Yeni Üyelik
27.
Bölüm

Bölüm 27

@zeeyneep41

Heyoooooo. Bölümlendiniz şekerlerim.


Sol alt köşedeki yıldızlara basarak yıldızlanalım.


Satırlar arasına yorumlar bırakmayı unutmayınız.


Dilşah ve Hazar için kalpler bırakma satırıdır :D ( DilZar )


Keyifli okumalar dilerim.


~~~~~~~~~~~~~~~~


Hazar tüm olabilecek yerlere ulaşmaya çalışıyordu. Gidilebilecek her yola, her yolun mobesesine ve görebilecek tüm insanlara. Kürkçüoğlu ailesinden Tahir Kürkçüoğlu, Hazar'ın elindeydi. Konuşturmak adına ellerinde tutuluyordu.


Tahir ağanın hiçbir şey bilmediğini anlayan Hazar, Azat'ın babasını arama ihtimaline karşın elinde tutuyordu. Amaçsızca tekrar yollara düşmüştü Hazar. Gidiyor ama çare bulamıyordu. Gittikleri yönde bulunan araç haberi umut olmuştu.


Yürüyerek devam etmiş olabileceklerini düşünen Hazar, tüm gücünü kullanmış ve Dilşah'ı aramak için etrafa dağılmıştı. Elinde bir fener, kötü arazide yürüyordu. Ama bir iz bile yoktu. "Efsunkâr" diye mırıldandı Hazar. Dilşah'tan bir iz yoktu.


Hazar geri dönmüş ve adamlarına aramaya devam etme emri vermişti. Bindiği aracı, o çok bildiği yere doğru gidiyordu. Çiçek bahçesine, anılarına gitmek istiyordu. İlk sarıldıkları ve ilk öpüştükleri yere...


Hazar, Dilşah'la oturdukları yere oturmuştu. Dilşah'ın ona sarıldığı ve akabinde, devam eden ilişkilerini göz önüne almıştı. Başta kendisine adım atmaya çekinen kadın, şimdi kendi kadını olmuştu.


"Dilefruz, gönlümü aydınlatan kadınım neredesin?" diye mırıldanıyordu. Hazar'ın gözünden bir damla yaş süzülmüştü. Hazar, hızla o damlayı silerek düşünmeye başlamıştı. "Neden? Kürkçüoğlu neden kadınımı kaçırdın?"


Bu işte bir terslik vardı. Azat aptal bir adam değildi. Bulunmak istemeyeceği aşikârdı ve çok kolay bulunmuştu. Hazar düşünüyordu ama gönlüne yatmayan bir şeyler vardı. Hisleri kuvvetli olan annenin hisleri kuvvetli oğluydu Hazar.


Bu yüzden insanların ne dediklerinden çok ne diyemediklerine bakardı. Herkesin hissettiklerine odaklanır ve hislerine de önem verirdi. Yönetim dışındaki her konuda, hisleri onu yanıltmadan yanında dururdu ama konu ağalık olduğunda işte o zaman zalim tarafı devreye girerdi.


Şimdi de zalim tarafı, onu yanıltmaya müsaitti. Kendi içinde yaşadığı savaşla ayağa kalkarak aracına yöneldi. Orman evine doğru gitmiş ve soluğu bahçede almıştı. Evin çalışanlarını göndererek bahçede duruyordu. Yanında olan adamları biraz uzaklaştırmış ve sesini tüm Mardin'e ulaştırmıştı.


Tüm Mardin onun sesini duyuyordu. Hazar sadece acısını değil, özlemini de haykırıyordu. Bağırışı yürek dağlarken Dilruba Hanım'ın içine bir sıkıntı düşmüştü. Hazar'ın acıyan canı, kadının canından pare pare parçalar alıyordu.


Çimenlere çökmüş Hazar, sessizce yüzünü gökyüzüne çevirmişti. Biraz soluklandıktan sonra "Efsunkâr" diye son bir haykırışla seslenmişti sevdiği kadına...


Dilşah'ın kayıp haberi, Kırklıhan konağına da ulaşmıştı. Dilan Kırklıhan, içinden kopan çığlığına engel olamamıştı. Çocukları annelerinin bu haline anlam veremezken Dilan Hanım hızla ablasına doğru yola çıkmıştı.


Ezhem bey kadınını yalnız yollamıştı. "Dilan sen git. Ben çocuklara açıklama yapacağım. Artık zamanı geldi. Sonra senin yanına geleceğim. Sen burayı düşünme. Burası bende..." diyerek eşine desteğini belirtmişti.


Ezhem bey Hülya, Boran ve Bekir adında üç çocuk babasıydı. Dilşah kızı değildi ama kendi kızının başına gelse, üzüleceği kadar üzülmüştü. Çocuklarına dönen adam, sakin ve dikkatlice tüm gerçeği çocuklarına anlattı.


