyerek onaylayan Hazar'ın yanından giderek misafiri çağırmış ve oturması gereken yeri belli etmişti. Aziz ağasının yanında, tetikte bekliyordu.


Bir adamı da misafirin ardına koymuş ve tetikte olmasını emretmişti. Diğer herkes önlü arkalı dizilmiş ve etten duvar örmüştü. Ne içten ne de dıştan gelebilecek bir saldırıya müsemma göstermeyeceklerdi.


Yanına oturan adama baktı. Kendine bakacak yüzü yoktu. Bu yüzden sadece "Seni dinliyorum ağam" diyebilmişti. Hazar'da konuyu pek uzatacak değildi. Önce bir derin nefes aldı ve konumunun ağırlığına uygun söze girdi.


"Sizin aşiret, baştan sona kokularla dolu. Bizim beyliğimizi kabul eden hiçbir aşiretle görüşmemek ve belirli bir bölgeye sürmeyi düşünüyorum. Şimdi diyeceksin Hazar Ağa bunu bana neden anlatıyor. Her şeyinizi bırakıp gitmenize gönlü razı olmayan biri vardır" diyerek derin bir nefes aldı.


"Benim için önemi çok büyük olan bir kadının uğruna, sizi sürmek yerine ağanızı sürmek ve seni de aşirete ağa yapmak isterim." Hazar çalan telefonuna bakmış ve Dilşah'ın aradığını görmüştü.


"Efendim" diyerek açmıştı. Dilşah yola çıktıklarını söylüyordu. Yaklaşık yirmi dakikaya burada olacaktı. Planı için misafirine söyleyeceği son cümleleri aklında sıraya dizdi. Telefonu kapatarak misafirine döndü.


"O kadın, hayatıma ışık oldu. Benim gibi bir zalimi, zalimlik yapmaktan alıkoydu. Sana seçenek sunma sebebim Dilşah'tır. Dilşah'ın gözünden akacak tek bir damlanın sebebi, ölümlerden ölüm beğensin. Ona dokunan, benim ciğerimi söker."


Tehditlerin oluşturduğu etkiyi görmek için misafirinin gözlerinin içine baktı. "Ayaklarını bile yıkatan adamın ise vay haline... Şimdi bana sırf bir kere sarıldı diye çiçek bahçesi olan bahçeden çık. Çünkü karım geliyor. Hanım Ağa geliyor."


Misafir ayaklanmıştı. Hazar'ın söylediklerini iyi anlamıştı. Gitmek için arkasını dönen adama, Hazar'ın son bir sözü vardı. "Fırat Köroğlu! Babana selam söyle. Bir Ateşoğlu'nun sözlüsü, Ateşoğlu olmuş demektir. O ayaklarına iyi baksın!


Fırat duyduklarıyla yoluna devam etmişti. Kendisi giderken kardeşi de geliyordu. Aracında oturmuş kardeşine bakarken ne kadar güzelleştiğini gördü. Aklına Havin geldi. Konağa geldiğinden beri, ne çok değişmişti.


Kadınlar sevilince böyle mi oluyordu? Bir çiçek misali sulandıkça çiçek açıyor ve güzelleşiyor muydu? Hiç bilmezdi ki Fırat. Bildiği tek dil, kadınlara bağırmakla başlıyordu. Sahi Ateşoğlu kızı ne bulmuştu bu adamda?


Kardeşinin kapısını açan adama baktı. Hazar Ateşoğlu, kadınının kapısını açmış ve elinden tutarak oturması için masaya getirmişti. Fırat ise eve geldiğinde sadece gülümsüyor ve Havin'le akşamları muhabbet ediyordu.


Havin böyle yetiştiyse şimdi ne çok zorlanıyordur. Fırat öfke dolmaya başlamıştı. Göremediği gerçekler ve yaşatamadığı hayata öfkelendi. Hiç fırsat vermeden arabadan inerek Hazar'a doğru yaklaşmak istedi.


Önüne geçen adamlara rağmen bağırdı. Sesini duyurmak istemişti. Dilşah'ın bakışları arasında, Hazar'ın mırıldandığını duydu. "Sen istersen gelebilir Hanım ağam" demişti. Dilşah'ın gözünde gördüğü duygu, Fırat'ı etkilemişti.


Dilşah'ın "Gelsin!" dediğini duyduğunda Fırat sakince yaklaşmıştı. "Hazar Ağam! Dediklerinizi düşünmeme bile gerek kalmadı. Kabul ediyorum ama bunun için özel bir toplantı istiyorum. Çünkü konuşacaklarımızın olduğunu düşünüyorum" diyerek Hazar'a baktı.


Hazar sadece Dilşah'a bakıyordu. Dilşah ise bir Hazar'a bir de ağabeyine bakıyordu. "Ne diyorsun Dilşah? Ağabeyin konuşmamızı hak edecek mi?" Fırat kendi kendine mırıldandı. "Hazar Ateşoğlu bunu yapıyorsa ben de yapmalıyım" diyerek kendini, değişim için hazırlamaya başladı.


Bölüm Sonu


Yorum ve oy ile destek olabilirsiniz.


Loading...
0%