Yeni Üyelik
33.
Bölüm

Bölüm 33

@zeeyneep41

Heyoooooo. Bölümlendiniz şekerlerim.

 

Dikkat! Bu bölüm +18 Bölüm içermektedir. Lütfen dikkatli okuyarak ve hassasiyetle yorum yaparak devam ediniz.

 

Sol alt köşedeki yıldızlara basarak yıldızlanalım.

 

Satırlar arasına yorumlar bırakmayı unutmayınız.

 

Dilşah ve Hazar için kalpler bırakma satırıdır :D ( DilZar )

 

Keyifli okumalar dilerim.

 

~~~~~~~~~~~~~~~~

 

Hanım ağanız, toplantı veya önemli konularda sizlerle olacakken diğer her konuda, Fırat ağanızla konuşacaksınız. Artık Fırat ağanızla iş yapacak ve onu ağa bileceksiniz. Mert Köroğlu, ağabeyi ile kalacak ve cezadan muaf tutulacaktır.

 

Hazar'ın halletmesi gereken son bir işi kalmıştı. Aziz'e bakarak "Kurtuluş'u getir" diyerek meydandakileri karşısından göndermişti. Kurtuluş geldiğinde, ağasının önünde başı eğik bekliyordu.

 

"Kurtuluş, benden koruma istedin ki korundun. Artık sana zarar verecek kimse yok. Nitekim sevdiğin kız ve ailesi de güvende. Bir de gönlüne düşeni, yanına istermişsin. Şimdi git kızın ailesine haber sal. Beylerbeyi ve hanım ağamız akşama çaya geleceklermiş diyerek hazırlan. Gidelim bakalım."

 

Kurtuluş başını kaldırarak gülümsemişti. İnanamıyordu çünkü bunu söylemekten korktuğu için söylememişti. İyiliğin karşılığı olmazdı ve Kurtuluş'ta bunu isteyememişti ama beylerbeyi öğrenmiş ve el atmıştı.

 

"Emrin olur beylerbeyim" diyerek Hazar'a yaklaştı. Hazar'ın uzattığı eli öpmüş ve hızla, sevdiğinin yanına doğru ilerlemeye başlamıştı. Dilşah ise onun bu jestine gülümseyerek bakmıştı. Zalim bir adamdı ama kalbindeki güzellik artık daha çok kendini belli ediyordu.

 

Artık herkesin dağılma zamanı gelmişti. Bu yüzden ağalar yavaşça kalkarak Hazar'ın elini öpmüşlerdi. Kısa ve öz konuşuyor ve beylerbeyini memnun etmeye çalışıyordu. Hazar, bu formaliteleri sevmese de, konumundan ötürü sessiz kalıyordu.

 

Dilşah'la birlikte orman evine gitmek ve biraz zaman geçirmek istiyordu. Akşama da Kurtuluş için, sevdiği kızın evine gidecekti. Sevdiği kadına kavuşmasını saylayan adamın, sevdiği kadından mahrum kalmasına gönlü razı gelmemişti.

 

Sonunda herkes elini öpmüştü. Hazar artık sabırsızca Dilşah'ın elinden tutmuş ve ailesine dönmüştü.

 

"Biz birkaç günlüğüne Orman evine gidiyoruz baba. Siz eve gidin. Akşam için sizin gelmenize gerek yok" diyerek arkasını dönmüştü. Babasının söyleyeceklerini dinlemeden hızla, Dilşah'la birlikte oradan ayrılmıştı.

 

Dilşah, Hazar'la bindiği arabada kendini güçlü tutmaya gerek duymadığını biliyordu. Artık rahatlamış ve kendini biraz bırakmıştı. Hazar'a dönmüş ve bilmediği detayları sormak istemişti.

 

"Hazar, sen..."

 

Hazar, Dilşah'a sıcacık bakmıştı. Çünkü Dilşah'ın kendini dik tutmaya çalışması, gözünden kaçmamıştı. Sımsıkı sarılarak destek olmak istemişti.

 

