Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@zehra_nur

Kaçmaktan iyice yorulmuş, binaların arasına sığınmıştım. Soluk soluğa kalmıştım ve şiddetle yağan yağmur, bedenimi sırılsıklam etmişti. Soğuk su damlaları, üzerimdeki giysilerin içine sinmiş, beni adeta dondurmuştu. Ellerimi soğuktan hissetmeyecek duruma gelmiştim; sıcak nefesimi ellerime üflerken, ağzımdan çıkan buhar havanın ne denli soğuk olduğunun bir işaretiydi. "Bilmediğin yoldan gidersen böyle olur," diye düşündüm, içimdeki korku ve çaresizlikle birlikte. Kız kaçırmak için pusu kuran adamlara tanık olmuş, şimdi de onların hedefi haline gelmiştim.

Aklımda sadece bir düşünce vardı: "Ne diye bu saatte dışarı çıkarsın ki, kızım?" Kalbim hızla çarpıyordu; sanki göğsümde bir kuş hapsolmuştu. Kafamı ve sırtımı, arkamda yükselen taş duvara yasladım. Adım sesleri yaklaşırken içimde bir panik dalgası yükseldi. Ayağa kalkmayı denedim ama usulca kaçmaya çalışırken yere düşen telefonum, zaten boş olan sokakta yankılanan bir sesle bütün dikkatleri üzerime çekti. "Allah kahretsin!" dedim içimden, tam telefonumu alıp kaçacaktım ki, bir adamın sesi arkamdan geldi.

"Buldum onu, koşun!" diye bağırdı. Adamların sesi, kalbimin atışlarını daha da hızlandırdı. Arkama baktım ve onların çok yaklaşmış olduğunu gördüm. Bir an için zaman durdu gibi hissettim; nefesim kesildi, panik içinde ne yapacağımı bilemedim. Şimdi, kaçmak için her şeyi göze almam gerekiyordu.

Korkunun bendini aşan bir heyecanla, sokakta koşmaya başladım. Binaların arasındaki karanlık, beni yutmaya çalışırken her adımda daha da hızlandım. Yağmur, gözlerimi yaşartıyor, ayaklarım kayıyordu ama durmak yoktu. Arkada bağıran sesler, adımlarının yankısı, kalbimin gürültüsünü bastırıyordu.

Kafamda çığlıklar atarak düşünmeye çalıştım. Kimlerden kaçıyordum, nereye gidiyordum? Bir köşe dönmem gerekiyordu, belki de bir çıkış bulabilirdim. O an, yanımdan geçen bir sokağın ışığını gördüm; karanlıkta parlayan bir umut ışığı gibi görünüyordu.

Hızla o yöne doğru yöneldim. Yağmur, koşarken yüzümü çarpıyor, beni yavaşlatmaya çalışıyordu ama ben daha da hızlandım. Arkamda koşan adamların sesleri, giderek yaklaşmaya devam ediyordu. "Onu kaybetmeyin!" diye bağırdı bir diğeri. Kalbim, bu tehdidin ağırlığı altında hızla çarpıyordu.

Sokağa girdiğimde, çevremdeki binaların arasındaki gölgeler daha da derinleşti. Ama bir an bile duraksayamazdım.

Tam o sırada, karanlığın içinden bir figür belirdi. Gözlerim kamaşırken durmak için hamle yapamadan geniş cüssesine çarpıp yeri boyladım. Kalçam sert bir şekilde yere değdiğinde acıyla inlememek için dişlerimi sıktım. Bu kişi kimdi? Arkadaş mı, düşman mı? Ama zamanım yoktu, tam şuan kalkıp, yanından geçip gitmem gerekiyordu. Lakin kilitlenmiş gibi yerimden kıpırdayamadım. Karşımdaki figürün yüzünü tam göremedim ama onun karanlıkta beliren silueti beni korkutmaya yetti. Yavaşça başımı kaldırdım ve gözlerim karanlığa alışırken, figürün üzerimdeki tehditkar bakışlarını hissettim. Kim olduğunu bilmek için içimde bir merak belirdi ama bu merak, aynı zamanda bir korku dalgasıyla karışıyordu.

