Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm: "Kardelen Çiçeği."

@zehra_nur

Okuyup yorum yaparsanız sevinirim. Yorumlarınıza cevap veremiyorum. Uygulamada hala o özellik yok bunun için kusura bakmayın lütfen.

Keyifli okumalar...

 

Hastaneden çıkıp Doruk'ların lüks villasına gelmişti. Kapıya hızlıca vurmaya başladı. "Doruk aç şu kapıyı!" Hıncını kapıdan alıyordu bir nevi. Bir süre sonra kapı açıldı, açan kişi Doruk'tu. "Ne oldu?!" Dedi endişeyle.

"Kız bizim yüzümüzden sakat kaldı! Bacaklarını kullanamayacak!" Dediğinde Doruk bi' an duraksadı ve "Ömer." Dedi. "Kıza ben değil sen çarptın."

Yutkundu. Çünkü bu gerçek her yüzüne çarptığında nefes almak ağır geliyordu bedenine. Sıkıntı ile iç çekti bakışları yerdeydi. Bu aralar hep öyle değil miydi zaten.

Akif'de şirketten eve yeni gelmişti. Ömer ve Doruk'u dışarıda görünce sorgulayıcı bakışlarla sordu. "Çocuklar hayırdır. Neden okula gitmediniz siz daha?"

Bu soru üzerine Ömer histerik bir gülüş attı. "Okul diyor adam." Diye geçirdi içinden. "Bizim yüzümüzden o kız okula gidemezken okul diyor." Bakışlarını akif'e çevirdi. "O kız bizim yüzümüzden bacaklarını kullanamayacak!"

Akif sıkıntıyla iç geçirdi. Onu da üzmüştü bu gerçek ama Elden ne gelirdi ki? "Bak Ömer." Dedi Ömer'in omzuna elini koyarken. "Anlıyorum vicdan azabı çekiyorsun ki haklısın da. Ama elden birşey gelmiyor."

"Elden birşey gelmiyorsa bırakın beni teslim olayım! Başka çarem kalmadı artık! Hergün öleceğime birgün öleyim!" Dedi en sonunda patlama dercesine gelmişti. Bu yük çok ağırdı. Masum bir insanın onun yüzünden sakat kalmasına, hayatının kararmasına dayanamıyordu.

Akif'de Ömer'e karşı daha sakin ve daha ikna edici olmak istiyordu. "Kardeşlerin ne olacak?" Diye sordu. "Sen gidip teslim oldun diyelim, zaten bir abilerini kaybettiler. Sende hapse girersen artık onların da yetimhane de olmalarını göze almışsın demektir."

"Yetimhane mi?" Diye sorduğunda sesi titriyordu.

"Evet yetimhane. O kızlar reşit değil. Sen de gidersen ne olacağını sanıyorsun."

"Hayır olamaz." Dedi yere bakarken. "Hepimiz böyle dağılamayız... Bu haksızlık." Sesi oldukça sessiz çıkmıştı.

 

__________

 

Okulun bahçesinde ki bankta otuyordu kızlar. Bir yandan da abilerinin içindeki olduğu duruma üzülüyorlardı. "Bugün hoca Ömer'i sordu. Bir haftadır okula uğramıyor." Dedi Harika.

Yasmin'de sıkıntı ile iç geçirdi. "Yazık ona da, ne yapsın? Derdi azmış gibi omuzlarına bir yük daha aldı."

"Yine hastaneye uğradı galiba." Yerdeki çakıl taşlarıyla ayağı ile oynuyordu. Bu sırada Yasmin aklına gelen fikri hemen dudaklarının arasına aldı. "Bizde mi uğrasak yanına?"

Ama bu fikir Harika'nın pek hoşuna gitmemişti. "Saçmalama Yasmin." Dedi. "Ne yapacağız orada."

Bunun üzerine Yasmin iç geçirdi. "Haklısın. Gidince; benim abim sana çarptı bizde ziyarete geldik diyemeyiz."

"Kızlar!" Dedi yan taraftan gelen ses. "Ömer nerede? Neden gelmedi bu günde?"

Kızlar bakışlarını oraya çevirdi. Bu kişi Ayşe'ydi. Harika onun sorusuna histerikçe güldü. "Sen." Dedi Alayla. "Abim öleli bir hafta oldu yanımıza bile gelmedin de, şimdi mi merak ediyorsun Ömer'i?"

Ayşe, Harika'nın bu söylemine afalladı. "B-ben..." Elini kaldırdı Yasmin. Sözünü kesip konuştu."Mazeret kabul etmiyoruz. İkile!"

