Yeni Üyelik
29.
Bölüm

Bölüm 29

@zeeyneep41

Heyoooooo. Bölümlendiniz şekerlerim.

 

Sol alt köşedeki yıldızlara basarak yıldızlanalım.

 

Satırlar arasına yorumlar bırakmayı unutmayınız.

 

Dilşah ve Hazar için kalpler bırakma satırıdır :D ( DilZar )

 

Keyifli okumalar dilerim.

 

~~~~~~~~~~~~~~~~

 

Dilşah "Hazar" diye mırıldanarak uyanmıştı. Uyandığında hala Azat'ın kaçırdığı yerde olduğunu fark etmiş ve umutsuzluğa doğru bir adım daha atmıştı. Karnı acıkmıştı ve artık midesinden gurultular geliyordu.

 

Azat içeride uyumaya çalışmıştı ama pek başarılı olamamıştı. Sevdiğine kıyamamış ve onu bu gece uyandırmamıştı. Uyurken bile içini çeken kadını, huzurlu uykusundan etmemişti. Dilşah'a kıyamıyordu ama onu bırakmakta istemiyordu.

 

Yurt dışına gitme fikrini bir an önce öne almalıydı. Pasaport ve kimlik ayarlayacak birisini tanıyordu ama biraz zamana ihtiyacı vardı. Bir haftaya elinde olacağını biliyordu. Kendisi için aldığı kartlardan birini hazırlamış ve telefona takmıştı.

 

Telefon sinyalinden bulunmamak için birkaç kart almış ve telefonunu arabada bırakarak yanına tuşlu bir telefon almıştı. Taktığı hatla adamı aramıştı.

 

"Alo! Benim Azat. Benim acelem var. Benim işleri öne alman lazım. İki gün... Ben seni ararım."

 

Azat plandaki değişiklikleri düşünmeye koyulmuştu. Dilşah'ın bulunduğu odadan gelen sesi duyunca irkildi. Dilşah kapıya vurmuş ve Azat'ın açması için beklemeye başlamıştı.

 

"Azat susadım" diyerek sadece bir su içmişti. Açtı ama yemek yemek istemiyordu. Azat'ın elinden su bile içmek istemezdi ama elinde olmayan nedenler vardı. Sevdiğini görmeden ölmek istemiyordu.

 

Azat'tan aldığı suyu içmek için yatağa oturmuştu. Şişenin ağzını açmış ve birkaç yudum su içmişti. Kendini durdurmak istese de engel olamıyordu. Birkaç yudum derken şişenin bitmesiyle şaşkınlığa uğradı.

 

Azat birkaç su şişesi daha getirmiş ve Dilşah'ın yemesi için yemek hazırlamaya başladı. Dilşah bu süre zarfında sadece Hazar'ı düşünüyordu. Acaba Hazar ne yapıyor ve ne düşünüyordu?

 

"İnşallah benimde gönüllü kaçtığımı düşünmez" diyerek mırıldanmıştı. Dilşah yavaşça cama yaklaşmış ve birilerini görme umuduyla etrafa bakmıştı. Ayak seslerini duyduğunda geri çekilmiş ve Azat'ın anlamaması için dua ediyordu.

 

"Sana yemek yaptım Dilşah'ım. Senin için mutfağa da girdim. Acıkmışsındır, hadi biraz yemek ye bakalım" dediğinde Dilşah, Hazar'la mutfağa girdiği zamanları hatırlamıştı.

 

Yemeğe gülümsüyor ama yemiyordu. Azat'ın elinden yemek yemeği midesi kaldırmıyordu. Sessizce yerinden kalkmış ve yatağa yatmıştı. Arkasını dönerek gözünden akan yaşlara engel olmadan anılarına dalmıştı.

 

Azat öfkesin, bastırmak için yumruğunu sıkmış ve kapıya doğru dönmüştü. Dilşah'ı kırmak istemiyordu ama Dilşah'ın kendini zorladığını düşünüyordu. Azat sessizce odadan çıkmak isterken içinden geçenler, istemsizce diline dökülmüştü.

 

"Şimdi acı çekiyorsun çünkü Ateşoğlu'ndan korkuyorsun. Yavaşça hatırlayacaksın ve biz buralardan gidince Ateşoğlu'nun etkisi kalmayınca kalbin, gerçekte kimi sevdiğini hatırlayacak..."

 

