@zehra
|
Bölüme başlamadan önce satır arası yorum özelliği gelmiş. Satırlar arası fikrinizi belirtirseniz sevinirim.
Saat gece yarısını bulmuştu. Ömer kümesin önündeki bankta oturmuş, yıldızlara bakarak kafasının içindeki sesleri susturmaya çalışıyordu. Düşünmekten uykusu tutmamıştı öyle ki çareyi de dışarı çıkmakta bulmuştu. Ancak pek bir işe yaramamıştı. Şimdide yıldızlara odaklanmaya çalışıyordu. Hatta daha çok güç almaya çalışıyordu. Çıkmaz da kalmıştı. Yaslanacak bir omuz, sığınacak bir liman arıyordu. "Neredesin be abi." Dedi, bakışları yere inerken. "Yokluğun ne çabuk belli oluyor." İç geçirdi. İnsanın hayatı bir günde mahvolur muydu hiç? Süsen'de de durum aynıydı. Güçlü olmak için sebeplerinin olmaması dışında. Enkaz yığını gibi hissediyordu kendini. Ayaktayken devrilmiş bir bina gibi... Yanında ki sandalye de kafasını koluna koyup, uyuya kalmış annesine baktı. Kendisiyle beraber onuda süründürüyormuş gibi hissediyordu. Elini bacaklarına götürdü. Hissedemeyeceğini bile bile. Dokundu, dokundu, dokundu. Olmadı, hissetmedi. En çok umudu öldürürdü insanı. Çocukken de neyi umut edip, hayal etse sonuç yine hüsrandı. Hayellerde kaçak inşaat gibi değil miydi? Bir gün yıkılacağını bile bile hep içinde yaşamadık mı? "Ömer." Dedi Yasmin. Bankta oturan Ömer'e bakarak. Onu evde göremeyince korkmuştu bi' an. "Neden daha uyumadın?" Bakışlarını Yasmin'e çevirip "Uyku tutmadı." Dedi. "Sana sormalı?" "Uyumuştum. Bir ara uyandım yoktun. Korktum, sana bakayım dedim." Ömer'in hemen yanına oturdu. Solgun yüzünü, kırmızlaşmış gözlerini inceldi. "Yine mi o kızı düşünüyorsun?" Yerdeki çakıl taşlarıyla oynarken iç çekti. Verdiği zarar büyüktü evet. Ama onda da hasar kalmıştı bu vicdan azabı. "Nasıl düşünmeyeyim ki?" Dedi sıkıntyla. "Benim yüzümden çıkamadı hastaneden daha." Ona nasıl tesseli vereceğini bilemeyen Yasmin elini, omzuna attı. "Bilerek yapmadın..." Diyebildi sadece. "Bilerek yapmadın. Böyle olmasını istemedin ki." İsteyip, istememek? Bir suçun savunması olabilir miydi? Niyeti ne olursa olsun sonuça mı bakmalıyız yoksa Sonucu ne olursa olsun niyete mi bakmalıyız? Niyet ne olursa olsun bazen yapılan eylemler kötü sonuçlar doğurabilir. Ancak sonuç ne olursa olsun birini yargılamadan önce savunma hakkı vermeliyiz. Sonuç ne olursa olsun niyet daha önemlidir. "Verdiğim zarar büyük ama." Dedi utançla. "Neresinden tutarsam tutayım. Sonuç hep aynı olacak." "Ama yanındasın. Yanlız bırakmıyorsun." Dedi tesseli verircesine. "En azından kaçmadın." Ama atladığı bir yer daha vardı Yasmin'in. Delikanlı şu durumda kimseye söylemeyip, hala özgür olduğu içinde kendine kızıyordu. Kızın gözlerinin içine baka baka yalan söylüyordu. Bunun içinde kendini aşağılık bir yalancı gibi hissediyordu. "Doğru.." dedi Ömer. "Yanındayım. Hiç birşey olmamış gibi." İşte o an anladı genç kız. Ömer'in vicdan azabını hiçbir söz, kelime dindirmeyecekti. Gece