Yeni Üyelik
43.
Bölüm

Bölüm 43

@zeeyneep41

Heyoooooo. Bölümlendiniz şekerlerim.

 

Sol alt köşedeki yıldızlara basarak yıldızlanalım.

 

Satırlar arasına yorumlar bırakmayı unutmayınız.

 

Bakalım doktor odasında neler olacak.

 

Keyifli okumalar dilerim.

 

~~~~~~~~~~~~~~~~

 

Bir saati, Çifte kumrular gibi gülüşerek geçirdikten sonra sekreter yanlarına yaklaşmıştı. Sonuçlarının çıktığını ve doktorun onları beklediğini söyleyen sekreter, Dilşah ve Hazar'ın kendisini takip etmesini bekledi.

 

Dilşah ve Hazar doktorun karşısında oturduğunda doktorun yanında başka bir doktor daha vardı. İki doktor sonuçlara bakıyordu ve bu Hazar ve Dilşah'ı tedirgin etmişti. Sessizce beklemeye çalışsalar da, içlerinde bir korku peyda oluyordu.

 

Sonunda doktorlar gülümseyerek karşısındaki iki gence bakıyordu. Tedirgin oldukları her halinden belli olan ikili, doktorların söze girmesini bekliyordu. Doktorlarda bunu gördüğü için söze girmeye başladı.

 

"Öncelikle sizi değerli meslektaşım Eylül Akarca Hanımefendiyle tanıştırayım. Kendisi hastanemizin kadın doğum uzmanlarından. Sonuçlarınızı değerlendirdik ve sizinle konuşmak için geldi."

 

Doktor meslektaşını tanıtarak neden burada olduğunu söylemişti. Tedirginlikleri biraz azalsa da, kendilerini yönlendirmek yerine ayağına gelmeleri biraz düşündürmüştü Hazar'ı. Aslında doktor hanım yemekten çıkarken uğramış ve hastayla görüşmek istemişti.

 

"Evet, Dilşah Hanım! Öncelikle nasılsınız?"

 

"İ-iyiyim doktor hanım."

 

"Pekâlâ, annemiz biraz heyecanlı. Kan testlerinize baktım..."

 

"Annemiz mi?"

 

Doktor sözünü kesen Hazar'a gülümseyerek baktı. Ailelerde gördüğü bu şaşkınlığı her zaman seviyordu. Biraz komik ama çokça güzel bir manzaraydı.

 

"Evet! Dilşah hanım kan sonuçlarınıza göre dört haftalık bir gebeliğiniz var. Aslında sizinle odamda görüşmek isterim ama bilgilendirme sonrası isterseniz odaya çıkarız olur mu?"

 

"Kötü bir şey mi var?"

 

Dilşah, cılız çıkan sesiyle soru sorduğunda doktor bakışlarını Dilşah'a çevirmişti. Dilşah'ın huzursuz hali, strese neden olacağı için hızla söze girdi.

 

"Hayır, Dilşah Hanım siz telaşa kapılmayın. Bu genel bir bilgilendirme. Öncelikle sizleri tebrik ediyorum ve genel bir bilgilendirme yapmak istiyorum. İsterseniz biraz sakinleştikten sonra da devam edebiliriz."

 

Doktor sekretere dönerek su getirmişti. Diğer doktor odadan çıkarak ailenin mahremiyetine saygı göstermişti. Hazar ve Dilşah birbirine bakarak anlaşmıştı.

 

"Biz iyiyiz doktor hanım. Siz ne varsa söyleyebilirsiniz. Her şeye hazırız."

 

"Aslında kötü bir durumdan veya kötü bir olaydan bahsetmeyeceğim. Bebeğinizin haftası küçük, kese oluşup oluşmadığını net göremeyiz çünkü genelde kesenin görünmesi altı haftayı bulabiliyor. Zaten altı hafta da görünmezse, dış gebelik diyoruz.

 

Bazen hastalar ultrason istediğimizde ödeme yapmak istemiyor. Bizde önce aile ile görüşüyor ve ultrason istiyor musunuz diyoruz. Görünmeme ihtimaline karşı hazırlıklı olmak adına. Sağlıkta şiddeti bitirmek için yaptığımız bir uygulama. Yanlış anlamayın...

 

Eğer görünmezse yine gelebilir ve baktırırsınız ama istemezseniz, doktor bey benim söylediğim ilaçları yazdı. Size onları anlatırım. Sonra istediğiniz bir kadın doğum uzmanına gidebilirsiniz."

 

