Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6. Bölüm

@zeeyneep41

Heyoooo. Bölümlerle ilgili fikir bekliyorum.

 

Eğer güzel dönüşler görmezsem kaldırıp düzenlemeye gireceğim.

 

Bu arada Melek ve Azat'ın hikayesi devam ederken Berfin ve Kerem'in hikayesini de ara ara okuma fırsatımız olacak. Bir bölüm Melek ve Azat, diğer bölüm Berfin ve Kerem olsun diyorum. Siz ne düşünüyorsunuz?

 

Hadi sizleri daha da bekletmeden bölüme geçelim.

 

Keyifli okumalar dilerim

 

*** 

 

Artık hava kararmaya başlamıştı. Soyluhan konağı sakinleri, bir restoranda yemek yiyordu. Hikmet ağa öyle istediği için eve gidememiş ve gece olana kadar da gidemeyeceklerdi. Ateşoğlu konağına bu haber gittiğinde Bekir ağa üç beş adamla ayaklandı.

 

Azat, Kerem, Murat ve Bekir ağa, yanlarına aldığı adamlarla yola çıkmıştı. On dakikalık mesafenin ardından Soyluhan konağına gelen araçlardan indiler. Kapıdaki adamların haber vermesini beklemeye başladılar.

 

"Oğlum zaafını kendine sakla. Sana bunu söyleyeceğimi düşünmezdim ama eski Azat ol."

 

Azat zaten eski Azat olmaya başlamıştı. Gözlerine oturan koyuluk kendini belli ederken Kerem şaşkındı. Azat'ın bu hali, korkutucu duruyordu. İçeri girebilecekleri söylendiğinde Azat önde ilerlemeye başladı.

 

Her adımı Soyluhan konağında yankılanırken Hikmet ağa gülümsedi. Çünkü onun buraya geleceğini biliyordu. Azat ise üst kata çıkarken gürültülü yürüyüşüne bir de kendinden emin duruşunu getirmişti.

 

Hikmet ağanın içi titremeye başlamıştı. Bu adamın bu hali, hiç görmediği bir tehdit gibiydi. Derin bir nefes alarak ardından gelenlere bakarak gözünü Kerem'e dikti.

 

"Hayırdır yerini mi şaşırdın?"

 

Kerem sessizdi. Azat ile babası arasında durmuş ve babasının gözlerine bakmıştı.

 

"Kardeşim nerede?"

 

"Kardeşin için Ateşoğlu'na gidip yardım mı istedin?"

 

"Kardeşim ne-re-de?"

 

Hikmet ağa gözlerini yavaşça çevirirken Azat'a bakmadan Bekir Ağaya bakmaya başladı. Bekir ağa ise sedire oturmuş ve oturmalarını işaret etmişti. U çeklini andıran sedirin başına oturan Bekir ağa, korkuluklara yakın olan kısımda kalan Hikmet ağaya baktı.

 

Bu sırada Kerem'de Bekir Ağanın karşısına oturmuştu. Azat ise etrafına bakarken sol tarafta adamları görmüştü. O an içi rahatlasa da, taktığı maskeden kimse ne hissettiğini anlayamazdı.

 

Kapının önünde duran adamlardan bakışını alarak Hikmet ağaya döndü. Hikmet ağa ise kendinden aldığı bakışlarını tekrar Bekir Ağaya çevirdi.

 

"Bekir Ağa, hayır olsun. Sizi akşam akşam konağıma getiren nedir?"

 

"Konuyu hiç uzatmayı sevmem, bilirsin Hikmet ağa. Bu gün konu özeldir. Yüz yüze konuşmak icap eder. Öncesinde de gelip fikrini almak için uğradım diyelim."

 

"Peki, özel olan ve yüz yüze konuşmamızı gerektiren konu nedir?"

 

"Kızın! Senin bir kızın var ve bizde ona talibiz."

 

"Açıkçası talip olma işi için geç kaldınız. Kızım için Urfa'dan bir ağa gelecek. Kızımı kuma alacak. Onlara yarın gelin dediğim için sizinle bunu görüşemem. Diğer kızım da daha küçüktür."

 

Azat'ın kan beynine sıçramış ve düşünmeyi bırakmıştı. Hikmet ağanın yakasına yapışarak gözlerini gözlerine dikmişti. Öfkeden genişleyen burun delikleriyle aldığı nefesin sesi bile korkutucuydu.

 

"Sen ne diyorsun ulan."

