@zeeyneep41
|
Selam şekerler! Nasılsınız?
İlk bölümü heyecanla bitirdik ve bakalım ikinci bölümde bizi neler bekliyor.
İlk bölüm ve bu bölümle ilgili söylemek istedikleriniz var mı?
Bu bölümde de, Melek'i tanıtmak istiyorum. Bakalım Melek nasıl birisi... Biraz kısa bir bölüm olacak. Şimdiden özür diliyorum.
Sizi daha da bekletmeden bölüme geçelim.
Keyifli okumalar dilerim.
***
Melek güne enerjik alarm sesi ile uyandı. Erken kalkmayı pek sevmezdi ama düzenli bir hayat kurmaya çalışıyordu. Abisiyle birlikte yaşadıkları bu ev, onun mabedi gibiydi. Zamanla abisi yandaki evi de almış ve kardeşine komşu olmuştu.
Çünkü yakışıklı abisinin özel ve pek çapkın hayatı vardı. Bu da Melek'i zorluyor ve bazen istemediği şeylere maruz bırakıyordu. İşte tamda bu yüzden Kerem kendi evine çıkarken kardeşi ile yan yana olmak istemişti.
Bu evi babası olacak adam almıştı. İki katlı, bahçesi olan ve güvenlikli bir evdi. Herkesin maaşını ödeyen kişi, yine babasıydı ama kızını çokta dert etmiyordu. Dört yıllık okul hayatının hiçbir evresinde yoktu.
Aslında Melek çok zorlamıştı babasını. Sarhoş eve gelmeleri, açık kıyafetler giyerek gezmeleri ve erkeklerle flört etmeleri... Hiç birine babası ses çıkarmamıştı. Tabi, kim isterdi ki metresinden doğan çocukları zapt etmek.
Hele bir de annesi pavyon kadınıysa...
Evet! Yanlış okumadınız. Benim annem bir pavyon kadınıydı. Kimsesiz kaldığında ve bir akrabasının eline düştüğünde annem, zorla pavyona satılmış. Tam on yaşında! İlk başta ağlaya ağlaya çalışmış ama sonra alışmış.
Masalara gider ama kimseyle birlikte olmazmış. İşte böyle bir gece de de, babamla tanışmış. Çok koşmuş babam annemin peşinde, çok! İşte öyle bir zamanda kurtarmış annemi babam. Annemde çaresiz tutunmuş ona.
Aile bildiği akrabalarına da yardım edince annem, daha da kapılmış bu adama. Çünkü çocukken kurtulmak ve bir prensin gelip kurtarmasını beklermiş. Çocukluk işte! Her şeyi hayal ediyor ve benzerini görünce de kanıyorsunuz.
Annemde inanmış işte her sözüne. Babamın aldığı bir eve yerleşmiş ve zamanla Kerem dünyaya gelmiş. Kerem, benden iki yaş büyük olan ağabeyimdi. Uzun, esmer tenine yakışan ve annemden aldığı mavi gözleriyle yakışıklı bir adamdı.
Kızların ona bakarken içi gidiyordu. Sadece tek sorun, iki kardeşte aşka inanmıyoruz. Bizi başkalarına bağlayabilecek her şeyden kaçarız. Flört ederim ama ilişki kurmam. Abim ise birlikte olur ama o gün her şeyi bırakır.
Bu düşüncelerden sıyrıldığında Melek, kendini sıcak suyun altından çıkarmıştı. Hızla üzerini giyerek odasından çıktı. Odasının yanında bulunan çalışma alanına baktı. Bu odada hayallerini kuracak olan abisine hazırladığı sürprizleri vardı. Bu yüzden kilidi sadece Melek'te vardı ve sadece Melek girebiliyordu.
Karşısında Kerem'in eski odası vardı ve asla bozmamıştı Melek. Diğer oda ise boştu. Alt katta ise yemek odası, salon ve mutfak vardı. Eşyaları da babası almıştı. Ne kadar kızsa da, babası onları eksik bırakmıyordu ama arayıp sormuyordu.
O çocukları bir çöp gibi görüyordu ve değeri de, şirketten gelen parayla ölçülüyordu. Eksikleri olsa babası yapıyordu. Okula gideceği her dönem ihtiyaçları geliyordu. İlk senesinde tableti ve parçaları, ikinci senesinde okula ve ihtiyaçlarına uygun herhangi bir şey bile kapılarında bitiyordu.
Aslında Melek herkese ailesinin öldüğünü ve İstanbul'da doğduğunu söylüyordu. Abi kardeş kalmışlardı ve yakın zamanda da anneannelerini kaybetmişlerdi diye anlatıyordu. Çünkü böylesi daha kolay ve gereksiz sorulardan kurtarıcıydı.
İşte herkesin bildiği Melek Soyluhan böyle bir kadındı. Dört yaşında öldürülen annesi ve geride kalan iki öksüz kalmış iki yavrusu. Babasıyla yaşadılar bir süre. Her şeyden habersizdi Melek ama Kerem, unutmamıştı o günü.
Asla da unutmaya niyeti yoktu. Çünkü annesiz kalmışlardı. Sırf annesine benzediği için aşağılanmıştı kardeşi. Sırf pavyonda çalıştı diye, kötü kadın ilan edilmişti annesi. Aslında kimdi kötü kadın?
Pavyonda çalışan annesi Seher Hanım mı?
Yoksa kocası tarafından aldatılan ve bunu hazmedemediği için sinirini çocuklardan çıkaran Havin Hanım mı?
Kimse yaşamadan yargılamamalıydı. Çünkü acılar empatiyle değil, yaşandıkça öğrenilirdi. Kerem'de yaşamıştı. Her gün yaşamış ve iliklerine kadar hissetmişti. Kardeşi için de dayanmıştı, küçük yüreğiyle.
