Yeni Üyelik
26.
Bölüm

Bölüm 26

@zeeyneep41

Heyoooooo. Bölümlendiniz şekerlerim.


Sol alt köşedeki yıldızlara basarak yıldızlanalım.


Satırlar arasına yorumlar bırakmayı unutmayınız.


Dilşah ve Hazar için kalpler bırakma satırıdır :D ( DilZar )


Gerçek bir hikayeyi konu alan "Annemin Hikayesi" isimli kurgu, pazartesi tanıtım bölümü ile yayınlanacak. Kısa bir tanıtım vereceğim. Zeynep ve Ömer Ağa'nın aşkı ve Zeynep'in geçmişinde yaşadıkları, annesinin hikayesi ve Mehmet Ağa'nın sessizliği...

Her kelimesiyle hayatımızda bize çok önemli dersler verebilecek bir kitap pazartesi yayınlanacak. Hepinizi bekliyorum canlarım.

Annemin Hikayesi'nden kesit

Kız gördü adamı içi sızladı...

Adam gördü kızı yüreği yandı...

"Evime hoş geldin hanımağam. Umarım bu bir sürecin başlangıcı olur. Umarım bu evde hep mutlu olursun. Benimle yaşar, yaşlanırsın. Umarım bu konakta seninle çocuklarımızın kahkahalarını dinleriz" ... "Seni seviyorum Ömer."

Annesinin kaderleri kızlarına bohça olurmuş. Bu sözden korkan Zeynep'in annesinin hikayesini ve kendi hikayesini gelin birlikte okuyalım.