 

Araya giren adamların elinden aldığı Hikmet ağa geri çekilirken yakasını düzeltti. Azat ise öfkesine hâkim olmaya çalışıyordu. Bu sırada odasından gürültü sesine çıkan Melek, karşısında gördüğü manzara ile şok olmuştu.

 

"Azat!"

 

Azat hızla sesin geldiği yöne dönerken yerinden kıpırdamaması gerektiğini biliyordu. Gözleri yine aynı şefkate ve âşık Azat'a dönmüştü. Gülümsemesini görmüştü ama gözleri şişmişti. Belli ki çok ağlamıştı Melek'i.

 

İçinden küfretti tüm bu yaşadıklarına. Gözleri özür diledi, sevdiğini söyledi ve kavuşmak istedi. O an kimseyi duymasına imkân yoktu. Çünkü ilk günden beri, her birbirlerini gördüklerinde olan hisler yine başlamıştı.

 

Kulakları duymayı reddetmişti ve kalbi çırpınmaya başlamıştı. O an aralarında olan metreler, kilometre gibi hissettiriyordu. Hayat işte böyleydi. Yaklaşmak için çırpındığınız kişilere attığınız her bir adım ödül gibidir ama sonrasında oluşan mesafe, işte o ölüm soğuğu gibidir.

 

Tekrar o mesafeyi aşmaya çalışmanın zorluğu, dünyada yaşanan her zorluktan daha zordur. İşte şuan o mesafeyi aşmak çok zordu. Bir adımı bile, Melek veya Azat için zorluk getirebilirdi.

 

Bu sırada Hikmet ağa kapıdaki adamlarına bakarak kızını içeri sokmalarını işaret etti. Adamlar Melek'i içeri sokarak kapıyı kilitlediler. Melek'in kapıya vuruşu ve haykırışları, Azat'ı düşürüyordu. Duymamalıydı ama yapamadı.

 

"Şu adamlarını buraya çağır Hikmet ağa."

 

Hikmet ağa sessizce denileni yapmak zorunda hissetti. Çünkü Azat'ın duyulan sesi, bu zamana kadar duyduklarından daha ölümcül geliyordu. İtaat etmek zorunda kaldığı adama bakarak ne yapacağını izledi.

 

Azat, yanına gelen adamların parmaklarını sıkarak adamları iki büklüm ederken öfke dolu sesi tüm avluyu doldurdu.

 

"Benim olana nasıl dokunursunuz? Siz benim olana dokunmak için izin aldınız mı? Siz beni duydunuz mu?"

 

"Azat!"

 

Bekir ağanın sesi uyarıcıydı. Azat adamları bırakırken geri çekilen adamlara baktı.

 

"Bir daha ama bir daha, benim yanımdan almak gibi bir hata yapmayın. Dokunmak zorunda kalsanız dahi, sizi öldürebileceğimi bilin. Siz, onu benim yanımdan alan ve şimdi de görüş alanımdan alansınız. Sizi öldürmemem için bir sebep verin bana."

 

Bu sırada Hikmet ağanın sesi, Azat'ın öfkesine öfke katmıştı.

 

"O senin değil. O benim kızım ve adamlarda benim adamım. Benim emirlerimi yerine getirirler senin değil. Sen adam olsaydın da, yanından kız aldırmasaydın. Sen benim kızımı kullanıp atacağın mendil mi zannettin?"

 

"Ağzını topla Hikmet ağa! Sevdiğim kadının babası demem sıkarım alnının ortasına."

 

"Asıl sen dikkat et Azat ağa. Namusuma göz koydun. Bunun cezası ölümdür ama ölüm olmak zorunda değildir. Sen çekil git. Bende yarın kızımı Urfa'ya gelin edeyim. Bu konu duyulmadan kapansın."

 

Azat belinden çektiği silahla Hikmet ağaya yaklaştı. Kafasına dayadığı silahla kelimeleri yüzüne tükürür gibi söylemişti.

 

"Hele bir dene! O zaman seni öldürmem için bana yalvarman gerekecek. O Urfa'lı ağa kim?"

 

"Hazar Şirvan."

 

"Şimdi Hazar bende. Sende ara ve gelmemelerini söyle."

 

Bu sırada Bekir ağa yalancı öksürükle Azat'ın çekilmesini ve gözlerin kendine dönmesini bekledi. Azat yerine çekilirken bakışlarını, ardında sevdiğinin olduğu kapıya çevirdi. Azat dışında herkes, Bekir ağaya dönmüştü.

 

"Şimdi Hikmet ağa, gençler ne yaptıysa yaptı. Bunu aramızda çözebiliriz diye düşünüyorum. Yanlış mı düşünüyorum?"

