Yeni Üyelik
40.
Bölüm

Bölüm 40

@zeeyneep41

Heyoooooo. Bölümlendiniz şekerlerim.

Annemin Hikayesi ve Çocuk Gelin Ayşe'de de sizleri bekliyorum. Onlar gerçek bir hikayedir. Hanım Ağa için ise son 7 bölüm. Finale 2 ve 1 kala diye bölümlerde yazacak ama bilseniz daha yi olur gibi...

 

Sol alt köşedeki yıldızlara basarak yıldızlanalım.

 

Satırlar arasına yorumlar bırakmayı unutmayınız.

 

Dilşah ve Hazar için kalpler bırakma satırıdır :D ( DilZar )

 

Keyifli okumalar dilerim.

 

~~~~~~~~~~~~~~~~

 

Dilşah, ilk defa uçağa binecekti. Biraz tedirgin oluyordu ama bunu kardeşlerinin yanında göstermek istemiyordu. Yavaşça koltuğuna oturmuş ve uçağın küçük penceresinden dışarıya doğru bakmaya başladı ilk defa uçağa binecek ve ilk defa İstanbul'a gidecekti.

 

İçinde korku ve heyecan karışımı bir duygu vardı. Korkusunu atmak için çareler arıyorken Hazar'ın sıcacık elini, elinin üzerinde hissetmişti. Yavaşça kafasını Hazar'a doğru çevirerek bakışlarını Hazar'ın gözlerine sabitledi.

 

"Korkarsan elimi tutabilirsin ama korkulacak hiçbir şey olmadığını göreceksin. Dünyanın en güvenilir ulaşımı, hava yoludur. Merak etme. Bir süre sonra rahatlayacaksın."

 

"Sana güveniyorum Hazar ama bir tedirgin olmadım değil. Sadece..." diğerlerine bakmış ve tekrar Hazar'a dönmüştü. "Kimsenin görmesini istemiyorum" diyerek Hazar'a açık olmuştu.

 

"Merak etme, seni öyle görmelerine izin vermem!"

 

Dilşah ve Hazar gülümsemişti. Uçağın kalkışıyla Dilşah, hızla Hazar'ın elini sıkmış ve gözlerini kapatmıştı. Hazar'da hızla sevdiği kadına sarılmış ve kendine gelmesini beklemişti. Uçak havalandığında da Dilşah yavaşça sakinleşmişti.

 

Hazar'ın yüzüne bakabilmek için biraz kendisini geri çekmiş ve gülümsemişti. Hazar, Dilşah'ın sakinleşmesine yardım edebildiği için memnundu. Dilşah küçük pencereden dışarı bakarken bulutları izliyordu. Bulutların güzelliği ve uzansan dokunacak gibi hissedilmesini sevmişti.

 

İki saatin sonunda Atatürk Havaalanına inmişlerdi. Dilşah çok heyecanlı bir şekilde etrafına bakıyordu. Yüzündeki gülümseme fazlasıyla izlemeye değer bir görüntüydü. Hazar, bu anın kıymetini bilerek kadınını izliyordu.

 

Hazar'ın buradaki evi ve aracı gelmişti. Herkes arabalara binerek eve doğru ilerlemeye başladı. Dilşah etrafı izliyor ve heyecanla, yerinde duramıyordu. Bir an önce gezmek ve etrafı keşfetmek istiyordu.

 

İlk birkaç gün Hazar'ın işleri vardı ve Dilşah, Hazar'sız gezmek istemiyordu. Bunu düşünmemek için sessizce etrafı izlemeye devam etti. Kalabalık bir şehirdi İstanbul. Sık sık evler ve arada görünen deniz manzarasıyla, fazlasıyla düzeldi.

 

Kim bilir gezilecek yerleri ve manzaraları, nasıl güzel görünüyordu. O gün gelene kadar Dilşah, bir süre evde düşüncelerine odaklanabilecekti. Belki de kardeşleriyle tanışır ve daha da yakınlaşabilirdi.

 