Keyifli okumalar dilerim.


~~~~~~~~~~~~~~~~


Gün Dilşah ve Hazar için heyecanlı başlamıştı. Dilşah, heyecanla kalkmış ve kendini saran kolların sahibine bakmıştı. Hazar uyuyor numarası yapmıştı. Dilşah ise o kadar heyecanlıydı ki, yavaşça çıkmak isterken daha çok kıpırdamıştı.


Hazar, Dilşah kıpırdadıkça kollarını biraz daha sıkıyordu. Küçücük bir alan bıraktığı kadın, artık tamamen kollarının arasında hareketsiz duruyordu. Dilşah heyecanlıydı ama kalkamıyordu. Bu yüzden Hazar'ı uyandırmak istiyordu.


"Hazaar..." diye seslendiğinde Hazar sessiz kalmıştı. Dilşah ne yapsa uyanmayan adamın uykusunun ağır olduğunu düşünmüştü. Ta ki Hazar'ın "Dilefruz çok kıpırdıyorsun ama doğru hamleyi yapmıyorsun" diyerek uyanmak için bir şeyler beklediğini belli etmişti.


Dilşah gülümseyerek öpücükler kondurduğu adamın gözlerini açmasıyla ayaklanmak istemişti. Hazar, kendine çektiği kadının dudaklarını öperken kulağına "Sabah sabah biraz eğlenmek ister misin efsunkâr kadınım" diye fısıldamıştı.


Dilşah biraz daha alıştığı adamın bu söylemine gözlerini kaçırarak cevap vermişti. "Okula geç kalırız Hazar" diyerek cevap verirken Hazar tekrar gülümseyerek Dilşah'ı utandırmak için uğraşmıştı.


"Yani geç kalmasak olur mu diyorsun? Eğer öyleyse söylemen yeter efsunkâr. Kesinlikle dekanlıktaki tanıdıklarımı devreye sokabilirim" diyerek Dilşah'la uğraşmıştı. Dilşah ise kırmızı olmuştu.


"Tamam tamam utanma benim dünyalar güzeli kadınım. Okul kimlik bildirimi vs. gibi işlemler yaptırmana gerek yok. Köroğlu senin kızlık soyadın olduğu için sorun yaşamazsın ama yine de yenilenen kimliğinin fotokopisi okulda var. Sen sadece okuluna odaklan kadınım. Geri kalan her detayı, bırak kocan halletsin."


Hazar sözlerinin ardından gülümseyerek Dilşah'ın dudaklarını öpmüş ve onu serbest bırakmıştı. "Hadi bakalım sen duşa gir sonra da ben gireyim" diyerek üzerine giyeceklerini hazırlamıştı.


Dilşah ise hızla banyoya girmiş ve güzelce duşunu almıştı. İçinde bugüne ait tedirginlik vardı. Arkadaşlarının ne diyeceğini çok merak ediyordu. Kendisini anlayabilecekler miydi yoksa yargılayacaklar mıydı emin olamıyordu.


Hızlıca duşunu almış ve banyodan bornozuyla çıkmıştı. Hazar duşa girdiğinde Dilşah makyaj masasına oturmuştu. Dilşah ailesinin izin vermemesinden dolayı makyaj yapmazdı. Odasında makyaj masası da olmamıştı.


Burada birçok şey vardı. Kıyafet, makyaj, takı vs. Dilşah'ın ihtiyacı olabilecek her şeyi, Hazar bu eve de aldırmıştı. Gittiği ve gidebileceği her yerde... Hazar'ın eşyalarının olduğu her yerde, Dilşah'ında ihtiyaçları mevcuttu.


Dilşah saçlarını kuruttuktan sonra su dalgası haline getirmişti. Üstten bir tokayla tutturduğu saçlarını, ilk defa şekillendiriyordu. Makyajda yapmak istiyordu ama makyaj yapmayı bilmiyordu.


Bilmediği işlere bulaşıp soytarıya dönmek istemediği için vazgeçmişti. Üzerine beyaz bir tişört geçirmişti. Altına dar paça siyah bir pantolon giyinmişti. Ayakkabı dolabından aldığı sneakersleri giyinmiş ve büyük siyah çantasını yanına almıştı.


Tableti ve tablet kalemini çantasına koymuş ve telefonunu da içine bırakmıştı. Eksik bir şeyler var mı diye bakarken Hazar duştan çıkmış ve kadınına bakmıştı. Çok güzel görünüyordu ve kıskanmamak için çaba göstermesi gerekecekti.


"Sanırım okula birlikte gitmemiz gerekecek" diyerek sevdiğinin yanına gelmiş ve beline sarılmıştı. Dilşah ise sevdiği tarafından kıskanılmayı yaşamıştı ama bu kadar güzel hissetmemişti.


"Senin bu tür düşünceleri düşüneceğin aklıma bile gelmezdi lübbetülayn. Sen yanımda yokken bile yanımda, kalbimde olacaksın." Dilşah telefonu eline alarak Hazar diye kayıtlı olan numarayı "Lübbetülayn" olarak değiştirmişti.


Hazar'da telefonu eline almış ve Dilşah diye kayıtlı olan numarayı "Efsunkâr" diye değiştirmişti. Hazar Dilşah'ın ellerini alarak öpücükler kondurmuştu. Yatağa doğru götürdüğü kadının ellerinden tutmuş ve yatağın başındaki komodinin yanına gelmişlerdi.


