Yeni Üyelik
30.
Bölüm

Bölüm 30

@zeeyneep41

Heyoooooo. Bölümlendiniz şekerlerim.

 

Sol alt köşedeki yıldızlara basarak yıldızlanalım.

 

Satırlar arasına yorumlar bırakmayı unutmayınız.

 

Dilşah ve Hazar için kalpler bırakma satırıdır :D ( DilZar )

 

Keyifli okumalar dilerim.

 

~~~~~~~~~~~~~~~~

 

Gün sabaha dönüyordu. Hazar, güçlü bir adamdı ama bu kadar çaresiz kalmamıştı. Dilşah'ı bulunca kendi gücünü gösterecek ve herkese haddini bildirecekti. Tüm bunları bir daha yaşamamak için, tüm zalimliğini ortaya koyacaktı.

 

Bu sırada kapıda sesler duyuluyordu. Birisi Hazar'la görüşmek istiyordu ama adamlar haber vermek için soru soruyordu. Hazar ise bir umut, duyduğu sese doğru ilerledi. Kapıyı açarak adamlara sert bir bakış attı.

 

"Ne oluyor burada? Ne bu gürültü? Sen kimsin ve beni neden görmek istedin?" diyerek bakışlarını Kurtuluş'a doğru çevirdi. Kurtuluş, Hazar'ın önünde eğilerek elini uzatmıştı. Elini öpmek için hamle yapan adama bakarak Hazar, sessizce elini uzattı.

 

Üzerinde alevli çember içinde asilliği ve sallanan yeleleriyle aslan simgesi olan yüzüğü, Kurtuluş'un titremesine neden olmuştu. Kendini toparlayarak Hazar'ın elini öptükten sonra gözlerini yere sabitledi.

 

 

 

(Yüzük temsili, kenarları ateç çemberi ve ortasında yeleleriyla aslan. Fotoğraf buraya da geldi mi göremiyorum ama fotiş var burada.)

 

"Ağam, dün duyduk ki Hanım ağamız kaçırılmış. Ben size bir video izletmek istiyorum. İzninizle" diyerek elini cebine uzattı. Elindeki telefonu Hazar'a uzatmadan önce, aklına gelen detayları konuşmak için bekledi.

 

"Ağam! Biz ailecek tehlikeye gireceğiz. Duydum ki hanım ağamla ilgili bilgi getirenlere yardım edeceğim demişsin. Bizi koruyabilirsen sen korursun. Bu yaptığım duyulursa Tahir ağa ailemi ve sevdiğimi öldürür."

 

Kurtuluş sözleri bittiğinde telefonu Hazar'a uzatmıştı. Hazar videoyu açarak izlemiş ve öfkeden yumruklarını sıkmıştı. Kurtuluş sessizliğini bozarak Hazar'ın öfkesini kendisine yönlendirmesine engel olmuştu.

 

"Ağam tektim ve silahsızdım. Ben elimden geleni yapmak istedim ama olmadı. Oradan köyüme yürüdüm. Sevdiğimi son kez de olsun görmek istedim. Sonrada yürüye yürüye buraya geldim. Anca bu saate gelebildim."

 

"Nerede yaşıyorsun sen..." dediğinde Kurtuluş hemen anlayarak "Kurtuluş Ağam" diyerek ismini belirtti.

 

"Nerede yaşıyorsun sen Kurtuluş?"

 

"Ağam Çamlıdere köyünde yaşarız ama genelde bu gördüğünüz Tahir ağanın evinde kalırdık. Gelmelerine yakın arar ve hazırlıkları başlatırlardı. Dün ise Azat ağa bizi evden alelacele yollarken şüphe ettim. Azat ağanın yaptıklarından haberimiz yoktu."

 

Hazar kapıdaki adamlara dönerek "Kurtuluş'u evine götürün ve yanında olun. Her ihtimale karşı" diyerek "Aziz" diye seslendi. Aziz gelerek hazır görünmüştü.

 