"Yavaş ol!" dedi derin bir sesle. Karanlığın içinde neyin peşinde olduğumu anlamaya çalışırken, "Kimsin?" diye fısıldadım; sesim titrek ve çaresiz bir şekilde yankılandı. Adam, siyah kabanının iç cebinden bir paket sigara çıkardı, parmaklarıyla dikkatlice bir tane aldı ve dudağına götürdü.

Tam o anda, sokağın derinliklerinden gelen sesler kulaklarımda yankılanmaya başladı. "Kızı bulun! Elimizden kaçıramayız!" diye bağıran kalabalık bir grup, sokağın etrafında hızla dolaşıyordu. Kalbim hızla çarparken, adam çakmağını çıkardı, ateşi parlayarak sigarasını yakarken gözleriyle beni izliyordu.

"Benimle gel!" dedi, yaktığı sigarayı iki parmağının arasına alarak. Yüzündeki kararlılık, içimde bir umut kıvılcımı yarattı ama aklımdaki korku hâlâ ağır bastı. Bu adamın güvenilir olup olmadığını bilemiyordum; ama başka bir seçeneğim yoktu. Peşimdeki tehditten kaçmak için onunla gitmek zorundaydım. Ellerimi soğuk zemine bastırıp, ürkekçe ayağa kalktım.

Yavaşça arkasından gitmeye karar verdim, ama adımlarım hâlâ belirsizlikle doluydu. "Nereye?" diye sordum, içimdeki kaygıyı bastırmaya çalışarak. "Beni takip et," dedi, derin bir nefes alarak etrafı gözlemledi. "Onlardan kurtulmanın tek yolu, bu sokakları iyi bilmem."

Karanlıkta koşarak ilerlerken, kalbimdeki korku ve heyecan birbirine karışıyordu. Sigara dumanı etrafımızda dans ederken, onun ne kadar güvenilir olduğu bile bilmiyordum. Ama bu gece, hayatta kalmak için her şeyi göze almalıydım.

"İşte orada!" Diye bağırdı arkamdaki gür ses, "Yakalayın onu!" Korku ile arkama baktığımda bir sürü silahlı adamın etrafımı hemen sardığını anladım.

Korkuyla, arkamdaki gürültülü sesin yankıları arasında, gizemli adamı kaybetmemeliydim.

O an, kalbim yerinden fırlayacak gibi çarpmaya başladı. Panik içinde, hemen yanımda koşan gizemli adamın elini sıkıca tuttum. Onun eli, soğuk ama kararlıydı. İnce ve kavisli parmakları, benimkilerin etrafında güven verici bir şekilde sarmaladı. Elinin gücü, bana bir nebze olsun cesaret veriyordu. O anın ağırlığı, duvarları saran tehlikeye rağmen beni biraz olsun rahatlattı.

Koşarken, elini sıkıca tutmam, onunla birlikte olmanın verdiği güven hissini artırıyordu. Her adımda, kalabalığın gürültüsü ve silahlı adamların sesi arkamda yankılanıyordu ama onun elini bırakmak, beni daha da korkutuyordu. O an, karanlık sokakların ne kadar karmaşık olduğunu düşündüm; her köşe, her dönemeç, beni daha da derin bir belirsizliğe sürüklüyordu.

Yağmurun altında ilerlerken, elinin sıcaklığı bütün korkularımı bir nebze olsun dindirdi. "Hızlan!" dedi,

Bir ara sokağa daha girdiğimiz de Siyah paltolu adam, sokağın içinden bir kapı açarak beni içeri davet etti. "Hızlan!" dedi, sesi panik dolu bir komutla yankılandı. İçeri adım attığımda, soğuk hava aniden yerini sıcak bir havaya bıraktı. Burası, dışarıdaki yağmurun ve rüzgarın gürültüsünden uzak, karanlık ve sessiz bir yerdi.

