28. Bölüm

Bölüm 28

Zeynep Özdemir
zeeyneep41

Heyoooooo. Bölümlendiniz şekerlerim.

 

Sol alt köşedeki yıldızlara basarak yıldızlanalım.

 

Satırlar arasına yorumlar bırakmayı unutmayınız.

 

Dilşah ve Hazar için kalpler bırakma satırıdır :D ( DilZar )

 

Keyifli okumalar dilerim.

 

~~~~~~~~~~~~~~~~

 

Gün Ateşoğlu konağına doğarken herkes uykusuz bir halde haber bekliyordu. Hazar bitap düşmüş bedeniyle oturmuş ve kadınının çantasına bakıyordu. Cüzdanı, telefonu, tableti ve birkaç eşyası daha...

 

Hazar cüzdanı açarak çıkarttırdığı kimliği eline aldı. Tüm düşüncelerinden arınmış ve bir umuda tutunmaya çalışan adam, kimliğin üzerindeki resme dokunuyordu. "Dilşah Ateşoğlu" diye mırıldandı.

 

Yüzüne hafif bir gülümseme gelmişti. Kadınının ona "Lübbetülayn" dediğini hatırlıyordu. Birbirlerine dokundukları ilk anı, orman evini ve sevgiyle birlikte oluşlarını... Hazar'ın içi acıyordu.

 

Elinden geleni yapıyordu ama yapmak yetmiyordu. Çünkü hala Dilşah'tan bir iz bile yoktu. Bir şeyler ters gidiyordu ama Hazar duygularından dolayı bunu göremiyordu.

 

Hazar ve Ateşoğlu konağı bunları yaşarken Dilşah, tüm bu sürecin en acı çekenlerinden biriydi. Azat'ın onu kaçırdığı andan sonrası bir muammaydı. Azat bayılması için eter kullanmış ve Dilşah'ı arabaya alarak ilerlemişti.

 

Bir süre sonra araçtan inerek yürümüş ve Dilşah'ın çantasından da kurtulmuştu. Dilşah'ı omzuna almış ve biraz daha ilerlemişti. İleride ayarladığı arabayı alarak tersi istikamette yola koyulmuştu.

 

Hazar onu o yönde arayacakken Azat, tam tersine giderek zaman kazanacaktı. Mardin'den çıkmış olacağını düşünmeleri için, bu araçtan da kurtulacaktı ama Mardin'den asla çıkmayacaktı.

 

Azat'ın ailesinin evinin altında mağara bulunmuştu. Yılın bu zamanı ziyaretçi olmazdı. Dilşah'ı mağaraya saklayacak ve evi kullanacaktı. Oradaki çalışanları gönderecek ve kimsenin kendilerini bulmalarına izin vermeyecekti. Birkaç günün sonunda, Mardin'den çıkacak ve yurt dışına açılacaklardı.

 

Dilşah'la mutlu olacağına inanan Azat, Dilşah'ın uyanmaya başladığını fark etmişti. Dilşah, yavaş yavaş kendine geliyordu ve hiç görmek istemediği yerde uyanmanın acısını hissediyordu.

 

"Hazar" diye haykırdı. Yanındaki adama bile bakmadan camı açmaya yeltendi ama Azat, bunları planlamıştı. Cam açılmıyordu ve kapılarda kilitlenmişti. Dilşah, Azat'a dönerek sakince konuşmaya çalıştı.

 

"Azat sen ne yapıyorsun? Ne yaptığını sanıyorsun? Hazar seni öldürecek. Yapma, bırak beni bak. Bırak ki belki seni öldürmezler, sürgünle kurtulursun."

 

"Sen ne dersin Dilşah! Sensiz ben zaten ölüyüm. Sürgün ya da ölüm umurumda mı sanki? Sen düşünme bunları. Ben tüm planı yaptım Dilşah'ım. Sen bana güven sadece. Birkaç haftaya yurt dışına gideriz. O zaman kimse bizi bulamaz."

 

"Azat sen kafayı mı yedin? Ben evliyim! Berdel var ve abimler... Hazar'ı seviyorum ve senin bunu anlaman gerekiyor."

 

"Yalan!" Azat'ın sesi çok yüksekti. Sanki bağıran kendisi değilmiş gibi sakin bir tonla ekledi.

 

