Yeni Üyelik
47.
Bölüm

Bölüm 47 (Final)

@zeeyneep41

Heyoooooo. Final bölümü ile bölümlendiniz şekerlerim.

 

Sol alt köşedeki yıldızlara basarak yıldızlanalım.

 

Satırlar arasına yorumlar bırakmayı unutmayınız.

 

Keyifli okumalar dilerim.

 

~~~~~~~~~~~~~~~~

 

Gün Ateşoğlu konağına yeni doğmuştu. Dilşah ve Hazar, yavaşça gözlerini açmış ve yorucu bir güne daha merhaba demişti. Dilşah hızla duşa girerek bugün için hazırlanmaya başladı. Hazar ise önce çocukları kontrol etmeye gitmişti.

 

Dilşah kendini sıcak suyun altına bıraktığında yavaşça gevşemeye başladı. Bugün için planları, annesi yemeğe gitmek olacaktı. Geçtiğimiz bu beş yıl içinde çok şey yaşamışlardı. Öncelikle Ağir ve Hülya'yı evlendirmiş ve mutluluklarına ortak olmuşlardı.

 

İkizlerin isim konusunda tavsiye beklerken Dilşah'ın kızının ismini koymaları, herkesi duygulandırmıştı. Doğum zamanı geldiğinde de, Hülya ve Ağir'in bebekleri olacağının haberi gelmişti. İşte yaşanan mutluluklar çoğalıyor ve katlanarak artıyordu.

 

Dilşah doğuma girdiğinde yanında bulduğu Kırklıhan ailesiyle, kendini bir an bile kimsesiz hissetmemişti. Ezhem ağaya ve annesine çok şey borçluydu çünkü kız tarafı olarak asla eksik bırakmamışlardı kızlarını.

 

Dilşah ise isimleri kimsenin bilmesini istemeyerek annesine sürpriz yapmak istemişti. Bebekleri odaya geldiğinde Dilşah ameliyattan yeni çıkmıştı. Dilan Hanım ise isimleri sormak için kızının yanına gitmişti.

 

"Oğlumuza Hazar'ın dedesinin adını verdik. Harun... Kızımız ise, adını ben koydum. Kızımın ismi Avşin..." diyerek annesinin gözüne baktı.

 

Dilan Kırklıhan o an geçmişe gitmişti. Sanki bebeğini yeniden kucağına alan bir kadın gibi hissediyor ve kız torununun kokusuna doyamıyordu. Çok ama çok daha farklı gözle baktığını herkes görüyor ve onu görenler, duygularına hâkim olamıyordu.

 

Tam tamına iki hafta boyunca kızının yanında kalmış ve Avşin'i sarıp sarmalamıştı. Kimse ona engel olmayı düşünmüyordu. Herkes ona anlayışla yaklaşıyordu. Emzirme zamanı geldiğinde annesine veriyor ve onun sütünü emişini bile izliyordu.

 

Sonra kendisi yıkıyor ve güzelce giyindiriyordu. İkizine de yardımcı oluyordu ama Avşin'e daha hassas davrandığı aşikârdı. Yıkadıktan sonra Avşin'i yalnızca kendisi giyindirirken Harun'u Dilruba Hanımın giyindirmesini istiyordu.

 

Eve giderken de çok zor ayrılmıştı. Tıpkı babasının kucağından aldığı kızı gibi görüyor ve durmadan ağlıyordu. Her gün görüntülü arıyor ve saatlerce Avşin ve Harun'u izliyordu. Sonunda en azından haftada bir, birlikte yemek yemek için Hazar'ı ve Dilruba'yı ikna etmişti Dilan.

 

Bugün Ateşoğlu ailesi, Kırklıhan ailesine kahvaltıya gidecekti. Dilan Hanımın dört gözle beklediği anlardan biri olduğundan kesin çokça döktürmüştü. Dilruba Hanım ise onun bu halini görmeyi beklemiyordu ve gelinine bir can borcu hissediyordu.

 