yavaşça kendini gün ışınlarına bırakıyordu. Gün tamamen aydınlanmıştı. Kuşlar cıvıldaşıyor, ağaçların yaprakları rüzgarın hafif okşaması ile sallanıyordu. Gökyüzü maviliğini koruyor, bulutlar bembeyazca süslüyordu. Ömer, erkenden kalkmış kardeşlerine evdeki malzemeleri kullanarak kahvaltı sofrası hazırlamıştı. Harika uyanmış, elini yüzünü yıkayıp, kurulamıştı. Abisinin, gittikleri okulun formasını giymiş olduğunu görünce, gözleri parladı. Sonunda yavaş yavaş hayata dönüyordu. "Ömer.' dedi gülümsemeyle. "Okula geliyorsun sonunda dimi?" Bardağa çayı doldururken kafa salladı Ömer. "Evet." Dedi. "Bir yerden başlamam gerekiyordu." Küçük sohbetlerini duyan Yasmin'de gülümsedi. Delikanlının halinde pek bi' değişiklik olmasada kızlar buna çok sevinmişti. Birlikte kahvaltılarını yaptıktan sonra. Okula geçtiler. Ataman Koleji. Akif'in yardımıyla burs aldıkları özel bir okuldu. Erken gelen tek tük öğrencileri geçip, sınıflarına geldiler. Ömer'i gören Doruk kollarını kaldırıp "Sonunda be Ömer." Dedi. "Bir an okulu falan bıraktın sandım." "Öyle bir lüksüm olmadığını biliyorsun." Dedi Ömer. Sonra çantasını sıraya bırakıp Doruk'la tokalaştı. __________ Doktor, bir takım kontrollerden geçiriyordu Süsen'i. Bacaklarını çekiç, ve iğne ile test etmişti. Ancak genç kız yine hissetmemişti. Doktor gittikten sonra sinirle bacaklarına vurdu. "Hissedemiyorum! Lanet olsun!" Annesi Süreyya hızla durdurdu kızını. "Dur annecim, dur lütfen." Kızının bu haline dayanamayıp göz yaşlarına boğuldu acılı kadın. "Anne." Dedi göz yaşları ile annesine bakarken. "Ben artık hissetmek istiyorum." En az Süsen kadar Süreyya'da istiyordu kızının eskisi gibi yürümesini. Ancak elden ne gelirdi ki? Şimdi tek temennileri doktorun bahsettiği tedavi süreçleriydi. Umutlarını sonuna kadar kullanacaklardı. Günler geçmişti öyle. Hastaneden çıkmasına saatler kalmıştı Süsen'in. Bora destek için genç kızın yanındaydı. Kızın, bacaklarına masaj yapmaya çalışıyordu ama pekte beceremiyordu. "Bora, tamam bırak teşekür ederim." Dedi kız bıkkın bir tavırla. Bora incitmemek için yavaşça bıraktı kızın bacağını."İyi peki." Deyip sedyenin yanında olan sandalyeye oturdu. Süsen, annesine dödü sabırsızca. "Ne kadar daha hastanede olacağım?" Diye sordu. "Sabır kızım." Dedi. "Akşam çıkacağız." Bir yandan da Ömer'e mesaj yazarak ona haber verme gereği görmüştü Süreyya. Sonuçta genç çocuk onları yanlız bırakmayıp hep yanlarında olmuştu. Hastaneden çıkacaklarını bilemeye hakkı vardı. Telefonu ile Ömer'e mesaj yazarken Süsen farkedip "Ne yapıyorsun?" Diye sordu merakla. Kadın mesaj yazma işini bitirdikten sonra kızına döndü. "Ömer'e de haber vereyim dedim." Bu, Bora'nın hoşuna gitmemişti. Ömer'den hoşlanmamıştı. Bü yüzden "Neden ki?" Diye sorguladı. "Çünkü Süsen'in hep yanındaydı. İyileşmesinde de katkısı var. Ayıp olur haber vermezsek." Diye sorusunu nazikçe cevapladı