"Of be!" Dedi suçunu bastırıp üstte çıkmak için. "Ne haliniz varsa görün!" Yanlarından uzaklaşınca sinirle söylendi Harika. "Gereksiz!" Yasmin'de hem fikirdi bu konuda.

________

Süreyya ise hala Süsen'in başındaydı. Doktor onu bir çeşit sakinleştiricilerle durdurmuştu. Kızının bu haline içi parçalanıyordu zavallı kadının. Gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Kızının elini tutmuş, saçlarını okşuyordu.

Odanın kapısı aralandığında içeri kumral saçları olan, mavi gözlü, 1.80 boylarında gençten biri gelmişti. Genç, kızı o halde görünce kötü oldu bi' an. "Süreyya teyze!"

Kadın bakışlarını gelen gence çevirdi. "Bora oğlum." İç çekti. "Gel oğlum gel. Uyanınca konuşup sen sakinleştirirsin belki."

Birkaç adımla yanlarına yaklaşıp boş olan sandalyeye oturdu. "Olanları duydum. Süsen yürüyemeyecek mi gerçekten?"

"Doktor öyle dedi evet. Süsen kriz geçirdiği için detayları konuşamadım."

Bitkin bir şekilde uyuyan Süsen'e bakıp, üzgün bir şekilde iç geçirdi Bora. Daha sonra Süreyya'ya döndü. "Süreyya teyze bizi yanlız bırakabilir misin?"

Süreyya'da anlayışla karşıladı."Peki oğlum. Uyanırsa beni çağır olur mu?" Dedi ayağa kalkarken.

'Tamam.' anlamında kafa salladıktan sonra kapıyı aralayıp, dışarı çıktı kadın. Genç, yatakta yatan kızın parmaklarını tuttu. Onlara küçük birer öpücük bıraktı. İpeksi saçlarına dokundu, narin tenine. Sonra kulağına yaklaşıp "Özür dilerim." Diye fısıldadı.

-
Akşam olduğunda Ömer yine hastanenin kapısında buldu kendini. "Bu vicdan azabıyla fazla yaşamam!" Diye düşünüyordu içten içe. "Keşke ölsem de bitse bu işkence!" İçeri girdiğinde yoğun bakım ünitesinin koca camından görünüyordu içerisi. Süsen uyanık bir biçimde tavana bakıyordu. Annesi Süreyya etrafında pervane oluyordu ama nafileydi. Genç kız öylece donuk bir şekilde yatıyordu. Galiba her hastaneye geldiğinde içindeki acı ve azap biraz daha alevlenecekti. Gelmese de vicdanı susmayacaktı. Ömer içinde yaşadığı durumu nasıl atlatacaktı? Hayır hiç bir zaman atlatamayacaktı.

Ömer onları izlerken Süreyya onu farketmişti. Elini kaldırıp içeri gel anlamında işaret yapınca Ömer yavaş adımlarla kapıyı açıp içeri geçti. "Ömer oğlum." Dedi Süreyya. "Sende kaç gündür bizimle yoruldun."

"Ne demek Süreyya hanım." Dedi Ömer nazik hareketlerle. "İnsanlar bugünler de yan yana olmalıdır." Onun bu söylemi gülümsetti kadını.

Bakışları, sanki orada değilmiş gibi yatan kıza değindi. İç geçirdi. "Allah'ım..." Dedi içinden. "Keşke onun yerine ben yatsaydım da, bu günahsız kız eskisi gibi olsaydı."

"Konuşmuyor hiç." Dedi kızına bakarken Süreyya sitem edercesine. Daha Sonra bakışları Ömer'e döndü. "Birde sen denesen?"

"Ben mi?" Şaşırmıştı Ömer. Nasıl konuşturabilirdi ki birde utanmadan. "Bence hiç denemeyeyim. Hem beni tanımıyor bile."

Israr etti bir umut kadın. "Lütfen Ömer oğlum. Denemekten zarar gelmez. Ben inanıyorum sen yaparsın." Yalvaran gözlerle bakan kadının ısrarına karşı koyamadı Ömer. "Peki." Dedi pes edip. Süreyya'da gülümseyip konuştu. "Teşekür ederim oğlum. Bende o ara doktor ile konuşayım." Kadın kapıyı aralayıp dışarı çıkınca delikanlı ne yapacağını bilemedi. Yine de deneyecekti. Madem bu kızın, bu hale gelmesine sebep olmuştu bunu ona borçluydu. Onun yanında olup destek olmalıydı. Hayata dönmesine yardım etmeliydi. Yatağın yanındaki sandalyeye oturdu. Ne diyeceğini bilmediği için ilk aklına geleni. "Geçmiş olsun Süsen." Bu neydi böyle? Kızı o hale getirip birde geçmiş olsun mu diyordu? Bunun için kendine bir kez daha kızdı. En iyisi kendini tanıtmalıydı ilk önce. "Ben Ömer. Sen beni tanımıyorsun ama bu önemli değil. Önemli olan bir damla da olsa mutlu olmak değil mi?" Cevap gelmemişti. Hala bir kıpırdanma falan yoktu. İç geçirdi genç çocuk. Kızın konuşması biraz zor olacak gibi görünüyordu.