Kardeşini hayata döndürmüştü. Bir isimin, kardeşini bu kadar etkileyeceğini bilemiyordu. Dilşah'a minnet duyuyor ve kardeşi için mutluluk hissediyordu.

 

Dilşah sonunda duştan çıkarak üzerine, yaz günü sıcağında kendini terletmeyen bir elbise seçmişti. Midi boy, kalın askılı kiloş bir elbise giyinmişti. Bembeyaz elbisenin üzerine salınan saçlarını su dalgası şekline getirmişti.

 

Tamamen hazır olduğunda kendine bakmaya başlamıştı. Hafifçe belli olan karnını okşayarak yakında aralarına katılacak oğluna "Günaydın" diyerek gülümsedi. Bu sırada Hazar, elinden tutan iki minik insanla içeri gelmişti.

 

Dilşah'ı beyazlar içinde gören Hazar, dilini yutmuşa dönmüştü. Beyazlar içinde meleğe benzeyen kadınına yaklaşarak belinden sarıldı. Karnındaki bebeğine dokunarak eşinin gözlerine baktı.

 

"Çok güzel olmuşsunuz hanım ağam."

 

"Teşekkür ederim Hazar."

 

Dilşah çocuklara dönerek onlara kucak açmıştı. Dört yaşına gelen çocuklar, artık kardeşlerini bekliyorlardı. Kardeşlerine dokunarak annelerine bakan ikizler, babalarının yardımıyla da üzerini değişmişti.

 

Dilşah Avşin'e bakarak "Çok güzel olmuşsun Avşin'im" diyerek bakışlarını oğluna çevirdi. "Bu kadar yakışıklı olunur mu Harun Bey. Babanızı gölgede bırakacaksınız efenim" diyerek gülümsedi.

 

Harun birkaç aydır babasıyla yarış halindeydi. Onun eşyalarını giyinmeyi bıraksa da, hala babasından yakışıklı olmaya çalışıyordu. Bazen babasının parfümlerini sürüyordu. Bir keresinde annesinin kremini saçına sürmüş ve saçlarını yatırmıştı.

 

"Anne ben babamdan daha yakışıklı olmuşum değil mi?" dediğinde de Dilşah ve Dilruba Hanım kahkahaya bürünmüştü. Yarım saatlik duşun ardından saçı kremden arınmıştı. O günden sonra Miran, amcalık görevini yerine getirerek Harun'a yakışıklılık dersleri vermeye çalışıyordu.

 

Küçük çocuk onu pek anlamasa da, taklit ediyor ve evdeki herkesi güldürüyordu. Avşin'in de Harun'dan geri kalır yanı yoktu. Annesinin makyaj malzemelerini kullanarak babasına gidiyor ve "Babacığım bu gece benimle uyur musun?" diyordu.

 

Hazar'da hızla hazırlandığında birlikte aşağı inmiş ve tüm Ateşoğlu üyeleriyle birlikte, Kırklıhan konağına doğru yola çıkmıştı. İki saatlik yolun sonunda araçlar durmuş ve Kırklıhan konağına girilmişti.

 

Dilan Hanım Avşin'i gördüğü gibi koşar adım kapıya gitmişti. Harun ve Avşin'i aynı anda kucaklayan kadın, Avşin'in kokusuna doyamıyordu. Birlikte içeri giren aile, Ağir ve Hülya'nın da gelmesiyle tamamlanmıştı.

 

Hep birlikte masaya oturan aile, birbirleriyle sohbet ediyordu. Avşin Dilan Hanımın kucağında oturuyordu. Harun ise Ezhem ağanın kucağına çıkmış ve kendini anneanne ve dedesine sevdiriyordu.

 

"Anne kucağına alma da rahat kahvaltı yap sende. Ezhem baba lütfen sende Harun'u bırakıpta kahvaltını yap. Sizi rahat bırakmıyorlar."

 

