Yeni Üyelik
45.
Bölüm

Bölüm 45 (Finale iki kala)

@zeeyneep41

Heyoooooo. Bölümlendiniz şekerlerim.

 

Sol alt köşedeki yıldızlara basarak yıldızlanalım.

 

Satırlar arasına yorumlar bırakmayı unutmayınız.

 

Keyifli okumalar dilerim.

 

~~~~~~~~~~~~~~~~

 

Uçak İstanbul'a indiğinde saat akşam ona geliyordu. Araçla eve geçtiklerinde de, on bir olmuştu. Dilşah ve Hazar odalarına giderken Hülya ve Ağir, bahçeye çıkmışlardı. Sessizce konuşuyor ve birbirleriyle muhabbet ediyorlardı.

 

Dilşah Hazar'a, Ağir ve Hülya arasındaki ilişkiden bahsetmek istiyordu ama bu konuyu nasıl açacağını da bilemiyordu. Hazar ise Dilşah'ın bir şeyler söylemek istediğini fark ediyordu ama kendisi konuşana kadar bekleyecekti.

 

"Hazar!"

 

"Efendim canım."

 

"Aslında ben seninle başka bir şey konuşmak istiyordum."

 

"Mesela ne konuşmak istiyordun?"

 

"Konuşalım ama aramızda kalsın. Bir de sakin kalmanı isteyecektim."

 

"Aşk olsun hayatım. Ben hep sakin birisi değil miyim?"

 

Dilşah gözlerini devirmiş sonra da gülmüştü. Sakin bir Hazar, akla hayale zarardı. Bunu Dilşah kadar, Hazar'da biliyordu.

 

"Şimdi senin kuzenin Ağir var ya..."

 

"Ee ne olmuş kardeşime?"

 

"Birde benim kardeşim var Hülya. Hani bu ikisi bizimle geldi ya..."

 

"Dilşah lafı gevelemesen mi acaba?"

 

"Ay aman sende hiç romantik değilsin Hazar."

 

Hazar kaşlarını kaldırmış bir halde Dilşah'a bakmaya başladı. Dilşah söyleyeceklerini söyledikten sonra "Hıh" yaparak trip atmıştı. Hazar sevdiğinin üzerine doğru yükselerek yaklaşmaya başladı.

 

"Demek romantik değilim, öyle mi?"

 

Dilşah şaşkın gözlerle bakarken kendine yaklaşan adamın bakışlarından utandı. Gözlerini kaçırmaya çalışırken Hazar, çenesinden tutarak kendine bakması için zorlamıştı.

 

"Sana ne kadar romantik olduğumu göstermemi ister misin?"

 

Dilşah'ın kalbi hızla çarpıyordu. Hazar, Dilşah üzerinde yarattığı etkiden hoşlanarak kadınına daha da yaklaştı. Zaman durmuş ve saniyeler saat olmuştu. Dilşah'ın yutkunması ve Hazar'ın santim kalan dudaklara bakması, uzun bir zaman hissi veriyordu.

 

Hazar'ın öpücüğüyle kafası karışan Dilşah, kendini Hazar'ın kollarına bırakmıştı. Birbirlerinin en güzel saatlerini yaşayan iki âşık, yavaşça zamanın tadını çıkardılar. Dilşah ise aklındakini unutmamak için özen gösteriyordu.

 

Hızla çarpan kalpleri, yavaşça kendine gelirken iki âşık konuşacaklarını sabaha bırakmıştı. Gecenin karanlığında birbirine sarılan iki âşık, birbirlerinin kalp atımlarının verdiği huzurla uykuya dalmıştı.

 

Gün sabaha döndüğünde Dilşah ve Hazar, evden gelen kahkahaların sesine uyanmıştı. Hızla duş alarak üzerini giyinen Hazar ve Dilşah, aşağıda sakince oturan Hülya ve Ağir'i görmüştü. Dilşah konuyu anlamıştı ama Hazar anlamamış gibi görünüyordu.

 

"Kardeşim film falan mı izliyordunuz? Gülüşme sesleri duyduk ama kim bu sabah sabah gülenler?"

 

"Kardeşim günaydın. Ben video izliyordum da sesler videodan geliyordu. Kusura bakma uyandırdıysam."

 

"He tamam o zaman. Sıkıntı yok kardeşim günaydın. Kahvaltı hazırlanmış mı?"

 

"On dakikaya hazır olacak. Bahçeye kurmalarını istedim ama istemezseniz..."

 

