Yeni Üyelik
35.
Bölüm

Bölüm 35

@zeeyneep41

Heyoooooo. Bölümlendiniz şekerlerim.

Bugün bazı sorunlar yaşadığım ve bölüm atamadığım için ekstra bir bmlüm fazla attım. Umarım bu telafi eder. Çok teşekkür ederim. Geri dönüşleriniz, mesajlarınız ve yorumlarınız için.

Hepsinin bende yeri çok farklı ve sizleri çok seviyorum.

 

Flash back bir bölüm gelsin bakalım. Silah patlamıştı ve sonra neler oldu görelim. Dilan Kırklıhan ve Dilşah'ın geçmişle ilgili konuşmaları gerekiyordu. Flash back bölümü bölmek istemedim. Biraz bölündü ama sizi yormayacak. Hadi bakalım şekerlerim. Sizi merakta bırakmadan bölüme geçiyorum. Öpüldünüz.

 

Sol alt köşedeki yıldızlara basarak yıldızlanalım.

 

Satırlar arasına yorumlar bırakmayı unutmayınız.

 

Dilşah ve Hazar için kalpler bırakma satırıdır :D ( DilZar )

 

Keyifli okumalar dilerim.

 

~~~~~~~~~~~~~~~~

 

Dilan Hanım o günlerin ağırlığını hissederek derin bir nefes almıştı. Kafasını olumlu anlamda sallamıştı ki elinin üzerinde, eşinin sıcak elini hissetti. Onun desteği çok önemliydi ve bunu asla saklamazdı Ezhem ağa. Gözleri o güne gidiyor ve sözleri otomatik bir monotonlukta dökülüyordu.

 

Flash Back

 

"Arabayı hazırlasınlar. Dilan'ım baygınlık geçirdi." Diye bağıran Ezhem'in sesine, ilk tepki Dilruba'dan gelmişti. Adamlara seslenmiş ve arabayı hazırlatmıştı. Ezhem'in kucağında küçücük kalan kardeşine bakmıştı.

 

Ezhem'in peşinden arabaya binerek hızla hastaneye giden Dilruba Hanım, Ezhem'in doktora anlattıklarından sonra kendisine dönmesini istedi. O dönemlerde Ezhem, kibar ve vicdanlı bir ağa olarak bilinirdi.

 

"Kardeşim bizimle hiç konuşmadı. Ezhem ağa, seninle konuştuysa de bana. De ki kardeşime çare olabileyim" diyerek Ezhem'e baktı. Ezhem ise emin değildi. Ne olduğunu söylemek Dilan'a zarar verebilirdi.

 

Ezhem, Dilruba'ya sakince her şeyi anlatmıştı. Dilruba duydukları karşısında şoka uğramıştı. Kardeşi bu kadar ağır bir şey yaşarken o, bencilce düşünmüş ve farklı şeyler hissetmişti.

 

"Bu duydukların aramızda kalsın. Kardeşin sana anlatmak isterse anlatır ama anlatmak istemezse de onu zorlama. Bu sırrımız olarak kalsın ve kimse onu bu konuda yargılamasın istiyorum. İstediği bir şey değildi."

 

Ezhem Derin bir nefes alarak gözyaşlarını geriye itmişti.

 

"Ölmek isteyecek kadar kötü. Onu böyle bırakamam. Onu her şeyiyle kabul ediyorum ve sende susmalısın. Ağaların onun için vereceği kararı biliyorsun. Onu kurban edemem."

 

Ezhem'in gözünden yaş süzülecekti. Gözyaşlarını geriye itmekte zorlanan adam, başını yukarı çevirmiş ve derin bir nefes almıştı. Dilruba ise Ezhem'in kalbinin ve sevgisinin büyüklüğüne şaşırmıştı. Kardeşi için sevinirken kendisi için üzülmüştü.

 

"Peki, o odada silah nasıl ateşlendi?"

 

"Belimden aldı. Kendine sıkacaktı ama bedeni titriyordu. Bir anlık dalgınlığında elini ittirdim. Eğer biraz geç kalsaydım... Duvarda iz vardır muhtemelen. Kimsenin anlamaması lazım. Silahı temizlerken olmuş dersin. Sonra bizi Diyarbakır'a gittiler diyerek unutmalarını sağlarsın."

 

