@zeeyneep41
|
Arkadaşlar ben geldim. Uzun bir aradan sonra yine karşınızdayım.
Çocuk Gelin için bir sürü yorum ve mesaj alıyorum ama Lütfen beni anlayın. Hikayede biraz tıkandım. Yazamıyorum. kafamı dağıttım vs ama zorlanıyorum. Bu yüzden de, farklı bir hikaye ile geldim.
Bol yorumlu ve sol alt köşedeki yıldızlı bir bölüm olsun.
Sizleri bekletmeden bölüme geçmek istiyorum. Bu bölüm Azat'ı tanıyalım bakalım.
Keyifli okumalar dilerim.
***
Azat güne erken başlamıştı. Bu gün yapacak çok işi vardı ve kimseyi dinlemek istemiyordu. Kim ne yaparsa yapsın İstanbul'a gidecek ve yüksek lisansını yapacaktı. Biliyordu ki, cahiller asla yönetemez ve onun önüne engel olmak isteyen çok kişi çıkacaktı.
Azat Ateşoğlu...
İnsanların adını anmaya korktuğu, adım sesi duyulduğunda bile herkesi muma dizen bir adamdı. Kimseye "Eyvallah" etmezdi. Daha aşiretin başına geçmemişti ama yine de herkesin korkulu rüyası olmuştu.
Gittiği her toplantıda, tüm ağaları mum ediyordu. Kelimeleri ve zekâsıyla herkesi alt ederken kendine düşman topluyordu. Bu yüzden kendini asla eksik bırakmayacaktı. Yüksek lisansını da yapacak ve daha iyi bir yönetici olacaktı.
Hem işler hem de aşiret açısından fazlaca iyi olmak gerekiyordu. Asla ama asla eğilmemeli, düşmanlarına fırsat vermemeliydi. Tüm bu düşüncelerle duştan çıkarak havlusunu beline sardı. Odaya geçerek hızla takımını giyinerek aynada kendisine baktı.
Uzun boyu, esmer teni ve siyah saçlarıyla, insanların yakışıklı diyeceği bir kişiydi. Üzerine giyindiği siyah spor takımıyla da fazla güzel görünüyordu. Siyah kordonlu bir saat takarak beyaz gömleğine bakış attı.
Kendini hazır hissettiğinde telefonunu alarak odadan çıktı. Odasından tüm konak görünüyordu. Ateşoğlu konağı, büyük bir konaktı. Nesillerdir içinde Ateşoğlu ailesi yaşardı. Üç katlı koca konakta, Azat en üstte yaşayan tek kişiydi. Bu katı kendine ait ilan etmişti.
Kimse karşı çıkmamış ve onun özel alanına saygı duymuşlardı. Ondan habersiz asla kimse o kata çıkamazdı. Bu katta sekiz tane oda ve tüm Mardin'i görebilen bir manzaraya sahip avlu vardı.
Orta katta da sekiz oda vardı. Orta koridorun sağında dört solunda dört oda vardı. Orta katta da avlu vardı ve sedirden yapılan oturma alanı vardı. Bu katta Azat'ın kardeşleri ve annesi ile babası kalıyordu.
Giriş katında ise, büyük bir mutfak ve sekiz oda vardı. Bu kat diğerlerinden biraz farklıydı. Yana doğru uzanan mutfak ve kileriyle, konağa ek yapılmış gibiydi. Avludan biraz çalınmıştı ama yine de Ateşoğlu ailesine yetecek bir yemek alanı vardı.
Buna ek oturma alanı vardı ve çocuklar için oyun oynayabilecek kısımda kalıyordu. Gerçi uzun zamandır oyun oynayan da yoktu ya, neyse! Azat, yavaşça giriş kattaki avluya geldi. Kahvaltı çoktan hazırlanmıştı ve aile bireyleri de toplanıyordu.
Azat kendi yeri olan babasının yanına oturdu. Önce babasına sonra da annesine bakarak "Günaydın" dedi. Kardeşlerine dönerek hepsiyle göz teması kurdu. Bugün bu masada ki son günüydü. Bir yıl boyunca ara ara gelse de, İstanbul'daki okulu için oradaki evinde kalacaktı.
"Ah oğlum ah. Çok özletme bari kendini."
Azat annesine gülümseyerek kahvaltısına döndü. Zordu belki gitmek ama gitmeliydi. Döndüğünde ise babasından aşireti devir alacak ve sonra da istediğini yapacaktı. Sadece aşiretine değil, önce tüm Mardin'e sonra da tüm doğu ve güneydoğuya ağa olacaktı.
Beylerbeyi olacaktı. Tüm ağalar onun üstün olduğunu kabul edecekti. Azat, istediğini söke söke alacaktı. Kahvaltısını bitirdikten sonra ailesiyle vedalaştı. Yavaşça kendisi için hazırlanan bavula bakarak babasına son kez döndü.