Sonunda eve geldiklerinde Dilşah, yavaşça arabadan indi. Evi incelemek için etrafına bakmaya başladı. Girişte güvenlik kabini vardı. Sol tarafta da araçlar için garaj vardı. Büyük bir bahçe ve oturma alanı mevcuttu.

 

Kış bahçesi ve açık oturma alanıyla çok güzeldi. Birkaç gül dikilmiş ve yavaşça açmaya başladığını gören Dilşah'ın aklına, Hazar'ın kendisi için çiçek bahçesi açtırdığı zaman gelmişti.

 

Evin yan tarafına doğru ilerleyerek arka bahçeye doğru ilerledi. Arka bahçede karşısına ne çıkacağını merak ediyordu ve Hazar'da Dilşah'ı takip ediyordu. Arkaya gittikçe gözleri irileşen Dilşah, arka bahçeye bayılmıştı. İleride müştemilat vardı.

 

Yan yana müstakil görünüşlü evde, mutfak çalışanları ve güvenlik olan eşleri kalıyordu. Boş bir alanın yanını da, büyükçe bir havuz süslüyordu. Havuzun yanında şezlongları ve diğer yanında da, dinlenme alanı vardı.

 

Dinlenme alanındaki tül detayları ve yumuşak minderleri, ilk bakışta dikkat çeken özelliklerindendi. Yumuşacık minderler Dilşah'ı kendine çekse de, Dilşah kendini eve doğru ilerlemeye zorladı. Girişte geniş bir mutfak vardı.

 

Mutfağın girişinden diğer kesim göze çarpıyordu. Yemek odasına geçişi olan mutfak, çalışanların ortalıkta görünmemesi ve olası kazaların göze batmaması için düşünülmüştü. Yemek odası da spor tarzda tasarlanmış ve yeterli büyüklüğe sahipti.

 

Yemek odasından salona geçiş olması da, mimarın zekâsına dikkat çekiyordu. Dilşah bu detayı sevmiş ve kullanmayı düşünmüştü. Salon geniş ve modern yapıdaydı. Hazar'ın çalışma odası ve bir misafir odası da, bu kattaydı. Ayrıca ortak kullanım lavabosu ve banyosu da mevcuttu

 

Misafir odalarında banyo ve tuvalet vardı ama yatıya gelmeyen misafirler için de lavabo düşünülmüştü. İkinci katta beş odanın da beşi, misafir odası olarak kullanılıyordu. Hepsi birbirine benziyordu.

 

Üst katta Hazar'a aitti. Büyük bir yatak odası vardı. Yatak odasında, Mardin'dekinden büyük yatakları vardı. Makyaj odası ve terasa açılan kapısı vardı. Bir diğer kapı, giyinme odasına açılıyordu.

 

Dilşah, Hazar'ın kıyafetleri arasında yerini alan kıyafetlere bakarak gülümsedi. Elbise, etek, pantolon, gömlek ve dahası... Dilşah'ın ihtiyacı olabilecek her şey oradaydı. Diğer odaları görmek için odadan dışarı çıktı.

 

Birkaç spor eşyasının bulunduğu odada, Hazar'ın spor yaptığı odaydı. Diğer oda ise boştu. Hiçbir eşya yoktu. Dilşah, her odanın özenle hazırlanmasını ama buranın boş bırakılmasına şaşırmıştı.

 

"Bu oda neden boş?"

 

"Burası bebeğimizin odası olacak. Onun cinsiyetine ve senin tarzına göre döşenmesi daha doğru olacaktır."

 

Dilşah, Hazar'ın ince düşüncesine gülümsemişti. Adımlarını terasa çevirerek deniz manzarasını izlemeye başladı. Hazar ise artık gitmesi lazımdı ama aklı Dilşah'ta kalacaktı. Onu burada bırakmak istemese de, işlerle de yorulup sıkılmasını istemiyordu.

 