"Sen onu sevmiyorsun. Sadece onu sevdiğini düşünüyorsun. Tüm olanlardan dolayı kafan karıştı. Sen beni seviyorsun ve biz evlenecektik. Bizim hayallerimiz vardı Dilşah. Sen benimsin ve bunu kimse değiştiremeyecek" diyerek sakince konuştu.

 

"Azat, ben Hazar'ın karısıyım. Ben onunun eşiyim ve ona da aşığım. Senin gibi değil. Sen beni yakıyorsun ama o çiçekler açtırıyor, seviyor ve hissettiriyor. Senin gibi kulübeyi yakarak beni vicdan azabına sürüklemiyor. Sen... Sen benim için sevgi değilmişsin. Affet!"

 

"Affetmem!" diyerek ani fren yapmıştı. Dilşah öne savrulurken kendini tutan kemerle kafasını vurmaktan son anda kurtuldu.

 

"Affetmem Dilşah, affetmem! Sen benimsin. Bak biz biraz zaman geçirelim o zaman anlayacaksın. Hatırlayacaksın sevgini. Hem kulübeyi ben yakmadım. Hazar orayı satın aldı. Orayı yaktı ve anılarımızı unutman için üzerinde çalışıyor. Beni yıkıyor ve yeni anılar yüklüyor kafana. Seni benden böyle koparıyor ama yapamayacak. Sen hatırlayacaksın bana olan aşkını..."

 

Azat yola devam etmişti. Eve vardıklarında Dilşah burayı anımsamak istiyordu ama buraya gelmemişti. Dilşah'ı odaya kilitleyen Azat, önce evdekileri göndermişti. Çalışan kadın, eşi ve oğlu vardı.

 

"Kemal amca, Sultan abla ve Kurtuluş... Beni asla görmediniz. Bir süre köye gidin. Kurtuluş, sen bu aracı al. Aileni köye bıraktıktan sonra mesaj atacağım adresteki adama ver. Parayı da bana getir. Sonra sende ailenin yanına gideceksin. Kimse benden bahsetmeyecek ve beni gördüğünü ağzından kaçırmayacak..." diyerek ardını döndü.

 

Kimse fark etmeden Dilşah'ı kilitlemişti ama ses çıkarırsa başı ağrıyabilirdi. Herkesin bir an önce gitmesi lazımdı. Dilşah'ı mağaraya götürmek için, akşam olması gerekiyordu. Diğer evler çok uzak değildi ve birisi görürse Hazar hemen duyabilirdi.

 

Azat çalışanların hazırlanmasını bile beklemeden göndermeye çalışıyordu. Kurtuluş ve ailesi bu durumdan şüphe etse de, sessizce talimatlara uymaya çalışıyordu. Azat, yavaşça evden ayrılan insanlara bakıyor ve sessizce planının yolunda gitmesine seviniyordu.

 

Kurtuluş ve ailesi, tüm yolu sessizce gidiyordu. Azat ise sevdiği kadının yanına gitmiş ve onunla konuşmaya çalışmıştı. Dilşah ise sessizlik yemini etmiş ve sadece Hazar'ı düşünmüştü.

 

"Efsunkâr, dilhun ve dilefruz dediği anları hatırlıyordu. Kalbi bir kelebek gibi çırpıyor ve uçacak gibi hissettiriyordu. Gülümsüyor ve sevdiğini düşünüyordu. Ardında kalan adamın acısını hissediyor gibiydi.

 

Sanki Hazar bağırıyor ama sesini Dilşah'a duyuramıyordu. Sanki Dilşah'ta sessiz çığlıklar atıyordu ama Hazar hissedemiyordu. Bütün güzel anlarının üzerine bir kara bulut gibi çökmüştü Azat.

 

Dilşah o an kendine kızdı. Kaçsa, asla konuşmasaydı Azat'la, bugün bu acıyı yaşamayacaktı. Hazar'ın canı yanmayacak ve Dilşah bugün ne olacağını bilemeyecekti. Kendi kendine "Lübbetülayn" diye mırıldandı.

 