Kapı arkamda gürültüyle kapandığında, kalbim hala hızla çarpıyordu. "Beni neden kurtardın?" diye sordum, hala neyin peşinde olduğumu anlayamadan. Adam, elindeki sigarayı söndürerek, "Şu an senin güvenliğinle ilgileniyorum," dedi.

Tam o anda, dışarıda bir gürültü koptu. "Onu bulmalıyız!" diye bağıran sesler, duvarların içinde yankılandı. Adam, beni dikkatlice bir odanın içine yönlendirdi. "Burada bekle, hemen döneceğim," dedi ve kapıyı kapatmadan önce bir anlığına gözlerimin içine baktı. Siyah kıvırcık saçları yağmurdan dolayı ıslanmış ve önüne düşmüştü. O an, onun kararlılığı beni biraz rahatlattı; belki de bu adam, gerçekten güvenilir olabilirdi. Derin bir nefes aldım ve odanın karanlığında, yalnız başıma kalakaldım. Düşüncelerim bir karmaşaya döndü. Gizemli adamın güvenilirliğine dair duyduğum tereddüt, beni daha da endişelendirdi.

Oda, karanlık ve gizemli bir atmosferle doluydu. Duvarda, peeling yapmış eski taşlar yer alıyordu; bazı yerlerde, su sızmalarından dolayı oluşmuş lekeler dikkat çekiyordu. Odanın ortasında, tahta bir masa vardı. Masanın üzerinde, sararmış bir gazete parçası ve eski bir lamba duruyordu. Lamba, yanmadığı için karanlıkta yalnızca gölgeler oluşturuyordu.

Yukarıda, çatının çatlaklarından sızan su damlalarının sesi sanki beyninde yankı oluşturuyordu.

Odanın havası, nemli ve soğuktu; ama dışarıdaki fırtınanın sesi, buranın sessizliğini bozan tek şeydi.

Odanın köşesinde, karanlığın içinde kaybolmuş bir sandalye buldum ve üzerine oturdum. Duvardaki soğuk taş, içimdeki sıcaklığı alıyordu. Düşüncelerim hızla geçti; bu adam kimdi? Neden beni kurtarmak için bu kadar risk alıyordu?

Neden beni kurtardığı konusunda hiçbir fikrim yoktu. Belki de bir hata yapmıştım; belki de bu adam, beni korumaktan çok, kendi çıkarları için kullanıyordu. Ama o an, onun kararlılığı ve kendine güveni, bana bir nebze olsun huzur verdi.

Bir süre sonra kapı açıldı ve adam geri döndü. "İyi haber, onları oyaladım ama çok fazla zamanımız yok," dedi. "Hızlı olmalıyız." Yüzündeki ciddiyet, bu tehlikenin hala geçmediğini gösteriyordu. "Beni takip et," dedi ve beni bir çıkışa yönlendirdi.

Karanlık bir koridordan geçerken, adrenalinin etkisiyle gözlerim açıldı. Her an, dışarıda bekleyen adamlardan biriyle karşılaşabileceğimi biliyordum. Kafamda bir plan yapmaya çalıştım; nereye gidecektim? Bu adamla güvenli bir yere ulaşabilir miydim?

Sonunda, kapıdan çıkarak bir arka avluya geldiğimiz de soğuk hava yüzüme vurdu. Yağmur hala yağıyordu ve ben üşümekten dolayı çenemin tirtir titrediğni yeni farkediyordum.

Koşar adımlarla yürümeye devam ederken, arkamda bir ses duydum. "Onu buldunuz mu?" diye bağırdı bir adam. Kalbim yeniden hızla çarpmaya başladı. "Hadi!" dedi adam, beni çekerek yönlendirdi.