"Artık gitmem gerekiyor. Burada seni bırakmak hoşuma gitmese de Ağir ve Miran'ı yanında bırakacağım ve bir şey olursa da, beni aramaktan çekinme. İşlerimi daha erken bitirmek için çalışacağım. Sonra da gezeriz olur mu kadınım."

 

"Ben büyük bir kızım Hazar. Kendimi koruyabilirim. Ben zaten denizi izlerim, havuza ayaklarımı sokarım ve zamanı geçiririm merak etme sıkılacağımı düşünmüyorum. Sen geç kalma ki, işlerin uzamasın çünkü ben dört güne plan yaptım."

 

Hazar yavaşça sevdiğini kendine çevirmiş ve büyük bir öpücüğü, dudaklarına kondurmuştu. Öpücüğünün ardından sarıldığı kadının saçlarını da öpmüştü. Sonra zorda olsa işi için aşağı inerek arabaya binmişti.

 

Dilşah, deniz manzarasını çok sevse de, kendini yapış yapış hissediyordu. Daha önceden duyduğu bir konu olduğu için buna alışıktı. İstanbul'un havası nemliydi ve bu yüzden de, terledikçe yapışkan bir his sizi sarıyordu.

 

Yavaşça kendini duşun altına bıraktı. Sıcacık havanın verdiği o yapışkan histen kurtulurken mutlu oluyordu. Dilşah keyfine bakarken aşağıda da Ağir herkesi odasına yerleştirmişti. Miran'ın odasının yanına Boran'ı, Bora'nın yanındaki odaya da Bekir'i yerleştirmişti.

 

Bekir'in yanındaki odaya kendisi geçmiş ve diğer yanına da Hülya'yı almıştı. Ağir'de Hülya'ya vurulmuştu. Kendisini görmediği her an yıkılıyordu. Sevdiği kadın kuzenine âşık gibi görünüyordu ve bu Ağir'i yıkıyordu.

 

Nitekim sonunda kendisini görmüştü. O an ikisinin gözlerinde de bir ateş parlamıştı. İkisi de, sanki doğru zaman o anmış gibi hissediyordu. Sanki daha öncesi ya da daha sonrası, onlar için yanlış zamanmış gibi hissediyorlardı.

 

Birbirlerine baktıklarında herkesin anlamasından korkuyor ve gizlice mesajlaşıyorlardı. Nitekim de enerjileri bunu açığa çıkaracak cinstendi ama Miran sessiz kalacak biriydi. Hazar ise sevgiyi desteklerdi.

 

Hülya'nın kardeşleri için ne düşüneceğini bilemiyordu. Ailesi sevgi dolu olsa da, kardeşlerinin orada burada gezmesine izin verecek değillerdi. Yine de ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Sahi, evlenelim dese Hülya evlenir miydi?

 

5 Gün Sonra

 

Dilşah ve Hazar, sabaha erken uyanmıştı. Dilşah, bugün için fazlasıyla heyecanlıydı. Kaç gündür geziyordu, yoruluyordu ama erken kalkmakta gecikmiyordu. Çünkü birçok yer gezmiş ve çok beğenmişti.

 

Kardeşleri,

 

Hazar ve

 

İstanbul...

 

Hazar'ın işi bittiğinde Dilşah'ın planına uygun olarak gezmeye başlamışlardı. Ayasofya'ya gitmiş ve Sultan Ahmet'i görmüştü. Sultan Ahmet meydanını gezmiş ve mısır yemişti. Beyazıt meydanına gitmiş ve Beyazıt kitapçılar çarşısından kitap almıştı.

 

Emin önünde yürümüş, sahilde tur atmışlardı. Kalabalıktı ama çok güzeldi. Denize yaklaşıyor ve mutlulukla gülümsüyordu. Kapalı çarşı ve Mısır çarşısına da gitmiş ve güzel taşlı yüzüklerden almıştı.

 

Kapalı çarşı da altın ve güzel lokumlardan da alarak günü sonlandırmaya hazırlanırlarken Galata köprüsünde yürümüş ve sonra altındaki restoranlardan birinde, balık ekmek yemişlerdi.

 