"Bu evin adresini alın ve hızla hazırlanın" diyerek bu seferde Kurtuluş'a döndü.

 

"Karımı bulduktan sonra seninle tekrar görüşeceğim. Ailen ve sen, bir süre evde kalacaksınız. Tahir size zarar veremez ama yine de tedbirli olun. Adamlar sizinle kalacak. İki adamda sevdiğini koruyacak. Aziz herkesi ayarla. Çıkıyoruz!"

 

Diyerek arkasını döndü ve sedirde bulunan ceketini almıştı. Annesini görmüş ve gülümseyerek "Bir iz bulduk. Ben gidiyorum anne. Sende dua et ve kadınımı bulalım" diyerek annesine baktı.

 

"İnşallah oğul hadi git. Git kızımızı al ve gel" diyerek ellerini semaya açmıştı. Sedire oturarak dualar etmeye başlamıştı. Dilan Hanımda duymuş ve hızla ablasının yanına doğru gelmişti. Hazar'ın kapıya gidişine bakarak ardından seslendi.

 

"Kızımı sağ salim getir ve artık yıllar önce hastanede elimden alınan kızımı, bağrıma basayım."

 

Hazar bir an duraksamanın ardından kapıdan çıkarken teyzesine dönmüştü. Sessizce konaktan çıkmış arabaya binmişti. Ellerindeki adrese doğru ilerlediklerinde Hazar'ın kalbinde büyük bir heyecan vardı.

 

"Geliyorum efsunkâr bekle beni" diyerek mırıldanmıştı. Araçlar hızla gidiyor ve gerekli kişiler oraya akın ediyordu. Bir saat içinde herkes o adreste toparlanmıştı. Sessiz sedasız geride kalarak etrafı sarmak istemişlerdi.

 

Tüm bunlardan habersiz Dilşah, akşam sürüklenerek getirildiği mağaradaydı. Akşam vakti kendilerini gören adamın yakalanmaması için iyice debelenmiş ve iplerin elini sıkmasına neden olmuştu.

 

Bir süre sonra Azat ipleri hafifletmiş ve Dilşah'ın rahatlamasını sağlamıştı. Havalar sıcak olsa da mağara soğuk ve nemliydi. Dilşah fazlasıyla üşümüş ve kendini rahatsız hissetmişti. Azat ise ileride oturmuş ve kendini uykuya vermeye çalışmıştı. İki gündür güzel uyumamıştı ve pasaport ve kimlikler neredeyse hazır olacaktı.

 

Dilşah sessizce dualar ediyor ve "Neredesin Hazar, nerede?" diyerek mırıldanıyordu. Hazar ise aynı anda "Geldim kadınım geldim" diye mırıldanarak içeri girmişti. Azat, duyduğu seslere dönerken çoktan etrafı adamlarla çevrilmişti.

 

Hazar'ın düşündüğünün aksine, Azat yalnızdı. Dilşah ise sessiz ve halsizdi. Neredeyse üç gündür bir şey yememişti. Su ile hayatta kalmaya çalışıyor ve güçsüz düştüğünü belli etmemeye çalışıyordu.

 

Artık üşüdüğünü bile hissedemeyecek noktaya gelen Dilşah, kendini uykuya teslim edecekti. Duyduğu sesle irkilmiş ve rüya mı yoksa gerçek mi olduğunu anlayamadığı bir düş görmüştü.

 

"Hazar'ım, geldin mi?" diye mırıldandı.

 

"Geldim, geldim dilhunum. Buldum seni" diyerek sevdiği kadını çözmeye başlamıştı. İki adamın kollarında gelen Azat, sessizce izliyordu. Dilşah'ın kendisini sevdiğini düşünerek bir umut bakıyordu sevdiğine.

 

