Yeni Üyelik
32.
Bölüm

Bölüm 32

@zeeyneep41

Heyoooooo. Bölümlendiniz şekerlerim.

 

Biraz uzun bir bölüm oldu ama cezalar bu bölümde olsun ve bölünmesin istedim.

 

Sol alt köşedeki yıldızlara basarak yıldızlanalım.

 

Satırlar arasına yorumlar bırakmayı unutmayınız.

 

Dilşah ve Hazar için kalpler bırakma satırıdır :D ( DilZar )

 

Keyifli okumalar dilerim.

 

~~~~~~~~~~~~~~~~

 

Hepsi sanki zaman durmuş gibi yavaşça olmuştu ve Hazar'ın artık sabrı kalmamıştı. "Ben eşiyim" diyerek kendisine anlatmasını bekliyordu. Çünkü saniyeler bile Hazar'a eziyet eder olmuştu.

 

Doktor Hazar'a dönerken Dilan Hanım, titreyerek bekliyordu. En büyük zorluğu atlatmak üzereydi ama haberi bile yoktu. Doktor ise kalabalığa bakarak tekrar Hazar'a döndü.

 

"Dilşah Hanım geldiğinde ateşi kırk dereceydi. Ateşini biraz olsun düşürmeyi başardık. Biraz inatçı bir ateşi var. Bir süre hastanemizde sizi misafir etmek istiyoruz. Biraz vitamin düşüklüğü var. Sanırım beslenmesine dikkat edilemedi. Yaşadıklarını da sayarsak belki biraz destek almak isteyebilirsiniz."

 

"Doktor kadınım kendine geldi mi?"

 

"Kendisinde ama ateşi hala devam ediyor ve tekrar yükselebilmesi olası. Serum takviyesi gerekiyor. Şimdi arkadaşlar sizi bir odaya alacak. Eşinizi görebilir ve yanında kalabilirsiniz ama yanında sadece bir kişi kalırsa daha iyi olur. Eşiniz şuan hasta ve başka hastalıklara da açık."

 

"Tamam, tamam ben yanında kalırım. Baba, siz hepiniz konağa dönün."

 

"Ben gitmem! Kızımı görmeden gitmem!"

 

Dilan Hanımın keskin sözleri, Hazar'a ulaşmıştı. Teyzesinin hastaneye gitmediğini bilirdi. Nedenini de geçen gün, orman evinde öğrenmişti. Öfkelense de sessiz kalmış ve doktora dönerek söze girmişti.

 

"Eşimi daha yeni kurtardık. Onu kimse görmedi. Bu yüzden eşimle görüşebilirler mi?"

 

Hazar, doktora sakin ve kibar davranıyordu. Çünkü eşini kurtarmaya çalışmıştı. Bu görevi yapan herkese çok büyük saygı duyuyor ve oraya Hazar ağa olmak yerine Hazar Bey gibi davranıyordu.

 

"Çok kısa kısa olacaksa izin verebiliriz. Ben hemşire arkadaşlarla görüşeceğim. Sizin için istisna geçeceğiz ama uzun olmasın lütfen. Eşiniz için bir iltihap daha alması, ağır sonuçlara yol açabilir" diyerek aileye biraz korku vermişti.

 

1 Hafta Sonra

 

Hazar, gün ışıkları içeri girdiğinde gözlerini aralamıştı. İki gündür evde yatıyor ve kadınını kollarıyla sarıyordu. İçinde hep bir korku hissediyordu. Yine kaçırılırsa diye... Bugün Dilşah biraz daha iyi olduğu için, meydanda cezalar kesilecekti.

 

Hazar, yapabileceği en kötü şeyi yapmak istiyordu ama Azat'ın akıl sağlığının yerinde olmadığını da biliyordu. Önceki gün doktor kontrolü yaptırmış ve neden bunu yaptığını anlamak istemişti.

 

Doktorun akıl sağlığı ile ilgili söyledikleri, tedavi görmesi ve iyileşmesi için yaptığı konuşmaları düşündükçe verdiği birkaç kararı değiştirmişti. Sonrasında da, konu Köroğlu ailesi için kararlar ortaya çıkacaktı.

 