 

"Siz teklifinizi yapın Bekir ağa, bende düşünürüm."

 

"Düşünecek pek vaktiniz olmayacak. Bu olay duyulursa ağaların hükmü gerekecek. Oğlum hata yapmıştır elbet ama kızını bilmeden yapmıştır. Cayma gibi bir düşüncesi olsaydı da, buraya gelmezdik."

 

"Senin oğlun namusuma el uzatmıştır. Cevap vermiyorsam sebebi kızımdır. O hassastır. Bayılmasın ve canı yanmasın diyedir. Tekrar "Pavyoncunun çocukları" diye adı çıkmasın diyedir."

 

"Seninle aynı fikirdeyim Hikmet ağa. Bu yüzden isteklerini yerine getirebilir ve hızla çocuklarımızı evlendirebiliriz. Arazi, ev ya da istediğiniz bir şey varsa siz dileyin."

 

"O zaman namusuma namus isterim."

 

Herkes sessizliğe bürünmüştü. Hikmet ağanın istediğinin belki ev bark olabileceğini düşünmüşlerdi ama o berdel istiyordu. Elinden gelen hiçbir şey kalmamıştı. İtiraz etse de, konu uzayacaktı.

 

İnsanların duyması itibarlarına zarar verecekti. Bekir ağa hafif varlığını belli eden sakallarını ovuşturdu. Ne demişti Berfin? "Abim mutlu olacaksa berdel kabulümdür." Kızını ateşe atmak istemese de, elinden çare gelmiyordu.

 

"Ne o Bekir ağa, vazgeçiyor gibisin. Hani isteklerimi yerine getirecektiniz? Yoksa oğlun vaz mı geçti?"

 

Son cümlesini Azat'ın yüzüne bakarak söylüyordu. Azat ise boynunda kabaran damarlarıyla sinirini belli ediyordu. Sevdiği kadının babası olmasa, Hikmet ağanın pekte şansı olmayacaktı.

 

"Ya sabır." Azat kafasını sağa sola sallamıştı.

 

"Oğlumun vazgeçtiği yoktur."

 

"O zaman nedir beklememizin anlamı? Senin kızın ile oğlum Baran'ı evlendirelim. Berdel olsun ve konu kapansın. Ya da çekilin önümden kızımı istediğim birine vereyim."

 

"Sana ağzından çıkana dikkat et dedim! Bir daha uyarmam sıkarım!"

 

Bekir ağa yalancı öksürükle oğlunu bastırdı.

 

"Tamam, berdel olacak ama bizimde bir şartımız vardır. Berfin'ini Baran ile değil, Kerem ile berdel yapacağız."

 

Hikmet ağa şok olmuş bir şekilde başını Bekir ağadan oğluna çevirdi. Oğlunu heba etmek istemiyordu. Onun bir hayatı vardı ve evlilik için uygun değildi. Bir sorumluluk alabileceğini düşünmüyordu. Sonuçta evlilik barlarda sabahlamakla aynı değildi.

 

"Kerem! Benimle gel."

 

Kerem babasına itaat etmezdi ama bunu burada belli etmek istemedi. Zaten zor bir durum yaşanıyordu ve Kerem daha da zorluk çıkarmak istemiyordu. Biraz ileride Hikmet ağa oğluna dönerek kolundan tuttu.

 

"Senin o kızda gönlün var mı?"

 

"Baran'ın var mıydı?"

 

"Berdel gönül sormaz. Evlenmek zorunda olacağını bilir ve evliliğin sorumluluğunu alırdı. Sen ise... Sen bu sorumluluğu alabilecek misin? Baran konusunda ısrar edebilirim."

 

"Sorun değil. Kardeşim için bunu yapabilirim."

 

"Berdel olan kişi, diğer aile birliği bozulmadan aile birliğini bozamaz. Barlarda sabahlamaları unut. Er ya da geç o kızı kadının yapacaksın. O kızdan bir çocuk sahibi olacaksın. Emin misin?"

 

"Sorun değil. Berdelin ne olduğunu biliyorum."

 

Hikmet ağa sessizce oğluna baktı. Bir şey demesini bekledi ama Kerem sessiz ve kararlıydı. Yavaşça ardına dönerek adamların yanına gitti. İçine sinmese de Bekir ağaya dönerek konuştu.

 

"Tamamdır Bekir ağa. Allah hayırlı etsin."

 

"O zaman yarın kız istemeye gelelim. Sonra da siz gelirsiniz. Berdel olduklarını duyurmazsak iyi olur diye düşünüyorum."

 

"Haklısın."