Süreyya. Olumlu anlamda kafa salladı Bora. Her ne kadar hoşuna gitmese de katlanacaktı. Bu sırada Ömer'de okuldan çıkıyordu. Süreyya'nın mesajını görünce gülümsedi. Süsen'in hastaneden çıkması onu mutlu etmişti. Çantasını omzuna alıp Yasmin ve Harika'ya döndü. "Siz eve geçin. Benim biraz işim var." Dedi. "Akşama da işe gideceğim, geç gelirim." "Tamam." Dedi Yasmin. Harika'da abisinin yanağına küçük bir buse bıraktı. "Kolay gelsin şimdiden." Ömer gülümseyerek kızlarla vedalaştıktan sonra sınıftan çıktı. Bahçeye çıktığında adının seslenilmesi ile durdu. "Ömer!" Arkasını döndü. Ayşe'ye dönüp sadece bir bakış attı. "Efendim." Birkaç adımla Ömer'in yanında durdu Ayşe. "Neden konuşmuyoruz?" İç çekti delikanlı. Bir zamanlar delice aşık olduğu mavi gözlere soğuk bir edayla baktı. "Bende çok kez sordum kendime." Dedi sitemle. "Uyduruk bir olaya küsüp en zor günümde yanımda bile olmadın. Bu soruyu önce kendine sormalıydın." Uzaklaşmak için adım attığı sırada Ayşe'nin kolunu tutmasıyla durdu. "Haklısın. Çocukluk ettim. Ama lütfen bitmesin böyle." "Bitecek birşey kalmadı." Deyip kolunu, kızın parmaklarının arasından sıyırdı. "Biz diye birşey kalmadı." "Ömer, Lütfen." Dedi Ayşe. Ancak biten bitmişti işte. Kırılmıştı bir kere kalbi. Hiçbir söz dindirmeyecekti öfkesini. Çünkü o bunu haketmemişti. Yazı bitmiş, kalem kırılmıştı bir kere. Zaman geçmiş, geri alınması da imkansızdı. Hatalar da telafi olmazdı hatta sadece unutulurdu. Ancak Ömer bunu unutacak gibi görünmüyordu. Arkasından üzgün bir şekilde baktığını bilsede Ömer dönüp gitti. Ona ihtiyacı varmış gibi hissettiği genç kızın yanında olması gerekiyordu. Okula yürüme mesafesinde olan hastaneye doğru gitti. İçeri doğru girip Süsen'in odasının olduğu kata çıktı. Önce camdan içeri baktı. Bora ve Süsen vardı. Süreyya hanım görünmüyordu. Daha sonra nazik bir şekilde kapıyı tıklatıp içeri girdi. Süsen'e gülümseyerek. "Geçmiş olsun Kardelen çiçeği." Dedi. Ömer'in bu söylemi hoşuna gitti genç kızın. Gülümsedi. "Teşekkürler." Ancak bu samimiyet Bora'yı sinir etmişti. Ömer'e dönüp üstten üstten konuştu. "Hayırdır?" Delikanlı sorgulayıcı bakışlarla Bora'ya döndü. "Anlamadım?" Kafasını önce sağa sonra sola doğru sallarken "Türkçe de anlamıyor çok güzel." Diye sessizce mırıldandı. Sonra tekrar Ömer'e döndü. "Neden geldin diyorum?" Ömer kendini ne kadar frenlemek istese de bu çocuğa gıcık olmuştu. Sabır çekti içinden. Kavga edip bu insanların gözünden düşmezdi. Daha nazik bir mimikle "Süsen'in hastaneden taburcu olacağını duydum." Dedi. "Son kez göreyim dedim." Ömer'in 'Son Kez.' demesi genç kızı şaşırtmıştı. "Son kez mi?" Diye sordu merakla. "Bir daha görüşmeyecek miyiz?" "Bir daha nerde görebilirim ki?" Diye düşündü Ömer. Maddi durumlarına bakılırsa semtleri aynı kefeye bile giremezdi. "Öyle görünüyor." Diyebildi sadece. "Bir daha hikaye anlatmayacak mısın bana?" Hafif makaraya