Yeni Üyelik
39.
Bölüm

Bölüm 39

@zeeyneep41

Heyoooooo. Bölümlendiniz şekerlerim.

 

Sol alt köşedeki yıldızlara basarak yıldızlanalım.

 

Satırlar arasına yorumlar bırakmayı unutmayınız.

 

Keyifli okumalar dilerim.

 

~~~~~~~~~~~~~~~~

 

Gün Dilşah için erken başlamıştı. Dilşah hızla kalkmış ve kendisini sıcak suyun altına bırakmıştı. Güzelce uyuyamamıştı ama heyecanı bunu tolere ediyordu. Bir an önce yola çıkmak ve İstanbul'a gitmek istiyordu.

 

Hazar, Dilşah'ın heyecandan uyuyamamasına şahit olmuştu. Kendisi de pekiyi uyuyamamıştı ama önemi yoktu. Dilşah'ın mutlu oluşu ve heyecanı, Hazar'ı mutlu ediyordu. Zorda olsa duştan çıkan Dilşah'ın ardından kendisini duşa atmıştı.

 

Duşa girerek açılmak ve kendisini iş için hazırlayacaktı. Dilşah bu sırada el çantasını hazırlamış ve gerekli malzemelerini almıştı. Saçlarını kurutmuş ve makyaj masasına oturmuştu.

 

Hazar'da bu sırada üzerini giyiniyordu. Dilşah'ın makyaj masasındaki halini görünce dikkatlice eşine bakmıştı. Kıskanç bir adamdı ve Dilşah'ın şuan makyaj yapmasına anlam veremiyordu.

 

"Neden makyaj yapıyorsun?"

 

"Pek uyuyamadığım için, yüzümü kapatacağım."

 

"Sen bu halinle de güzelsin. Makyaj yapmana gerek yok bence."

 

"O zaman neden bu makyaj malzemelerini aldık?"

 

"Özel gecelerimiz için" diyerek gülümsemişti.

 

Dilşah kızardıkça Hazar gülüyordu. Dilşah sessizce aynadan Hazar'a bakmaya başlamıştı. Ne yapacağını bilemiyordu. Hazar, Dilşah'ı kaldırmış ve makyajdan uzaklaşmasını sağlamıştı.

 

"Hadi sen başka şeylerle ilgilen ve kahvaltıya inelim. Sonra da çıkacağız."

 

"Ama ben çirk..."

 

"Sen her halinle güzelsin ve böyle kalmalısın. Makyajı, özel gecemize sakla."

 

Dilşah odayı toparladıktan sonra el çantasını almış ve Hazar'la, kahvaltıya inmişti. Kırklıhan ailesinin üyeleri, yeni yeni aşağı iniyordu. Birlikte yemek masasına oturduklarında Dilşah, hala biraz çekingen kalıyordu.

 

Dilan Hanımın soruları karşısında biraz açılmaya çalışıyordu ama zamana ihtiyacı olduğunu da görüyordu. İstanbul'a gideceklerini öğrenen kardeşleri çok sevinmiş ve "Geldiğinde bize anlatmalısın abla" diye binlerce kez söz almıştı.

 

Dilşah, her ne kadar onları da götürmek istese de, Hazar'la konuşmadan buna karar veremezdi. Hazar ise Dilşah'ın içinden geçenleri anlıyordu ama adım atmasını da bekliyordu. Sonunda adım atmadığı için Hazar adım atmış ve sevdiği kadına yardımcı olmuştu.

 

"İsterseniz sizde gelin. Hem sadece bir hafta ve ben birkaç gün işlerle ilgilenirken sizde, ablanızın yanında olursunuz ve benimde içim rahat eder. Tabi teyzemde isterse."

 

Dilşah, Hazar'a minnetle bakıyordu. Bu adam onu hep anlıyor ve kalbinden geçeni de hissediyordu. Bazen konuşmaya bile ihtiyacı olmayan Dilşah, Hazar'ın bu huyunu çok seviyordu.

 

"Bence de, anlatmak yeterli olmaz. Yaşamak ve hissetmek daha önemli. Sizde gelebilirsiniz. Dilan Hanım izin verirse ve sizde isterseniz."

 