"Kızım biz rahatız. Siz kahvaltınızı güzelce yapın. Merak etmeyin."

 

"Ama anne..."

 

"Annen doğru söylüyor Dilşah. Sen kahvaltını yap. Çocuklar bizi yormuyorlar."

 

"İyi peki, siz bilirsiniz."

 

"Dede, ben yakışıklı erkek yürüyüşü öğrendim amcamdan. Sana da göstereyim mi?"

 

"Göster bakalım dedeciğim" diyerek Ezhem ağa, Harun'u bırakmıştı. Harun'un yakışıklı erkek yürüyüşü dediği, bir eli cebinde, diğer eliyle de ara ara saçlarını yana yatırır gibi yapmasıydı. Arada duruyor ve kısık gözleriyle etrafı süzüyordu.

 

Hazar, bakışlarını oğlundan çekerek Miran'a çevirmişti. Sert bakışlarla baktığı kardeşi, durumu kurtarmakla ilgilenmiyordu. "Bence çok karizmatik oldun aslan parçası. İlerde tüm kızları peşinde koşturursun sen" diyerek önündeki yiyeceklere dönmüştü.

 

Dilşah kıs kıs gülerken Hazar, ağa olacak çocuğunu düşünüyordu. Ağır, dikkatli, konumuna uygun davranması gerektiği için şimdiden eğitilmesini istiyordu ama Dilşah buna izin vermiyordu. Ona göre çocuklar, çocukluğunu yaşamalıydı.

 

Herkesin sohbet eşliğinde yaptığı kahvaltı, çay muhabbetiyle devam ediyordu. Avşin'in manken kız yürüyüşü, Harun'un yakışıklı beyefendi tavırları ortamı gülümsetiyordu. Kâh sohbet ediyor, kâh çocuklarla oynuyorlardı.

 

Sonunda akşam yemeklerine geçilmiş ve veda vakti gelmişti. En zor kısım başlıyordu. Dilan Hanımın Avşin'den her ayrılışı, zorlayıcı bir durumdu. Avşin'i daha çok sevdiğini anlayan Harun'da, Ezhem ağanın kucağından inmiyordu.

 

Zorda olsa Avşin ve Dilan Hanım ayrılmış ve arabaya binmişti. Dilan Hanımın gözyaşları süzülürken Dilşah, "Anne ağlama artık. Hem sende gel arada. Eve gidince hemen görüntülü arama yaparım merak etme. Sonra da çocuklar uyurlar, olur mu?"

 

"Tamam, sen bakma artık iyice yaşlandım ben. Ezhem ağada çok duygusal oldun diyor."

 

Dilşah haklı olduğunu bildiği adama bakmış ve gülümsemişti. Artık Ezhem ağa, Dilşah için Ezhem baba olmuştu. Dilan ise anneydi. Alışmış ve yıllarca birlikte yaşamış gibi, bir bütün olmuşlardı.

 

Dilşah bazı zamanlarda İstanbul'a giderek babasının mezarını ziyaret ediyordu. Ona olan hüznü ve eksik kalmışlığı, hiç geçmiyordu. Her gittiğinde "Seni affettim" dese de, sanki yetersiz kalıyordu.

 

Bu sırada abileriyle de arasını düzeltmişti. Havin'in de iki çocuğu olmuştu ama Hazar, hala kardeşi ile görüşmüyordu. İhaneti affetmem diyen Hazar'ı, Dilşah bile ikna edememişti. Hazar'ın bebekleri bildiğini, resimlerini gördüğünü biliyordu ama gururuna yediremediği için görmeye gitmediğini de anlıyordu.

 

Bazen Dilşah'ın telefonundan resimlerine baktığını görüyordu ama bunu dile getirmiyordu. Bu yüzden abisinden devamlı resim istiyor ve ara sıra onları görmeye gidiyordu. Bu süreçte Mert abisi de evlenmişti.

 