Hızla koşarken, karanlık gölgelerin arasında kaybolmaya çalıştım. Arkamda yankılanan silah sesleri, peşimizdeki adamlarım ne denli tehlikeli olduklarını bir kez daha hatırlatıyordu. Elimi tekrar tuttu ve parmaklarının sıcaklığı hafifte olsa titrememe iyi geldi. “Hızlan!” diye uyardı beni. Hızımızı artırdıkça, arkamızdaki sesler biraz daha uzakta kalmaya başladı; ama bu rahatlama uzun sürmedi. Birden, yağmurun ritmi arasında bir silah sesi daha yankılandı. Kurşunun keskin sesi, yanımızdan geçerken tüylerimi ürpertmişti. Siyah paltolu adam, acı içinde dişlerinin arasından inledi. Adımlarımız yavaşlarken, panik içinde “Ne oldu?!” diye sordum. Nefes nefese durduğumuzda, omzunu tuttu ve dudaklarının arasından küfür ederek gevelerken dizlerinin üzerine düştü.

Adamlar yaklaşmaya devam ederken, gözlerim omzunu tutan elinin üzerindeki kırmızı sıvıyı görünce şok içinde bakakaldım. “Kaç!” diye inledi. Vurulmuştu! İçimde bir korku dalgası yükseldi. Her şey bir anda karanlığa gömülmüştü ve ne yapmam gerektiğini bilemiyordum. Ellerim titreyerek, panik içinde etrafa bakındım. Düşmanın kimler olduğunu ve nereden geldiklerini bilmediğim için korkum daha da arttı. “Vurulmuşsun!” diye fısıldadım, ama içimdeki çaresizlik sesimi boğuyordu.

Gizemli adamın gözleri, acı içinde parlıyordu ve onun durumu hızla kötüleşiyordu. “Beni düşünme, hemen buradan çık!” dedi, ama ben onu bırakmaya niyetli değildim. “Olmaz!” diye yanıtladım. "Sen bana yardım ettin, bende sana edeceğim!"

Yağmur, tekrar şiddetli bir şekilde yağmaya başladı ve etrafımızı saran karanlık, daha da derinleşti. Bir an düşündüm, eğer bu sokaktan sağ çıkarsak, belki de güvenli bir yere ulaşabiliriz. Ama bunu yapabilmek için onun yardımına ihtiyacım vardı.

“Şu an benimle gel! Hızlı ol!” dedim, onu destekleyerek ayağa kaldırmaya çalıştım. Adımlarımız ağır ve sarsak olsa da, birlikte ilerlemek zorundaydık. Arkadan gelen sesler gitgide artıyordu ve zamanımız kalmadığını biliyordum.

Bir yandan omzunu desteklerken, diğer tarafla da koşmaya çalıştım. Karanlık sokakta adım attıkça, hücrelerimize kadar sırılsıklam oluyorduk. Nefeslerimin arasından dudaklarım aralandı, "Nereye gidiyoruz?" Diye sordum, tirtir titreyerek.

“Sol tarafa dön!” dedi, sesi zayıf ama kararlıydı. Hemen yön değiştirdik. "K-kapı," diyerek fısıltılı ile konuşurken gözleri kapanıyordu. Bu sokağın sonu nereye çıkıyordu bilmiyordum, ama başka bir seçeneğimiz yoktu. Yakınlardaki bir duvarın içinde, bir kapı belirdi.

“Buldum!” diye bağırdım, elimdeki gücü toplamak için son bir çaba ile onu sürükledim. Kapıya ulaştığımızda, arkamızdaki sesler daha da belirginleşti. Ne olursa olsun, bu karanlık geceden sağ çıkmak zorundaydık. Kapıyı açtım ve içeri daldık.

Kapıyı kapatırken, içimdeki korku ve endişe bir nebze olsun azalmıştı. Ancak, bu gecenin sonunun neyi getireceği hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Yalnızca, bu karanlık dünyadan kurtulmak istiyordum.

Karanlık odada, kalbim hızlı bir şekilde çarparken, çevremi taradım. Kapıyı kapatırken, arkamızdaki seslerin hafifçe azaldığını duymuştum ama tehlikenin henüz geçmediğini biliyordum. İçerideki hava, nem ve korku ile doluydu.

Gizemli adam, yanımda yere çökmüş bir halde nefes nefese kalmıştı. “Neden buraya geldik?” diye sordum, ama sesimi çıkarmak bile zor geliyordu. O an, onun acı içinde kıvrandığını görmek içimi acıttı.

