Yeni Üyelik
36.
Bölüm

Bölüm 36

@zeeyneep41

Heyoooooo. Bölümlendiniz şekerlerim.

 

Yine flash back bölüm ama devamı, bakalım sonrasında neler olmuş.

 

Sol alt köşedeki yıldızlara basarak yıldızlanalım.

 

Satırlar arasına yorumlar bırakmayı unutmayınız.

 

Dilşah ve Hazar için kalpler bırakma satırıdır :D ( DilZar )

 

Keyifli okumalar dilerim.

 

~~~~~~~~~~~~~~~~

 

Flash Back

 

Tüm bu sürecin üzerinden iki yıl geçmiş ve Dilan sonunda kendine gelmişti. Herkesin ondan bebek beklediği bir coğrafya da, kendisine tanınmış iki yıl, büyük nimetti. Artık bir bebek, kendisini ve Ezhem'i toparlayabilir diye düşünmeye başlamıştı.

 

Haftada bir gün mezarlığa gider ve bebeğini sever, onunla konuşur ve af dilerdi. Kendisini hala suçlamaya devam ettiğinden dolayı hala kendini katil gibi hissediyordu. Bu duygu azalmıştı ve biraz olsun Dilan'ın hayatına devam etmesini sağlamıştı.

 

Tam da o gün, mezarlığın kenarında bir çiçek ve yanında fotoğraf vardı. Fotoğrafta küçük bir kız çocuğu vardı. Ayakta durmuş ve gülümsemişti. Dilan'ın kalbi küt küt atarken etrafına bakınıyor ve kim olacağını düşünmeye çalışıyordu. Bir aile mezarlığında gömülü olması nedeniyle karışma imkânı yoktu.

 

Dilan hemen o kızın kendi kızı olabileceğini düşündü. İçinde bir umut parlıyor ve kendini belli ediyordu. Fotoğrafın arkasına bakarak yazılan yazıyı okumaya çalıştı. Dilan'ın okuması, ilkokul çocukları gibi heceleyerekti.

 

"Kızın ölmedi. Onu görmek istiyorsan mezarlık çıkışına gel ve beni bul..."

 

Dilan, bu yazıyı okuduğunda sessizdi. Kalbi küt küt atıyordu. Korkuyordu ama kızına kavuşma isteği, tüm mantığını ve korkusunu hiçe sayıyordu. Yavaş yavaş adım atıyor ve mezarlığın çıkışına doğru ilerliyordu.

 

Bir araba vardı ve içerisi görünmüyordu. Sessizce yaklaşıyordu. Kapısı açıldığında korkudan irkilen Dilan, içeriden gelen sesle donup kalmıştı. İçeriden çocuk sesi geliyordu. Dilan birkaç adımla içeri görmeye başlamıştı.

 

İçeride bir kız çocuğu vardı ve etrafına bakıyordu. Dilan ile göz göze geldiğinde, Dilan bir iç çekti. "Avşin'im" diye bir adım atmıştı ki, Haşmet onu tuttu. Dilşah, her şeyi izliyordu ama anlayamıyordu.

 

"Dur hele nereye. Önce bir konuşalım" diyerek arabadan inmişti. Aracın kapısı otomatik kapanırken Dilan "Hayır, hayır yapma. Kızım! Kızımı ver. Bırak!" diye bağırıyordu. Haşmet'in gücü karşısında çaresizdi.

 

Bu kadının gücü, bu adama asla yetmiyordu ve yetmeyecekti. Sessizce beklemişti. Belki anlaşabilir ve kızını geriye alabilirdi. Sessizce Haşmet'e dönmüş ve sertçe konuşmuştu.

 

"Benden daha ne istiyorsun. Kızımı nasıl aldın?"

 

"Bu benim gibi birisi için kolay işti. Kızını istiyorsun değil mi?"

 

"Evet! Sende şimdi onu vereceksin bana."

 

"Vermeyeceğim. Eğer istersen geleceksin ve benimle yaşayacaksın."

 

"Sen kafayı mı yedin? Asla! Asla seninle gelmeyeceğim. Evlisin ve karına gitmelisin. Kızımı bırak."

 

"O zaman unut kızını" diyerek arkasını dönmüştü. Sonra durmuş ve tekrar kadına dönmüştü.

 

"İstersen düşün. Hatta kızına bir sarıl ve düşün. Belki sarılmak sana fikir sunabilir."

 

Dilan açılan kapıdan kendilerine gelen kızı kucaklamış ve sarılmıştı. Sımsıkı sarıyor ve öpüyordu. Öpüyor öpüyor ama doyamıyordu. İki yılın acısını alacak sıcaklıkla sarıyor ve iki yıl öpmesi gerektiği kadar öpüyordu.

 

Bırakmayacak ve bırakamayacaktı. Kokusu bile aynıydı. Evladıydı şüphe yoktu ama bu adamdan onu nasıl alacaktı. Haşmet ağa, adamına işaret vermişti. Kızını ellerinden almaya çalışırlarken Dilan yalvarmaya başlamıştı.

 