 

"O zaman Melek'i görmem için birkaç dakikaya ihtiyacım var. Artık izin verirsiniz diye düşünüyorum."

 

Hikmet ağa sadece başıyla onay verdi. Azat ise rahatlamış bir halde, sevdiğinin olduğu odaya doğru ilerledi. Bu sırada Hikmet ağa ardından seslendi.

 

"Sizi buradan izliyor olacağım."

 

Azat sadece yoluna devam etmişti. Sadece kendince "Ya sabır" diye mırıldanırken Hikmet ağa sessizce gülüyordu. Azat kapıya geldiğinde adamlara sert bakış attı. Korkuyla bakışan adamlar kapıyı açarak geri çekildi.

 

Tüm bu olanlar sırasında Melek, sadece kapıya vurmuştu. "Azat!" diye seslenirken bağırmasının anlamsız olduğunu fark etmişti. Sessizce kapıya yaslanarak konuşulanlara odaklandı ama anlayamadı.

 

Kapının açılma sesini duyunca hızla kalkarak geri çekildi. Kapı temkinli bir şekilde açılırken Melek, karşısında görmeyi en son beklediği ama çok istediği adamı gördü.

 

"Azat!"

 

Melek hızla sevdiği adama sarıldı. Sonra geri çekilerek üzerine baktı. Sağ salim bir şekilde buraya gelemezdi ama sağlamdı. Ardına baktığında herkes sağlamdı.

 

"Melek! Sevdiğim!"

 

"Azat sen buraya nasıl geldin?"

 

"Babanla konuştuk güzelim. Çok tatlı bir baban varmış."

 

"Azat! Lütfen anlat, ne oldu?"

 

"Bir şey yok güzelim. Babana seninle evlenmek istediğimden bahsettim. Yarın seni istemeye geleceğiz. Gitmeden seni görmek istedim."

 

"Ama..."

 

"Bir sorun mu var?"

 

"Evlilik... Yani evlilik olmalı mı?"

 

"Evet güzelim."

 

Melek sessizdi. Kerem sürekli birliktelik yaşardı ve sonrasında da, yollarını ayırırdı. Peki, Melek neden bunu yapamamıştı. Azat'ın Mardin'li olmasından dolayı mı? Peki, ya sevgileri biterse veya ailesi istemezse Melek'i.

 

O zaman ne olacaktı?

 

Sessiz kaldı çünkü korkuyordu. Azat'ı kaybetmeyi de istemiyordu. Ayrıca babası duyarsa sıkıntı çıkabilirdi. Sessizce kabul etmişti. İçinde hissettiği duygulara ve Azat'ı görünce çırpınmaktan kulaklarını tıkatan aşka güveniyordu Melek.

 

"Bir sorun mu var güzelim? Varsa söyle susma, çözelim."

 

Tabi ki içindeki her şeyi söylemedi. Küçük detayları düşünerek Azat'a üzgünlüğü için bahane bulmuştu.

 

"Akşam istemeye geleceksiniz ama kıyafetim yok. Hem ben nişanımı öyle basit bir ev istemesi istemiyordum ki. Masalar kuruyorlar, tuzlu kahveler veriyorlar, resim çekiliyorlar. Hiç birini ayarlayamayacağım. Kuaför bile bulmak zaman alacak."

 

"Ah be güzelim. İstediğin bunlar olsun. Ben şimdi eve gideyim ve sana birkaç resim atayım. Sen seç ve gerisini bana bırak. Kuaför işi de tamam say ve son olarak kıyafet kalıyor. Onun içinde sabah buraya birini yollarım."

 

"Azat!"

 

"Efendim güzelim."

 

"Sen beni buldun, babamla konuştun ve sana verdi. Odama gelebildin. Sen sıradan bir Mardin'li değilsin değil mi?"

 

"Azat Ateşoğlu. Ateşoğlu aşiretinin ağası Bekir Ateşoğlu'nun ilk çocuğuyum. Yakın gelecekte aşiretin başına geçecek olan kişi. Bizim aşiretimiz biraz farklı ama kısaca şunu söyleyeyim korkulacak bir şey yok."

 

"Sizin aşiretinizin nesi farklı?"

 

"Mesela Ateşoğlu aşiretinde her meslek vardır. Kendi aşiretimizden alırız ve kendimize en iyisini yaparız. Mesela elbise için birini göndereceğim. Ateşoğlu aşiretinden olacak ve sana en iyi kumaştan elbiseler getirecek ama başkasına verse, işte normal kumaş verecek gibi."

 

"Peki, neden böyle?"

