Yeni Üyelik
41.
Bölüm

Bölüm 41

@zeeyneep41

Heyoooooo. Bölümlendiniz şekerlerim.

 

Sol alt köşedeki yıldızlara basarak yıldızlanalım.

 

Satırlar arasına yorumlar bırakmayı unutmayınız.

 

Dilşah ve Hazar için kalpler bırakma satırıdır :D ( DilZar )

 

Keyifli okumalar dilerim.

 

~~~~~~~~~~~~~~~~

 

Dilşah geldiği eve baktığında ne hissedeceğini bilemiyordu. Buradan çıktığında ki hisleri, ona iyi ya da kötü hatıralar bırakacaktı bu evle ilgili. Ev, küçük bir bahçenin içindeydi. Ön kesim pek uzun değildi.

 

Müştemilatın altı garajdı ve şoför ve ailesi orada yaşıyordu. Mardin'deki şoförü ve ailesi de, Haşmet ağa ile gönderilmişti. Fırat ailesinin yine de kötü bir halde olmasına izin vermemişti. Evini tutmuş, temizlik ve yolculuk işlerinde yardım edebilsin diye de, bir aileyi yollamıştı.

 

İçeri girdiklerinde, kendi evleri kadar büyük olmasa da, güzel bir ev olduğunu görebiliyordu. Alt katta bir yatak odası vardı. Babasının ve annesi zannettiği kadın ayrı odalarda yaşıyordu. Bu bilgileri, Hazar sayesinde öğrenmişti.

 

Bu oda da, muhtemelen Dilan Köroğlu'na aitti. Çünkü babası, her zaman kendini üstte görürdü. Burada da bunu sürdürdüğünü düşünen Dilşah, yavaşça ilerledi. Gözü mutfağa iliştiğinde, fazla büyük olmayan mutfağı da gördü.

 

Büyük değildi ama ailesi için yeterliydi. Salona geldiklerinde Dilşah, yavaşça gözlerini etrafta gezdirdi. Beyaz rengiyle geniş bir köşemin yanında bir orta sehpa bulunuyordu. İleride yemek masası ve diğer köşede de, televizyon ünitesi vardı.

 

Açık renklerle döşenen oda, oldukça geniş ve aydınlık görünüyordu. Arka bahçeye açılan Fransız camlardan görünen bahçe, yine kendi evleri kadar büyük değildi ama yeterli gibiydi. Kış bahçesi ve yaz bahçesi, güzelce düzenlenmişti.

 

Dilan Hanım aşağı inmiş ve önce Hazar'a, sonra da Dilşah'a bakmıştı. Duygusuz bir tonla "Hoş geldiniz" diyerek karşılarına oturmuştu. Dilan Hanım oturduğu yerden "Resmiye, misafirlerimiz için içecek bir şeyler hazırla" diyerek, kendilerine tavrını belli etmişti.

 

Dilşah, içinde bir boşluk hissederek bakıyordu. Ne olursa olsun "Anne" dediği kadındı Dilan Köroğlu. Birçok zaman annesi diye sustuğu olmuştu. Bir ömür idare edeceğini düşündüğü kadındı Dilan Köroğlu.

 

Bir günde misafir mi olmuştu, Dilşah. Aptal yerine koyulan kendisiyken sitem eden ailesi mi olacaktı? Hayır! Dilşah buna izin vermezdi. Onların içeceğini ya da yemeğini yemektense ölmeyi yeğlerdi.

 

Madem onlar Dilşah'ı misafir saymıştı, Dilşah'ta o zaman misafir olurdu. Elini bile sürmez ve konuştuktan sonra giderdi. Aslında hep beklediği bir tavırdı ama karşılaştığı anda, içinde bir boşluk ve öfke oluşturmuştu.

 

Bu sırada içeri giren Haşmet ağa, hiç istifini bozmadan Dilan Köroğlu'nun yanına doğru ilerledi. Misafirlere dönmeden, direk karısına bakıyor ve sert sesiyle uyarır gibi konuşuyordu.

 

"Kimmiş misafirimiz Dilan Hanım. Söyle de bizde bilelim? Kızım mı? Yoksa beylerbeyi mi?" diyerek oturdu. Sonra gözlerini Hazar'a sabitleyerek sözüne girmeden önce, kendiyle savaşmaya başladı.

 

"Mütevazı evime hoş geldin beylerbeyi. Beylerbeyi diyorum çünkü artık bir aşiretim yoktur. Yine de beyliğini tebrik ederim. Geleceğini bilseydim daha güzel ağırlardım ama Hamza yanıma gelip geleceğini bildireli, fazla bir saat olmadı."

 