Dilan Hanım, kızının hanım diye hitap etmesine üzülmüştü. Daha yakın olmak için ne yapması gerektiğini düşünüyordu. Çocukların izin isteyen bakışlarına dönmüş ve "Babanız bilir çocuklar" diyerek cevap vermişti.

 

"Benim için sorun yok ama size bağ olmasınlar. Belki özel gezmek istersiniz. Sonuçta ilk kez gezmeye çıkıyorsunuz."

 

Ezhem ağa izin vermek ve Dilşah'la ilgili bilgiler öğrenmek istiyordu. Bu bilgilerle Dilan ve Dilşah, daha da yakınlaşacak ve Dilan'ın içinde biriken özlem son bulacaktı.

 

Çocuklar, babalarının söylediklerini anlamıştı ama gezmek de cazip geliyordu. Burada iş Hazar'a ve Dilşah'a düşüyordu. Dilşah Hazar'a bakmış ve fikrini merak etmişti. Hazar ise sorun görmüyordu. Özel gezeceği zamanlarda, kardeşleri kendi haline bırakabilirdi.

 

"Miran ve Ağir'de bizimle olacak. Biz özel çıktığımızda onlarla olabilirler. Ağir, canı pahasına çocukları koruyacaktır. Aklınız kalmasın. Benim için bir problem yok."

 

Hülya, Ağir'in adını duyunca, eli titremiş ve bardağı ağzına götürürken öksürmüştü. Bir damla su masaya damlarken zorda olsa biraz su içmişti. Herkes Hülya'ya bakmıştı ama kimse ne olduğunu bilmiyordu.

 

Dilşah Hülya'ya bakmış ve neden bu hale geldiğini anlamaya çalışmıştı. Aklına sevdiğinin Ağir olabileceği gelmiyordu. Çocukların da geleceği kesinleşince, herkes özel eşyalarını almak için odalarına gitmişti.

 

Kıyafet konusunun sorun olmayacağını söyleyen Hazar, herkese alışveriş yapabileceğini belirtmişti. Herkesin bir saat içinde toparlanıp bahçede buluşması için anlaşmışlardı. Herkes telefonları, şarjları ve gerekli diğer özel eşyalarını toparlamak için odasına girmişti.

 

Duş almış ve üzerini değiştirmişlerdi. Bu sırada üç çocukla tek tek ilgilenen Dilan Hanım, Ezhem ağa ile çocuklarının bu haline gülüyordu. Dilşah, dışarıda Hazar'la oturmuş ve ailesinin bu haline gülümsüyordu.

 

"Teşekkür ederim Hazar."

 

"Karım bana neden teşekkür ediyor öğrenebilir miyim?"

 

"Onları da davet ettiğin için."

 

"Onlar benim kuzenlerim ama önemli olan senin ailen ve sende davet etmek istiyordun. Sahi, neden davet etmek istediğini söylemedin?"

 

"Çünkü seninle konuşmadan buna kalkışamam."

 

"Dilefruzum, sen benim kadınımsın. Benim olan her şey senindir. Benim nerede evim varsa git! Git bak hepsinde tüm ihtiyacın olacak eşyalar var. Sana bu denli değer veren adam, senin ailene de değer verir."

 

"Değerden ziyade, ilk defa bir yerlere gidiyoruz."

 

"Bu balayı değil Dilşah. O da var aklımda ama sınavlarından sonrası için birkaç planım var bakalım. Hem biz özel kaçamaklar yaparız. Baş başa kalır ve onları Ağir'e bırakabiliriz."

 

"Peki, Miran ve Ağir tamam ama kardeşler için nasıl bilet ayarlayacaksın?"

 

"Hanım ağam, bizimde var numaralarımız."

 

Dilşah ve Hazar gülümsüyor ve birbirlerine aşkla bakıyorlardı. Hazar, Dilşah'ın heyecanına daha da ortak olmak istiyordu. Heyecanlanınca daha da güzelleşiyordu.

 

"Peki, sen nerelere gitmek istediğine karar verdin mi?"

 

"Ay hayır. Hemen açmalıyım. Bir dakika..."

 