"Yapma! Alamazsınız kızımı, bırakın! Yapma, yalvarırım bırak kızımı. Yalvarırım ne gerekiyorsa yaparım ama onu alma benden..."

 

Dilan elinden alınan kızını almaya çalışıyordu ama başaramıyordu. Kendisini tutan ve kızını götüren adamlarla savaşmaya çalışıyordu. Arabaya binen adamlar, kapıları kapatmıştı ama Dilan duracak değildi.

 

Kapıları açmak için çabalıyordu. Cama vuruyordu ama elinden çare gelmiyordu. Tırnaklarını geçirmiş camı açmak istiyordu ve o sırada cam açılmıştı. Haşmet, son sözlerini söylemek için camı açmıştı ama Dilan gözünü kızına dikmişti.

 

"Kızın için ne gerekiyorsa yapacağını söyledin. Onu almak için yapabileceğin tek şey var. O da gelip benimle yaşamak... Şimdi git düşün ve karar ver. Eğer kabul edeceksen seni evde bekliyor olacağım. Eğer gelmezsen de, kızını sonsuza kadar kaybedersin. Düşün bakalım kızını üvey anne mi büyütmeli, yoksa sen mi?"

 

Dilan yavaşça ilerleyen aracın peşinden koşuyordu. Gücü yetene kadar koşuyor ve "Kızım! Kızımı bana ver!" diye bağırıyordu. Sonunda araç hızlanmıştı ama Dilan bırakmıyordu. Düşüyor ama hemen kalkıyordu. Koşmaya devam ederek ilerlemeye çalışıyordu.

 

Sonunda düşmüş ama artık kalkamamıştı. Orada ağlayarak acısını tazeleyen adama lanet ediyordu. Allah'a yalvarmak ve ne yapacağını anlamak için işaret bekliyordu. Acaba gidecek miydi yoksa kalacak mıydı?

 

***

 

Dilan Hanım daha devam edemeyeceğini hissediyordu. Dilşah ise hala sorularla doluydu. Kendisi olduğunu nasıl biliyordu? Belki de gerçekten ölmüştü bebeği? Tüm bunları sormak istiyordu ama Dilan Hanımın biraz dinlenmesine izin verdi.

 

Kadın hala ağlıyor ve tüm anlattıklarını tekrar yaşıyordu. Hıçkırıklar arasında kocasına sarılmış ve gerçekten de doğru mu yoksa yanlış mı yaptığını sorguluyordu. Dilan Hanım yaşadığı her an, aklına geldiği her an tekrarlıyordu bunu.

 

Sahi, gitse ne olabilirdi? Gerçekten mutlu olabilir miydi? Kızı için her şeyden vazgeçmiş olsaydı, böyle mutlu olabilir miydi? Ya da hayatından kızı için vazgeçmediği için neleri kaybetmişti? Tüm bu soruların cevabı yoktu. Olan olmuştu ve zaman telafi zamanıydı.

 

Dilşah, gözünden akan yaşlara aldırmadan annesine bakıyordu. Tüm çocukları onu sarmış ve destek olmak istemişlerdi. İstemsizce, kendisini orada hayal ediyordu ama gücü buna el vermiyor ve gururu buna engel oluyordu.

 

Dilşah, biraz temiz hava almak için dışarı çıkmak istedi. Yavaşça yerinden kalkarak Hazar'a döndü. "Biraz hava almalıyım" diyerek adımlarını dışarıya yönlendirdi. Hazar, Dilşah'ın ardından dışarı çıkmadan teyzesine ve ailesine döndü.

 

"Biraz yalnız kalalım. Sende dinlenmiş olursun teyze. Çalışanlara haber veririm gelirler. Akşam için yemek hazırlarlar. Biliyorum zor bir süreç ama bugün burada kalın" diyerek teyzesine baktı.

 

Dilan Hanımın istediği de buydu. Hasret kaldığı kızıyla zaman geçirmek için, her şeyi göze almış ve buraya gelmişti. Çocuklarını da ne kadar iyi yetiştirdiği görülüyordu. Dilan Hanım başıyla onaylamış ve ailesine bakmıştı.

 

Çocukları ve kocası yanındaydı. Şanslıydı ve güzel yaşamıştı. Fakat Dilşah annesi kadar şanslı olamamıştı. Kendisini bu yüzden affetmeyeceğini düşündüğü için, vicdani bir yük taşıyordu.

 

"Ya ablanız beni affetmezse? Ya onun için gitmediğimi düşünürse?"

 

"Dilşah zor zamanlar geçirmiş ama yine de erdemli bir kadın. Kendisini iyi yetiştirmiş ve içinde senden kalan hislerini yok saymamış. O eğer seni yok saysaydı, bugün burada oturmazdı. Eğer senin genlerini yok saysa, bu kadar erdemli ve akıllı bir kadın olamazdı."

 