Hazar ve Dilşah, içlerinde tuttukları nefesi vermiş ve rahat bir nefes almışlardı. Birbirlerine bakarak onay vermiş ve ultrasonu istemişlerdi. Doktor ilaçların yazılı olduğu reçeteyi almış ve odasına ilerlemişti.

 

Hazar ve Dilşah'ın ödemelerinden sonra doktorun yanına çıkmaları, hızlı olmuştu. İki heyecanlı âşık içeri girdiğinde doktor hazırlığını yapıyordu. İçeri gelen hastalarına gülümseyerek Dilşah'ın hazırlanmasına yardım etmişti.

 

"Dört haftalık bir bebek için yeterli kese büyüklüğü. Önce kese oluşuyor. Bebek bu kesenin içinde oluşacak ve bizde onu izleyeceğiz. Tamam, her şey yolunda. Kese gördüğümüze göre, sizi bir ay sonra bekliyorum."

 

"Doktor hanım, kalp atışını ne zaman duyarız?"

 

"Kalp atımları yedinci haftadan sonraya denk geliyor. Bir sonraki gelişinizde size dinletebilirim. Şimdi ilaçlarınızı, vitaminlerinizi ve yapılacakları anlatmak istiyorum."

 

Doktor Dilşah'ın sedyeden kalkarak karnını silmesini ve karşısındaki sandalyeye oturmasını bekledi. Dilşah her şeyi yaparken Hazar, şaşkınlıkla yerinde oturuyordu. Hala inanamıyordu. Hayaller kurardı. Yolda gelirken bile düşünmüştü ama hayalden daha güzeldi şuan."

 

"Tamam, doktor hanım sizi dikkatle dinliyorum."

 

"Öncelikle her gün, iki ila üç litre arası su tüketiyorsunuz. Asla iki litrenin altına düşmemelisiniz. İkinci olarak yediklerinize dikkat ediyorsunuz. Çünkü bebekler annesinin kanından beslenir. Vitamin, mineral olarak yüksek, sağlıklı besinler tüketmeye özen göstermelisiniz.

 

Birde birkaç vitamin yazacağım. Bunların vücutta emilimi biraz daha zordur ve azalmasını pek tavsiye etmiyoruz. Şimdi size birkaç ilaç yazdırmıştım. Öncelikle biraz hava sizi çarpmış ve c vitamini takviyesi yazdırdım.

 

Sizi dinç tutmasını ve hastalığı atmanızı istiyoruz. Koku hassasiyetinden bahsetmişsiniz. Bunun için bir mide bulantısı ilacı yazdık. Onu da kullanırsanız sizin için iyi olacaktır. Zaten üçüncü ayın sonunda geçecektir.

 

Şimdi gebelik uzun bir süreç ve her süreç farklıdır. Şuan tutunma evresi ve ağır kaldırmak yok. Zıplamak ya da düşmekten kaçının. Birde stresten uzak durun. Dinlenin ve bolca yürüyüş yapın. Doğumda işinize yarayacaktır.

 

Sormak istediğiniz ya da bir problemle karşılaştığınızda ben burada çalışıyorum. Burada değilsem de, diğer meslektaşlarım sizinle ilgilenir. Bu kâğıda da numaramı yazdım. Mesaj atmaktan çekinmeyin."

 

Dilşah ve Hazar doktorun yanından çıkarak araçlarına ilerlemişti. Doktorun verdiği kağıtların arasında, birde ultrason kağıdı vardı. Dilşah bakışlarını bebeğinden çekerek Hazar'a çevirdi. Hiç tepki vermemişti. Yoksa kendi bebeklerini istemiyor muydu?

 

"Hazar, neden sessizsin?"

 

"Hastanedeyiz güzelim. Hastaları rahatsız etmek istemem. Aziz! Hanım ağanın ilaçlarını almak için bir nöbetçi eczaneye uğrasın bazılarınız. Biz eve geçelim."

 

Birlikte araca binerek Ateşoğlu konağına doğru yola çıkmışlardı. Hülya, Ağir'den duyduklarını annesine anlatamamıştı ama ablasını da merak etmişti. Odasına çıkmış ve ablasını aramaya başlamıştı.

 

Dilşah çalan telefonla irkilirken ne diyeceğini bilememişti. Telefondaki kardeşini sakinleştirerek daha sonra söyleyeceğini belirterek telefonu kapatmıştı. Bu sıra da araç durmuş ve ikili, Ateşoğlu konağından içeri girmek için araçtan inmişti.

 