Hazar, yavaşça uyanmaya çalışan kadınını izliyordu. Dilşah uyanırken yüzünü buruşturuyor ve yavaşça gözlerini açmaya çalışıyordu. Hazar izlerken gülümsüyor ve onun her halini, bir kamera gibi kaydediyordu.

 

Dilşah, yavaşça gözlerini açtığında Hazar'ın kendisine gülümseyerek baktığını görmüştü. Hazar gülümsedikçe Dilşah'ta gülümsüyor ve bu şekilde uyanmak için her şeyi yapmayı istiyordu.

 

Bu günün ceza günleri olduğunu bildiği için sessizdi. Hazar'ın yanağından öperek ruh halini düzeltmek istiyordu ama elinde değildi. Azat'ı tekrar görmenin zorluğu, kalbinin derinliklerinde korku hissettiriyordu.

 

Birlikte hazırlanarak günün anlamını ve önemini vurgulamak için, yöresel kıyafetleri giyinmişlerdi. Hazar kendi aşiret yüzüğünü takmıştı. Varis olduğu için biraz küçüktü ama gün gelecek babasının yüzüğünü devralacak ve beylik ceketini de giyecekti.

 

Dilşah ise yöresel kıyafetlerine, aile şanlarını yükseltecek altınları takarak önemli konumlarını belirtmişti. Birlikte aşağı indiklerinde yavaşça ailesi, iki genci süzmüştü. Bugün Dilan Kırklıhan gelecekti. O meydanda, herkesin cezasına ortak olacaktı.

 

Ateşoğlu konağında herkes sessizce kahvaltısını yapıyordu. Sessizlik içinde yapılan kahvaltıda, yalnızca çatal ve bıçak sesleri duyuluyordu. Kahvaltısı biten Ateşoğlu ailesi, yavaşça çıkmak için hazırlanıyordu.

 

"Oğul! Meydanda senden önce benim sözlerim olacak."

 

"Baba! Benim konuma karışma. Ailemle ilgili kararlarıma ve cezalarıma sakın karışma. Bu benim meselem!" diyerek Dilşah'ın elinden tuttu.

 

Hazar her zaman asiydi. Hamit ağa, tüm aşiretlere, zaten bu şekilde tüm aşiretleri kendine bağlamıştı. Bu gün söyleyecekleriyle, artık hayatı gençlere bırakacaktı. Sessizlik içinde herkes yola çıkmış ve meydanın yakınına geldiklerinde inmişlerdi.

 

Meydan, insan kalabalığıyla dolmuş taşmıştı. Ateşoğlu aşireti, tüm gururuyla orada duruyordu. Diğer ağalar ve onlara bağlı ailelerden de birkaç aile gelmişti. Ateşoğlu'na tabi olan aşiretler ve onları kabul ederek beylik ceketi giydiren herkes oradaydı. Diğer illerin aşiret ağaları gelmiş ve cezaları görmek istemişlerdi. Zalimler zalimi Hazar Ateşoğlu, zalimliğini gösterecek miydi?

 

Meydanda ilerlemeye Başlayan Ateşoğlu ailesi dikkat çekiyordu. Herkes kenara çekilerek Ateşoğlu ailesine izin veriyordu. Hamit ağa, kendisi için hazırlanmış yere oturduğunda, Hazar'da yanına oturmuştu. Arkasında ailenin diğer üyeleri vardı. Hazar ise Dilşah'ı görememenin huzursuzluğunu yaşayarak yerinden kalkmıştı.

 

Tüm oturanlar kalkmıştı. Hazar, Dilşah'ın sandalyesini yanına alarak kendisine yakın oturtturmuş ve önemini herkese göstermişti. Tüm ağalara ve insanlara, kadınının değerini belirtmişti.

 