Ezhem ağa, kadınını sakinleştirmek için gerekli cümleleri artık daha iyi biliyordu ve onu sakinleştirmek için gerekli cümleleri kuruyordu. Çocukları da, onaylayarak destek oluyor ve annelerinin sakinleşmesini sağlıyordu.

 

Kırklıhan ailesi bunları yaşarken Dilşah, dışarı çıkmış ve için için ağlamaya başlamıştı. Hazar, sımsıkı sarılarak yanında olduğu kadınının ağlamasından memnun değildi ama ağlamazsa da, ileride daha büyük bir çöküntü hissedeceğini biliyordu.

 

Saçlarını koklayarak öpüyor ve sakinleşmesini sağlıyordu. Dilşah ise elinden alınanlara ağlıyordu. Hiç yüzü gülmemişti. Bu hikâyedeki en masum kişiydi ama en acı çekeni de Dilşah olmuştu. Belki evladını kaybetmek ağırdır ama bir ömür eziyetle büyümek kadar değildir...

 

Sonunda biraz olsun kendine geldiğinde de, gözündeki yaşları bile silmeden Hazar'a döndü. Onun gözlerinde gördüğü masum sevgi ve anlayış, destek olmak için gösterdiği çabayla mutlu oluyordu.

 

"Biliyor musun? Ben hep neden beni sevmiyorlar dedim. Tamam, annem sevmedi çünkü annem değilmiş ama ya babam? Bir baba evladını neden sevmez ki? Peki ya annem? Neden benim için gelmemiş? Hepsi bir olmuş ve benim hayatımı mahvetmiş" diyerek Hazar'ın göğsüne başını yaslamıştı.

 

"Bana rabbim acımış ve seni karşıma çıkarmış Hazar. İnan sen olmasan ben ne yapardım, bilemiyorum. İyi ki gönlün bana düşmüş ve benim gönlüm de sana yazılmış. Yoksa ben ne yapardım bilemiyorum."

 

"Ben yanındayım efsunkâr. Sen benim kadınımsın. Üzülmeni istemiyorum ama içinde tutmanda iyi değil. İstersen biraz destek alalım mı? Bu aralar çok ağır şeyler yaşadın. İster misin?"

 

"Gerek yok. Ben sadece... Ben artık babamla görüşmeliyim. Böyle olmayacak. Aklımdaki sorular için cevap almalıyım ve bunu ayarlamanı istiyorum. Birlikte gitsek ve konuşsak..."

 

"Sen istiyorsan olur ama bunun iyi bir fikir olduğu konusunda emin değilim. Dilşah, bu adam seni bir yalanla yaşattı. Bu adam sana eziyet etmek için, her yolu denedi. Ne uğruna? Okuma, evi temizle, bizden sonra masaya otur... Bunların nedeni neydi?"

 

"Sevgisizlik mi?"

 

"Sevgisizlik olabilir ama aklıma başka bir şey geliyor. Eskiden kız çocuklar bu kadar değerli değildi. İstisnalar harici, herkes kızını güçlü aşiretlere verir ve gücüne güç katmak isterdi. Ne kadar kalabalık olursa, o kadar sevilir ve beylik ceketini giyerdi."

 

Dilşah düşünceler içinde akasya ağaçlarına bakıyordu. Gözünden süzülen yaşlara rağmen sessiz ve güçlü kalmaya çalışıyordu. Hazar, aklına bir hikâye getirmişti. Dilşah'ın kafasını dağıtmaya ihtiyacı vardı ve Hazar, hikâye anlatarak kadınını toparlamak istiyordu.

 

Sevdiği kadının elinden tutarak akasya ağacının altındaki uzun sedire oturdular. Sevdiğini dizlerine yatırmış ve saçlarıyla oynamaya başlamıştı. Bir kız çocuğunun okşanmamış saçları arasında, Hazar'ın kaba elleri dolanıyordu.

 

Tam bu sırada Dilşah, çocukluğuna gitmiş ve babasının başını okşadığını hayal etmişti. Olmayan bir şeyi hayal etmek kolay değildi. Çünkü Haşmet ağa, bu hayalin içine bile uyum sağlayamıyordu.

 

Hazar ise, Dilşah'a benzeyen bir kız çocuğu hayal etmişti. Tıpkı Dilşah'ın kaçırıldığında gördüğü rüya gibiydi. Çocukları ve kadını... Elleriyle saçlarını okşuyor ve artık hikâyeye geçmesi gerektiğini biliyordu.

 

Bölüm Sonu

 

Oy ve yorum ile destek olabilirsiniz.

 

Bölümde en beğendiğiniz kesit neresiydi?

 

Loading...
0%