Dilşah telefonunu eline almış ve Google simgesine tıklamıştı. Açılan sekmeye "İstanbul'da gezilecek yerler" yazarak sitelerden birine girmişti. Bir sürü müze, camii ve parklar vardı. Hepsini görmek isteyecek kadar beğenmişti.

 

"Hepsine yetişemeyebiliriz ama görebildiğimiz kadarını sana göstereceğim. Kalanlarını da, ara ara gelir ve gezeriz. Şimdi, İstanbul'da araçla ulaşım biraz zor. Trafik yolu uzatıyor ve öyle beş dakikalık yolu on beş dakikaya gidebiliyorsun ama söz, gezebildiğimizi gezeceğiz."

 

"Yine gidecek miyiz ki?"

 

"Evet, neden gitmeyelim ki dilefruz?"

 

"Sen beylerbeyisin. Artık sorumluluk senin. Dost görünen düşmanların olacaktır. Biz gidince de onlara gün doğmasın?"

 

"Biz kalabalık bir aşiretiz. Zenginliğimiz her birimizin. Bir tane fakir Ateşoğlu yoktur. Her yerde ve her şehirdelerdir. Birbirlerine yardım eder ve bizleri, bizler görmesek bile korurlar. Nereye gidersen git, kapılarını açar ve canı pahasına korurlar."

 

Gerçekten de öyleydi. Tüm Ateşoğulları, birbirine yardım eder ve zor durumda olanın yanında olurdu. Hazar, sadece kendisi ve ailesi için çalışmıyordu. Birçok aileye yardım ediyor ve tüm aşiretin refah içinde yaşamasını sağlıyordu.

 

Bazıları Hazar'ın isteğiyle şehirlere dağılmış ve gizlenmişti. Ateşoğlu olduğunu bildirmeden her aşirete sızmış ve Ateşoğlu'nun gücüne güç olmuştu. Aşiret için planlanan ve içlerinde yaşanan her durumu bildiriyorlardı.

 

Üç yıl önce babasına yapılan suikast girişimi sonrası bu planı yapmış ve uygulamaya geçmişti. Mardin dışındaki her şehirde Ateşoğlu ve sızmış gizli Ateşoğlu bulunurdu. Oralarda çoğalır ve akrabalık bağlarıyla da kendilerine bağlarlardı.

 

Güçlü bir aile olmalarının yanı sıra, zengin bir aşiret olmasından ötürü herkes önünde diz çökmüş ve üstünlüklerini kabul etmişti. Hazar'ın zalim dedesi ve vicdanlı babasının yanı sıra, zalimler zalimi Hazar'ın varlığıyla herkes Ateşoğlu adını duyunca saklanırdı.

 

Sonunda yavaş yavaş bahçede toplanılmıştı. Ağir ve Miran, aslında İstanbul'a gitmeyecekti ama Hazar'ın "Hazırlanın sizde geliyorsunuz" demesinin üzerine, hızla hazırlanmış ve havaalanına doğru yol almışlardı.

 

Hazar, Dilşah ve Kırklıhan ailesi, havaalanına hep birlikte gitmişti. Havaalanında toplandıklarında da Hülya'nın Ağir'e olan bakışları, Dilşah'ın gözlerinin büyümesine neden olmuştu.

 

Kardeşi, Hazar'ın kuzenine yanmıştı. Ağir'in ailesi, bir suikasta kurban gitmiş ve Ağir tek başına kalmıştı. Hamit ağa yeğenini yanına almış ve çocuklarından ayırmamıştı. Ağir Ateşoğlu; uzun boylu, esmer, kısa saçlı biriydi. Saçlarının kenarlardan açılan kesimlerine rağmen, gülümsediğinde kızların dikkatini çekerdi.

 

Hülya'nın görmediği ama gördüğünde de âşık olduğu adam, kocasının kuzeniydi. Kimsenin dikkatini çekmemeleri adına Dilşah öne çıkmış ve dikkatleri kendisine çekmişti.

 

"Şimdi biletleri nasıl hallettiğinizi anlatın bakalım."

 

"Yenge, abim özel uçuyor. Uçuş yoktu ama iş acildi. Özel uçuş olacak" diyerek yengesini bilgilendirmişti Miran.

 

"Teşekkür ederim Miran. Sende olmasan beni "Benimde bir numaram var" diye kandıracaklardı."

 