Dilruba Hanım sessizce başıyla onaylamıştı Ezhem sakince bekliyor ve artık bir haber gelmesini istiyordu. Sonunda müşehade odasından çıkan Doktor, Ezhem ve Dilruba Hanıma doğru yaklaşmıştı.

 

"Eşinizin bir sıkıntısı yok. Vücudu biraz bitkin kalmış. Düzenli yemek yemesi ve biraz dinlenmesi gerekiyor. Birkaç ilaç yazdım. Bunları alırsanız daha iyi toparlayacaktır. Eşinizin çıkış işlemlerini yaparak gidebilirsiniz."

 

"Teşekkürler doktor bey" diyerek Dilan'ın çıkış işlemlerini yaptırmış ve Dilruba ile içeri girmişti. Dilan kimseye bakmıyordu. Tek bir noktaya bakıyor ve ölü gibi duruyordu. Gözünden sessiz yaşlar süzülüyordu.

 

Sonunda Kırklıhan konağına gelen Dilan ve Ezhem, yeni bir hayat kurmak için çabalıyordu. Ezhem'in Dilan'ı kendine getirmek için yaptığı sürprizler, Dilan'a biraz olsun iyi geliyordu. Güçlü duruşuyla Ezhem, Dilan'ın yanından ayrılmıyordu.

 

Bir süre sonra Dilan toparlamak üzereyken aldıkları gebelik haberi, Dilan'ın yıkılmasına neden olmuştu. Ezhem seviniyordu. Bu konağın duvarlarında bir bebek sesi olması güzel olacaktı. Ne de olsa Ezhem, kadınını her türlü haliyle kabul etmişti.

 

Tabi ki içi sıkılmış ve üzülmüştü. Çünkü kendi bebekleri olmasını isterdi. Bir başkasının çocuğunu kucaklamak kanına dokunuyordu ama Dilan'ı da seviyordu. Sınav dedi ve içine gömdü hüznünü. Ailesine sıkı sıkı sarıldı ve bebekli hayaller kurmaya başladı.

 

Dilan ise bu bebeği istemeyen kişiydi. Çünkü bir tacizcinin ve kötü bir ağanın bebeğini taşımak istemiyordu. Ağır kaldırıyor ve zıplıyordu. Dikkat etmeyerek bebeğin düşmesine neden olacak her yolu deniyor ama başaramıyordu.

 

Ezhem ağanın her gün kurduğu hayaller ve başarısızlığı, canını sıkıyordu. Bu duruma giderek alışmaya başlamıştı. Bir gün içinde hissettiği minik kıpırtılarla ağlamaya başlamış ve ona kıyamayacağını anlamıştı.

 

İçindeki can artık hareketleniyordu. Minik minik kıpırdıyor ve içinde değişik duyguları açığa çıkarıyordu. Kendini savunmasız ve güçsüz hissediyordu. Yetersiz kalacağını ve sanki alnında tecavüz çocuğu yazacak gibi hissediyordu.

 

Nitekim doğduğu zamanda bunu hissetmeye başlamıştı. Ezhem harici kimsenin bebeğini görmesini istemiyordu. Ezhem'in ailesi bile bakarken huzursuz hissediyordu. Kayınvalidesi iyi bir kadındı ama içinden bir his "Ya anlarsa..." diye mırıldanıyordu.

 

Ezhem'in kucağında uyumayı seven Avşin, annesine doğduktan sonra da pek rahat vermiyordu ama Dilan memnundu. En çokta bakınca o adamdan iz görmüyordu. Herkesin "Annesine benziyor bu kız" demeleri, Dilan'ın gururunu okşuyordu.

 

Kırkına kadar geceleri uyumak nedir bilmeyen Avşin, kırk birinci gün en azından biraz olsun uyumuştu. Bu kırk gün kırk gece annesi ve Ezhem'in kucağından inmeyen Avşin, kucak dışında asla bir yerde uyumuyordu.

 

Banyoyu seviyor ve banyo sonrası rahatlıyordu. Anne sütünü seviyor ve annesinden ayrılmayı istemiyordu. Ezhem ve annesi dışında ki kucaklarda bile rahat etmiyordu. Huysuz bir bebekti ama Dilan ve Ezhem için sorun değildi. O dönemde koluna alınan künyesinde Avşin yazıyordu ve yeni yeni takmaya başlamışlardı.

 