“Bir süre burada kalmalıyız. Kapıdan gelebilecek sesleri duymalıyız,” dedi zorlukla. Sesinin titremesi, durumu ne kadar ciddiye aldığını gösteriyordu. Hemen etrafa bakındım; odanın köşelerinde gölgeler dans ediyordu.

“Bir şeyler bulmalıyız,” dedim. Yanımdaki bir masanın üzerine doğru yürüdüm. Masanın üzerinde eski, tozlu bir lamba ve birkaç parçalanmış kağıt vardı. Birkaç adım daha atıp, kağıtlara göz attım. İçlerinde eski notlar buldum; belki de burası, daha önce kullanılmış bir sığınaktı.

Küçük bir pencerede, odanın en arka köşesinde yer alıyordu. Pencerenin camları kirliydi ve dışarıda yağan yağmurun izlerini taşıyordu. Dışarıdaki gürültünün kaynağını göremesem de, seslerin ne kadar yakında olduğunu hissetmek zorundaydım.

“Bunlar ne?” diye sordum, adama doğru göstererek. O, başını kaldırdı ve kağıtlara dikkatle baktı. Daha sonra kafasını tekrar duvara yasladı. Dişlerini acı ile her ne kadar çok sıkıyorsa, gıcırdama sesi geliyordu kulaklarıma. Sorum cevapsız kalırken, "Pekâlâ," dedim, etrafa bakmaya devam ederken.

“Öncelikle, yaranı sarmalıyım." Dışarıdaki sesler azalırken, tehlikenin yavaş yavaş azaldığını hissediyordum. Masanın üzerindeki eski yırtık bir kaç tane bezleri alıp, yanına doğru ilerledim.

Onun yarasına baktım; kan hala akıyordu, sıcak ve yoğun bir şekilde akışını sürdürüyor, ortamda gerilimi artırıyordu. Islak saçlarımı kulaklarımın arkasına sıkıştırırken, “Tamam,” dedim, “Şimdi paltonu çıkaralım.” Yavaşça paltonun düğmelerini çözdü; her düğmeyi açarken yüzündeki acı ifadesi daha da derinleşiyordu. Paltonun ağır kumaşı, omuzlarından kayarken derin bir inleme daha koptu dudaklarının arasından. O an, yalnız başına bu yükü kaldıramayacağını anladım ve yaklaşıp yağmurdan sırılsıklam olmuş paltonun uçlarını tutarak ona yardım ettim.

Paltoyu çıkarmaya çalışırken, başını çevirdi ve sıcak nefesi, tenimdeki soğuk havayla birleşerek içimi ısıttı. Çok yakındık; bu mesafe, aramızdaki gerginliğin ve belirsizliğin hissedilmesini sağlıyordu. Yüzümdeki sıcaklık, yutkunmama neden oldu.

Paltoyu kenara koyduktan sonra, üzerindeki ıslanmış siyah gömleğinin düğmelerini teker teker açmaya başladım. Her bir düğmeyi çözerken, gömleğinin kumaşının altında gizlenen kolundaki yarayı görmek için sabırsızlanıyordum. “Hep mi siyah giyinirsin?” diye sordum, ortamı biraz olsun hareketlendirmek amacıyla.

Kafasını duvardan kaldırdı ve siyah saçlarına uygun koyu kahverengi gözlerini üzerimde gezdirince gözlerim üzerime kaydı. Bende ondan farksız değildim. Onun gibi siyahtı kıyafetlerim. Kıyafetlerimizin uyumu sorduğum sorunun saçmalığını öne çıkarıyordu, sanki.

O an, aramızdaki sessizliğin yükünü hissettim; ikimiz de birbirimizin gözlerinde kaybolmuş gibiydik. Zorlukla dudakları yukarı kıvrıldı. “Hep, siyah giyinirim,” dedi. Sesindeki hafif alaycılık vardı.