"İsteriz isteriz. Hazar, benim seninle konuşacaklarım vardı ya..."

 

"Şimdi mi konuşacağız?"

 

"Aslında iyi olurdu."

 

"İyi hadi. Kardeşim biz yukarıdayız."

 

Hazar ve Dilşah, yukarıya odalarına çıktıklarında Dilşah hızla yatağa oturdu. Dilşah'ın yanına oturan Hazar, sessizce Dilşah'ın konuşmasını bekliyordu. Bu kadar önemli ve acil olan neydi, doğrusu merak ediyordu.

 

"Hazar, uzatmadan söylemek istiyorum. Ben çok boğuldum bu konudan. Ağir ve Hülya sevgili olmuşlar."

 

Dilşah derin bir nefes vermişti. "Oh be söyledim sonunda" diyerek rahatlama belirtileri göstermişti. O kadar rahatlamıştı ki, omuzları bile düşmüştü. Üzerinden kalkan yükün rahatlığını hissediyordu.

 

"Bunu mu söyleyecektin?"

 

"Evet, kızdın mı?"

 

"Hayır, kızmadım ama bunu biliyordum ben."

 

"Nasıl ya?"

 

"O ikisinin arasında bir şey olduğunu anlamamak için aptal olmak lazım. Ben gördüm ama gelip konuşmalarını bekledim. Peki, sen neden kendine bu kadar yük ettin bunu?"

 

"Bilmiyorsun zannettim. Ben, Hülya bana ben bir şeyler yaşıyorum dediğinde aşkı anlattığını söylemiştim. Sonra bu kişinin Ağir olduğunu ve onunda boş olmadığını gördüm ve senin ne tepki vereceğini de bilemedim."

 

"Ben ne tepki vereyim. Allah mesut etsin derim."

 

"Yok, o manada değil. Hani geçmişte..."

 

"Geçmiş falan yok Dilşah. O kız benim kuzenim."

 

"Biliyorum da, sanki ara bozmak gibi olduğunu düşünme diye."

 

"Kimse bizim aramızı bozamaz hanım ağam. Merak etme sen. Eğer bir karara varacaklarsa kendileri konuşurlar. Sen bu işe karışma."

 

"Tamam. O zaman şimdi kahvaltıya inelim ve..." omuzlarını düşürüp bir karamsarlıkla sözüne devam etti. "Babama gidelim bakalım."

 

Birlikte aşağı inerek kahvaltıya oturduklarında, iki aşığın kaçamak bakışlarına gülmüşlerdi. Hazar ve Dilşah, Ağir ve Hülya'nın bu haline gülüyor ve onlara zaman tanıyarak yalnız kalmalarına izin veriyordu.

 

"Kardeşim! Evdeki çalışanları gönderiyorum. Bizde Dilşah ile Haşmet Köroğlu'na gideceğiz. Dilşah'ın konuşacakları var. Siz evdesiniz. Çıkarsanız diye araba var ama yine de dikkat et. Hülya sana emanet."

 

"Tamam kardeşim de, çalışanlar neden gidiyor?"

 

"Yemek yaptılar, dolapta. Yemeği ben yedireceğim size. Akşam gelirken ararım hazırlanırsınız."

 

"Tamam, tamam kardeşim. Bende film izlemeyi düşünüyordum."

 

Hazar başını sallayarak onaylamıştı. Kahvaltısını bitiren Dilşah ve Hazar, masadan kalkarak Haşmet Köroğlu'nun evine doğru gidiyordu. Haşmet Köroğlu, kızının geleceğini duyduğunda sevinmişti.

 

Kaybettiğinde, kızını sevdiğini anlamıştı. Belki de, güç gidince muhtaçlık hissiyatı bu duyguları uyandırmıştı ama yine de seviyordu. Çünkü Dilşah, hayallerini süsleyen kadından olan tek çocuğuydu.

 

Sonunda Haşmet Köroğlu'nun evine geldiklerinde Dilşah, öncekine göre daha rahattı. Yavaşça içeri girdi. Etrafa bakma ihtiyacı bile duymadan köşem koltuğa oturmuştu. Sessizce ne diyeceğini görmek istiyordu ama ne soracağını bile bilmiyordu.

 

Haşmet Bey içeri girdiğinde Dilşah, daldığı o kör kuyulardan çıkmıştı. Haşmet sarılmak istese de, Dilşah korkuyla irkilmişti. Haşmet için yıkılma anı, kızının kendinden kaçtığı o andı. İçine oturmuş ve gözlerinin dolmasına sebep olmuştu.

 