Hazar, Dilşah'ın elini avcuna hapsetmişti. Annesi avluda onları bekliyor ve mutlu haber istiyordu. Diğerleri de avluda bulunan sedirde oturmuş ve hastaneden gelen çocuklarına dönmüştü. Hazar'ın yüksek sesi, Ateşoğlu konağını doldururken tüm Ateşoğlu ailesi mutlulukla ayaklanmıştı.

 

"Ateşoğlu ailesi, müjdeler olsun. Baba oluyorum!"

 

Tüm Ateşoğlu ailesi, bir anlık şaşkınlığını atarak hızla ayağa kalkmıştı. Sevinçleri yüzlerinden belli olurken Dilruba Hanım sevinçle gençlere sarılmıştı. Hamit ağanın gözlerinde de, gurur vardı.

 

Oğlu artık baba oluyordu. Kendisi de dede olacaktı... Tek temennisi, babası gibi bir baba olmamasıydı. Hazar babasına benziyordu ama Dilşah'la değişmişti. Yine de yapabileceklerinin sınırı yoktu.

 

Kimsenin ahını çekmemek ve torunlarının daha da vicdanlı birer beylerbeyi olmasını istiyordu. Tabi ki hayat istediğimiz gibi olmuyordu ama bununda bize öğrettikleri vardı. Aslında hayat hep olduğuna varıyor.

 

Sen bir şey istersin ya da istemezsin ama hayatın bir planı vardır. Senin planın o planlara uyduğunda mutlusun ama uymazsa sen mutsuz olursun. Yine de sen üzüldüğünle kalırsın çünkü hayat sana ne istiyorsa onu verecek.

 

Tüm Ateşoğlu ailesi mutlulukla sarılmış ve yemek masasına oturmuştu. Herkes yaşadıkları bu yeni kimliğin mutluluğunu yaşıyordu. Dilruba Hanım babaanne, Hamit ağa ise dede oluyordu. Miran ve Ağir, amca olacaklarını konuşuyorlardı ve kendilerince kız mı erkek mi tahmini yapıyordu.

 

Dilşah bu haberin sevincini yaşayan Ateşoğlu ailesine bakınca mutlu oluyordu. Daha birkaç ay öncesine kadar, Ateşoğlu geliyor deseler yolunu değişebilirdi. Şimdi kendisi de bir Ateşoğlu'ydu ama buruktu.

 

Ailesi yanında değildi ve asla bir arada olamayacaklardı. Ne babası, ne de annesi... İki dünya bir araya gelebilirdi belki ama annesi ve babası bir araya gelmezdi. Belki Dilşah, yine ailesini görebilirdi ama bebeği, hep dağılmış bir aile görecekti.

 

Dilşah bu duruma üzülüyordu ama babasını affetmeyi düşünmüyordu ya da annesinin affetmesini isteyecek hakkı kendinde bulamıyordu. Annesi haklıydı. Babası ise kötüydü ama ilk defa o gün, içinde bir buz parçası kırılmıştı.

 

Babasını affetmeye hazır durumdaydı ve bunu düşündükçe de kendisine kızıyordu. Bu kadar kolay olamazdı. Affetmek bu kadar kolay olmamalıydı. Olmayacaktı...

 

Dilşah'ın hüznünü fark eden Hazar, hızlıca etrafına bir göz attı. Herkes yeterince mutluydu. Dilşah'la odaya çıkmak ve ne hissettiğini sormak için en güzel zamandı. Herkes bebek haberiyle mutlulukla muhabbet ederken iki âşık, odalarında dertlerini paylaşacaktı.

 

Dilşah ve Hazar odalarına girdiğinde Dilşah, bu odaya ilk girdiği anı hatırladı. Arafta kalmış ve iki aşk arasında sıkışıp kalmıştı. Şimdi ise Hazar'ı seviyor ve Azat'a duyduğu hislerin eksikliğini biliyordu.

 

Dahası artık, bir bedende iki kişiydi. Hazar'la mutlu ve sevgi dolu hissediyordu. Sevilmeyi de, sevmeyi de iliklerine kadar yaşıyordu. Tüm zamanların en güzel aşkını yaşadığını düşünerek huzurla doluyordu.

 

İlk zamanlarda, Hazar'dan uzak olmak için yattığı koltuğa oturdu. Hazar'ın yanına oturuşunu ve kendisine dönüşünü izledi. Başını sevdiği adamın omzuna yaslayarak doğru sözcükleri aramaya başladı.

 