"Önemli değil Haşmet Köroğlu. Buraya beylik için gelmedik. Buraya sıradan iki evli insan olarak geldik" derken evli kelimesini vurgulamıştı. "Eşimin soracakları var." Hazar'ın sesindeki otorite kendini hissettiriyordu.

 

Haşmet işte o zaman gözlerini kızına çevirdi. Kızına bakarken bir takım duyguları değişmişti. Ona yaptıkları çok acımasızcaydı ama bunu yapmıştı. Savunmuyordu ama pişman değildi.

 

"Neden?" Dilşah kendisine bakan adama neden diye sormak istemişti. Neden derken gözünden düşen bir damla, Haşmet'in ilk defa yüreğine damlamıştı. Koca adam hızla kalkmış ve kızına doğru ilerlemişti.

 

Bunu tehdit olarak algılayan Hazar, silahına davranarak Dilşah'ı kapatmıştı. Haşmet o anda Hazar'a bakmış ve gülümsemişti. Kendisi böyle bir adam olamamıştı ama Hazar, olması gerektiği gibi biriydi.

 

"Çekil beylerbeyi."

 

"Çekilmem Haşmet Köroğlu. Ona dokunursan acımam!"

 

Acı bir gülümsemeyle baktı Haşmet. Yere çökerek kızına ulaşmak için, Hazar'ın çekilmesini bekledi. Yavaşça kızına yaklaşarak ellerini dizinin üzerine getirdi. Kızına ilk defa böyle şefkatli, böyle yakındı.

 

"Bende senin gibi büyütüldüm. Ağa olmak için güçlü olmak gerekiyor diye öğretildi. Güçsüz düşmek bize yasaktı. Bende düştüm, bende ağladım ama her seferinde kemerle kalkana kadar kırbaçlandım."

 

Dilşah, ilk defa babasını dinliyordu. Elinden alınan güç, yalnızlık ve ilk defa memleketinden ayrılan bir adam, böyle mi oluyordu? Hazar ise düşünceliydi. Evet, ağa olmak için zalim ve güçlü olmak gerekir derlerdi. Aksi halde, herkes seni yönetebilirdi.

 

Ben hep bana yap denileni yaparak yaşadım. Sonunda da..." ardına bakmış ve Dilan Hanıma bakmıştı. Onun varlığı, bazı konuşmaları yarım bırakacaktı. "Bahçeye çık!" diyerek Filan Köroğlu'nu çıkarmış ve kızına dönmüştü.

 

"Sonunda benim için seçilen bir ağanın kızını aldım. Dilan'ın ailesinde erkek olmamıştı. Soyları devam etmediğinden dolayı babam, onunla evlenerek aşireti kendimize bağlamayı istedi."

 

O dönemlerde gençtim ama Dilan'ı görür görmez istemedim. Hiç ama hiç sevemedim ama babam zalimdi. Beni her gün Dilan için hazırladı." Haşmet, omuzuna elini uzatmıştı. Sanki omzuna vuruyorlar gibi eğiliyordu.

 

Anlattıkça o günleri yaşayan adam, gözlerini kapatarak kendini toparlamaya başladı. Sahi, kendisi de babası gibi zalim olmamış mıydı? Özellikle de kızına...

 

"Hep bir kızım olsun istedim ama olmamıştı. Aşiret ise oğlun var diyecek ve kuma istemeyecekti. Bense sevdiğim bir kadın olsun, onu göreyim ve onunla yaşayayım istedim. İşte o kötü zamanlar gelmişti."

 

Dilan Kırklıhan ile karşılaştığı ve tecavüz ettiği anı anlatıyordu. O an aklına geldikçe Dilşah yüzünü buruşturuyordu. Hazar kendine hâkim olmak isteyerek yumruğunu sıkmıştı. Haşmet ise başını eğmişti.

 

"Belki... Belki bana gelir dedim. Beni sever, benim olur dedim. Dilan çok güzeldi. Onu görünce aklımı kaybetmiş gibi hissettim. O anlık bir hata yaptım. Sonra da hata yapmaya devam ettim."

 

Hiçbir açıklama tecavüz gibi bir suçu aklayamazdı. Bir kadının iradesi dışında, kadına sahip olmak gibi bir durum söz konusu olamazdı.

 

Sırf güçlü bir yapıda diye, hiçbir erkek buna başvurmamalıydı. Bir kadın istemedikçe bedenine dokunulmamalıydı ama bunu yaşayan birçok kadın vardı. Dilşah bunları düşünerek babasını dinliyordu. Onu anlıyor, ona üzülüyordu ama onu aklamıyordu.

 