Hamit ağa, herkese elini öptürmüş ve artık söze girme zamanının geldiğini hissetmişti. Yavaşça ayağa kalkarak tüm görkemli sesini, insanlara duyurmuştu.

 

"Ey ağalar ve ahali, öncelikle size söyleyeceklerim var. Bugünden itibaren artık beyliği, oğluma devrederim. Oğlum benim yerimi alacak ve her şeyin devamını sağlayacak."

 

Hamit ağa, Hazar'a dönmüş ve ağalık yüzüğünü vermişti. Hazar, yüzüğü parmağına takarak babasının elini öpmüştü. Hamit ağa yerine geçerek sözü oğluna bırakmıştı.

 

"Söylenecek her şeyi sonra söylersiniz. Şimdi benim söyleyeceklerim ve görülecek hesabım var. Aziz!" diye seslenerek Tahir ve Azat Kürkçüoğlu'nu getirerek meydanda dikmişti.

 

"Azat Kürkçüoğlu, eşim Dilşah Ateşoğlu'na yanlış yapmıştır. Onu kaçırmış ve canına kast etmiştir. Bunun cezası ölümdür."

 

Hazar konuştuğunda, Kürkçüoğlu ailesinin hanımı Emine Hanım, bir feryat koparmıştı. Sesi herkesin kulağına ulaşmıştı. Herkes acılı anneye üzülürken sessiz kalmış ve cezadan nasiplenmek istememişti.

 

Emine Hanım öne çıkarak Hazar'a ulaşmak istemişti. Önündeki insanları itiyor ve buğulu gözlerle Hazar'a yakın yere kadar ulaşıyordu. Hazar ve Dilşah, acılı kadını görmüştü. Hazar ise sessizce kendine yaklaşan kadına bakıyordu.

 

"Ağam! Elini ayağını öperim yapma. Evladımın acısını gönlüme yakıştırma. Alır giderim oğlumu yapma. Yalvarırım beylerbeyim."

 

Hazar'ın ilk beyliğini anan bir kadındı. Düşman olarak görebileceği bir adamın annesi, yürek parçalayan sözleriyle anmıştı beyliğini. Azat ise annesine üzülüyordu ama yaptıklarından asla pişman değildi.

 

Sonunda Hazar elini kaldırarak kadının susmasını istedi. Emine Hanım susması gerektiğini anladığı an susmuştu. Koca kalabalık içinde, bir tek acılı annenin hıçkırık sesleri vardı.

 

"Oğlunun akıl sağlığı yerinde değildir. Al oğlunu ve git. Size ilk ve son ikazımdır. Akşam hava kararmadan o oğlun buradan gidecek! Bir hafta içinde de, tüm Kürkçüoğlu ailesi gidecek. Onlarla iş birliği yapılmasında sorun yoktur."

 

Emine Hanım dünyaları almıştı. Sevinçle oğluna koşmuş ve ona sarılmıştı.

 

"Ticari ilişkilerinizi bozmanıza gerek yoktur. Aşiretlerinin başına da, amca Tahsin Kürkçüoğlu geçecektir. Tahir Ağa iş birliği yapmaya çalışmış ve ailesini cezadan kurtarmıştır. Tekrarı ölüm getirir. Ömür boyu bu topraklara adım atamayacaksınız. Şimdi gidin!"

 

Sonlara doğru sesi ve öfkesi kendini belli ediyordu. Aziz'e döndüğünde Aziz, ağasının ne söylemek istediğini anlıyordu. Hızla birkaç adamı almış ve Köroğlu ailesini meydana dikmişti. Tüm Köroğlu ailesi, ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.

 

"Haşmet ağa, diğer insanları bile korkutacak halde bakarken Fırat, sakin ve eşinin elinden tutarak söyleneni yaparak meydana geldi. Hazar hepsine göz gezdirerek bakmıştı. Dilan Köroğlu, Dilan Kırklıhan'ı gördüğünde içinde bir fırtına kopmuştu.

 

