Yeni Üyelik
44.
Bölüm

Bölüm 44

@zeeyneep41

Heyoooooo. Bölümlendiniz şekerlerim.

 

Sol alt köşedeki yıldızlara basarak yıldızlanalım.

 

Satırlar arasına yorumlar bırakmayı unutmayınız.

 

Keyifli okumalar dilerim.

 

~~~~~~~~~~~~~~~~

 

Dilşah güne, karnındaki gurultularla uyanmıştı. Kendisini çokça acıkmış hissediyordu. Dün akşam ki duygusallığından ötürü az yemiş ve tam olarak doymamıştı. Şimdi acıkmasının normal olması, utanmasına engel değildi.

 

Yavaşça yatağın kendi tarafında doğruldu. Hazar'a bakarak uyuduğundan emin olduğunda yavaşça yatağından kalktı. Üzerini değiştirmek için dolaba giderek kendine günlük kıyafetlerinden güzel bir elbise seçti.

 

Sonunda hazır olan Dilşah, yavaşça odasından mutfağa doğru ilerledi. Ortalıkta kimse yoktu ve bu durumu garipseyecek halde değildi. Mutfağın boş olması, Dilşah'ın işini kolaylaştırmıştı. Utanmadan hızla dolaba doğru ilerlemeye başladı.

 

Mutfakta neler vardı ve ne yiyebilirdi değerlendirmek istemişti. Asla bu gibi durumu yaşamadığı için, kendini gizlemek ihtiyacı hissediyordu. Aslında çok normal bir durum yaşıyordu ama bunu anlaması için zamana ihtiyacı vardı.

 

Dilşah kendine bulduğu yemeği dolaptan çıkararak ısıtmaya başlamıştı. Sabırsızca yemeği beklerken bir heyecan yaşıyor ve gülümseyerek yemeğini izliyordu. Sonunda tabağa koyduğu yemekten bir kaşık almış ve "Imm" sesi çıkararak yemeğin zevkini çıkarıyordu.

 

Her kaşıktan sonra gözlerini kapatarak yaşadığı zevkle, karnını doyururken kendini izleyenlerden habersizdi. Sonunda duyduğu gülümsemelere döndüğünde gözlerini kocaman açmış ve utançla bakışlarını yere eğmişti.

 

Dilruba Hanım ve kızlar, kahvaltı için gelmişlerdi. Dilşah'ın iştahla ve zevkle çıkardığı sesleri duymuş ve kızların gülümsemeleri kıkırtıya dönmüştü. Dilruba Hanım gelinine yaklaşarak "Güzel gelinim, keşke sen kendini yormasaydın. Kızlar getirirdi bir şeyler" diyerek gelininin yüzünü kaldırdı.

 

Dilşah utançla gözlerini kaçırırken Dilruba Hanım gülümsemişti. "Hadi ben gideyim de sen rahatça karnını doyur. Kızlar sizde dediklerimi hazır edip sofrayı kurun. Hanım ağanız bir şey isterse de, önceliği ona verin. Kahvaltının acelesi yoktur."

 

Dilruba Hanım odadan çıkmıştı. Kızlar kahvaltı hazırlarken Dilşah, hızla yemeğini yemeye başlamıştı. Bu sırada mutfağın küçük penceresinden Hazar, Dilşah'ın halini izliyordu. Utangaçlığını, hızla yemeye çalışmasını ve gizlemeye çalıştığı zevkini görüyordu.

 

Mutfağın büyüklüğünden dolayı, Dilşah'ın yemek yediği alan ve kahvaltı hazırlanan alan arasında bayağı bir yer vardı. Dilşah, yediklerini tezgâha götürmüş ve "Kolay gelsin" diyerek mutfaktan ayrılmaya karar vermişti.

 

"Ay bu da kendini bir şey zannediyor" diye yüzünü buruşturdu Efnan.

 

"Evet. Ay bir de gördünüz mü? O nasıl hareket öyle. Çocuk gibi... Imm" diyerek Dilşah'ı taklit etti Suna.

 

"Kızlar! Ağzınızı toplayın ve işinize bakın. Hanım ağamız o bizim. Bu sözler size yakışıyor mu? Hem kadın hamile!" diye uyarıda bulundu Kamuran.

 

"Ay sanki bize mi hamile. Kendini garantiye aldı. Sence Hazar ağama yakışacak bir kadın mı bu? Havin Hanımım olmasa, sence Dilruba Hanımım bunu eve alır mı?"

 