Hazar komodinin çekmecesini açmış ve bir kutu çıkarmıştı. Alyans kutusunu andıran kutuya bakan Dilşah, istemsizce parmağındaki alyansına bakmıştı. Alyansını değiştirmeyi düşünmemişti ama Hazar bunu mu istiyordu?


"Efsunkâr kadınım benim. Alyansı değişmek pek iyiye yorulmaz." Hazar kutuyu açtığında Dilşah şaşkınlıkla kutuya bakıyordu. "Sen benim kadınımsın. Bensiz bir hayata açılıyorsun ve beni temsil ettiğin görünsün isterim. Sen hanım ağasın."


Hazar alyansının yanına çok güzel bir lotus çiçeği şeklinde pırlanta yüzük takmıştı. Diğer eline ise aşiretinin simgesi olan aslanlı yüzüğü takmış ve tekrar kadınının gözlerinin içine bakmıştı.


"Bunu hiç çıkarma. Bu aşiret yüzüğü, sana tüm kapıları açacaktır. Sen bensin, benimsin." Cüzdanından bir demet para çıkarmış ve Dilşah'ın çantasındaki cüzdanına koymuştu. Dilşah adına çıkarttığı kartı da koyduktan sonra cüzdanı çantaya bırakmıştı.


"Çekinme sakın. Canının istediği, ihtiyacın olan veya olmayan almak istediğin her şeyde kullan. Eğer bir derdin, sıkıntın veya çözemediğin bir durum olursa sakın saklama benden. Bırak yanında olayım ve sana yardım edeyim. Artık yalnız değilsin."


Dilşah kendini daha güçlü hissederek gülümsemişti. Hazar kıyafetlerini giyinirken Dilşah'ta, yatağı düzenliyordu. Aşağıya çalışanlar geri gelmişti. Birlikte kahvaltıya inerek hazır kahvaltıya oturmuşlardı.


Hazar ve Dilşah bu evle vedalaşarak çıkmış ve okula doğru yol almışlardı. Yolda dedublüman grubunun yeni şarkısı çalıyordu. Dilşah sesini açmalarını istediğinde Aziz Hazar'a bakmıştı. Hazar'ın "Hanım ağanızın sözü, benim sözümdür. İkiletmeyin!" diyerek herkese ne yapması gerektiğini belirtmişti.


Dilşah şarkıya eşlik ettiğinde Hazar gülümseyerek izliyordu. Dilşah'ın sesi güzel olmadığı için sessiz söylüyordu ama Hazar duyuyor ve beğeniyordu. Dilşah ise şarkıya dalmış hafif hafif sallanıyordu.


Dedublüman – Sen bilmezsin


Zamansız bu tükenişlerimin

Senden çok şey götürüşleridir

Benim derdim belki kaderimdendir

Gülüşündendir

Varda bir yok, yokta biri var


Feryadım bazen bir şarkı

Bazen de göğsümde sancı

Anlatmam, zaten duymazlar

Öp dilimde kan tadı var


Umrumda değil bu yağmurlar

Ben çoktan sönmüş, donmuş bi' mezar

Sen bilmezsin

Sen bilmezsin, sen bilmezsin

Haydan geldim, huya giderim, ah


Sen aşk rüyası görürsün

Ben kemik


Feryadım bazen bir şarkı

Bazen de göğsümde sancı

Anlatmam, zaten duymazlar

Öp dilimde kan tadı var


Okula geldiklerinde Dilşah, Hazar'ı zor ikna etmişti. Kapıda koruma kalması demek, daha çok dikkat çekmek demekti. Dilşah ise lalettayin bir hayat istiyordu. En azından okul zamanında...


Hazar uzak noktaya bir adam bırakmıştı. Azat'a güvenmiyor ve ne yapacağını kestiremiyordu. Sonunda Hazar öpücük kondurarak herkese, Dilşah'ın kendi kadını olduğunu göstermiş ve sonra da aracına binerek şirkete doğru adım atmıştı.


Dilşah, olacaklara hazır olmak için derin bir nefes alarak bahçede en sevdiği banka oturmuştu. Arkadaşları ileride duruyordu. Hazar'ın bıraktığını ve öptüğünü görmüşlerdi ama arkadaşlarının yanına adım dahi atmamışlardı.


Bir tek Karadenizli arkadaşı Esma, yanına gelerek halini hatırını sormuştu. Biraz dertleşmiş ve bir derdi olduğunda kendisine gelebileceğini söyleyen arkadaşına minnetle bakmıştı. Ders için binaya doğru hareket ederken arkadaşlarının sözleri kulağına ulaşmıştı.


"İşte devir kötü dedikleri böyle kızım. Arkadaşımıza âşık dedik aramıza aldık, zengin birini buldu hemen ona atlayıverdi. Güvenmeyeceksin böylelerine... Bizde saf, temiz diye üzüldük de aramıza aldık. Ah ah" diyen arkadaşına diğeri de benzer şeyler söylemişti.


"Dün Azat'ı görecektin. Dağ gibi adam alkol almış. Hali bir fena, bir fena ki sorma... Yıktılar gül gibi arkadaşımızı." Dilşah sessiz kalmak istemedi. Döndü ve arkadaşlarının yanına gitti. Kimsenin bir şey söylemesine izin vermeden kendini anlatmak istedi.


"Ben kimseye bir şey yapmadım. Ben isteyerek evlenmedim ama evlendiğim adamı da sevdim. Azat'la yaşadıklarımı inkâr edemem ama eksikmiş. Aşk değilmiş. Aşk böyle bir şey değil. Aşk iyileştiriyor. Tek bir tarafın aşkı varsa bile yara almıyorsunuz.


