Yeni Üyelik
42.
Bölüm

Bölüm 42

@zeeyneep41

Heyoooooo. Bölümlendiniz şekerlerim.

 

Sol alt köşedeki yıldızlara basarak yıldızlanalım.

 

Satırlar arasına yorumlar bırakmayı unutmayınız.

 

Keyifli okumalar dilerim.

 

~~~~~~~~~~~~~~~~

 

*** 

 

Dilşah ve Hazar, akşam karanlığı çökerken marinaya gelmişlerdi. Dilşah burada ne yaptıklarını anlamasa da, Hazar'a sormak istememişti. Hazar'da Dilşah'ın aklının dağılmasını istiyordu.

 

Eline aldığı bir fularla, Dilşah'ın arkasına geçmişti. Yavaşça ardından sarılmış ve çenesini Dilşah'ın omzuna koymuştu. Kadınının kendini iyi hissetmesi için yaptığı bu hamleden sonra muzipçe gülümsemeye başladı.

 

"Gözlerini bağlayacağım ve sana bir sürpriz hazırlamak istedim. Bakalım bu geceki sürprizimi beğenecek misin?"

 

"Seni ve senin sürprizlerini seviyorum. Eminim yine çok güzel bir sürpriz hazırlamışsındır."

 

"O kadar güveniyorsan gözlerini kapatalım bakalım."

 

Dilşah gözlerini kapatarak Hazar'ın gözlerini kapatmasını bekledi. Hazar, fuları Dilşah'ın gözlerini kapatarak koluna girmesini sağladı. Yavaş yavaş adımlıyor ve Dilşah'la konuşuyordu.

 

Kiraladıkları yatın önüne geldiklerinde Hazar, Dilşah'ın adımlarını yönlendiriyordu. Yata bindiklerinde, önlerindeki masa hazırlanmıştı. Kaptanın hazırladığı masa, Dilşah'ın seveceği yiyeceklerde donatılmıştı.

 

Hazar, bu geceyi denizde geçirmek ve burada uyumak için ayarlamalarını yapmıştı. Dilşah'ın bunu seveceğini düşünerek keyifleniyordu ama babasıyla yaşadıkları, onu alt üst etmişti. Şimdi nasıl tepki vereceğini bilmeden yavaşça gözlerindeki fuları indirdi.

 

Dilşah, gözlerini açıldığı anda şaşkınlıkla etrafına bakmıştı. Akşam karanlığına hızla adapte olan gözleri, denizde olduklarını anlamıştı. Hiç yata binmemişti. Önündeki masadan da, harika kokular geliyordu.

 

Dilşah o anlarda, acıktığını anlamıştı ama bulunduğu yerin güzelliğinden de gözlerini alamıyordu. Hazar'a dönmüş ve hızla boynuna sarılmıştı.

 

"Hazar, bu hayatımda yaşadığım en güzel anlardan birisi. Çok teşekkür ederim."

 

Hazar, sürprizinin etkisiyle sevinen kadına gülümsemişti. Sımsıkı sararak kadınının aklını dağıtmayı başarmıştı. Dilşah mutluydu ve bu Hazar'a yetiyordu. Hazar, Dilşah'ın masaya oturması isteyerek ilerletti.

 

Yemek faslı bittiğinde Hazar ve Dilşah, gezdikleri yerler hakkında konuşuyordu. Dilşah aklına getirmek istemediği gerçeklikten uzak durmak isteyerek muhabbete odaklanmıştı. Yorgundu ama bugünü daha da özel kılmak istiyordu.

 

Dilşah bir çılgınlık yaparak kocasına doğru adımladı. Hazar'ın kendine bakarak ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalıştığını görüyordu ama anlayamayacaktı. Çünkü Dilşah bugün, tahmin edilemez bir şey yapacaktı.

 

Hazar'ın yanına oturarak Hazar'ı kendisine çekmişti. Bir süre gözlerine bakmış ve gözlerini, Hazar'ın dudaklarına doğru bakmıştı. Dudaklarına baktıktan sonra birden yapışmıştı. Hazar bin anlık şaşkınlığa uğrasa da, hızla Dilşah'a karşılık vermişti.

 