Bu sırada Dilan Hanıma iki saatlik yol, bir ömür gibi gelmişti. Ablasına gelirken soluklanmak için araçtan inmiş ve yeğeninin acı feryadını duymuştu. Aklında bin bir senaryo ile yola giderken kalbi, sanki son atışları gibi sert atıyordu.


Ateşoğlu konağına gelen Dilan, gerçekleri öğrendiğinde derin bir oh çekmişti. Öldüğünü düşündüğü kızını ikinci kez kaybetmek istemiyordu. "Hele bir bulunsun kızım. Onu saracağım ve kimseye vermeyeceğim abla" diye dualar ediyordu.


Yerinde duramayan kadın, Ateşoğlu konağına bile sığamamıştı. Aramalara katılmak isterdi ama Haşmet Köroğlu ile karşılaşmaktan korkuyordu. Ablasından orman evini öğrenmiş ve yeğeninin yanına gitmek için araca binmişti.


Dilan Hanım yeğeninin kızını korumamasına feryat edecekti ama acılı çığlığı onu durduruyordu. Aklına geldiğinde bile tüyleri diken diken olmuş ve yıllar evvel yaşadıkları göz önüne gelmişti.


Kafasını sallayarak düşüncelerden uzaklaşarak arabadan inmişti. Yerde yatan yeğeninin yanına gitmiş ve sedire oturmuştu. Bir süre sessizce bekledi Dilan Hanım. Sonunda aklındakiler diline dökülmüş ve saklanan gerçekler gün yüzüne çıkmak için acele etmişti.


Flash Back


Dilan kendini vurmak istediğinde Ezhem buna engel olmuştu. Bu sırada artık güçsüz bedeni bayılmış ve Ezhem'in tutmasıyla kötü olasılıklardan kurtulmuştu. Hastanede serumlarla birlikte kendine gelen kadının gebeliği sadece Dilruba, Dilan ve Ezhem arasında sır kalmıştı.


Ezhem kadının elinden tutuyor ve başına gelenleri sınav diye yorumluyordu. Kadınının elini asla bırakmıyor ve durumu kabul etmeye çalışıyordu. "Dilan'ı bırakmasaydın bu olmazdı Ezhem. Şimdi güçlü olup kadınının yanında olacaksın" diyerek kendine kızıyordu.


Dilan kabul etmek bir yana dursun, içinde o adama ait bir parça büyütmek istemiyordu. Bebeğinin ölmesi için dualar ediyordu.


"Dilan'ım deme öyle günahtır. Sabinin ne suçu vardır. Hem sende günahsızsın, bebekte. Ben razıyım sultanım. Senin bebeğine babalık yapmak varsa kaderde varım. Kimse kim! Bırak bu bebek bizim olsun. Allah'ın emanetini ben kabul ederim, sende et!" diye kadınını sakinleştirmeye çalışmıştı.


Kırklıhan konağı bebek haberine sevinmişti. Tüm Diyarbakır gibi, Mardin'de bebek haberini duymuştu. Haşmet Köroğlu ise Dilan'ı görmek için çabalıyor ama kocasının yanında gidemiyordu. Ölüm emrinden korktuğu içinde, sessizce geri planda olanları bekliyordu.


Dilan ilk zamanlar ağır kaldırır, hoplar zıplar olmuştu. Bebeği istemediği aşikârdı ama Ezhem'in ailesine bunu belli etmemek için de çabalıyordu. Kimse hiçbir şey bilmeyecekti.


Günler geçtikçe Dilşah kendini hissettirir olmuştu. Dilan ise artık bebeği kabullenmeye başlamıştı. Hayaller kurmaktan korkan kadın, içinde kıpırdayan bebekle gülümsemeye başlar olmuştu.


Ezhem ağanın hediyeleri, bebek için aldıkları ve bebekle kurduğu hayalleri... Asla kız diye bir pişmanlık yaşamamıştı. Her zaman destek olmuş ve Dilan'ın yanında olmuştu. Dilan ise artık mutlu hissetmeye başlıyordu.


Yaralı,


Mutlu...


Bu dünyanın güzellikleri hep Dilan'ı es geçmek ister gibiydi. Azıcık mutlu olsa hemen bir kötülük geliyordu. Sorunsuz geçen gebeliğin ardından doğum zamanı gelmiş çatmıştı. Dilan, korkuyla doğuma girmişti.


Ezhem ağa ise sessiz kalmaya çalışıyordu. Kadını içeride çığlık çığlığa doğum yapmaya çalışırken Ezhem sakin ve sessiz kalmakta zorlanıyordu. Bir süre sonra ise sesler kesilmişti. Çünkü Dilan güzeller güzeli kızını, kucağına almıştı.


Hemşirenin birkaç tetkik ve sonuç için odaya aldığı bebeği Ezhem'de görmüştü. Pembe teni, azda olsa siyah saçları ve boncuk gibi bakan gözleriyle, Dilan'ın minik kopyası gibi görünüyordu.