Dilşah Hazar'ın sözünü tekrarlarken Hazar'ı taklit etmiş ve herkesi güldürmüştü. Hazar ise dünün ardından gülümseyen kadınına gülümsese de, biraz bozulmuş gibi yaparak somurtmuştu.

 

Herkes birbirine sarılarak vedalaşmaya başladığında Dilan Hanım ve Dilşah, birbirlerine bakmışlardı. Sarılmak istese de zamana ihtiyacı olduğunu gören ikili, Dilan Hanımın adım atmasıyla sarılmıştı.

 

Dilan Hanım sarılmış ve kokusunu içine çekmişti. Gözünden süzülen yaşlara rağmen, kızını kokluyor ve saçlarını öpüyordu. Öyle sıkı sarılıyordu ki, sanki tekrar elinden alacaklarmış gibi hissediyordu.

 

"İlk günkü gibisin. Mis gibi kokuyorsun. Bebeklik kokun hala seninle. Tenin bile hala aynı. Yavrum! Avşin'im! Güzel kızım benim" diye mırıldanarak sarılıyordu. Bu sahneyi izleyen herkesin gözünde yaş vardı.

 

Herkese dokunan bu sahne, Dilşah'ın gülen yüzünü silmişti. Dilşah'ın gözünden süzülen yaşlar, Dilan Hanımın üzerine damlıyordu. Dilan Hanım, Dilşah'ı kendinden uzaklaştırarak yüzünü, ellerinin arasına alarak gözlerinin içine baktı.

 

"Seni benden alan kadere çok kızgındım ama şimdi, biraz olsun iyileşti yüreğim. Artık seni bırakmam. Gideceksin, gezeceksin ama benim hep yanında olduğumu bileceksin. Şimdi ağlama kızım. Sen artık hep gül."

 

Dilan Hanımın sözlerinin ardından, kızının gözyaşlarını elleriyle silmeye başlaması bir olmuştu. Hızla siliyor ve düşmeden her damlayı yakalıyordu. Dilşah sakinleştiğinde de, tekrar sarılmış ve artık vedalaşmışlardı.

 

Dilşah, Hazar'ın elinden tutmuş ve ilerliyordu. Arkadan giden çiftimiz ilerlerken Dilan Hanımda uzaklaşmalarıyla geri dönmüştü. Dilşah aklında olan sözleri söylemek için Dilan Hanıma döndü. Dilan Hanım o sırada Ezhem ağa ile kol kola çıkışa doğru ilerliyordu.

 

Dilşah annesine seslenmek ve içinden geçen o cümleleri söylemekten vazgeçmemek adına hızlı davranmıştı.

 

"Anne..."

 

Dilan Hanım döndü. Sanki iki yaşındaki hali oradaydı. Anne demesini beklediği zamanlarda, kucağına alamadığı yavrusu vardı. Kendisine anne diye seslenmişti. Dilan Hanım hızla döndü yavrusuna.

 

"Avşin'im"

 

"Seni anlıyorum ve dönünce yanına gelmek istiyorum. Bence tanışmalı ve daha sık görüşmeliyiz. Kendine iyi bak ve Allah'a emanet ol anne" diyerek annesinin gözlerine baktı.

 

Dilan Hanım, hayatında duyduğu en güzel cümlelerle gülümsemişti. Başını olumlu anlamda sallıyor ve gülümsüyordu. İki dakika önce ağlayan anne kız gitmiş ve gülümseyen anne kız gelmişti.

 

Dilan Hanım için o gün kundaktaki bebeği büyümüş, iki yaşındaki hali de özgür kalmıştı. İki yaşındaki Avşin konuşmuştu. Herkes gülümsemiş ve Dilşah'ın yanında olma sözü vermişti kendilerine.

 

Dilşah Hazar'a dönmüş ve "Hadi gidelim Hazar" diyerek gülümsemişti. Hazar, güçlü kadınına bakıyor ve onun bu geldiği noktalara, hayranlıkla bakıyordu. Bir kadın anca bu kadar güzel olabilirdi.

 

 

 

Bölüm Sonu

 

Oy ve yorum ile destek olabilirsiniz.

 

Bölümde en beğendiğiniz kesit neresiydi?

 

Loading...
0%