Aklına bulundukları yer geldiğinde Hazar, yavaşça geri çekilerek Dilşah'ın gözlerine baktı. "Şşt güzelim. Ben kıskanç bir adamım" diyerek ayağa kalktı. Dilşah Hazar'a bakarken Hazar, Dilşah'ın elinden tutarak ayağa kaldırmıştı.

 

"Hazır mısın hanım ağam" diyerek Dilşah'ın gözlerine bakmıştı. Dilşah ne olduğunu anlamayan gözlerle Hazar'a bakarken Hazar, hafifçe eğilerek Dilşah'ı kucağına almıştı. Dilşah bir anlık şaşkınlıkla bağıracakken kendini tutmuş ve Hazar'a bakmıştı.

 

"Kimsenin bizi öyle görmesine izin vermem!" diyerek alt kata doğru ilerlemişti. Hazar alt katta ki çift kişilik yatağın üzerine, bir mücevher bırakır gibi Dilşah'ı bırakmıştı. Dilşah, gülümseyerek Hazar'a bakıyordu.

 

***

 

Gün sabaha dönerken Dilşah ve Hazar uyanmıştı. Günün erken saatlerinde uyanma sebebi, bugün Mardin'e dönecekleriydi. Hazar aklına gelen istekle kaptana giderek Dilşah'ı mutlu etmeye devam etmeyi hedefledi.

 

İstanbul'a gelen ama boğaz turu yapmayan olmazdı. Diğerleri boğaz turu yaptığında Hazar ve Dilşah, Haşmet'le görüşmeye gittiklerinden ötürü, tura katılmamışlardı. Şimdi de, altın ışık saatinde tur yapmaya başladılar.

 

Güzel resimler çekiyor ve birlikte güzel manzaranın tadını çıkarıyorlardı. Yavaş yavaş acıktıklarında, gezilerinin sonuna gelmişlerdi. Kahvaltı için hep birlikte dışarı çıkmayı planlayarak eve geçtiler.

 

Tüm herkes araçlara binmiş ve güzel manzarası olan bahçeli bir restorana gitmişlerdi. Kahvaltıya başlayarak mutlu sohbete dalmışlardı.

 

Hava kararmaya başladığında hazar, Dilşah ve diğerleri Mardin'e inmişti. Dilşah önce kardeşlerini götürmek ve ailesine teslim etmek istemişti. Annesi ve kendini babası gibi gören Ezhem ağaya, aldığı hediyeleri götürmek istedi.

 

Aslında onların ne düşündüğünü merak ediyordu. Hediyelerini beğenecekler miydi? Hala küçük bir çocuk gibi onay bekliyordu Dilşah. Onay görmek, sevilmek ve takdir edilmek istiyordu.

 

Kırklıhan konağında, artık bir odası vardı Dilşah'ın. Avşin adını aldığı o minik halinde bile, kendisi için hazırlanan odaya girmişti. Annesinin onun için hazırladıklarını görünce de, gülümsemesini saklamaya çalıştı.

 

Kötü olaylar hep peş peşe gelirdi. Tıpkı kötü olaylar gibi, iyi olaylarda peş peşe gelir ve insanların biraz nefes almasını sağlardı. Dilşah iki üç gündür, mide bulantısı ve tuhaf bir koku hassasiyeti yaşıyordu.

 

Dilan Kırklıhan'ın kahvaltı için hazırladıkları arasındaki yumurtadan tabağına almak isteyen Dilşah, yumurta kokusuyla öğürmeye başlamıştı. Herkes garip karşılaşa da, Dilşah "Mide üşütmesi" olarak geçiştirmişti.

 

Ateşoğlu konağına geldiklerinde artık öğle vaktini geçmişti. Dilşah pekiyi hissetmese de, kendini toparlamaya ve Hazar'ı yormamaya çalışıyordu. Çünkü Hazar, Dilşah kadar dinlenememişti. Ara ara yaptığı telefonlarla işlerini yürütmeye çalışıyordu.

 

Ertesi gün için işe gitmeyi düşünen Hazar, bu gece erken yatmalıydı ve Dilşah bunu düşünüyordu. Hazar, onun bu düşüncesini bilse sitem ederdi. Çünkü Dilşah için her şeyi yapabilecek bir adamdı Hazar.

 