karışık gülümsemeyle sordu bu soruyu. Bu Ömer'i de gülümsetti. Makaraya karışık bir tebessümle cevap verdi kıza. "Fizan'dan bile gelip anlatırım." Genç kızın beklemediği bu cümle içinde bir şeyler yeşertti Ömer'e karşı. Hoşuna gitmişti. Gülümsemesi büyüdü ve hatta hafif kıkırdadı. İkilinin küçük sohbeti Bora'yı rahatsız etmişti. Patavatsız bir şekilde konuştu bu sefer. "Birde flört etseydiniz!" Sinirli bakışlarını Bora'ya yöneltti genç kız. "Haddini bil Bora!" Diye sesini yükseltti. Bu söz, bu patavatsızlık Ömer'in de hoşuna gitmemişti. "Yalan mı?" Diye üste çıktı Bora. "Kızım sen benim nişanlımsın! Bu herifle böyle konuşamazsın!" "Evet nişanlımsın!" Dedi Süsen tahammülsüzce. "Ama sözde! Bak parmağıma yüzük var mı?" Dediğinde elini kaldırmış yüzük parmağını gösteriyordu. "Şurada sana sadece annem var diye katlanıyorum!" Bu duydukları Ömer'i şaşırtmıştı. "Neden sevmediği birine, annesi için katlanıyor ki?" Diye düşündü içinden. "Bak Süsen." Dedi Bora. "Şu halinde bile senin yanındaysam bu sadece sana olan sevgimdendir." Bu sözler altında ezildiğini hisseden genç kızın gözleri doldu. "Ne var ki halimde?" Diye mırıldandı. Zaten sinirli olan Ömer, Bora'nın yanına doğru gitti. Yakasından tuttup ayağa kaldırdı. "Adam mısın lan sen?!" Bu haraketle bozguna uğrayan Bora'da, Ömer'in yakasını tuttu. "Sana ne oluyor be fakir varoş!" Sinirle sarstı yakasından onu Ömer. "Bu kızla bu üslupla konuşmayacaksın." "Ömer, dur." Diye uyardı Süsen. Ömer bakışlarını ona yönlendirince "Bu seni ilgilendirmez." Dedi bir hışımla Bora. Öfkeli gözlerle bakışları Bora'ya kaydı. "İlgilendirir!" Dedi sinirle. "Bu kızı üzemezsin kafana göre!" Çünkü onu koruması gerekiyordu. Sahiplenmesi ve kimsenin üzmesine de izin vermemesi gerekiyordu. Onun bu hale gelmesine sebep olduysa onu, tüm kötülüklerden koruyacaktı. O sırada Süreyya, Süsen'in taburcu olması için gereken kağıtları imzalamış odaya dönüyordu. Odanın kapısını açtığı an karşılaştığı manzara karşısında şaşırdı. "Çocuklar ne yapıyorsunuz?" Diye sordu. Süreyya geldiği için ellerini çekti Bora'nın yakasından Ömer. Düştüğü durum için utandı biraz. "Hiç birşey." Dedi Süsen. "Bora'da gidiyordu zaten. Öyle değil mi?" Diye sordu imayla. Süsen'e sinirli bir bakış atıp hızlı adımlarla kapıyı çarpıp çıktı Bora. Olaya hala anlam veremeyen Süreyya, Ömer'e döndü. "Neler oluyor?" "Şey." Dedi Ömer utançla. Süsen aldı lafı ağzından. "Önemli birşey değil anne." Dedi tahammülsüzce. "Lütfen artık çıkart beni hastaneden. Gökyüzünü görmek, özgür olmasam bile öyle hissetmek istiyorum!" Bu sefer bakışları yere kaydı Ömer'in. Hissettiği vicdan azabını kelimelerle anlatmak mümkün değildi. Ellerinde tekerlekli sandalye ile iki hemşire girdi odaya. Süsen'in oturmasına yardım edeceklerdi. "Dilerseniz." Dedi Ömer. "Dilerseniz oturmasına yardım edebilirim." "Tabiki." Dedi hemşire. "Ama önce Süsen hanım istiyor mu ona