Nasılda çökmüştü güzeller güzeli Dilan Kırklıhan. Kocasına bakarak ne yaptığını anlıyordu. Zamanla atlatmaya çalışmış ama atlatamamıştı. Dilşah'a baktıkça o kadını görmenin acısını yaşıyordu.

 

Dilşah annesine benzemiyordu ama Dilan Köroğlu, onun kızı olduğunu bildiği için Dilşah'a her baktığında Dilan'ı görüyordu. Gözünden bir damla yaş süzülmüştü. Yıllarca merhamet göstermediği kocasının kızı, ellerinde büyüttüğü Dilşah, onlara dönüp bakmıyordu.

 

"Köroğlu ağası Haşmet ağa! Şimdi sana bir hikâye anlatacağım ve cezasını da senin kesmene izin vereceğim. Kulaklarını aç ve beni iyi dinle."

 

Zamanın birinde, güzeller güzeli bir kadın, bir arkadaşının düğününe gider. O düğünde, hiç tanışmaması gereken bir kadınla tanışır ve evde bekleyen kocasına gitmek için düğünden ayrılmak ister.

 

Dedim ya tanışmaması gereken bir kadınla tanışmış diye. Kadın belki iyi niyetinden, belki kötü Allah bilir... Kadını evine ya da buradaki akrabasına gitmek için aracına alır. Adamın pislik niyetlerinden haberi olmayan kadın, önce eşini bırakan adamdan rahatsız olur ama gücü adama yetmez.

 

Adamın onu taciz etmesiyle, birkaç kere intihar eder ama onu seven eşi sayesinde, defalarca ama defalarca hayatta kalır. Sonra gebeliği ortaya çıkar. Başta bebekten kurtulmak ister ama sonra bunu yapamaz. O bebek, hayata tutunmak için çabalar.

 

Aylar sonra da bebek dünyaya gelir. Kırk gün, zorluklarla yaşattığı bebeğini bir gün hastaneye götürmek ister. Hafifte olsa hasta olan bebeğini iyileştirmek için doktora gitmiş ve doktorların cevap vermesini beklemeye başlamıştır.

 

Kocası işlerle ilgilenirken, kadın bebeğini bekler ama zaman uzadıkça uzuyormuş. Sonunda bir doktor çıkmış ve bebeğin öldüğünü söyleyerek kızlarını ellerinden almış. O bebeğin bir mezarı var. O kadın ve anne yıllar sonra kavuşmuş ama o adam hep cezasız kalmış.

 

Dilşah bazı detayları bilmiyordu. Bu hikâyeyi duyunca gerçek annesi Dilan'a bakmıştı. Dilan Hanım da Dilşah'a bakıyordu. Gözünden akan yaşlarla kızının kendine bakışına, onayla gözünü kırptı.

 

Dilşah dağılmıştı ama belli etmek istemiyordu. Bu zamana kadar kendini büyüten Dilşah Köroğlu'na bakmıştı. Onunda gözlerinde yaş vardı. Gözlerinden süzülen yaşlarla, gözlerini yere eğmişti.

 

Kalabalıkta herkes sessizce konuşuyor ve uğultu oluşturuyordu. Hazar, herkesin bunu sindirmesini beklemişti. Bir süre sonra elini kaldırarak herkesi susturmuştu ve bakışlarını da Haşmet Köroğlu'na çevirmişti.

 

"Şimdi söyle ağa, bu adama ne ceza verilmeli?"

 

"Beylerbeyim, zamanında yaşanan yaşanmış. Geçmişi deşerek elimize bir şey geçiremeyiz. Anne kız sonunda kavuşmuş. Önemli olan o değil mi?"

 

"Ulan pişkin herif! Ben seni öldürmem mi?"

 

Hazar tüm kelimeleri yüksek sesle ve yürüyerek söylemişti. Adımları ölüm gibi ses getiriyor ve Haşmet'in korkudan gözlerini büyütmesine neden oluyordu. Sonunda Haşmet'in yanına gelerek belinden aldığı silahı çekmiş ve kafasına dayamıştı.

 