Hazar'la evlenirken istemiyordum ama iyi ki evlendim. İstediğinizi söyleyin ama ben isteyerek evlenmedim ve arkadaşınıza da bir şey yapmadım. Eğer adam olup dayansaydı Hazar'ın kapısına, seviyorum dese ya da diyebilse Hazar bize engel olmazdı.


Şimdi diyorum ki iyi ki çıkmamış Hazar'ın karşısına. İyi ki ben Hazar'la evlenmişim ve iyi ki onun kadını olmuşum. Birilerinin hakkında konuşmadan önce, yaşadıklarını da göz önüne alın. Bizde berdel bozmak kolay değildir." Diyerek döndüğü sırada, karşısında Azat'ı görmüştü.


Azat'ın okulu bitmişti ama ara ara gelir ve yüksek lisans için çalışırdı. Sırf Dilşah'ı görmek için yüksek lisansa başvurmuş ve kabul edilmişti. Bugün ise Dilşah'ın ne halde olduğunu görmek istiyordu.


"İyi ki onun kadını olmuşum" dediği noktada, kalbine bir ok saplanmıştı. Dilşah sessizce geri dönüp binaya girmişti. Birkaç adım ilerlediği anda, Azat geceler boyu yaptığı planı bozarak harekete geçmişti.


Cebinden çıkardığı etil alkolü döktüğü bezi, Dilşah'a yaklaşarak koklatmıştı. Herkesin gözü önünde bayılttığı kadını kaçırmış ve kimseye söz bırakmamıştı. Silahı çıkararak etrafa tehditler saçarken hızla arka kapıdan Dilşah'ı çıkarmıştı.


Dilşah ve Azat okulun arka binasından çıkarken okul yönetimi, Dilşah'ın ailesini aramaya çalışıyordu. Okuldan aranınca telefonu kapatan Köroğlu konağı, kızlarının ne yaptığıyla ilgilenmiyordu.


Dilan Hanım kendi canından olmayan kızın gidişine sevinirken birde onun okuluyla uğraşmak istemiyordu. Saatler sonra Azat ve Dilşah bir gizli yerde saklanırken Azat'ın aracı, aksi istikamette ilerliyordu. Telefonlar ve araç giderken Azat, kimsenin kendisini bulamayacağını düşünüyordu.


Yaklaşık üç saatin sonunda Hazar'a ulaşan okul yönetimi, hızla Hazar'ın numarasını çevirmişti. Babasıyla işler hakkında konuşan Hazar, çalan telefonu kulağına götürdüğünde hayatının en kötü cümleleriyle baş başa kalmıştı.


"Hazar Ateşoğlu, sizi Dilşah Hanım için rahatsız ettik."


"Evet, buyurun bir sorun mu var?"


"Dilşah Hanım, sizin eşiniz... Nasıl desem bilmiyorum. Bugün bir yüksek lisans öğrencimiz tarafından kaçırıldı."


"Ne? Kaçırıldı mı? Kim?"


Hazar'ın sesi kükrer gibi çıkmıştı. Hamit ağa, Miran ve Ağir'de dikkatle Hazar'a bakıyordu.


"Azat Kürkçüoğlu isminde bir yüksek lisans öğrencimiz."


Dekanın konuşmasının bitmesini bile beklemeden Hazar telefonu kapatmış ve ayaklanmıştı. Hazar yanındaki ailesine haber verdiğinde herkes telaşla ayağa kalkmıştı. Hazar hemen adamları toplayarak sağa sola salmış ve bir kısmıyla da üniversite kameralarını incelemek için gitmişlerdi.


Okulda gördükleri herkesi sorguluyor ve emniyetteki tanıdıklarına sinyal takibi yaptırıyorlardı. Ateşoğlu aşiretinin tüm imkânları seferber olmuş ve hanım ağalarını arar olmuştu.


Bu sırada Hazar, Fırat Köroğlu'nu aramış ve haber vermişti. Bir koldan da onlar arıyordu. Hazar geçtiği her yeri yakıyordu. Konuştuğu herkesi korkutuyordu ama umurunda değildi. Dilşah'la son konuşan kişiler bile konuşmuş ve Dilşah'ın son sözlerini Hazar'a belirtmişlerdi.


"İyi ki onun kadını oldum" demişti Dilşah. Hazar normalde bu sözler için gülümseyebilirdi ama şimdi gülecek kadar güçlü değildi. Herkesin içinde "Efsunkâr kadınım neredesin?" diye etrafa bakınmıştı. Yapacak bir şey bulamıyordu.


Nereye adam gönderse eli boş geliyordu. Konağa giderek üzerini değişmek istedi. Üzerini değiştikten sonra annesine gitmiş ve sımsıkı sarılmıştı. "Anne, annem dua et ne olur. Dilşah, kadınımı koruyamadım. Ona bir şey olursa..."


Hazar sözlerini bitirmeden Dilruba Hanım onu susturmuştu. "Şşt öyle deme. Dilşah'ı sağ salim bulacağız."


Hazar, Dilşah'ı aramak için yollara düşmüştü. Umudu ve içindeki sevgisiyle yolları alt üst ediyor ve sevdiğinden bir iz arıyordu.


Bölüm Sonu


Oy ve yorum ile destek olabilirsiniz.


Bölümde en beğendiğiniz kesit neresiydi?


Loading...
0%