"Suna! Ağzından çıkanlara dikkat et. Ne olursa olsun hanım ağan o senin. Hanım ağam kaçırıldığında, Hazar ağam ne kadar üzüldü, ne hale geldi. Şimdi bu dediklerini duysa sana ne eder haberin var mı senin?"

 

"Neyse ne! Suna pekte haksız değil. Berdel gelini değil mi? O karnındakine de çok güvenmesin. Erkek doğuramazsa Hazar ağam için, sıraya girecekler var."

 

Tam çıktığı anda içeri geri girmek için hamle yapmıştı Dilşah. Bir bardak su içmek istemesi, bu kadar ağır olmamalıydı. Dilşah, duyduklarıyla mıh gibi çakılmıştı olduğu yere. O anda gözleri, kendine bakan Hazar'ı görmüştü.

 

Dilşah güçsüz olmak istememişti ama duyduklarından dolayı da hareket edemiyordu. Hazar, söylenilenleri duymuştu ama bunu belli etmek istemedi. Dilşah artık hanım ağaydı ve bunun ağırlığını taşımalıydı.

 

En azından evdekilere haddini bildirmesi ve Hazar'ın da bunu görmesi gerekiyordu. Hazar aklında bin bir türlü planla Dilşah'a bakıyordu. Dilşah, tüm konuşmaları duyuyordu. Kendinden utanmaya başlayan Dilşah'ın içinde bir öfke ve hayal kırıklığı peyda olmuştu.

 

Hazar, yavaşça Dilşah'a doğru ilerlemeye başladı. Tam bu sırada Dilşah, mutfağa doğru bir adım atmıştı. Kızların görüş alanına giren Dilşah, gözlerinde ki öfkeyi kızlara sunmuştu. Sessizdi ama sessizliği bile bir tehditti.

 

"Dilefruz! Sen iyi misin? İş yapmıyorsun değil mi?"

 

"Hazar, iyiyim sen neden geldin? Ben şimdi yanına geliyordum."

 

"Seni göremeyince ineyim dedim. Hayrola, burada ne oluyor?"

 

Kızlar korkuyla bakıyorlardı. Söylediklerinin duyulması, işlerinin son bulması demekti. Kızların işe olan ihtiyacını düşünmeden konuşmaları, onlara ağır patlamıştı.

 

Dilşah sessizce kızlara bakıyordu. Hazar'a cevap vermeden kızlara öfkesini kusuyordu. Sessiz kalmak istemiyordu ama onlara nasıl bir ceza vereceğini de bilemiyordu. Düşüncelerinde boğulurken Dilruba Hanım'ın içeri geldiğini duymamıştı.

 

"Demek kendimi bir şey zannediyorum. Havin kaçmasa, Dilruba anne beni gelin diye almaz. Hatta Hazar'ın yanına bile yakışmıyorum öyle mi? Peki, ben Hazar'ın yanına yakışmıyorum. Sen söyle kim yakışıyor o zaman? Sen mi?"

 

Dilruba Hanım ve Hazar dinliyordu. Hazar gülümsemiş ve karısının ardında durmuştu. Dilruba Hanım ise, duyduklarına şok olmuştu. Kızlara bakıyor ve bir cevap bekliyordu ama kızlardan çıt çıkmıyordu.

 

"Kendimi güvene almak için hamile kalmışım. He bir de kesin değilmiş. Erkek olmazsa kızlar sıraya girermiş... Kim girecek bakalım söyleyin? Efnan! Suna! Size soru sordum cevap verin."

 

"Kızlar siz benim gelinim için bu kelimeleri mi kullandınız? Doğru mudur bu duyduklarım?"

 

Dilşah ardında kalan Dilruba Hanıma dönmüş ve kendisinden şüphe etmesine alınmıştı. Sonuçta Dilşah onun geliniydi ve ona koşulsuz inanmasını bekliyordu. Dilruba Hanım gelinine bakmış ve sonra kızlara dönmüştü. Birkaç adımla öne çıkmış ve kızlara seslenmişti.

 

"Size derim! Dilinizi mi yuttunuz. Konuşun!"

 

"Hanımım biz öyle demek istemedik. Hanım ağam bizi yanlış anladı."

 

"Ne dedin de yanlış anladı söyle?"

 

"Anne tamam! Konuşacak bir mevzu yok. Kızlar konuşmuş Dilşah'ta duymuş. Hemen pılınızı pırtınızı toplayın ve defolun. Sizin dilinizi kopartmamı istemiyorsanız ağzınızı kapatın ve hızla buradan kaybolun."

 