Haşmet, bu aralar daha da duygusaldı. Yalnız kalmak ona düşünme fırsatı sunmuştu. Düşüncelerde boğulurken de, yanlışlarını görmüştü. Şimdi hiçbir evladı gelmiyor ve sadece ihtiyaçları için para gönderiyordu.

 

Yine kızı gelmişti. İyi ya da kötü, yüzünü görmüş ve sesini duyabilmişti. Yine Dilşah'ın karşısına oturmuştu Haşmet. Sessizce kızına bakıyordu. Korkunca irkilen bedeninde, eli karnına gitmişti.

 

Bu hissiyatı biliyordu. Sadece ama sadece, anne olan kadın elini karnına koyarak bebeğini savunmaya çalışırdı. Görmediği bir bebeği savunmaya çalışan kadındı anne. Baba ise kucağına aldığında baba olur ve hislerine bürünürdü.

 

İşte o zaman babalık yapar ve koruma içgüdüsüyle dolardı. Haşmet ise bu duygulardan mahrum bırakmıştı çocuklarını. Saçını okşamamış, ellerinden tutmamış ve öpücük vermemişti.

 

Dövmüş, düştüğünde aşağılamış ve hakaret etmişti. Türlü eziyetlerle hayata hazırladığını düşündüğü için ne kadar da aptal hissediyordu. Kendine ne kadar kızsa az gelecekti. Bazı hataların geri dönüşü olmuyordu.

 

"Hayırlı olsun kızım. Allah analı babalı büyütmek nasip etsin" diyerek Hazar'a döndü. "Hazar Ağa! Hayırlı olsun. Benim gibi bir baba olmamanı dilerim."

 

Hazar, sadece başını sallayarak kabul etmişti. Sessiz kalmasının tek sebebi Dilşah'tı. Belki de çoktan Haşmet'in karşısına dikilir ve haddini bildirirdi. Şimdi sırası olmadığı için susuyordu. Dilşah ise babasına sadece bakmıştı. Şimdi ise babasına bakmış ve konuşmaya başlamıştı.

 

"Bazen aynaya bakıyorum ve diyorum ki, o kadının yanında kalsaydım ne olurdu? Her zaman cevabım iyi yönde oluyor. Sevgi dolu bir ailede büyümüş olurdum. Mesela okul için evde iş yapmak zorunda kalmaz ve desteksiz gizli saklı çalışmak zorunda kalmazdım diyorum.

 

Sonra belki stajlar için online staj yapmaya ya da bir yerlerde staj yapıyor görünmek için başkalarına yalvarmak zorunda kalmazdım. Sevgi görmek, belki yarasız büyümemi sağlardı. Belki bugün ben, anne olmaktan korkmazdım.

 

Benim yanıma geldiklerinde ne getirdiler biliyor musun? Avşin yazan künye, Ezhem ağanın annesinden kolye, benim için alınan eşyalar, bana hazırlanan oda, battaniyeler... Beni öldü bilmişler ama atmamışlar. Benim ölmediğimi öğrenmişler ve yine de bırakmamışlar.

 

Sen hiçbir zaman anlamadın baba. Sevmek yanında tutmak değildi. Sevmek uzakta bile olsa, kalbinde taşımaktı. Keşke ama keşke beni bıraksaydın. Sadece beni bile değil. Bak..." O sırada veranda da oturan Dilan Köroğlu'nu gösterdi.

 

"Bak yanlış bir kadın, sevgisizlik ve elimizden alınanlar... Sen önce hayat arkadaşına bak. Görüyor musun bitmiş. Keşke özgür bıraksaydın onu. Keşke sevdiğini söylediğin kadına kızını verseydin ve arada görmek isteseydin.

 

İnan izin verirlerdi. Ezhem ağa getirirdi beni eminim. Asla ama asla bana eziyet etmezdi. İnan ki Ezhem ağanın merhameti, bu dünya da gördüğüm bir şey değil. Sende de biraz merhamet olsa, biraz sevgi nedir bilsen...

 

Ah baba ah...

 

Keşke hayatımızı kurtarsaydın. Bizi bir karanlığa, bir hapse, sevgisizliğe hapsetmeseydin. Keşke bizi bir evlat gibi görsen ve bizim için çabalasaydın. Bir bebeğim olduğunda bu da deden diyebilmek isterdim.

 