Çayın yanına yapılan ıslak keki gördüğünde Dilşah, sanki akşam yemeği yememiş gibiydi. Çaylar hazırlanana kadar mutfakta tadına bakmış ve tadına bakma adı altında, genişçe bir dilim yemişti.

 

Çaylar dağıtıldığında da, kendisi için ayarladığı büyük dilime saldırır gibi yemeye başlamıştı. Herkes onun bu haline gülümsemişti. Dilşah'ın utanarak yemediğini ve bu yüzden de, tatlıyla karnını doyurmak istediğini düşünmüştü.

 

"Yenge, sana ne oldu böyle? Hamur humur yapıyorsun?"

 

Ağir'in seni, gülmekle gülmemek arasında çıkmıştı. Dilşah utanarak geri başını eğdiğinde Hazar, Ağir'e ölümcül bakışlar atıyordu. Hamit ağa da, yalancı öksürükle dikkatleri kendine çekmiş ve yeğenine "Teessüf ederim" bakışı yollamıştı.

 

"Dilşah kızım eğme başını. Sen bakma bizim bu dengesizlere. Canın nasıl istiyorsa öyle ye."

 

"Yok, baba haklılar. Ben özür dilerim. Sadece... Sadece kek çok güzel olmuştu. Sanırım birazda canım istemişti."

 

Dilruba Hanım gelinine bakıyordu. Bakışlarında bir tuhaflık vardı. Çünkü Dilruba Hanım, Dilşah'ın söylediklerini düşünüyordu. Gelinini göz kıskacına alarak gelinini izlemek ve düşündüğünün gerçekliğini anlamak istiyordu.

 

Eğer düşündüğü gerçek olursa Ateşoğlu konağı düğün alayı gibi olurdu. Yemekler dağıtılır ve her şehrin fakirleri doyurulurdu. Kurbanlar kesilir ve ihtiyaç sahiplerine dağıtılırdı ama öncelikle emin olması lazımdı.

 

Oğluna söylese, belki umudu yeşerir ve sonra da kırılırdı. Önce biraz olsun dikkat etmeliydi. Bu sırada herkes muhabbet ediyordu. Dilşah birkaç tabağı götürmek istediğinde biraz başı dönmüştü. Dilruba Hanım daha da şüphe etmişti.

 

"Kızım sen iyi misin? Rengin de attı sanki. Bir hastaneye mi gitsek?"

 

"İyiyim Dilruba anne, sanırım biraz midemi üşüttüm. Herhalde İstanbul ve Mardin arası, hava değişiminden oldu."

 

"İstersen gidelim doktora."

 

Hazar'a bakarak olumsuz anlamda kafasını sallarken Dilruba Hanımın ısrarıyla doktora gitmeye hazırlandılar. Bu sırada Dilruba Hanım oğlunu kenara çekmiş ve konuşmaya başlamıştı.

 

"Oğul siz yeni evlisiniz bilirim ama sen yine de doktora de hele baksın gelinim yüklü müdür? Belki soyumuzu devam ettirecek bir ağa doğar evimize. Hem baksana midesi bulanırmış ve keki de canı istemiş. Mutfakta yediği halde... Baktırmaktan ziyan gelmez. Olmamışsa da zamanı var diyelim. Daha gençsiniz."

 

Dilruba Hanım söylemek istemese de, belirti gördüğünü ima etmişti. Soyumuzun devamı diyerek Hazar'ın bakmasını ve kendisini kırmamasını ummuştu. Asla soyunun devamı olarak erkekleri görmezdi. Zaten oğlu vardı ve illa ki, birinin oğlu olurdu.

 

Dilruba Hanım heyecanla Hazar ve Dilşah'ı uğurlamıştı. Onlarla gitmek istese de, belki olumlu haber aldığında, kendisinin yanında sevinemeyebilirler diye düşünmüştü. Avluda beklemeye başlamıştı.

 

Dilşah ve Hazar arabaya binerek yola koyulduklarında Dilşah, hala söyleniyordu. Gitmeye gerek olmadığını ve boşa evham yaptıklarını söylemişti. Hazar ise annesinin söylediklerini düşünüyordu.

 