soralım." Bakışları Süsen'e kaydı. Soran gözlerle 'Yardım kabul ediyor musun?' der gibi baktı. Tekerlekli sandalyeye her ne kadar da binmek istemese de ona mahkum olan genç kız olumlu anlamda kafa salladı. Bunun üzerine delikanlı onu kucağına aldı. Bir eli, genç kızın bacaklarını diğer eli ise belini sımsıkı tutuyordu. Göz göze geldiler o an. Birbirlerine ilk defa bu kadar yakınlardı. İlk defa birbirlerinin kokusunu duyuyorlardı. Bu garipti. Çünkü yine ilk defa böyle hissediyorlardı. Anın büyüsüne fazla kapılmadan delikanlı tekerlekli sandalyeye oturttu genç kızı. Annesi Süreyya ile birlikte dışarı çıkarttılar Süsen'i. Dışarı çıkınca gökyüzüne baktı hemen Süsen. Bir zamanlar onun için özgürlüğü simgeliyordu. "Eğer bir insan gök yüzünü görebiliyorsa o kişi özgürdür." Diyordu. Yanılmış hissetti kendini. Gökyüzü sadece görülerek, hissedilerek yaşanmıyormuş. Yaşamak için önce özgür olmalıydın çünkü. Özgür olmak içinde yaşamalı. Elini kaldırınca ona dokunmuyordun mesela öyle görüyordun. Dokunmak için önce yakın olmalıydın. Sonra temiz hava ile temas etti burnu. En azından hala nefes almak için yaşıyordu. Yaşamak için nefes almıyordu çünkü artık yarım bir insan olarak görüyordu kendini. Yarım bir beden nasıl yaşayabilirdi? Hastane bahçesinden çıktıklarında sessizliği Süreyya bozdu. "O zaman söyle bakalım güzel kızım." Dedi. "Nereye gitmek istiyorsun?" "Eve." Dedi tek düze bir ses tonuyla. İtiraz etti kadın. "Olmaz Süsen. Hastaneden daha yeni çıktın hava al biraz." "Süreyya hanım haklı." Dedi Ömer fikrini belirterek. Bir süre düşündükten sonra "O zaman.' dedi Süsen. "Sahile gidelim. Unutulmayan deniz kokusunu özledim." Zaten bir Deniz, birde Gökyüzü vardı şu hayatta eşi benzeri olmayan. Baktıkça insanı içine çeken. Birlikte sahilin yolunu tuttular. Geldiklerinde Deniz kokusunu iliklerine kadar çekti Süsen. O sırada Ömer saatine bakıyordu. İşe gitmesi için bir saati kalmıştı. Kısa bir rica ile yanlarından ayrılmayı düşünüyordu. Süreyya hanım'ın "Bu hale neden yanımızda bu çocuk." Gibi düşünmesini istemiyordu. Yanlarında durmaları uygun olmazdı. Nazikçe veda edeceği sıra Süreyya'ya bir telefon geldi. Şirkette çalışan işçilerinden biri, bir sorun olduğunu ve Süreyya'nın gelmesini gerektiren bir durum olduğunu söylemişti. "Ah peki, peki hemen geliyorum." Deyip sonlandırdı konuşmayı. Sonra Süsen'e döndü. "Gitmemiz gerekiyor kızım." "Neden?" Diye sordu Süsen. "Hesaplarda sıkıntı olmuş. Bugün ödeme olacaktı gitmem gerekiyor." Dedi. "Ondan önce seni eve bırakayım." "Gitmek istemiyorum aslında ama." Gitmek zorundaymış gibi hissediyordu. İç çekti. "Peki." Dedi el mecbur. Genç kızın bu halini gören Ömer gitmekten vazgeçip kalan bir saati onunla geçirmeye karar verdi. "Aslında bir saat daha kalabilirim ben onunla." Bunu duyan genç kızın gözleri parladı. Hoşuna gitti bu fikir. Süreyya'da onaylayan gözlerle baktı. "Peki." Dedi. "O