Büyüyünce takılması için alınan altın küpeleri ve oyuncaklarıyla dolu kocaman yatak odasında, prenses beşiğinde yatıyordu. Küçük bedenin öksürükleri Dilan'ı rahatsız ederken Ezhem "O bebek ve arada olur. Sakin olmalısın. İstersen doktora gidelim" sözlerine sessiz kalmıştı.

 

Ezhem ağa kırk gündür işe gidemiyordu. İşleri birikmişti ve kendisi de doktora gidebilirdi. Bunu söylese kabul etmeyeceği için sessiz kalmış ve eşini işe uğurlamıştı. Bebeğinin ve kendi eşyalarını hazırladığında ise kayınvalidesine gitmişti.

 

"Avşin öksürüyor anne. Ben doktora gitmezsem rahat edemeyeceğim. Sen bir yarım saat sonra Ezhem'e söyler misin? İşinden olsun istemiyorum ama gelmek isteyecek" diyerek evden çıkmıştı.

 

Kayınvalidesinin onayıyla gittiği için içi rahattı ama nedense tüyleri diken diken oluyordu. Sürekli etrafına bakıyor ve hissettiği hisle savaşmaya çalışıyordu. Sonunda hastaneye gelmiş ve doktorla görüşmüştü.

 

Doktor onu dışarı alarak çocuğu muayene etmek istemişti. Başta gerip gelmişti ama sessizce kabul etmişti. Sonuçta doktor olan kişi oydu ve ona güvenmek zorundaydı. Sahi, bu kadar kolay doktorun yanına girebilmesi nasıl bir şanstı.

 

"Bebeğim şanslı olacak belli ki. Doktorun gelişiyle içeri girişimiz aynı zamanı buldu. Umarım her işi böyle kolay olur kızımın. Okur ve güzel yerlere gelir. Ayağına taş bile değmez inşallah. Rabbim babadan yana yüzünü güldürmedi belki ama Ezhem'im ona bunu hissettirmez."

 

O an sanki Haşmet'i görmüş gibi hissetmişti. O adam, burada olamazdı. Bu bir yanılsama diye düşünerek tekrar tekrar etrafına bakmıştı. Sessiz beklemek çok zordu ve içi tedirgin olduktan sonra, daha da zorlaşmıştı.

 

Bir süre daha beklemişti. Beklemek zorken ne kadar zamanın geçtiğini bilmiyor ve anlayamıyordu. Bir süre sonra çıkan doktora bakmıştı. Bu o doktordu ve kendisine geliyordu. Bebeği ise ortalıkta görünmüyordu.

 

"Bebeğiniz geldiğinde ciğerlerine balgam dolmuştu. Bu yüzden uğraştık baya ama maalesef. Başınız sağ olsun. Bebeğinizi kaybettik."

 

Dilan bir süre adamın yüzüne bakmıştı. Bu sırada Ezhem hastaneye girmiş ve Dilan'ı görmüştü. Yanına doğru ilerlerken Dilan, sessizliğini gözyaşlarıyla bozmuştu.

 

"Hayır, hayır! Olamaz. O daha bebek. Ölemez benim bebeğim ölemez. O benim bebeğim. Ben, ben onu kaybedemem. Hayır!" diye bağırırken Ezhem koşmuş ve Dilan'ın yanına gelmişti.

 

Doktora bakmış ve açıklamalarını dinlemişti. Doktor telaşla uzaklaşırken birkaç hemşire, bebeğin eşyalarını vermişti. Dilan, dizlerinin üzerine çökerek ağlıyordu. Ağlarken bağırıyor ve içindeki acıları atmaya çalışıyordu.

 

Ezhem sarılarak Dilan'ı sakinleştirmeye çalışsa da başarılı olamıyordu. Elindeki birkaç parça eşyaya sarılmış ve ağlıyordu. Başta istemediği zamanlar gözünün önüne geliyordu. Söylediklerinden ötürü bebeğini kaybettiğini düşünüyordu ve ellerini kafasına vura vura ağlıyordu.

 