"Seni elinden almıştım. Dilan ve karımın adı da Dilan olduğu için, çok kolay bir şekilde hayatımıza seni kattım. Dilan ise seni hiç istemedi. Sana baktıkça anneni görmüştü. Bense onu buna zorladım."

 

Dilan Köroğlu'nun, kendisini neden istemediğini anlıyordu. Sonuçta kendi çocuğu değildi ve başka kadınla, kocasından olan bir çocuktu. Dilan Köroğlu'nu anlamıştı ama babası? Babası neden onu sevmemişti?

 

"Seni çok kez severdim. Asla yatağında uyumazdın. Alışmıştın ve kucakta uyumak isterdin. Bende her gece seni kucağımda uyuturdum. Bir gece, artık büyüdüğünden düşmüştün. Seni hastaneye götürene kadar aklımı kaybetmeye başladım."

 

Dilşah her anı hissediyordu. Bir an derin bir nefes almış ve dikkatlice dinlemeye devam etmişti. Annesinin kucakta uyuduğunu anlatmıştı. Babası burada yalan söylemiyordu. Kendini açıklıyor ve yüklerinden kurtulmak istiyordu.

 

"O gün sorun yaşamadık ama sonra da seni yatağa alıştırdık. Zamanla düzene girmiştin ama bu sürede de Dilan kötüleşmişti. Sana zarar verdiğini gördüğümde de, senden uzaklaşmak istedim. Evdeki çalışanlar sana bakıyordu. Dilan'ı memnun etmek için her şeye evet dedim."

 

Küçük bir çocuğa nasıl zarar verebileceğini soracaktı ama fazlasıyla şok olmuştu. Bir bebeğin ne suçu olabilirdi ki? Haşmet, Dilşah'ın dehşetini hissederek tekrar konuşmaya başladı.

 

"Merak etme! Sonra sana dokunmadı. Seni bu kadar koruyabildim. Annen bize gelmediğinde de, sana kızarsam veya canını yakarsam gelir zannettim. Hiç gelmedi..."

 

Dilşah'ın gözünden yaşlar süzülmeye başladı. Önce bir damla geldi, sonra da diğeri. Peşi sıra hızlanan damlalar, birbirinin yolundan hızla ilerliyor ve Dilşah'ın üzerinde buluşuyordu.

 

"Ağlama! Ben hata ettim. Bunun seni son görüşüm olduğunu da biliyorum. Sen benden daha iyi bir adama düştün. Hayata daha iyi tutun. Biliyorum ki beni affedemezsin ama en azından belki arada yanıma gelebilirsin."

 

Haşmet söylediklerini bitirmesinin ardından ayağa kalkmıştı. Oturduğu yere geri dönmüş ve kendisini koltuğun yumuşaklığına bırakmıştı. Tüm yüklerinden kurtulmuştu ve kendince doğru bildiği şeyi yapmıştı.

 

Dilşah doğruldu ve yavaşça çıkışa ilerledi. Diyecek hiçbir sözü yoktu. Olsaydı da diyemezdi zaten. Yavaşça çıkışa doğru ilerliyordu. Sanki omuzları çökmüştü. Yine de ilerliyor ve evden çıkmaya çalışıyordu.

 

Kendini arabaya attığında Hazar'da yanına oturmuştu. Ardına son kez baktı. İşte orada dimdik gördüğü Haşmet, kendisine bakıyor ve mırıldanıyordu. Ne dediğini merak etmiyordu çünkü dudaklarından okunuyordu.

 

"Beni affetmen çok zor ama sen yine de dene olur mu?"

 

Haşmet umut dolu gözlerle, kızının ardından bakarak gidişini izledi. Hiç yanında olmamıştı. Hiç sevgi göstermemiş ve şiddet uygulamıştı. Kırıp dökmüş ve yaralamıştı. Bununla gelen gücü beğenmiş ve sonunda da, düşmeden ayakta kalmayı başarmıştı.

 

Yavaşça yola çıkmış ve Hazar'la planladıkları geceye doğru uzanan yolculuğa başlamışlardı. Dilşah dağılmıştı ve Hazar, onun yanında olarak onu anlamaya çalışıyordu. Onu hiçbir şeye zorlamadan anın tadını alacağı bir geceye doğru gidiyorlardı.

 

*** 

 

Bölüm Sonu

 

Oy ve yorum ile destek olabilirsiniz.

 

Bölümde en beğendiğiniz kesit neresiydi?

 

Sorularınız ve sohbet edebileMk için,

 

İnstagram: Zeeyneep4134

 

Twetter: Zeeyneep3441_

 

Oy ve yorum yapmayı unutmayınız.

 

Seviliyorsunuz.

 

Loading...
0%