Azat ise bunu duymuştu. Sessizce kadına baktı. Sahi, gerçekten sevmiş miydi o adamı? "Sahi, gerçekten sevdin mi onu?" diye sordu birden. Dilşah ise bir umut, aşkını anlatmak istedi. Belki gitmesine izin verirdi.

 

"Evet, çok sevdim Hazar'ı. Bana bakışını, benim için yaptıklarını, dokunuşlarını ve sevişini... Bir bebek gibi seviyor, bir bebek gibi kolluyor ve sarıyor. Güven veriyor, sevgi veriyor. Herkesin korktuğu adam, bana aile oluyor. Bende onun çocuklarına anne olmak istiyorum."

 

"Yalan! Hepsi yalan! Sen beni seviyorsun. Bunu sana hatırlatacağım. Onun hiçbir şeyi değilsin sen. Berdel yalanı bu. Sen benimsin Dilşah. Benim olacaksın ve sen, benim çocuklarımın annesi olacaksın. Hele bir kaçalım buradan nikâh kıyacağım sana."

 

Azat bağırarak konuşmuştu. Dilşah ise aynı ses tonuyla karşılık verdi.

 

"Asla ama asla senin olmayacağım. Asla nikâhına girmeyeceğim ve asla senin çocuklarının annesi olmayacağım. Asla! Ölsem kabul etmem. Ben Dilşah Ateşoğlu'yum ve hep öyle kalacağım."

 

Azat öfkesinden deliye dönmüştü. Dilşah'ın kendisinden korkmasını istemediği için odadan çıkmış ve koridora geçmişti. Sakinleşmek için koridor boyu ileri geri yürüyor ve düşünceler içinde çabalıyordu.

 

İşleri hızlandırmak için kendine aldığı hatlardan birini hazırlamaya başladı. Dilşah odada düşünceleri içinde boğuluyordu. Buradan kurtulmanın bir yolu olmalıydı ama ne yapacağını bilemiyordu.

 

"Hazar ne olur beni bul artık." Dilşah dualar ediyor ve sesini duyurmak istiyordu. Düşünceler içinde boğulurken gözleri artık karanlıkla uykuya dalmıştı. Azat ise yavaşça kontrol ettiğinde Dilşah'ın uyuduğunu görmüştü.

 

Sessizce kapıyı kapatmış ve Kurtuluş'un getirdiği parayı almak için kapıyı açmıştı. Dilşah seslere uyanırken konuşmaları duymak için kapıya yaslandı. Gelen kimdi bilmiyordu ve bağırarak sesini duyurmak istemişti.

 

Mantıklı tarafının "Sakin kal" uyarısıyla bağıramamıştı. Yavaşça pencereye gitmiş ve kendini göstermek istemişti ama ters yönde kalan Dilşah, ne yapacağını bilemiyordu. Evin içindeki eşyalardan dışarı atmaya başlamıştı.

 

Azat, Dilşah'ın bir şeyler yapmasına karşın odaya girerken Dilşah'ın attıklarını görmüştü. Pencereyi kapatmış ve Dilşah'a dönmüştü.

 

"Eğer sesin çıkarsa o adamı öldürürüm. Yemin ederim bunu yaparım. Şimdi sessizce otur burada..." diyerek dışarı hızla çıkmıştı.

 

Kurtuluş, yan taraftan gelen bir sesi duymuş ve yavaşça oraya gitmek için hareket etmişti. Kurtuluş köşeye yaklaştığı sırada, Azat yanına gelmiş ve onu çevirmişti.

 

"Pencerenin önüne koyduklarım düşmüş. Sen eve gitmiyor muydun? Ailen merak eder. Hadi evine git" diyerek adamı göndermişti. Kurtuluş şüphe içinde giderken ara ara dönmüş ama yine de bir şey görememişti.

 

Dilşah ise sessizce giden umuduna ağlıyordu. Ağlıyor ve gözyaşlarının yorgunluğuna kendini teslim ediyordu.

 

Bölüm Sonu

 

Oy ve yorum ile destek olabilirsiniz.

 

Bölümde en beğendiğiniz kesit neresiydi?

 

Bölüm : 11.08.2024 09:44 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...