Sahi, Dilşah gebe olabilir miydi? Hazar'ın içi içine sığmazken ne yapacağını bilememişti. Erkendi belki ama Hazar'ın hep hayaliydi baba olmak. Hele ki Dilşah'a olan aşkı başladığı dönemlerde, zamanla ilişkilerini hayal etmeye başlamıştı.

 

Bir süre sonra evli olsalar nasıl olur demeye başlamıştı. Peki ya, baba olsa nasıl olurdu? Hazar içinde büyüyen bir dalga olduğunu hissediyordu. Olumsuz çıkarsa üzüleceğini biliyordu ama annesinin dediği gibi, daha gençlerdi ve önlerinde uzun bir yol vardı.

 

Hazar ve Dilşah doktorun yanına girdiğinde Dilşah, dikkatli bir şekilde yaşadıklarını anlatmıştı. Doktorun tahlil istemesinin ardından dışarı çıkacakları sırada Hazar doktora yaklaşmıştı.

 

"Hocam, birde gebelik testi yapar mısınız? Eşim biraz değişti gibi. İştah konusunda..."

 

"Bende şüphe ettim Hazar Bey ama hava çarpması da olabilir. İştah tabi farklı bir durum ama mide bulantıları illa gebelik olacak değil. Yine de sonuçlar çıkınca kesin konuşuruz. Bir saat sonra sizi tekrar göreceğim."

 

Hazar yavaşça çıkarken Dilşah kapıda eşini bekliyordu. Kendisi için telaş ettiğini ve doktora ciddi bir durum olup olmadığını sorduğunu düşünüyordu. Hazar'ı rahatlatmak isteyerek ağzını açtı.

 

"Aslında denizde uyuduk diye olmuşta olabilir. Belki ben hiç deniz görmedim diye, hasta olmuş olabilirim. Arkadaşım, deniz tutuyor derdi. Midesi bulanırmış ama tabi böyle değil. Bence ben üşüttüm yani hava değişimi de çarptı biraz."

 

"Olabilir güzelim. Bakalım bir saate çıkacakmış sonuçlar. Uykun varsa arabaya geçelim istersen. Biraz dinlenirsin."

 

"Hazar, aslında eve gitsek ve ben yarın gelsem?"

 

"Olmaz Dilşah! Ne demek eve gitsek? Ya daha kötü olursan? Allah korusun ilaç bile vermedi."

 

"Hazar ben iyiyim. Sen yarın şirkete gideceksin ama uykusuzsun. Benim yüzümden pekte uyumadın. Şimdi geç yatacaksın ve sonra da erken kalkacaksın. İşlerde seni yoracak ve sen hasta olursan annen bana ne der?"

 

"Birincisi ben yorgun değilim. İkincisi işler beni yorarsa ertelerim ve hiçbir iş senden değerli değil. Üçüncüsü de, çok uykusuz kaldık ve ertesi gün işe gittik. Hem ben hasta olunca annem sana ne diyebilir? O konakta, kim sana ne diyebilir?"

 

"Uykusuz geceler demek Hazar Bey. Bakıyorum da beylerbeyinin gençlik anılarında, uykusuz geceleri varmış. Duyduğum iyi oldu. Güzel miydi bari uykusuz kalma sebebin? Ya da sebeplerin..."

 

"O kadar söz ettim ve sen oraya mı takıldın?"

 

"Doğru! Hakkım mı var ki? Nasıl olsa önceden olmuş. Mevsim'ler, Ayşe'ler, Fatma'lar..."

 

Hazar Dilşah'ı kollarının arasına alarak saçlarına kokulu öpücükler bıraktı. Dilşah'ın hoşuna gitse de, bunu belli etmiyor ve gardını düşürmüyordu. Hazar'a bakmamaya özen göstererek trip atıyordu.

 

Bölüm Sonu

 

Oy ve yorum ile destek olabilirsiniz.

 

Bölümde en beğendiğiniz kesit neresiydi?

 

Bölümde en beğendiğiniz kesit neresiydi?

 

Sohbet ve sorularınız için,

 

İnstagram: Zeeyneep4134

 

Twitter: Zeeynep4134_

 

Loading...
0%