İkinci günde de, taksime giderek sant'antonio kilisesine gittiler. Kapalı olan yapıyı açtırmış ve özel bir gezi yapmışlardı. Birkaç müze daha gezerek Beşiktaş'a gittiler. Biraz alışveriş, biraz gezi derken yorulmaya başlamışlardı ama hala gidecek bir yerleri daha vardı.

 

Topkapı müzesi, Dilşah'ın görmeden gelmek istemiyorum dediği listedendi. Son gezilecek yer olduğu için herkes rahattı. Sonunda Ortaköy'e gelerek kumpir yemişlerdi. Birde waffle yiyerek günü tatlı kapatmak istediler.

 

Üçüncü gün, sahillerin ve manzaraların günüydü. Florya sahiline giderek yakındaki müzelere uğradılar. Miniatürk'ü de gördükten sonra Balat'ı gezdiler. Bol bol fotoğraf çekiyorlardı. Balat'ta deniz manzaralı bir restoranda yemek yediler.

 

Pierre loti'ye çıkarak manzaraya karşı kahve içerek muhabbet ettiler. Günleri bu şekilde geçmişti ve Dilşah, fazlasıyla memnundu. Arkadaşlarından dinlediği İstanbul'u gözleriyle görmenin sevincini yaşıyordu.

 

Dördüncü günü adalar günü olarak ayarlamışlardı. Özel ayarladıkları turlarla tüm adalarda belli molalar vererek gezmiş ve eğlenmişlerdi. Bisiklet turu yaparak daha hızlı gezmişlerdi. Büyük adaya geldiğinde de, herkes denize girmek istedi. Hazar, Ağir ve Miran yüzmeyi biliyordu.

 

Berat ve Bekir'de iyi olmasa da biliyordu ama Hülya ve Dilşah, korkuyordu. Dilşah, Hazar'ın desteğini alırken Hülya, kardeşlerinden yardım almıştı. Aslında Ağir'le yüzebilirdi ama kardeşleri sorun çıkarabilirdi. Hatta diğerlerinin ne düşüneceğini bilmeyen Hülya, hala çekingendi.

 

Sonunda günü bitirmiş ve ertesi güne daha iyi dinlenmek için bitirmişlerdi. Bugün biraz alışveriş ve evdekilere hediye almakla uğraşacaklardı. Dilşah, Ateşoğlu ailesiyle yakınlaşmak için hamleye ihtiyaç duyuyordu.

 

Buna gerek olmasa da, Dilşah kendini mecbur gibi hissediyordu. Bu günün özel bir anı daha vardı. Bugün Dilşah ve Hazar özel zaman geçirecekti. Ayrı bir görüşmeleri daha olacaktı ve bu yüzden gergin hissediyordu.

 

Beşiktaş, Etiler ve Nişantaşı'nda alışveriş yapmak için gezindiler. Sonunda birkaç hediye bulmuş ve aileleri için almışlardı. Gün öğleye vardığında hazar ve Dilşah, kardeşlerini boğaz turuna göndermişlerdi.

 

Hazar ve Dilşah, yapacakları görüşme için araca binerek kardeşlerden ayrılmıştı. Dilşah gergin bir şekilde aklındakileri sıraya sokmak istiyordu ama başaramıyordu. Duyacaklarından korkuyordu.

 

Sonunda, iki katlı bir evin önünde durmuşlardı. İçeride ne göreceğini bilemeyen Dilşah, yavaş adımlarla ilerlemeye başladı. Hazar, her adımında yanında olduğu kadını koruyacağını belli edebiliyordu ama gerçeklerden korumak, imkânsızdı.

 

Bölüm Sonu

 

Oy ve yorum ile destek olabilirsiniz.

 

Bölümde en beğendiğiniz kesit neresiydi?

 

Sohbet ve sorularınız için,

 

İnstagram: Zeeyneep4134

 

Loading...
0%