"Peki konuşmuyorsun anladım. O zaman sana bir hikaye anlatmak isterim." Kardelen çiçeğinin hikayesiydi bu. Başladı anlatmaya hikayeyi. "O çicek, dağın başında, en zorlu şarların arasında karların arasında açmıştı. Mor renginin büyüleyici tonlarını taşıyordu. O güne kadar yediği ayazları onu hiç bir zaman kopartamamıştı. Hatta o kadar cesur bir çiçekmiş ki rüzgara bile meydan okuyormuş. Bir gün arkadaşları ile dağa tırmanan çocuk orada gezinirken karın içinde açan o çicek dikkatini çekmiş, güzel renkleri hoşuna gitmişti. O çiçeğe bakarken oynadıkları oyunu bile unutmuştu. Aşık olmuştu bu çiçeğe. Bir süre yapraklarını seven çocuk normalde çiçekler yazın açtığı için çiçeğin o soğukta öleceğini sanmış. Kendince bir merhametle Ölmesini istemediği çiçeği koparmış, Evine götürmüştü. Daha sonra üşüdüğünü sanıp, sıcak şöminenin yanına koymuş. Ama saatler sonra çiçek solmaya başlamış. Çocuk bunu farkedince "Altında toprağı yok. Ondandır herhalde." Demiş ve evdeki saksılarına gömüp, üstüne de şu serpmiş. Günlerce öyle kalan çiçeğin rengi git gide solmuş, eski güzel halinden eser kalmamıştı. Bu süre zarfında çocuk çiçek eski haline dönsün diye elinden geleni yapmış tabii. Ancak yaptığı hiç birşey işe yaramamıştı. Neden böyle olduğunu kara kara düşünen çocuk en sonunda farketmişti. Bu çiçek kopardığı gün ölmüştü zaten. Bunu farkettiği gün herşey için çok geçti. Günlerce hatta aylarca vicdan azabı çeken çocuk sıcak bir yaz sabahı çiçeğin tohumunu alıp tekrar dağa tırmanmış, bir güzelce hepsini ekip, can suyunu dökmüştü üstlerine. Ve hergün üşenmeden koca dağı tırmanıp, sulamaya devam etmiş. Ama ne yazık ki tekrar açmamıştı hiçbiri yeniden o çiçek gibi. En sonunda pes etmiş çocuk. Çünkü bir daha o çiçek geri gelmeyecekti.." Anlatırken sustu bir anda. Hikaye de kendini ve yanında çaresizce yatan o kızı gördü. Hikayede ki Kardelen çiçeğinde Süsen'i, onu bilmeden hayattan koparan çocukta da kendisini görmüştü. Bakışları her zaman olduğu gibi yine yere indi ve sustu çünkü hikayeyi anlatmaya devam edecek gücü kalmamıştı tekrardan. Etraf sakinliğini korurken Ömer'i şaşırtacak bir şey oldu. "Sonra ne olmuş peki?"

Süsen'in bakışları ondaydı ve merak eden gözlerle ona bakıyordu. İçinde tarif edilemez bir mutluluk oldu. Gülümsemesini saklayamadı. Kızın ilgisini çekmeyi başarmıştı! Hikayeyi yeniden anlayacak gücü aldı tekrar. "Sonra aylar geçmiş. Köye vurmuş kar yine. Çocuk bir umut yeniden çıkmış dağa. Gördüğü manzara karşısında içi içine sığmamış. Etrafta bir sürü o mor çiçekten açmış. O gün, o mutluluk ile beraber anlamıştı bu çiçeğin sadece karda açan bir çiçek olduğuna. Daha sonra sadece karın ortasında açan bu çiçeğe Kardelen ismini vermiş. Yıllar geçse bile Dilden dile yayılan bu hikaye sayesinde de bu çiçeğe hep, Kardelen çiçeği denilmiş."

Bir süre suskunluğunu koruyan Ömer, kızın vereceği tepkiyi merak ediyordu. "Ne farkeder ki?" Dedi Süsen umutsuzca. "Ölen çiçek geri gelmedi ki."