 

"Bizim aşiretimizde olan bizde kalsın diye. En köklü, zengin ve büyük aşiretiz. Geçmişten gelen geleneklerimizdir."

 

"Peki, benim gibi dışarıdan gelen veya dışarı giden kadınlar?"

 

"Gelen bizimdir ama giden kendi yolunu seçmiştir. Normal insan kalitesine mahkûmdur. Bazı istisnalar dışında asla taviz verilmez. Birbirimizi de koruruz. Asla, sokakta düşen bir Ateşoğlu yalnız değildir."

 

"Anladım."

 

"Şimdi gidiyorum ve sen telefonuna bakıyorsun. İstediğin her şeyi not alıyorsun ve ben seni aradığımda da açıyorsun. Sonra resimleri görüyorsun ve seçmeleri yapıyoruz."

 

"Peki, akşama yetişecek mi?"

 

"Bana güven."

 

İki âşık tekrar sarıldığında Melek, Azat'ın ardında duran ve kendilerine bakan adamları gördü. Tanımadığı birkaç kişi vardı. Çalışanları ayırt ettiğinde Kerem ve Hikmet ağanın yanında biri vardı.

 

Bu sırada Azat, sevdiği kadının kokusunu içine çekerek sarılmaya devam ediyordu. Sonunda ayrılarak son kez Melek'le konuştu.

 

"Melek!"

 

"Efendim."

 

"Bir tek sana merhametim var. Bir tek sana gülümsüyorum ve bir tek senin için güzel bakıyorum. Bir gün beni gördüğünde korkma tamam mı?"

 

Melek anlamasa da, başını olumlu anlamda sallamıştı. Kapıyı kapatan Azat, zorda olsa elini çekerek eski formuna geri döndü. Sert adımlarıyla adımlayarak evden çıktı. Babasının ardından gelmesiyle tüm Ateşoğlu ailesi, evden ayrılmış oldu.

 

Kerem ve Hikmet ağa sessizce otururken Soyluhan ailesi, yavaşça içeri gelmişti. Kerem'i görmeyi beklemeyen aile şaşkınlıkla Kerem'e yaklaştı. Kardeşler sarılırken Havin Hanım, Melek'in odasına doğru gözlerini çevirdi.

 

"Adamlar neden orada duruyor?"

 

Hikmet ağa o yöne başını çevirirken adamlara seslendi.

 

"Siz, göreviniz bitti. Gidebilirsiniz. Ben dinlenirken eve biri gelirse diye, Melek'in odasına birini bırakmam lazımdı. Siz anlatın bakalım nasıldı çiftlik?"

 

Bu sırada on yaşında olan Avşin, hızla babasının yanına geldi.

 

"Baba atlar çok güzeldi. Çiftlikte çok eğlendim. Baba, Kerem abimle birlikte ablam mı geldi?"

 

"Evet güzel kızım."

 

"Onu görmeye gidebilir miyim? Belki onunla kalmama izin verir. Çok özlemiştim onu."

 

"Bence bu gece ablan yalnız kalsın. Yol onu çok yormuş. Hem söyleyeceklerim var. Beni dinleyin."

 

Herkes sessizce Hikmet ağaya dönmüştü. Hikmet ağa ise düşünmemişti. Bu durumu nasıl açıklayacağını bilmiyordu ama yapmak zorundaydı.

 

"Melek ve Kerem, Ateşoğlu kardeşlerle evleniyor. Melek ve Azat, Kerem ve Berfin."

 

"Sen ne dersin baba? O adam öfke doludur. Hem... Hem sen kızının fikrini sordun mu?"

 

Konuşan Hikmet ağanın büyük oğlu Fırat'tı. Kardeşlerin bir suçu olmadığını bilerek onlara hep iyi davranmıştı. Kerem'den iki yaş büyüktü ama asla onları aşağılamamıştı. Onları korumak için elinden geleni yapmıştı.

 

"Azat ağa İstanbul'daydı bir süre. Yolları kesişmiş kardeşinle. Kerem'de Azat'la otururken görmüş kardeşini ve evlenmeyi istiyorlar."

 

Fırat sakince Kerem'e doğru baktı. Kerem âşık gibi değildi ama aksi bir şeydesöylemiyordu.

 

"Melek'le yarın konuşacağım. Eğer aksi bir şey duyarsam bu iş yatar baba."

 

Baran eşini de alarak odasına giderken Hikmet ağa, herkesi odasına göndermişti. Soyluhan'lar yavaşça odasına dağılırken Melek odasında sevdiği adamla nişan hazırlıkları yapıyordu.

 

Loading...
0%