"Hayır Hazar. Onlar öyle gezinmeyecekler sağda solda. Onlar öyle bir işe gidecekler ki, burada dillerini tutmadıkları için her gün pişman olacaklar. Başka işte bulamayacak. Tarlalarda çalışacaklar."

 

"Hanım ağanızı duydunuz. Şimdi sizi gözüm görmesin. Kamuran! Sende Aziz'e haber ver. Yanına iki kişi daha alsınlar."

 

Hazar Dilşah'ın elini tutarak odasına çıkardı. Dilşah, odadan içeri girdiklerinde gözyaşlarını salmıştı. Güçsüz olmak istememişti ama adetleri de biliyordu. Hazar'ın soyunun devam etmesi gerekiyordu. Bu ya da sonra doğacak bebeklerinden erkek çıkmazsa, Dilşah'ın üzerine kuma gelmesi gerekecekti.

 

Hormonlarında verdiği hüzünle ağlayan Dilşah, Hazar'ın sıkıca sarılmasıyla daha da coşmuştu. İç çekerek ağlayan kadınını sakinleştirmekte Hazar'a düşmüştü. Hazar bu görevi başarıyla yerine getirirken Dilşah, içindekileri diline dökmüştü.

 

"Aslında haklılar Hazar. Yanına yakışacak biri değilim ama bebeğim... Bebeğim bir garanti değil. Eğer bebeğim kızsa, o zaman seni ellerimle evlendiririm" diye içi kan ağlayarak konuşmuştu.

 

Coğrafya kaderdi. Kim ne derse desin, coğrafya insanların kaderini etkiliyordu. Bu coğrafyada birçok kadın, kocasının evlenmesine göz yummakla kalmamış elleriyle evlendirmişti.

 

Başka bir çaresi olmadan aynı evde, bir adamı paylaşmak zorunda kalmıştı. Varsa kızları için, yoksa da gidecek yeri olmadığı için evliliğe mecbur kalan kadınların coğrafyasıydı burası. Yeri geldiğinde de Dilşah içi kan ağlasa da, kaderinin getirdikleriyle yüzleşecekti.

 

"Ben..." Hazar öfkesini dizginlemek için odada bir tur attı. Derin nefesler alarak tekrar Dilşah'ın yanına oturdu. Gözlerini gözlerine sabitlerken Dilşah'ın küçük ve narin ellerini, avcuna sığdırdı.

 

"Ben böyle bir şeye izin vermem. Beylik ceketi, ağalık neyse, hepsini Miran'a bırakır ve gideriz buradan. Asla ama asla! Senin üzerine başka bir kadın bu eve, kalbe giremez. Bu konuyu bir kere konuşuyoruz ve bitiriyoruz."

 

"Ne yani, kızın oldu diye her şeyi bırakacak mısın?"

 

"Kızım için değil, senin için. Eğer kız ya da erkekse, sağlıklı olsun. Cinsiyet için, soy için başkası olmayacak. Kardeşimi ağa yaparım ve sıfırdan hayata atılırız. Şimdi sil o gözyaşlarını ve bebeğimiz için mutlu ol. Sonra da kahvaltıya inelim."

 

Hazar konuşurken Dilşah'ın gözyaşlarını silmişti. Dilşah ise kahvaltı için hazırlanan patates kızartmalarını hatırladı. Oldum olası patates kızartmasını severdi. Şimdi de ağzının suyu akacak gibiydi. Hızla yerinden kalktı ve Hazar'ı çekiştirmeye başladı.

 

"Hadi! Hadi kahvaltıya inelim."

 

"Ben senin doyduğunu düşünmüştüm ama neyse hadi gidelim."

 

"Yok, kendimi doyurmadım. Az bir yer bıraktım kahvaltı için" dediğinde Hazar kahkaha atmaya başladı. Dilşah utansa da, kapıya doğru ilerlemişti. Az önce ağlayan Dilşah gitmiş ve yerine başka Dilşah gelmişti.

 

"Kahvaltıdan sonra dışarı çıkıyoruz. Birkaç gün buralarda olmayacağız. Yanına kıyafet almana gerek yok ama yanına almak istediğin bir şey varsa alabilirsin."

 

"Nereye gidiyoruz?"

 

"Gidince görürsün karıcığım" diyerek yanağından makas aldı.

 

"Hazar" diyerek sevdiğinin dikkatini çekti Dilşah.

 

"Söyle ömrüm."

 