zaman bir saat sonra alırım ben Süsen'i." Gitmeden önce Ömer'in gözlerine bakarak. "Kızım sana emanet." Demişti. Ona güvenmişti. Bu Ömer için iyi bir şeydi. Ama hala içinde vicdan azabı vardı tabii. Süreyya gittikten sonra tekerlekli sandalyenin hemen yanında olan banka oturdu delikanlı. Birlikte bir süre karanlık denizi izlediler. Sanki insan nasıl bir duygu ile bakıyorsa öyle görünüyordu. Hüzünlü bakarsan, hüzünlü. Mutlu bakarsan, mutlu. İnsan duygularına bürünüyordu sanki. Delikanlı, içli içli denize doğru bakan genç kızı inceledi bir süre. Hayatını mahvettiği kızın yanında olup ona tesseli verircesine yanında olmak... Bir insan kendini ancak bu kadar aşağılık hissederdi. İç çekti ona bakarken. Genç kız kafasını yanında oturan Ömer'e çevirince bakışlarını yakaladı. Gözlerini kaçırdı hemen. Utanmıştı. Acilen bir konu açması gerekiyordu. Konuşabilmek için. Bunun için illegal yollara basvurmayacaktı. "Neden suskunsun?" Diye sordu düz bir şekilde. "Bilmem." Dedi gördüğü iki çift güzel gözlere bakarken. "Bazen içindeki ses susmaz, sadece onu dinlersin ya. O anlardan birindeyim işte." "Peki, ne diyor içindeki ses?" Diye sordu merakla. Aşağılık bir yalancısın... Bu kızın hayatı senin yüzünden mahvoldu... Bilse iki dakika bile yanında durmaz... Canavar Ömer... Yutkundu. "Öylesine işte." Dedi sadece. Sol elini yumruk yapıp içindeki sesleri susturmak istercesine sıktı. Süsen sağ tarafında kaldığı için farketmiyordu. Ömer'in kısa ve net olmayan cevabı ile konunun uzamayacağını anlayıp önüne döndü. Ruh hali kötüydü zaten. İç çekti. Yumruğunu yavaşça açıp. Nefes alışlarını düzene soktu. Yolun diğer karşısında olan tatlı dükkânı çarptı gözüne. Bir miktar parası vardı. Süsen'e dönüp sordu. "Bici bici sever misin?" "Anlamadım?" Diye sorguladı bir anda. "Bici bici diyorum." Dedi Ömer. "Sever misin?" "Evet." "Peki o zaman." Deyip dükkana doğru ilerledi. İki tane alıp ücretini verdikten sonra genç kızın yanına geldi. Birini ona uzattı. "Al bakalım." Gülümsedi genç kız. Delikanlının elinden aldı bardağı. "Teşekür ettim." "Rica ettim." Dedi Ömer onu taklit ederek. Onun bu haraketi güldürdü Süsen'i. Kahkaha attı. İlk defa bu kadar güldüğünü gören Ömer şaşkınlıkla baktı ona. Çok güzel gülüyordu. Kahretsin gülmek ona çok yakışmıştı. Hep gülmeliydi hatta. Bardaktaki bici biciden bir kaşık alan Süsen "Sende ye hadi." Dedi. Ancak o hala gülüşünde kalmıştı. Delikanlının öylece bakmasına karşılık; "Ne?" Diye sordu genç kız. Kendini tutamayıp "Çok güzel gülüyorsun." Dedi. Genç kızın bir anda duyduğu bu cümle kalbinin teklemesini sağlarken yutkundu. Ne dediğini farkedince kızdı kendine. "Eh yani ilk defa bu kadar güldüğünü gördümde." Diye düzeltti hemen. "Aynen." Dedi Süsen tastikleyerek. "Ondandır." Birlikte tatlılarını yemişlerdi. Sohber hala devam ediyordu ama. "Adının anlamını biliyor musun?" Diye sordu genç