"Orada çok kimse olmayacak yanımda ama merak etme. Kimse ağalık ve aşireti de bilmezse güvende olurum. Uzakta da birileri olur. Ara sıra da çıkar gelirim."
Sözlerini söyledikten sonra ardına döndü ve bavulu için çok güvendiği adamına seslendi.
"Murat!"
Murat hızla içeri girdi ve Azat'ın elindeki bavulu aldı. Murat ve Azat birlikte uçacaktı. İki kişi de, öncesinde yola koyulmuştu. Orada araçla kendilerini bekliyordu. Zaman kaybetmeden hazırladığı evrakları okula teslim etmek istiyordu.
Babasının aracına yüklenen bavuldan sonra kendisi için açılan kapıdan arka koltuğa oturdu Azat. Ailesine dönerek camdan el sallıyordu. Bu sahneyi aklına yazacak ve onları böyle hatırlayacaktı.
Buruk bir hüzün vardı Azat'ta. Sessizce ailesine veda eden gözlerle bakıyordu. Annesi, eline aldığı suyu ardından dökerken birde gözünden yaşlar akıtıyordu. Kolay değildi Esma Hanım oğlunu koynunda büyümüştü.
Bekir Beyde farklı değildi. Erkeklik gururu diyerek gözyaşlarını saklıyordu ama herkes onun buğulanan gözyaşlarının farkındaydı. Her anne baba gibi, Bekir Bey ve Esma Hanımda çocuklarına düşkündü.
Azat, buğulanan gözyaşlarını saklamak için aracın tavanına baktı. Kırpıştırdığı gözlerinden yaşlar geri çekilmişti. Sahi, kim onun emrine karşı gelebilirdi ki? Bir damla yaş süzülse, gözlerine öfkelenirdi.
Ve tüm bedeni de bilirdi ki, Azat'ın öfkesi bu dünyada yaşanmamış bir felaketti. Tüm düşüncelerinden ve benliğinden sıyrılan Azat, sanki başka bir kişinin bedenine girmiş gibiydi. Bu farklılığı hissetmemek imkânsızdı.
Uçuş kontrolleri yapıldıktan sonra Azat ve Murat, uçağın oturacakları kısmına gelmişti. Yerlerine yerleşen Azat ve Murat düşüncelere dalmıştı. Murat, iyi eğitim almıştı. Çünkü Azat'a göre, yöneten kişinin güvenilir ve bilgili yoldaşa ihtiyacı olabilirdi.
Murat'ta, Ateşoğlu konağında büyüyen biriydi. Azat'ın çocukluğuydu. Tüm karıştığı olaylarda, okuldan kaçışlarında ve kavgalarında vardı. Asla Azat'ı yalnız bırakmazdı. Onun için dayak yiyeceğini bilse bile, bırakmazdı.
Bırakmamıştı da...
Şimdi Azat'la birlikte yüksek lisans yapacaktı. Onun sayesinde bu hayatı yaşıyordu. Ona minnet duymaması imkânsızdı ama Azat minnet değil dostluk bekliyordu. Beklediğinin de karşılığını alıyordu.
Azat ise düşüncelere dalmıştı. Hayatında her şeye sahipti. Para, güç, eğitim... Aslında her şeyi vardı ama kendini eksik hissediyordu. İstediği bir aşktı ama bulamamıştı. Belki de, herkes gibi bir gün aşiretin seçtiği bir kadınla evlenir ve mutlu olurdu.
Bazen kendi kendine düşünüyordu. Birini çok sevse ama gücünden kaybetmeden ve çocukları olsa. Ateşoğlu konağında koşuşturan küçük, afacan ve sevimli küçük çocuklar. Ne çok isterdi Azat ama uzak bir hayal gibi duruyordu.
Oysaki geçenlerde gördüğü rüya çok güzeldi. Gerçek diyebileceği kadar hissettiği ilk ve tek rüyaydı. Bir bebek vardı kucağında. Bembeyaz giyindirilmiş ve kendine gülümseyen esmer tenli bir bebek.
Uzaktan kendisine bir kadın yaklaşıyordu. Beline kadar uzanan saçları, uzun elbisesinin altından görünen esmer teni ve kendine hayran bırakan gülüşü... Tek hatırladığı bunlardan ibaretti.
Küçük ama güzel rüyanın etkisini hala atamamıştı. O kadını hissettikçe kalbinde hissettiği atışlar çok güzeldi. Azat yavaşça etrafına bakındı. Peki, bu kalbinden gelen sesi duyan var mıydı?
Kalbinin atışı o kadar güçlüydü ki, sanki kulakları tıkanıyordu. Birilerinin duymaması imkânsızdı ama sanırım şanslıydı. Kimse duymamış gibi görünüyordu. Yavaşça yerine dönerken Murat'la göz göze geldi.