Dilşah sessiz kalmıştı. Hazar'la yaşadıkları her anı hatırlıyordu. Hazar'ın Dilşah'ı severken bile dikkat edişleri, o anlarda ne kadar görünmezdi. İlk günlerde acımasız gibi davranışları, kaçışları...

 

Azat'ın söyledikleri bile aklındaydı. Sahi, kulübeyi neden Hazar'ın yaktığını söylemişti ki? O an buna dikkat edememişti ama şimdi aklına geldiğinde kafasında soru işareti kalmıştı. Dilşah tüm bunların içinde birde annesini düşünmüştü.

 

Öz annesi olduğunu öğrendiği Dilan Hanımla büyüse, acaba bugün de böyle acılar içinde olur muydu? O zamanda kaderi, Hazar'ın kaderine düşer miydi? Kendini açlık ve ağlamanın verdiği bitkinlikle uykuya bıraktı.

 

Tüm bu süre zarfında Hazar, umutsuz bir halde dolanıyordu. Nereye bakacağını bile bilmeden geziniyor ve haber arıyordu. Sessizliğin ilk defa canını yaktığı zamanlardaydı. Dilşah'ın sesini duymak isteyip duyamadığı anlardı.

 

Birlikte çok zaman yaşamamışlardı ama Hazar, yıllarca birlikte gibi hissediyordu. Özlemiş ve çaresizlikle aramaya çalışmıştı ama sanki yer yarılmış ve yerin dibine girmişlerdi. Bir ufacık haber için nelerini vermeye hazırdı, kimse anlayamazdı.

 

Dilşah ve Hazar'ın içi sızlarken Sultan ve Kemal, Azat'ın hareketlerini düşünüyordu. Bir köşede Kurtuluş ise, tüm olanları bir araya getirmeye çalışıyordu. Bir şeyler uymuyordu ve Azat'ın hali, farklı gelmişti.

 

"Pencerenin önüne koyduğum eşyalar uçmuş" diyerek Azat'ın sözlerini tekrarlıyordu. "Azat ağamda bir değişiklik vardı. Bir şeyler olmuştu ve bizi de bu yüzden gönderdi" diyerek ailesine döndü.

 

Bu sırada Sultan Hanımın misafiri gelmişti. Köydeki komşusu Fatime Hanım gelmişti. Fatime Hanım, köydeki dedikoduları anlatmak ve Azat'ın yaptıklarından haberi olup olmadıklarını sormak istemişti.

 

"Sultan kız, Azat ağanın ne yaptığını duydun mu?"

 

"Hayır, ne yapmış ki Azat ağam?"

 

"Ay kız duymadın mı? Azat ağa, beylerbeyinin gelinini kaçırmış. Hazar ağa, gözü dönmüş bir şekilde arıyordu. Belli ki severmiş eşini. Berdel diye duyduk ama Hazar ağam çok üzgündü. Bir bilgi verene ne istese veririm demiş."

 

"Gerçekten mi?"

 

"Kız sen Tahir ağaya çalışmıyor musun? Belki Azat ağayı görmüşsündür. Tüm Ateşoğlu aşireti karış karış her yeri arıyor. Keşke ben bilsem de desem ağam buradalar diye. Neler verirdi ağam şimdi."

 

Sultan Hanım fazlasıyla durgunlaşmıştı. Hızla evden gönderilmenin bir nedeni olduğunu biliyordu ama bunu beklemiyordu. Azat elinde büyümüştü. Sık sık gelirdi ve Sultan Hanımda onun isteklerini yapardı.

 

Şimdi nasıl desin ki Azat buradadır? Demese de Hazar ağam öğrense bizi sağ koymaz. Sultan Hanım bir çıkmazdaydı. Bu sırada Fatime Hanım, Sultanı dürtmüş ve "Ne o kız daldın?" diye gülmüştü.

 

İki kadın bir süre daha orada, köyde çıkan dedikoduları konuşmuşlardı. Fatime Hanım gittiğinde Sultan Hanım, Azat'la ilgili olan haberi ailesiyle paylaşmıştı. Kurtuluş, o an anlamıştı. Eksik parçalar, o an oturmuştu.

 

Kurtuluş ailesinin izin vermeyeceğini bildiği için sessizce kafasında planını yaptı ve herkes uyurken odasının penceresinden çıkmıştı. Ailesi bunu ihanet gibi görebilirdi ve kendisine engel olabilirdi.

 

Bu ihanet değildi çünkü Kurtuluş'un da bir sevdiği vardı. Kendisini Hazar'ın yerine koyarak üzülmüş ve yardım etmek istemişti. Öncelikle Hanım ağanın orada olduğundan emin olması gerekiyordu.

 