"Annemle babamın normal bir hayatı olsun isterdim. Bebeğimiz doğduğunda senin aileni görecek. Benim ailem ise... Hep bir eksik, hep bir buruk hissedeceğim. İkisinin yan yana gelebilmesi zor.

 

Anneme affet diyemem. Buna ne hakkım var ne cesaretim. Babama ise... Baba demek bile ağır geliyor. Bazen yüreğim "Affet Dilşah" diyor ama aklım "Asla!" diye haykırıyor. Kendime kızıyorum. Sana yapılanları unutma diyorum ama içimdeki o kötü his büyüyor.

 

Hep eksik kalıyorum. Babamın günahının bedelini ödüyorum. Babama gitsem ve ben anne oluyorum desem ne anlar? Ayıp demekten başka ne der? Ya da gitsem anneme ve bende artık anne oluyorum desem?

 

Anne olmakla ilgili korkularımı, aklıma takılanları sormak istesem ne yapabilirim? Daha annemi tanımıyorum bile. İçimde tanıyorum hissi var ama ne sever, ne gibi bir hastalığı var ya da en sevdiği yemek nedir bilmiyorum bile.

 

Biliyorum ki annen ve ailen benimle, dahası sen benimlesin ama bu, eksik hissetmeme engel değil. Sadece içimden bu hisleri atamıyorum ve içimdeki tüm duygularla savaşmaya çalışmak beni çok yoruyor.

 

Arkama yaslanmak ve hamileliğimin tadını çıkarmak istiyorum. Bebeğimiz için neler yapacağımı okuyabileceğim kitaplar okumak ve deneyimler dinlemek istiyorum. Tek isteğim, kendimi ve odamızı, bebeğimiz için hazırlamak...

 

Sıradan biri gibi, sıradan dertlerle uğraşmak istiyorum. Mesela "Hazar istediğim beşik bu değil ya da bebeğimizin battaniyesi neden yok" gibi dertlerim olsun istiyorum.

 

Hazar göğsünde yatan kadını dinlerken bir eliyle de saçını okşuyordu. Tüm söylediklerini dinlemiş ve mümkün olması için her şeyi yapmayı planlamıştı. Şimdi ise eşini sakinleştirmek ve onun kaygılarını azaltması lazımdı.

 

"Dilşah'ım, güzeller güzeli kadınım benim. Dilefruzum. Senin ne hissettiğini belki senin kadar iyi anlayamam ama görüyorum. Sadece kendine zaman tanı. Bir anda her şey değişti. Hatta hepsi bir araya geldi.

 

Berdel, ailen ve kaçırılma... Yaşadıkların çok ağır. Bana kalsa, bir destek almanı isterim ama bu senin hayatın ve müdahale etmeye hakkım yok. Sadece biraz zaman ver kendine. Hem şuan fazlasıyla duygusalsın.

 

Baban konusunda affetmek istiyorsan affet demem lazım ama bunu yapamam. Sana yaptıklarını düşündükçe çıldırıyorum. Sadece sana da değil, herkese yaptıkları zor ama senin duygusal dönemin.

 

İçinden geleni yap ama kendini de manipüle etmelerine ve senden faydalanmalarına izin verme. Eğer kendinden faydalanmalarına izin verirsen gün gelir kendine kızarsın. İnan kendini affedebilmek çok zor."

 

Dilşah sessizce düşünüyordu. Ne yapacağını bilmeden öylece duruyordu. Adeta yolunu kaybetmiş bir çocuk gibiydi.

 

"İstersen seni babana götüreyim. Konuş ve içindekileri dök."

 

"İyi gelir mi?"

 

"Denemeden bilemezsin."

 

Dilşah birkaç dakika düşünmüştü. Birkaç dakika ona uzun gelse de, Hazar için çok kısa bir andı. Sonunda onaylayan Dilşah, İstanbul'a tekrar gitmenin heyecanına odaklanmaya çalıştı. Çünkü babası ile konuşmasını düşünürse kaygılarından uyuyamayacaktı.

 

*** 

 

Bölüm Sonu

 

Oy ve yorum ile destek olabilirsiniz.

 

Bölümdeen beğendiğiniz kesit neresiydi?

 

Bölümde en beğendiğiniz kesit neresiydi?

 

Sohbet ve sorularınız için,

 

İnstagram: Zeeyneep4134

 

Twitter: Zeeynep4134_

 

Loading...
0%