"Sen çok güzel seviyorsun. Baba olmakta sana çok yakışacak. Bence Hazar gibi sevmek diye bir şey var ve ona bir tek ben erişebildim."

 

"Hazar'ın sevdiği böyle güzelken ne yapsın bu Hazar?"

 

"Böyle sevmeye devam etsin yeter."

 

Aşkla dolan iki genç, birlikte kahvaltı masasına oturmuştu. Hazar babasına rapor verirken Dilşah, Dilruba Hanıma kaçamak bakışlar atıyordu. Alınmıştı ama kendisine kızgın olup olmadığını da görmek istiyordu.

 

"Dilşah kızım, daha iyi misin?"

 

"Teşekkür ederim Dilruba anne. Kusura bakma, senin de çalışanlarını çıkardık ama..."

 

"Ne demek o kızım. Senden önemli mi? Sen çıkarmasan ben çıkaracaktım. Beklemediğim bir durumdu. Ben onları uzun zaman önce, küçükken aldım konağa. Öğretememişim demek ki. Kırgın hissettim ama tabi ki sen benim kızımsın. Senden değerli değil."

 

Dilşah o an, neden onlara sorduğunu anlamıştı. Alınganlığını o anda atmıştı. Elinde büyüttüğü insanlardan, beklemediği bir davranış görmüştü Dilruba Hanım. Bu yüzden onu anlıyordu.

 

İki âşık yola çıktıklarında Dilşah, biraz kestirmek için Hazar'ın göğsüne yattı. Hazar'ın göğsüne yatar yatmaz uykuya dalan Dilşah, ancak gidecekleri yere vardıklarında uyanmıştı.

 

Dilşah ve Hazar, annesine gelmişti. Hazar'ın buruk hissetmesine izin vermeyeceğini tahmin etmişti. Annesi gelemezdi çünkü burada sorumlulukları vardı. Burada aşiretin başında kalmaları gerekiyordu.

 

Hazar ise bu durumda kadınını getiriyor ve buruk kalmasına izin vermiyordu. İşte Dilşah'ın bahsettiği Hazar gibi sevmek buydu. Sevdiğini düşünerek ihtiyaçlarını karşılıyor ve yeri geldiğinde kendinden fazla değer veriyordu.

 

Kırklıhan konağının Avşin'i, güzel haberle gelmişti. Bunu söylemek çok zor olmuştu Dilşah için. Çekinmek bir yana dursun, tam olarak tanıyamadığı annesine ima etmekten zorlanmıştı. Dilan Hanım kızının utangaç haline gülümseyerek anlamış ve gençleri tebrik etmişti.

 

Dilan o an "Kız olursa adı Avşin olsun" diye geçirmişti. Bunu Hazar'la konuşmak istemişti ama bebekleri de küçüktü. Üzerinde Avşin yazan künyesini, kendi kızına taktığını düşünerek gülümsedi.

 

Zaman hızla akarken Dilşah, ilk geldiğinde ki çekingenliği atmıştı. Yavaşça ailesine alışırken Hazar'ın babasına götüreceğini belirtmesiyle herkes gerilmişti. Dilşah Hazar'a dönerek bir isteği olduğu zaman attığı bakışı atmıştı.

 

Söylemeye utandığı için telefonunu alarak "Ağir bizimle gelsin. Birde Kardeşim Hülya gelsin. Benim o ikisiyle işim var. Miran'da gelsin derdim ama o Hamit babaya yardım etsin" diye bir mesaj yolladı.

 

Dilşah'ın iki genç için planı varken Hülya, tüm bunlardan habersizce hazırlanmaya gitmişti. Dilşah'ın istedikten sonra yapamayacağı bir şey yoktu. Dilan Hanım dünyayı istese, ayaklarına serebilecek gibiydi.

 

Bir süre daha muhabbet eden aile, artık veda vaktinde vedalaşarak ayrıldı. Havaalanına doğru yola koyulan gençler, kendilerini bekleyen ana doğru ilerliyordu. Bu İstanbul anısı, onlar için ne olacaktı bilinmez ama Dilşah, içindekileri dökecekti.

 

Bu kesindi.

 

Bölüm Sonu

 

Oy ve yorum ile destek olabilirsiniz.

 

Bölümde en beğendiğiniz kesit neresiydi?

 

Bölümde en beğendiğiniz kesit neresiydi?

 

Sohbet ve sorularınız için,

 

İnstagram: Zeeyneep4134

 

Twitter: Zeeynep4134_

 

Loading...
0%