Mert abisinin de bir bebeği olacağı için heyecanlı hisseden Dilşah, üçüncü kez hala olacaktı. Yeğenleri için koşturan kadına, Hazar sadece destek oluyordu. Kardeşine kırgın olsa da, Dilşah'ın abisini görmesine engel olmuyordu.

 

Ateşoğlu konağına gelen Hazar ve Dilşah, hızla çocuk odasında soluğu almıştı. Çocuklarını giyindiren çift, Dilan Hanımı aramış ve çocuklarla görüşmesine müsaade etmişti. Sonunda çocukları uyuttuklarında da, terasa çıkarak bu sıcak yaz akşamının tadını çıkarmak istemişti.

 

Kendilerine kahve söyleyen ikili, yavaşça kahvelerini yudumlarken geçmişi yâd ediyordu. Birbirleriyle geçirdikleri iyi, kötü tüm günleri anıyor ve gülüyorlardı. Hayat işte böyleydi. Tüm sıkıntıları size veriyor ve sizi deniyordu.

 

Tüm sıkıntıları yaşarken neyi nasıl yaptığınız kadar, yanında bulunduklarınızla ne kadar bir arada kalabildiğinizle alakalıydı. Hazar ve Dilşah, tüm sıkıntılara rağmen bir arada kalmış ve birlikte yaşayabilmişti. Şimdi de, el ele vermiş ve o zaman üzüldükleri hallerine gülüyorlardı.

 

Bu sebepten eskiler hep; her inişin bir yokuşu, her yokuşun da bir inişi vardır derler. Yani; her zorluğun peşinden gelen kolaylık, her kolaylığın peşinden de gelen bir zorluk vardır. Sınanıyorsanız, iyi günler hep yakında demektir.

 

Siz siz olun sevdiklerinize asla geç kalmayın. Alttan alıp özür dilemek sizden bir şeyler götürmez ama kötü sözünüzün ardından, o kişiyi kaybederseniz işte o zaman sizden çok şey gider.

 

Hayat hep bir anlıktır. Bir an söyledikleriniz, karşınızdaki insanlardan çok şey götürür. Kırılmamış gibi görünebilir ama kırılmıştır. Belki hevesi, belki gururu... Bir zamanlar bende kırıldım ve toparlamam çok zor oldu. Bu yüzden de hayata geç kaldım.

 

Sizler artık geç kalmayan, kırmayan, alttan alabilen kişiler olabilir ve eğer genç yaştaysanız, kendinizi gerçekleştirme yolunda sağlam adımlar atabilirsiniz. Tıpkı Hazar ve Dilşah, Ömer ve Zeynep gibi...

 

Bölüm Sonu

 

Oy ve yorum ile destek olabilirsiniz.

 

Ve geldik bir kurgunun da sonuna. Sizlerle iyisiyle kötüsüyle bir etkileşim yaşıyoruz. Sizin gibi güzel okuyuculara ulaşmak, dinlediğim hikayeleri ya da anlatılan yaşamları, sizlere yazarak yalnız olmadığınızı hissettirmeye çalışıyorum. Birikimlerimi sizlere sunmama yardım eden herkese çok teşekkür ederim. İki yaş sendromlu, hastalıklı ve tatilli bir kurgu oldu. kah beklediniz, kah bölümlendiniz ama artık bu serüveninde sonuna geldik. Sizlerden gelen talepler doğrultusunda sanırım bir töre kurgusu daha gelecek ama üzerine de çalışmam gerekiyor. Hadi bakalım ne çıkacak.... Bir süreliğine şehir dışına çıkıyorum ailemi çok özledim bu yüzden PC yanımda olmayacak ama fırsat buldukça telefondan sizlerle bölümleşmek istiyorum. Sizleri seviyorum. Öpüldünüz...

 

Sohbet ve sorularınız için,

 

İnstagram: Zeeyneep4134

 

Twitter: Zeeynep4134_

 

 

Loading...
0%