Dilşah Hazar'ın kollarının arasına girmiş ve özlemle sarılmasına müsaade etmişti. Azat sessiz gözyaşları dökerken dilinden acısı peyda oldu ve iki aşığın kulaklarına ulaşmıştı.

 

"Hiç mi?" diyebilmişti ama sustukları daha ağırdı. Yüreğinde koca bir yumru oturmuştu iki aşığın. Bir insanın yaşadığı ağırken kendi aşklarından utanmışlardı. Hâlbuki onlar kötü bir şey yapmıyorlardı. Sevgi zorlamazdı. Sevgi iyileştirir ve yeşertirdi. Sevgi Hazar'dı...

 

Azat babasının tutulduğu yere götürülmüştü. Hazar ise Dilşah'ı almış ve orman evine gitmişlerdi. Öncelikle Dilşah'ın duş alması ve üzerini değişmesi gerekiyordu.

 

Hazar bu sırada ailesine haber vermiş ama orman evine gittiklerini belirtmişti. Yalnız kalmak ve toparlanmak istediklerini özellikle belirterek teyzesinin gelmemesi gerektiğini hissettirdi. Dilşah'la konuşacak ve yapacak çok şeyleri vardı. O evde ve mağarada neler olduğunu öğrenmesi gerekiyordu.

 

Eve geldiklerinde Hazar, önce çalışanlardan çorba istemiş ve Dilşah'ı odasına çıkarmıştı. Güzelce eşyalarını çıkarmış ve elleriyle suyun altına geçmesine yardım etmişti. Kendi elleriyle, kendisi yıkayacaktı. Çünkü Dilşah fazlasıyla halsizdi. Dilşah biraz utanıyordu ama kendini sakınacak bir halde de değildi.

 

Kocasına kendini bırakmış ve güzel bir duş almak istemişti. İçinin titremesi, belki o zaman geçebilirdi. Hazar, eşinin tenindeki sıcaklığı fark ettiği için biraz soğuk su kullanmak istemişti ama Dilşah'ın irkilmesi ve iyice titremesine de gönlü el vermemişti.

 

Dilşah suyu sıcak yaptıkça yapıyordu. Hazar'ın elleri bu sıcağa dayanamazken Dilşah, derisindeki kızarıklığa rağmen titriyordu. Hazar endişe ediyor ama ses çıkarmıyordu. Sonunda eşini duştan çıkarmış ve bornozuna sarmıştı.

 

Eşini giyindirmiş ve üşümesine engel olmuştu. Ne kadar doktora gitmek istese de Dilşah, üşümüş olmasını ve ısınınca geçeceğini söyleyerek Hazar'ı ikna etmişti. Çalışanların çorbayı getirip geçmiş olsun dileklerinden sonra odadan çıkmasını bekleyen Hazar, yalnız kaldıklarında kaşığı eline almıştı.

 

"Evet, hanım ağamız için yemek zamanı" diyerek kaşığı çorbaya batırdı. "Aç bakalım ağzını" diyerek kaşığı Dilşah'a doğru götürmüş ve ağzını açmasını beklemişti.

 

"Hazar ne yapıyorsun? Dur ben kendim yerim."

 

"Olmaz dilhunum. Sen halsizsin. Biraz yemelisin ve sonra ister uyursun istersen biraz konuşuruz."

 

"Hazar, bana dilhunum deme. Benim yüreğim aşkla dolu. Bu bana uymuyor."

 

"Peki, efsunkâr kadınım artık o ağzın çorba için açılsın" diyerek çorbasını içirmeye başlamıştı.

 

Hazar, Dilşah'la bir an önce konuşmak istiyordu. Dilşah ise kendini pekiyi hissetmiyor ama Hazar'ın içini kemiren sorularını da gözlerinden görüyordu. En büyük soru da nedendi.

 

"Neden?"

 

"Neden kaçırdı?"

 

"Neden mağara?"

 

"Neden burnunun dibi?"

 

Ve en zoru da,

 

"Ne yaptı?"

 