Dilan, Ezhem'le birlikte bebeğini kucağına almıştı. Bir süre hastanede kalan kadın, doktorların izniyle evine gönderilmişti. Tam tamına kırk gün evden çıkmayacaklardı. Yeni doğum yapanların kuralları vardı.


"Gelenlere sarılmak, eşikte durmamak, kırk gün dışarı çıkmamak ve çıkmak zorunda kalırsan ikindiden önce evde olmalısın. Bebek bezlerini ikindiden sonra atmamalısın, bebek eşyalarını ikindi olmadan toplamalısın. Kırklı bebekler her gün yıkanmalı ki yıkandıkça büyüsün. Adetli kadın görmesin isilik basar, kırmızı bağla al karısı gelmesin ve yalnız bırakılmasın..."


Lohusa kadın ve bebeği için söylenen sözlerden Dilan'ın aklında kalanları bunlardı. Bebeği ile güzel zamanlar geçiriyordu. Ezhem iyi bir baba olmuş ve eşine destek olmuştu.


Kırk günün sonunda, Ezhem ağa işlerine daha önem vermişti. Kadını daha iyiydi ve artık biriken işlerin eritilmesi gerekiyordu. Dilan ise bebeğiyle doktora gitmek istemişti. Bebeği biraz hasta gibi görünüyordu ve anne kalbi korkuyordu.


Doktorun içeri aldığı bebeğini kapıda beklemek çok tuhaf gelmişti. Sessizce bekleyen kadınının bekleme süresi uzadıkça endişesi de artıyordu. Artık kendine hâkim olamayacak hale geldiğinde de, yanına gelen doktor kötü haberi vermişti.


Kâbus gibi sözler, gerçek olmuştu. Oradakilerin Ezhem ağaya haber vermesiyle gelen Ezhem, kadınının acısına ortak oluyordu. Tam ayağa kalkmışken öldü dedikleri, kırk günlük kızlarıydı.


Dilan'ın acılı çığlıkları, hastanedeki herkese acı veriyordu. Doktor bile ağlamış ama yaptığının dönüşü olmadığını fark etmişti. Elinden gelen olmadığını söyleyerek aileyi yalnız bırakmış ve vicdanı ile baş başa kalmıştı.


*** 


Hazar duyduklarına şaşırmıştı. Hangi vicdansız doktor, ölmeyen bebeği öldü diye ailesine verirdi. Kaşlarını çatmış ve teyzesine dönmüştü. Teyzesi ise gözünden akan yaşlarla, Mardin'i izliyordu.


"Hazar, onu bir kere kaybettim. Bulduğumda ise yanına gidemedim. Şimdi ona bir kere sarıldım ve kokusunu aldım ya, artık onu bırakmam. Onu sağ salim bul ve bana getir. Seni severim ama o adamın oğlunun bedeli olmasın benim kızım. Boz berdeli ve kızımı bana ver" diyerek yeğeninin kızını sevip sevmediğini görmek istemişti.


"Teyze! Ağzından çıkanı kulağın duyar mı senin? Dilşah benim karımdır. Berdel ya da değil... Onu benim elimden alacak kimse yok! Dilşah benim iki cihanda da karımdır. Feriştahı gelse alamazsınız karımı..." diye sert konuşmuştu.


"Kızımı seviyor musun Hazar Ateşoğlu?" diye sert bir şekilde sormuştu Dilan Hanım. Hazar'ı kendine getirmek istiyordu. Biliyordu ki kendine gelirse kızını bulacaktı.


"Teyzemsin, atamsın ama haddini aşma! Dilşah benim kadınım."


"O zaman kadınını bul. Ateşoğlu konağında sizi bekleyeceğim. Burada yatarsan kızımı bulamazsın. Kalk ve silkelen."


Bu sırada Hazar'a yaklaşan adam, Dilşah'tan bir iz getirmişti. Dilşah'ın sabah taktığı çantası, akşamüzeri Hazar'ın önüne getirilmişti. Hazar'ın umutla baktığı çanta, kadınına aitti.


"Ağam, hanım ağamızdan bir iz bulduk. Aramaya devam ediyor adamlar. Ben haber vermek için geldim" diyen Aziz'i gönderen Hazar, ayağa kalktı ve silkelendi.


"Efsunkâr kadınım bekle beni. Seni evimize getirip tüm yaralarını saracağım" diye mırıldanırken Dilan duymuş ve memnun kalmıştı. Hazar sözünün eri adamdı ve efsunkâr dediği kadını bırakmazdı. Efsunlandığı kadına efsunkâr diyecek kadar sevmişti kızını...


*** 


Bölüm Sonu


Oy ve yorum ile destek olabilirsiniz.


Bölümde en beğendiğiniz kesit neresiydi?


Loading...
0%