Yutkundu Ömer. Ama çabuk toparladı. Çünkü üzerinde tartışabilecekleri bir noktaya parmak basmıştı. "Ama..." Dedi Ömer. "O çiçek kopmasaydı. Yerine yeni güzel çiçekler gelemiycekti."

İtiraz etti Süsen. "O gün, o çocuk dağa çıkmasaydı o çiçek hala yaşıyor olacaktı." Dedi.

"Eğer yaşasaydı. Dilden dile yayılıp, bilinmeyecekti bu hikaye." İkisi de haklıydı aslında sadece biri olumsuz, diğeriyse olumlu tarafından bakıyordu olaylara.

İkili ufak çaplı bir tartışmaya girdiğinde Süreyya gelmiş, camdan görmüştü onları. Kızının konuşuyor olmasına çok sevindi. Bu genç çocuk onu hayata döndürecek gibi duruyordu.

Ömer, Süsen'in umutsuzluğuna karşılık verirken düşündü. Anlatmak istediği şey, çiçeğin ölümüyle ilgili değil, çocuğun onun için yaptığı iyilikle ilgiliydi. Belki çiçek geri gelmedi, ama çocuğun içindeki değişim ve vicdanının sesini dinlemesiydi asıl önemli olan. "Evet..." Dedi. "Belki çiçek geri gelmedi ama önemli olan çocuğun içinde yaşadığı çatışma, değişim değil mi? Çiçeği kopardı, ama neden kopardı? Asıl önemli olan bunlar. Çiçeğe zarar verdi evet. Ama amacı zarar görmesini engellemekti. Mesela bunun için onu suçlayamayız. Hatta yerine yenilerini ekti çünkü vicdan azabı sarmıştı çocuğu. Önemli olan her felaketin arkasından mutlaka güzel şeylerin geleceğini bilmektir."

Bir süre susup, düşündü Süsen. "Haklısın..." Dedi en sonunda. "Kendi umutsuzluğumla hikayenin sadece olumsuz tarafını gördüm. Yerine yenisi gelmiş olsa bile o çiçek artık ölü. Güzel günleri göremeyecek, hissedemeyecek. Benim gibi. Benim de bacaklarım gelmeyecek yeniden." Dediğinde gözyaşları süzülüyordu kızın yanaklarından. Ömer, o an yutkunamadı. Yumru oluştu boğazında. Ne diyeceğini bilemedi. Vicdan azabı illetti onun bir kez daha canını yakmıştı. Ne yapacağını bilemedi? Konuşturmak isterken canını yakmıştı kızın. "Salak kafam!" Diye içinden kızdı kendine.

Sonra parmağını uzatıp sildi yaşlarını kızın. Onun yüzünden bir kez daha ağlamasına izin vermedi. "Düşünme böyle." Diyebildi sadece. Kız, Ömer'in bu yaptığına anlam veremedi. Neden ilgileniyordu ki onunla, sebepsiz bir şekilde? Burnunu çekip, bakışlarını kaldırdığında göz göze geldiler. Bir süre öyle bakarken,

Oda kapısınım aralanması ile ikisininde bakışlarını çektiler birbirlerinden. Süsen, içeri gelen gence baktı. Gelen kişi Bora'ydı. Ömer'e tuhaf tuhaf bakıyordu. Bu Ömer'i rahatsız ederken oturduğu yerde hafif doğruldu.

"Merhaba." Dedi içeri gelen genç, ona bakarak. Nazik bir baş haraketi ile, "Merhaba..." Dedi. "Ben Ömer."

"Biliyorum." Derken bakışları Ömer'i süzüyordu. Ona alt sınıf olduğunu belli eden bakışlar atıyordu. Ömer bunu farkediyrodu ama sineye çekiyordu. Çünkü alt sınıftı zaten. "Allah karakter yoksunluğu vermesin!" Diye geçirdi içinden.

"Bende Bora." Diye devam etti konuşmasına. "Süsen'in nişanlısıyım." En sondaki kelimeyi bastırarak söylemişti. Sanki Ömer'e inat olsun diye. Ömer'de hafif sinirle iç çekti sadece.

 

Bölüm sonu..

Sıkmamak için kısa tutmak istedim. Umarım beğenirsiniz. Ben çok sevdim açıkçası bu hikâyeyi.

Kardelen çiçeği hikayesini nasıl buldunuz?

Yorum ve oy vermeyi unutmayın. Her okuyan takip ederse sevinirim... Yazım hatalarim varsa affola.

 

Bir dahaki bölüme görüşmek üzere...👋🏻

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%