"Dilşah, bu konuda ne kadar konuşmak istediğini anlıyorum ama bu konuda benimle değil de, teyzemle konuşman daha doğru olacak" diyerek Dilşah'a bu konuda konuşmayacaklarını anlatmıştı. Çünkü bu konu özel ve hüzünlüydü.

 

"Peki, gerçekten öldüğümü mü söylemişler?"

 

Hazar sadece başıyla onay vermişti. Bu bile Dilşah'ın üzülmesine yetmişti. Acaba o evde doğsa, neler olabileceğini düşünmekten kendini alıkoyamıyordu. Dilşah, yolun devamını sessizce giderken Hazar, Dilşah'ın elini avuçlarının arasına almış ve narin ellerini okşuyordu.

 

Sonunda Dilşah ve Hazar, orman evine gelmişlerdi. Dilşah bu evi ne kadar özlediğini, araçtan indiğinde anlamıştı. Burada yaşadıkları, Hazar'la yakınlaşmaları ve geçirdikleri vakitler...

 

Dilşah o an kızarmaya başladığını hissetmişti. Aklına gelen düşüncelerle, yan yan Hazar'a bakıyordu. Hazar, Dilşah'ın eve bakışını izliyor ve kızarmasına gülümsüyordu. Aklına gelebilecek her anı hissediyor ve onunla birlikte hatırlıyordu.

 

Dilşah ve Hazar, birbirlerinin gözünde gördükleri şehvetin buraya özgü olabileceğini düşünmüşlerdi. Nedense buraya geldiklerinde, bu duygular daha da açığa çıkıyordu. Belki de yalnız olmakla alakalı olabileceğini düşünerek eve doğru ilerlediler.

 

Birlikte içeri girerek odalarına çıkmışlardı. Birbirlerine susamış iki âşık, odaya girdiklerinde birbirlerine sarılmışlardı. Sarılmanın yanı sıra, çöldeki bedevi gibi dudaklarına kavuşmuş ve birbirlerine nefes aldırmıyorlardı.

 

Kendilerinden ayrı kaldıkları ve hastanede kaldıkları tüm zamanın acısını çıkarmaya çalışıyorlardı. Birbirlerine dolanan elleri, cesurca bedenlerini keşfediyordu. Hazar'ın dudakları, Dilşah'ın önce kulağına ve oradan da boynuna doğru yol almaya başlamıştı.

 

Cesur eller ve sıcak dudaklar altında eriyen Dilşah, karnının alt kısmında oluşan ve kendine işkence eden hisleri dinleyerek hırslanıyordu. Daha hızlı ve aceleci olmak istiyordu. Bugün Hazar, yavaş ve tadını almak istiyordu.

 

Sonunda kadınının yalvaran bakışlarını görmezden gelemeyen Hazar, kadınının isteğini yerine getirmişti. Bir süre sonra, bir ışık patlaması gibi içindeki hisler patlamış ve sonra tekrar bir araya gelmişlerdi.

 

Sonunda terlemiş ve nefes nefese kalmış bedenleri, yatağın üzerine düşmüştü. Dilşah, Hazar'ın göğsüne yaslanmış ve nefeslerini kendisine getirmek için uğraşmıştı. Yavaşça kendine gelen iki âşık, sessizce birbirlerine bakarak içlerindeki duyguların güzelliğine gülümsüyorlardı.

 

Artık konuşmaya bile ihtiyaç duymuyorlardı. Artık hissetmek ve birbirinin gözünün içine bakmak yetiyordu. Biraz daha birbirine bakan iki genç, artık kendilerini duşa atmıştı. Sırayla duşunu alarak hazırlanan Hazar ve Dilşah, yemek yemek için aşağı inmişti.

 

Birlikte yola çıktıklarında Aziz'e aileye götürülmesi için tatlı, çikolata ve çiçek aldırmıştı. Her ihtimal için söz yüzüklerini almak isteyen Dilşah, Hazar'la söz yüzüğü alarak yola devam etmişlerdi.

 