Hazar, Dilşah'ın çorbayı daha içemediğini görünce zorlamak istemedi. Battaniyeye sarılıp ısınmaya çalışmasını izledi ve konuşmak için hazır olmasını bekledi. Dilşah'ın konuşmadan uyumayacağını görüyordu. Dilşah'ında aklında soruları vardı.

 

Mesela Hazar nasıl öğrenmişti?

 

Ne biliyordu?

 

Ne düşünüyordu?

 

Kendisiyle ilgili şüpheye düşmüş müydü?

 

Hazar yavaş ama temkinli bir sesle Dilşah'a döndü.

 

"Kadınım, seni zorlamak istemiyorum ama konuşalım mı? Sonra pek müsait olamayabiliriz. Kendini mecbur hissetme sakın. Konuşmak istemiyorsan bunu erteleyebiliriz."

 

"Konuşalım Hazar'ım ama önce sen anlatsan ve bende dinlesem. Önce ne oldu buralarda bilmek istiyorum" diyerek aklındaki soruların cevabını almak istiyordu.

 

Hazar kısa ve öz neler olduğunu anlatmıştı. Okulun kameralarında kızlarla konuşurken gördüğünü, Azat'ın kaçırdığını ve aramaları...

 

Dilşah, kendisinden şüpheye düşmediğini görüyordu. Kendisini ne kadar mutlu hissettiğini anlatamayacaktı ama bunu basit bir gülümsemeyle gösterdi. Sonra ise derin nefes alarak kendi yaşadıklarını an be an anlatmaya başlamıştı.

 

Dilşah anlattıkça titriyordu. Titremelerini bastıramıyor ve ara ara Hazar'ın da fark etmesine neden oluyordu. Sonunda tüm günlerini anlatmıştı. Kurtuluş'u gördüğü zamana kadar anlatmıştı. Sonrası ise Dilşah için bile muammaydı. Üşümüş ve halsiz kalmıştı.

 

Başını yasladığı yerde uyuyakalışı ve halsizlikle baş etmeye çalışması...

 

Bir düş gibi karşısına kocasının geldiği ana kadar anlattığında Hazar, öfkesini bastırmak için Dilşah'ın yanından kalkarak bir sağa bir sola yürümeye başlamıştı.

 

"Onun kemiklerini kıracağım. Sana dokunan parmaklarını tek tek kıracağım. Sana bakan gözlerini oyacağım. Kalbini söküp yerin dibine gömeceğim."

 

Hazar öfkeyle konuşurken Dilşah, hem korkudan hem de hastalıktan titriyordu. Hazar, tüm bu söylediklerini yapacak zalimlikte bir adamdı ama Dilşah bu halini hiç görmemişti. İşte şimdi, neden Ateşoğlu geldiğinde insanların yolunu değiştiklerini anlıyordu.

 

Dilşah'ın korktuğunu anlayan Hazar, sakince kadınının yanına oturmuştu. Önce derin bir nefes alarak kendisini sakinleştirdi. Sonra da kadınını sakinleştirmek istedi. Titrediğini de görüyordu ama korkudan olduğunu düşünerek sessizce Dilşah'ın gözlerine bakmaya başladı.

 

"Seni korkuttuysam özür dilerim ama ben anladım ki, kendimi tekrar hatırlatmam lazım. Yeterince korku salmadığım için bugün sen bu hallerdesin. Şimdi sen bunları düşünme kadınım sen uyu artık. Biraz dinlen çünkü teyzem ve evdekiler seni görmek isteyecek. Yarın belki uğrarız ama sen kendini toparlayana kadar burada olacağız" diyerek Dilşah'ın yatmasını bekledi.

 

Bölüm Sonu

 

Oy ve yorum ile destek olabilirsiniz.

 

Bölümde en beğendiğiniz kesit neresiydi?

 

Loading...
0%