Anneannen ve deden geliyormuş dediğimde gülümseyen bir çocuğum olsun isterdim. Babaannesi kadar seveceği anneannesinin yanında gelen adamın dedesi olmadığını nasıl anlatabilirim bilmiyorum."

 

Haşmet sessizce dinlemişti. Dilşah'ın her sözü, Haşmet'in yüreğinde bir yara açıyordu. Bir yaraya yük bağlanır mı? Dilşah bağlıyordu. Haşmet ise çekmeye çalışıyor ve çöküyordu. Evladını sarmak istiyor ve geçti demek istiyordu ama buna geç kalmıştı.

 

Görüyordu.

 

"Bazen seni affedecek oluyorum ama hemen aklıma, yaptıkların geliyor. Seni affetmek neden bu kadar zor? Bir doğum günü kutlamak kadar zor. Bilirsin ki bizim evde doğum günü denilmezdi.

 

Sen bizden her şeyi çaldın be baba. İlkokula yeni başlamıştım da yirmi üç nisandan eve gelirken balon getirmiştim. O balonu katlatmakla kalmadın ve bana da bağırdın. Öyle dövdün ki baba beni...

 

Dilşah derin nefes alarak gözyaşlarını serbest bıraktı. Kendini çok açıklayamıyordu. Duyguları taşmış ve ifade edebilmenin üzerine çıkmıştı. Hazar. Dilşah'ı sakinleştirmek için ayağa kalkarak sevdiğini de kaldırdı. Kimse yokmuşçasına kadınını sardı ve korumaya almıştı.

 

Haşmet'in gözlerinde büyük hüzün vardı. Kendini tutuyordu ama yaptıklarını duymak daha da ağırdı. Sessizdi ve af dilemekten başka bir umudu yoktu. Alacağı cevabı bilse de, kızından son kez af diledi.

 

"Ne desem boş ve ne yapsam anlamsız. Geçen zamanı geri alabilsem, böyle bir baba olmazdım. Eğer geçmişi değiştirme imkânım olsa, elimden geleni yapardım. Anlamsız biliyorum ama bir gün beni affedebilirsen gel.

 

Affettim demek için gel. Affetmesen de, son bir kere sarılmak için gel. Bilirim zordur ama dene. Ayağa kalkar ve kollarımı açarım. Sen ne zaman istersen gel kızım. Kollarım açık seni bekleyeceğim. Seni ve abilerini..."

 

Dilşah bakışlarını babasına çevirmişti. Haşmet'te ayağa kalkmış ve kollarını açmıştı. Dilşah gözlerini Hazar'a çevirmişti. Hazar'ın ne düşündüğünü merak ediyordu. Sessizlik içinde Hazar'ın fısıltısı duyuldu.

 

"Kalbinin sesini dinle sevgilim."

 

Dilşah, kısa bir an gözlerini kapatmıştı. Yüreği ona "Ölüm var" diyordu. Evet, ölüm vardı. Sevdiklerimize küsmeden, kırmadan ve geç olmadan koşup sarılmak gerekiyordu. Dilşah'ta içinden gelen sesi dinledi ve adımlarını babasına yöneltti.

 

O gün Dilşah'ın bir babası olmuştu. Dilşah o gün çocuk olmuş ve babasına sığınmıştı. Kollarından bir duygu yayılıyordu. Hazar'ın verdiği güven duygusundan daha da farklı bir duyguydu.

 

Dilşah, hiç ayrılmak istemiyordu. Haşmet ise Dilşah'ın annesi Dilan'ın kokusunu duyar gibiydi. Bunca yıl, kendini mahrum bıraktığı hisleri alıyordu kızından. Gözyaşları içinde sarılan baba kız, sonunda ayrılmaya başladı.

 

Dilşah sessizce Hazar'ın yanına doğru ilerledi. Babasına el sallayarak ilerlemeye başladı. Haşmet o an Avşin'i gördü. Küçücük bedeniyle babasına gülen kızını görüyordu. Gidişine üzülerek el salladı.

 

Bölüm Sonu

 

Oy ve yorum ile destek olabilirsiniz.

 

Bölümde en beğendiğiniz kesit neresiydi?

 

Bölümde en beğendiğiniz kesit neresiydi?

 

Sohbet ve sorularınız için,

 

İnstagram: Zeeyneep4134

 

Twitter: Zeeynep4134_

 

Loading...
0%