"Şimdi tüm şarjörü kafana boşaltmam mı ulan senin?"

 

Haşmet ağa korkuyordu. İlk defa kafasına silah dayanmış ve tehdit edilmişti. Hep gücünün, parasının ve konumunun ardında yaşıyordu. Korkan değil, korkutandı. Tehdit edilen değil, tehdit edendi. Dövülen değil, dövendi ve güçsüz değil, güçlüydü.

 

Şimdi bir fare gibi kapana kısılmış hissediyordu. Bu adam zalimdi. Vuracaksa vurur ve gömecekse de gömerdi. Hazar ise bir şey bekliyor gibi durmuş ve geri çekilmişti. Yavaşça yerine dönmüş ve tekrar konuşmaya başlamıştı.

 

Ey ahali! Bu adam, kendi kadından olan bebeği kaçırtmıştır. Deminki hikâyenin namussuzu, Köroğlu ailesinin ağasıdır. Kaçırdığı kızına eziyet eden, ayaklarını yıkatan ve masanın artıklarını reva görendir.

 

Her ortamda hor gören ve aşağılayandır. Evinde çalışan olmasına rağmen işlerini ona yaptırandır. Kendi canı değilmişçesine eziyet edendir. Şimdi sizin huzurunuzda sorarım bu namussuza, neden? Neden annesinden çaldın kızını?

 

"Senin de anlattığın gibi, annesi güzeldi. Benim eşim çocuklar doğurmuş ve bakımsız kalmıştı. Kilo almış ve çirkinleşmişti. Kızımın annesi ise bir içim suydu. Güzelliğinin yanı sıra gülüyor ve hayat enerjisi saçıyordu."

 

Hazar, yumruklarını sıkmıştı. Parmakları bembeyaz olmuştu. Sessizce eşinin yanına giderek elinden tutmuştu. Ayağa kaldırarak konuştuğu yere kadar götürmüştü. Dilşah, anlamsızca bakıyordu. Dağıldığını belli etmeden dik durmaya çalışıyordu.

 

"Kararı vermek ister misin Hanım ağam."

 

"Beylerbeyim, kararın her zaman doğru ve güzeldir. Bilirim ki sen çoktan bir ceza vermişsindir. Kanım sana helaldir."

 

Dilşah, babasının kanını helal etmişti. Bu, hiçbir Köroğlu kan hakkı istemesin ya da kan davası gütmesin diye söylenmiş bir sözdü. Tüm Köroğlu aşireti de duymuş ve kabul etmişti. Hazar ise kararını açıklamak için dönmüştü.

 

Köroğlu Haşmet ağa, ağalığını elinden aldım. Sen artık hiç kimsesin. Senin kanın bana helaldir ama sana ölüm bir nimettir. Yaşadıkça ölecek ve her gün ölmek neymiş öğreneceksin. Köroğlu aşiret ağası, Hanım ağanız Dilşah Ateşoğlu'dur.

 

Aziz, Hamit'in parmağından yüzüğü çıkarmış ve ağasına getirmişti. Fırat'la yaptıkları anlaşma, artık gün yüzüne çıkmaya başlıyordu.

 

Haşmet ve Dilan Köroğlu, iki saat içinde bu toprakları terk edecektir. Onlarla ilişki kuran, ticaretini devam ettiren veya görüşen herkes, ölüme mahkûmdur. Oğlu Fırat işlerin ve Hanım ağanızın yerine aşiretle ilgilenecektir.

 

Hanım ağanız, toplantı veya önemli konularda sizlerle olacakken diğer her konuda, Fırat ağanızla konuşacaksınız. Artık Fırat ağanızla iş yapacak ve onu ağa bileceksiniz. Mert Köroğlu, ağabeyi ile kalacak ve cezadan muaf tutulacaktır.

 

Bölüm Sonu

 

Oy ve yorum ile destek olabilirsiniz.

 

Bölümde en beğendiğiniz kesit neresiydi?

 

Loading...
0%