Sonunda kız evine gelmişlerdi. İçeri girmeden Dilşah, Kurtuluş ve ailesiyle tanışmıştı. Sultan Hanım orta boylu, kapalı ve güler yüzlü bir kadındı. Kemal Bey ise Emine Hanımdan biraz uzun, kumral, pala bıyıklı ve neşeli bir insandı.

 

Kurtuluş ise bu ikisinin karışımı gibi olan esmer teni, uzun boyu ve kısa kahverengi saçlarıyla yakışıklı sayılabilirdi. Saçlarının yanlardan hafifçe açılmaya ve kendini göstermeye başlamıştı.

 

Aziz'in kapıyı çalmasıyla, artık beklemeye başlamışlardı. Mütevazı bir aile evine girerken Kurtuluş'un yüzünde oluşan o gülümseme, Dilşah ve Hazar'ın gözünden kaçmamıştı. Sonunda salonda toplanarak aile ile önce sohbet ederek tanışmak istemişlerdi.

 

Kurtuluş gönlünü komşu kızı Şilan'a kaptırmıştı. Şilan, esmer tenli, kahverengi saçları olan, orta boylu bir kızdı. Şilan Yılmaz, bir ailenin ilk çocuğuydu. Ahmet ve Hesna çiftinin, dört çocuğundan biriydi.

 

Şilan'ın Mehmet, Serkan ve Ethem isminde, üç kardeşi vardı. Şilan ve Kurtuluş, okul zamanında birbirine gönül vermiş ve okulları bitince de evlenmek istemişlerdi. Şilan'ın ailesi buna karşı çıksa da, kızları sevdasından vazgeçmemişti.

 

"E Ahmet Bey, gelelim asıl meselemize. Bu gençlerin birbirine gönülleri düşmüş. Sende izin vermezmişsin. Var mıdır bir hikmeti?"

 

"Beylerbeyim, benim durumum ortadadır. İsterim ki kızım, evlendiği yerde çok darlık çekmesin. Kızım göz bebeğimdir, ona yardım edemezsem kendimi affedemem" diyerek açıklamıştı Ahmet Bey.

 

"Bilirsin ki rızık Allah'a aittir. Bir baba olarak isteğin haklıdır ama bu tek seçenek değil gibi geliyor. Doğru mu?"

 

"Doğrudur beylerbeyim. Evi yoktur ve şimdi de işsiz kaldılar. Rızık Allah'ındır ama çabalamaları da gerekmektedir. Kızımı heder etmek istemem."

 

"İşsiz mi? Kurtuluş işsiz mi kalmış Ahmet Bey?"

 

Kurtuluş söze girecekken Hazar, elini kaldırarak susturmuş ve Ahmet Beye dönmüştü.

 

"Beylerbeyim, sen Kürkçüoğlu'nu sürünce onlarda işsiz kalmış olmadı mı?"

 

"Sadece Kürkçüoğlu mu vardır? Kurtuluş artık bizim şirkette şoför olarak çalışacak. Haftaya başlıyor. Çalışanların veya evrakların götürülmesi için araba kullanan birine ihtiyaç vardı ve oraya aldık."

 

"Affet beylerbeyim, ben bilmezdim."

 

"Peki, başka ne istersin bu oğlandan?"

 

"Beylerbeyim ne desem bilemem. Arada siz olunca bize ne demek düşer?"

 

"Sen söyleyesin ki bizde elimizden geleni yapalım."

 

"Beylerbeyim başka isteğim yoktur. Ben Kürkçüoğlu'nun evine gitsin istemezdim. Bu yüzden de evi yok derdim. Sizinle çalışacak ve evine gelecekse birlikte yaşayabilirler."

 

"Şimdi sen sadece işi sorun yaptın ve onu çözdük. Şimdi o zaman bir engel kalmadı değil mi?"

 

"Kalmadı beylerbeyim."

 

"O zaman Şilan kardeşimiz bir kahve yapsın."

 