"Aptal kafam, aptal! Ben istemedim Ezhem. Ben yataklardan atladım, ben ağır eşyalar kaldırdım ve ben ölsün istedim. Hatta ölsün diye dua ettim ama inan artık onu seviyordum. Ölmesin demedim ki."

 

Ezhem'in gözlerinden yaş süzülmüştü. Daha erken gelmediği için üzülüyordu. Belki erken gelseydi, kızının ölmemesi için ne gerekiyorsa yapabilirdi. Belki de daha erken hastaneye gelseler, böyle olmayacaktı.

 

"Ölmesin demedim Allah'ım ama sevdiğimi biliyordun. Biliyordun Allah'ım. Ben söylediklerimin buraya geleceğini bilemedim. Allah'ım bu ne büyük acıdır böyle. Merhamet eyle bu kuluna ne olur, ne olur kızımı verin bana."

 

Ezhem eşini götürmeye çalışırken Dilan direnmeye çalışıyordu. Çünkü Dilan'ın sözleri, Ezhem'in içini daha da çok acıtıyordu. Suçu kendinde arıyor ve karısının bedel ödediğini düşünüyordu.

 

"Ezhem, götürme beni ne olur. Ezhem o daha bebek. Çok üşür orada. Git ağam git. Git bebeğimi iste. Bensiz ne yapar orada o? Hem kucağım olmadan nasıl uyur ki? Ezhem, bebeğim acıkmıştır git, bak sütüm var benim git bebeğimi getir bana"

 

Dilan artık güçsüz kalmıştı. Açlığı, üşümesini ve uykusunu düşündüğü bebeği, artık ardında kalmıştı. Bırakıp gitmek ve hayatına devam etmek zorunda kalacaktı ama bebeği hep o odada olacaktı.

 

Dilan kendini karanlığa bırakırken Ezhem, hızla arabaya alarak konağa getirmişti eşini. Annesine her şeyi anlatmış ve bebeğinin cenaze işlemleri için hastaneye dönmüştü. Ezhem'in ailesi Dilan'ın yanında oluyor ve onu sakinleştirmeye çalışıyordu.

 

Ezhem ise hastaneye gitmişti ama doktoru bulamıyordu. Başka bir doktorla konuşmaya çalışmış ama bebekle ilgili bilgilerde bir karışıklıkla savaşıyordu. Burada bir sorun vardı ama bunu çözebilecek miydi bilmiyordu.

 

Ertesi gün ise ellerine yıkanmış ve kefenlenmiş olarak verilen bir cesetle, mezarlığa gitmişlerdi. Ezhem o gün çökmüştü. O gün içinden çıkamayacağı bir sır ve ağır yüklerle tanışmıştı.

 

Mezarlığa gelen aile ve yakınları, Dilan'ın haline üzülüyordu. Yıkılmış kadın mezar başında duruyor ve kazılışını bile izliyordu. Bebeğinin mezara koyulacağı zaman indirmek istemiş ve hocanın çatık kaşlarıyla izin verilmediğini anlamıştı.

 

"O bebek daha hocam. Çok üşür değil mi Ezham ağam. Beni de gömün yanına he. Ben yanında kalayım ne olur. Kızım kucakta uyur sadece. Beni de gömün onunla" diye ettiği feryatları, tüm duyanları yıkıyordu.

 

***

 

Dilan Hanım o anları yaşıyor gibi, derin derin nefes almaya başlamıştı. Ezhem'in bir eli omzunda, diğer eli ise elini tutuyordu. Sakinleşmesi için sessizce bekleyen herkes, kadının yaşadıklarının ağırlığını hissediyordu.

 

Dilşah, sessizce kadını izliyor ve kadının acılarına ağlıyordu. Kendi yaşadıkları zordu ama bir kadın vardı ki, çocuğu elinden alınmış ve ona bir ceset verilmişti. Sahi, ölü bir bebek yoksa ortada, bebek nasıl gömülmüştü?

 

Bölüm Sonu

 

Oy ve yorum ile destek olabilirsiniz.

 

Bölümde en beğendiğiniz kesit neresiydi?

 

Loading...
0%