Ta ki kardeşi üniversiteye girmeye çalışana kadar. Sınav sonrası anlattı Melek'e gerçekleri. Annelerinin "Yoruldum, artık bakamıyorum" diyerek bir umut babalarına geldiği ama sonrasında, daha kapıdan gidemeden çocukları aldığı gibi kadını öldüren babalarını...
Yıkılmıştı Melek. Tüm dünyası, inançları ve özlemle yanan burun köküyle o gün bayılmıştı. Sonrasında da hassas davranmaya çalıştı Kerem. Babası da elinden geleni yapıyor ve onların mutlu olmasını umuyordu.
Şimdi ise üniversitedeki son yılına hazırlanıyordu. Bugün ağabeyi ile okula gidecek ve son senesini vermesine yardımcı olacaktı. Okula devamlı gitmeyen ve derslerini veremeyen Kerem için görüşme vaktiydi.
Kerem ve Melek, birlikte okula doğru ilerlediler. Okulun önündeki ağaçlık alana geldiklerinde Melek, kulaklıklarını takarak banka oturdu. Bu zorlu görevi Kerem'e bırakmıştı. Kerem ise anlayışla giderek kardeşini ardında bıraktı.
Oturmuş çağırılmayı beklerken, bir adam içeri girmişti. Özgüvenli, esmer, kirli sakallı ve güzel bir takımı vardı. Muhtemelen dekanlardan biri olabilirdi. Yavaşça önüne dönerek kendine söz verdi Kerem.
Bu sene okulu bitirecek ve hayalini kurduğu o işi yapacaktı. Artık ertelemek yoktu ve kardeşine de destek olmak zorundaydı. Sonunda adam çıkmış ve yönetime uğrayabilmişti.
Melek ise çantasını alarak kulaklığını takmış ve en sevdiği şarkı listesinden birini açmıştı. Şarkılar yavaşça çalarken Melek, gözünün önünde beliren annesini çizmeye çalışıyordu. Çizimleri iyiydi ve bu yüzden de zorlanmıyordu.
Sanki içinden geliyordu ve kendine engel olamıyordu. Gözünden bir damla yaş süzüldü ve kâğıda düştü. Bu annesine olan özlemiydi. Burun kökü sızladı ama alışmıştı artık. Onsuz geçen onca yılda, yalnızlığa alışmıştı.
Bu sırada önünde ayaklar belirmişti. Bir an Kerem'in geleceğini düşünerek gözlerini silmeye çalıştı. Gözlerini kırpıştırarak kötü düşüncelerden arındı. Başını kaldırdığında ise kimse yoktu. Yavaşça etrafına bakındığında bir adam aracına biniyordu.
Kalbi deli gibi atmaya başladığında kendi kendine kızdı Melek önüne dönerek resmine odaklanmaya çalıştı ama sanki bir şey onu otoparka çekiyormuş ve bakması gerekliymiş gibi hissetmişti.
Bakmadı!
Bakamazdı çünkü o pavyoncunun kızıydı. Kimse bilmese de, o biliyordu ve ilk günahında bu ortaya çıkabilirdi. Yine de çekimi hissediyordu. Anlam veremese de, hissettiği bu çekim onu kendinden almıştı.
O kadar güçlü hissediyordu ki, artık karşı koymak imkânsız olmuştu. Başını çevirdiğinde ise aracın gidişini gördü. Yüzünde anlamsız bir gülümseme oluştu Melek'in. Hızla kendini toparladı.
Kaderin sizler için bir planı vardır. Ona direnmek pek payda sağlamaz. İşte Melek ve Azat, direnmeleri sonucunda birbirlerini görme şansını kaybetmişti ama insanların aksine kader asla pes etmezdi.
Kerem geldiğinde Melek annesinin çizimini bitirmeye başlamıştı. Kerem kardeşinin çizimini görmüş ama sessiz kalmıştı. Çünkü ikisi de annesini özlüyordu. Birlikte eve doğru ilerleyerek eve gelmişlerdi.
Kerem arkadaşlarıyla buluşmaya giderken Melek'te evinde kalmıştı. Kendini yatağa bırakarak tembellik yapmak istedi ama çizimden sonra da, içinden yazma dürtüsü geçiyordu. Ara ara yazdığı hikâyeler vardı ve bunları defterlerde tutuyordu.
Her defter ayrı bir hikâyeydi ve hepsinin özel bir yeri vardı. Hepsini her satırına kadar biliyor ve onları yaşayarak yazıyordu. Mimar olacağı için çizim yeteneği işine yarıyordu ama sadece proje çizmiyordu.
Yanı sıra gelişen yazma yeteneğiyle birlikte şuan altıncı hikâyesini yazıyordu. Altı güzel hikâye... Peki, bu yazdıkları ne olacaktı? Bir gün bunları kitaba dönüştürür müydü?
Kim bilir!
Sonunda akşam olmuş ve Melek yorgun hissetmeye başlamıştı. Yerinden kalkarak gerindi ve kaslarını rahatlattı. Bir süredir yazıyor ve düşüncelerini akıtıyordu. İşte bu da yorulmasına neden olmuştu.
Pijamalarını giyerek akşam rutinlerini yaptıktan sonra kendini yatağa bıraktı. Melek kendi kendine günü değerlendirirken aklına, tanımadığı adam gelmişti. Aklına geldiğinde bile kalbini çarptıran bu adamdan uzak durmak istiyordu.
Yine de "Keşke yüzünü görseydim" diyerek kendi kendine mırıldandı. "Yani, en azından kimden uzak duracağımı bilirdim" diye de ekledi. Melek kendini kandırmaya devam ederken gözleri karanlığa yenilmişti.
|
0% |