Azat'ın bulunduğu eve doğru gitmek için taksiye binmişti ama yakınlarda inmiş ve dikkat çekmemek için, diğer evlerin arkalarından dolaşmıştı. Azat'ın görmesinden çekinmişti. Bir evin kenarında oturup beklemeye başladı.

 

Azat, herkesin uyuduğunu düşünerek Dilşah'ın ağzını bantlamış ve bağladığı ellerinden çekiştirerek mağaraya götürmüştü. Azat Dilşah'ı sürüklüyordu. Dilşah ise debeleniyor ve gözünden yaşlarını döküyordu.

 

Kurtuluş o anı videoya almıştı. Azat'ın kendisini görmesine müsaade bile etmeden gitmek için yeltenmişti. Tam o anda evin kenarında ki taşın oynamasına neden olmuştu. Normalde önemli bir ses olmasa da, gecenin sessizliğinde bu çok ses çıkarmıştı.

 

***

 

Hazar neredeyse iki gün olacakken artık delirmeye başlamıştı. Öfkesi herkesi yakacak gibiydi. Kendini orman evine atmış ve içinden geldiğince bağırmıştı. Tüm insanlar duyuyordu ama Dilşah bir saniye bile duyamıyordu.

 

Gelecek bir haberle ne yapacağını bile bilemiyordu. Her haber fos çıkıyor ve kendisini daha da umutsuzluğa sürüklüyordu. Tüm yasa dışı işlere, tüm şehirlere ve kendilerine bağlı tüm aşiretlere haber salmıştı Hazar.

 

Tüm herkese öfkesiyle konuşuyordu. Yardım eden ve kaçıran herkesin fermanı, Hazar'ın insafına kalacaktı. Acımayacaktı. Ölüm emrini verecek ve tüm insanlığın görmesi için meydanda infaz ettirecekti.

 

Bu sırada Dilşah, kendini mağarada bağlanmış bir halde bulmuştu. Birkaç zaman önce, Hazar'la evlenmek zorunda kaldığı için mutsuzdu. Azat'a ihanet etmiş gibi hissediyordu ama bugün gördüğü Azat, o Azat olamazdı.

 

Azat ise etrafı kontrol etmek istemişti. Bu sırada Kurtuluş, çoktan ilerlemiş ve ana yola çıkmıştı. Dilşah'ın debelenmesiyle sesin nereden geldiğini anlayamayan Azat, Kurtuluş'u fark etmemişti.

 

Kurtuluş gecenin bir vaktinde, sokaklarda berduş gibi yürümeye başlamıştı. Buradan köylerine yürümek en az bir saatini alacaktı. Sabah Hazar Ateşoğlu'na gidecek ve dileklerinin karşılığında bilgiyi verecekti.

 

Kurtuluş iki saattir yollarda yürüyordu. Saat artık gece yarısına varmıştı. Sevdiğini aramış ve uykusundan uyandırmıştı. Ailesinin "Gelmesinler" dediği kızı hala unutamamış ve evlenmek için diretmeye devam etmişti.

 

Sevdiği kızın cama çıkmasıyla Kurtuluş, gülümsemeye başlamış ve telefondan sevdiğine sesini duyurmuştu.

 

"Ey yârim ne güzelsin sen sevdiğim. Bizim için çare buldum. Hala gönlün bende var mıdır? Hala benimle evlenmek ister misin?" diye sormuştu.

 

"Kurtuluş, benim gönlüm sendedir ama bizimkiler, beni sana vermemeye niyetli. Evi olmayan adama kız vermem der babam. Nasıl olacak bu?"

 

"Sen orasını bana bırak. Elimden gelen her şeyi yapmaya razıyım ama birkaç gün zor geçebilir. Bir düzlüğe çıktığımda seni alacağım."

 

Kurtuluş eve giderken Hazar'da orman evinin salonundaydı. Bir haber beklerken uyuya kalmıştı. Hazar ve Dilşah iki ayrı yerde, tek rüyada kavuşmuşlardı. Dört çocuklu ve mutlu aile hayatlarını sürdürürken gördükleri rüyada, birbirlerine olan hasretlerini gideriyorlardı.

 

Bölüm Sonu

 

Oy ve yorum ile destek olabilirsiniz.

 

Bölümde en beğendiğiniz kesit neresiydi?

 

Loading...
0%