Şilan hızla yerinden kalkmış ve kahve yapmak için mutfağa gitmişti. Birkaç dakika daha sohbet ederek Şilan'ın kahvelerini beklediler. Sonunda titreyen ellerle gelen kahveleri aldıklarında Kurtuluş'un kahvesine bakmışlardı.

 

Sessiz kalarak Kurtuluş'a bakmış ve ne tepki vereceğini izlemişlerdi. Kurtuluş kendisine bakanları anlamamıştı ama içecekten içerek utangaçlığını atmıştı. Kahveden aldığı yudumla, yüzünü tuzun tadıyla buruşturmuştu.

 

Dilşah kıkırdayarak Hazar'a bakarken Hazar, kendisine yapılmamış âdetin komik haline gülmüştü. Kendisine yapılsa ne hisseder diye düşünüyor ve "tek yudumda içer ve yüzümü buruşturmam" diye düşünüyordu.

 

Gelinin babasına dönerek konuya girmek istemişti. Yalancı bir öksürükle, bakışları kendine toplamıştı. Derin bir nefes alarak Dilşah'a bakmış ve onay almıştı. Tekrar gelinin babasına dönerek söze girmişti.

 

"Ahmet Bey Allah'ın emri ve peygamberimizin kavliyle, kızınız Şilan'ı, kardeşimiz Kurtuluş'a istiyoruz."

 

Ahmet Bey önce Şilan'a, sonra da Kurtuluş'a bakmıştı. İki gencin birbirini sevdiği aşikârdı. Beylerbeyinin de desteğiyle, Ahmet Bey'e bir söz kalmamıştı.

 

"Sen istersen beylerbeyim, ben veririm ama Kurtuluş efendi kızımı üzerse..."

 

Ahmet Bey Alt dudağını ısırarak başını sağa sola sallamıştı. Bu şekilde Kurtuluş'a bakarak kızını üzerse ne olacağını hissettiriyordu.

 

Sonunda yüzükler takılmış ve kurdelenin kesilme zamanı gelmişti. Kurtuluş kendini mahcup hissetmişti ama heyecandan da eli ayağına dolaşıyordu. Hazar'ın çıkardığı yüzüklere mahcup bakarken Şilan için alınan yüzüklere de bakıyordu.

 

Hazar yüzükleri kesmeden önce, birkaç kelam konuşmak istiyordu. Eline yüzüklerin bağlı olduğu kurdeleyi kesmek için bırakılan makası aldı. Kesecekken durmuş ve iki gence bakarak konuşmuştu.

 

Zamanın birinde iki âşık evlenecekken yüzüklerine kurdele bağlayarak kaybolmasına engel olmak istemişti. Heyecanlı damat, yüzüklerin kaybolmasından korktuğu için kurdeleyi fazlasıyla sıkı bağlamıştı.

 

Bu sebeple kurdele kesilmiş ve o dönem konuşan herkese "Aradaki bağın oluşması için kurdele kesilmesi gerekir" diye bilgilendirmişler. Zamanla herkes bu uygulamayı yaparak adet haline getirmişler.

 

Şimdi bu kurdeleyi keseceğim ve sizin de bağınızı arttıracağız. Umarım bir ömür, hastalıkta ve sağlıkta bir olmayı başarabilirsiniz. Evlilik iki ayrı bedende, bir bütün olabilmektir. Sevmek ve sevilmek çok güzeldir.

 

Bu evlilikte imzam var. Kurtuluş, Şilan kardeşimizi üzersen karşında beni bulacaksın. Bilmukabele Şilan kardeşim içinde, bu şekilde olacak. Birbirinize olan saygınızı hiç kaybetmeyin.

 

Bismillah

 

Hazar sonunda kurdeleyi kesmişti. Herkes el öpmüş ve sonunda Hazar, iki aileyi yalnız bırakmak için evden ayrılmıştı. Günü bitirmek için orman evine gitmiş ve sonunda günü bitirmek için odaya çıkmışlardı.

 

Bölüm Sonu

 

Oy ve yorum ile destek olabilirsiniz.

 

Bölümde en beğendiğiniz kesit neresiydi?

 

Loading...
0%