kız. "Hayat, canlılık, yaşama sebebi falanmış." Parmakları ile kendini göstererek; "Ama gel gör ki hiç biri ile özdeşmiyorum." Dedi delikanlı. Gözlerini kıstı Süsen. "Kendine haksızlık etme." Dedi çünkü onun sayesinde hiç gülmediği kadar gülmüş ve aynı zamanda da hiç bu kadar özel hissetmemişti. "Senin ki çiçek ismi." Dedi delikanlı. Çiçek gibi bir kızdı. Adının özelliklerini taşıyordu. "Adın gibisin Kardelen çiçeği." Gülümsedi Süsen. Sözleri çok hoştu. Göz göze baktılar. Zaman mı durmuştu? Zamanın nasıl geçtiğini anlamayan ikili için artık veda vakti gelmişti. Arabadayken ona el sallayarak "Hoşçakal Kardelen çiçeği." Demişti. Yine tatlı tatlı gülümsemişti. İşe kendi kendine sırıtarak gelmişti. Benzinliikte gece vardiyasına kalmıştı. Arada bir Süsen'le geçirdikleri zaman geliyordu aklına. Gülümsüyordu sebebsizce. Bu iş arkadaşı olan Ege'nin dikkatini çekmişti. "Hayırdır miço?" Dedi sırıtarak. "Ne hayırdır ege?" Diye sordu anlamayarak. "Geldiğinden beri ağzın kulaklarında." Dedi Ege. "Onu soruyorum." "Yok." Dedi inkar ederek delikanlı. "Sen yanlış anlamışsın." "Kimi kandırıyorsun?" Dedi Alayla. "Bana bak." Göz Kırptı. "Yenge falan mı var yoksa?" Göz devirdi Ömer. "Yok be oğlum. Ne yengesi." "İyi peki öyle olsun." Dedi sırıtmaya devam ederken. "Yakında çıkar kokusu." Yoğun çalışma sonrası işini bitirmiş eve doğru dönüyordu Ömer. Yorgunluktan bayılmak üzereydi. Eve gidip hemen uyumak istiyordu. Düz yolda adım atmaya devam ediyordu. Ancak o sırada tam beş tane motor grubu önünü kesti. Delikanlı adımlarını durdurup kaşlarını çattı. "Ne oluyor lan!" Dedi anlam veremeyerek. Motorda ki adamlara baktı. Hepsinin de kafasında kask vardı. Ortada olan motorda ki adam kaskını çıkartınca onun Bora olduğunu anladı. "Bora!" Dedi her şeyi anlayarak. Sinsi bir sırıtışla baktı ona. "Hesaplaşma vakti Ömer." Dedi gıcık bir şekilde. Bora'ya ve yanındaki kasklı kişilere bakarak bir gülüş attı delikanlı. "Sana bu sabah adam mısın diye sordum ya." Cıkladı. "Sen adam değilsin." Dedi. "Birazdan." dedi sinirle "Böyle konuşabilecek misin bakalım?!" "Ben kavgadan korkmam da." Dedi Ömer alayla. "Sen benden baya korkmuşsun." Parmakları ile yanındakileri göstererek devam etti. "Karşıma tek çıkamadığından belli." Ömer'in dedikleri ile iyice sınır olan Bora. "Beyler!" Dedi öfkeyle. "Gebertin şunu!"
Bölüm sonu... Geç geldi farkındayım ama uzun bir bölüm yazmak içindi. Umarım beğenirsiniz. Bölüm nasıldı? Sizce Süsen gerçeği öğrenince ne olacak? Süsen, Bora ile neden nişanlanmış olabilir? Bu bölüm bir şarkı olsa bu, hangi şarkı olurdu? Buraya en sevdiğiniz şarkı sözünü bırakın? Bora'ya gıcık olanlar da buraya sjsj. SüsÖm bu bölüm nasıldı? Sizce SüsÖm engelleri aşabilecek mi? Ha birde şunu sormak istiyorum. Kendi karakterlerimi çıkartmak istiyorum. Okuyup destek olur musunuz? Hepsine cevap verirseniz sevinirim. Bir daha ki bölüme görüşmek üzere...👋🏻
|
0% |