"Sorun yok" diyerek başını uçağın küçük camına çevirdi. Gülümseyerek bulutların altına doğru süzülüşlerini izliyordu. Sonunda uçaktan inerek kendini bekleyen araca doğru ilerlediler.
Kendisi için açılan kapıdan geçerek yerine oturdu. Okula doğru ilerlerken yavaşça kendi tarafındaki camdan dışarıyı izledi. Ufuk çizgisine kadar uzanan denize ve sahilde dolaşan insanlara baktı.
Herkes ne kadar gamsız görünüyordu. Hâlbuki herkesin içinde bir yarası vardı. Azat kendine baktı. Kendi yaralarını görmeye ve onları onarmaya çalıştı. Çünkü o yaralar, düşmanlarına dost olabilirdi.
Sonunda okula gelerek yönetime gitti. Bu okuldan mezun olmuş ve bu okulda yüksek lisans için kabul edilmişti. Yönetimi tanıdığı için selamlaşmış ve gerekli bilgileri almıştı. Tam zamanlı ve yüz yüze bir eğitim programı göreceği için belli günlerde kampüse gelecekti.
Kendi programını alarak yavaşça okul merdivenlerinden aşağı indi. Çıkışa geldiğinde okula bir göz attı. Hiç değişmemişti. Kampüsün içindeki ağaçlık alanlar, oturaklar ve ilerdeki park alanı...
Güvenlik bile değişmemişti. Sadece okula kafeterya yapılmıştı ama daha açılmadığı belliydi. Eskiden içeride olan kafeterya şimdi bahçeye yapılan geniş bir yere geçiriliyordu. Bunun güzel olabileceğini düşünerek önündeki beş merdiveni geçerek yavaş adımlarla ilerledi.
İleride bir kadın bankta oturmuş ve kulaklığı ile çizim yapmaya dalmıştı. Yanından geçeceği için çizime bakmaya çalışıyordu. Bir kadın resmi çizmeye çalışan kızın gözünden süzülen bir damla yaş, deftere damlamıştı ve Azat bunu görmüştü.
"Kim bilir ne derdi var" diyerek yanından geçtiği kadın, Azat'ın bayağı gerisinde kalmıştı. Aracına binmeden geriye dönen Azat, kadının hala çizim yaptığını görünce istemsizce gülümseyerek aracına bindi.
Burada sadece yüksek lisans değil, ekstra iş kurmak istediği için de yaşayacaktı. Bir senede temel kurabilirse sonrasında da Mardin'den yönetebilir ve arada İstanbul'a gelebilirdi.
Azat İşletme okurken birde Edebiyat fakültesini yan dal olarak seçmişti. İkisi birbiriyle pek alakalı değildi ama içinden bir ses edebiyat okumasını istiyor gibi hissetmişti ya da o zaman güzel gördüğü kadının peşinden giderken kendini, yan dal başvurusu yaparken bulmuştu.
Kadın için pişman olmuştu ama bölüm için hiç pişman olmadı. Kendisine çok şey kattığına inanıyordu. Kitap okumak ve okurken kendince yorumlamak hoşuna gitmişti. Şimdi de, genç yazarlara destek olmak adına bir kurum kurmaya ve yayınevi açmaya karar vermişti.
Seçtiği dükkân ve aldığı malzemelerin yerleştirildiği güne denk gelmesi, bir tesadüf asla değildi. Çünkü Azat, her şeyi kontrol altında tutmayı severdi. Bugün burada olacak ve gerekli her şeyi yaptığından emin olacaktı.
Bir hafta sonra da açılış yapacak ve açılışa özel kampanyalar yapacaktı. Tüm reklamlar, röportajlar hazırdı. Her şeye güzelce hazırlanmıştı Azat. Artık gün bitmeye ve hava kararmaya başladığında da, eve giderek kendini yatağa bıraktı.
Gün içinde yaşadıklarını düşündüğünde, çizim yapan kızı hatırlamıştı. Sanki o an, içinde garip bir duygu uyanmıştı ama ne olduğunu bilmiyordu. Kulakları tıkanmış ve kalbi hızlanmış gibiydi. Tıpkı rüyasındaki gibi...
"Çok saçma. Sadece kafanda kuruyorsun Azat! Unut onu. Yüzünü bile görmediğin birini sevemezsin ki."
Yavaşça kendini uykunun kollarına bırakırken tekrar o gerçekçi rüyayı görmüştü. Hızlanan ve kulaklarını tıkayan kalp sesine inat, kadının daha da yaklaşmasını bekledi. Uyanmamak için dua ederek kendini rüyada durmaya zorladı.
Ama kader sizi bir rüyadan bile atıyorsa, kaderin bir bildiği vardır. Zorlamamak lazım...
Bölümün sonuna geldik
Azat'ı sevdiniz mi?
Merak ettiğiniz ve sormak istediğiniz her şey için İnsta: zeeyneep4134
|
0% |