Düğmeleri açmaya devam ettikçe, geniş göğüsleri ortaya çıkıyordu. Soğuk parmaklarım onun, sıcak tenine değdikçe içimde bir şeylerin alarma geçtiğini hissediyordum. “Yaraların da siyah mı?” diye mırıldandım, ama bu sefer daha sessiz bir tonla.

Ellerim titreyerek düğmeleri açmayı sürdürdü, ama gözlerim onun gözlerinde sabitlenmişti. Birbirimize daha da yakınlaşıyorduk, her bir düğme açıldıkça, aramızdaki mesafe azalıyordu. Yutkunurken bakışlarımı kaçırdım ve yavaşça üzerinden sıyırdım gömleği. Onun yarasına baktım; kan hala akıyordu, sıcak ve yoğun bir şekilde akışını sürdürüyor, ortamda gerilimi artırıyordu. Kurşun yarası olmadığını anladığımda rahatlama ile nefes verdim. "Kurşun sıyırmış," dedim, bilgilendirmek amacıyla. "Ancak derin bir sıyrıntı."

"Peki," dedi, dişlerinin arasından zorlukla fısıldarken. Yarası acıdığı için dişlerini sıkı sıkıya kapatmıştı. "Artık bir şey yapabilir misin?" Sesinde, acıdan öte bir çaresizlik vardı.

Benden yardım istiyordu; gözlerinde çaresizlikle birleşen bir acı parıltısı vardı. Zihnimde, iki yıl öncesine dair düşünceler hızla akmaya başladı. Ömer abim, doktorluk sınavına hazırlanırken öğrendiği tüm bilgileri benim üzerimde denerken, ben bir hayli itiraz etmiş, şikayetlenmiştim. Ancak şimdi ona binlerce kez şükrediyordum.

Ne yazıyordu o defterde; "Önce yarayı temizle." Su bulmalıydım. Gözlerimi, işime yarayacak bir şey bulmak için etrafta gezdirdim ve nihayet masanın üzerinde duran eski demir bir tas gözüme çarptı. Hızla kalktım ve onu elime aldım. Dışarıda şarampol gibi yağan yağmur sayesinde su bulmam zor olmayacaktı. Fakat, dışarıdaki tehlikenin geçmemiş olma ihtimali aklımı kurcalıyordu. Tamam, adamların sesleri gelmiyordu ama yine de tedirgin oluyordum.

Acıdan rengi bembeyaz olmuş adama baktım. Beni onlardan kurtarmıştı; bu iyiliği ona borçluydum. "Ne olacaksa olsun," diye düşündüm ve demir kapıyı açtım. Soğuk hava yüzüme çarptığında irkildim. Yağmur hızla yağmaya devam ederken, dışarı çıktım. Adamların ne sesleri vardı ne de kendileri. Tehlike şimdilik geçmiş gibi görünüyordu.

Dışarıya adım attığımda, yağmurun soğuk damlaları cildime çarptı. Hızla, derin bir nefes alarak çevreme göz attım. Her şey bulanık görünüyordu; yağmur, her tarafı bir perde gibi kaplamıştı. Ama bu kör edici buğu içinde, su birikintisi bulmam gerekiyordu. Etrafı tararken, yerdeki suyun parıltısı gördüm.

Su birikintisinin yanında diz çökerek, suyu tasın içine doldurmaya çalıştım. Su, soğukluğu keskindi ve içimdeki endişe, her an büyüyordu. Geri dönüp ona yardım etmem gerekiyordu. Bu düşünce beni hızlandırdı; tası doldurup geri dönerken, dikkatimi dağıtan her sesi dinliyordum.

Kapıyı açtığımda, içeriye girmemle beraber, o anki gerilim bir nebze azalmış gibi hissettim. Adam, gözlerindeki acı ifadesiyle bana bakıyordu. Hızla su dolu tası yanına yerleştirdim ve bir bez parçası bulmak için etrafa göz attım. Masanın üstünde, zamanla tozlanmış bir örtü buldum; onu hemen aldım ve yarayı temizlemek için hazırlanmaya başladım.

"Şimdi, biraz acı vereceğim," dedim, ona güven vermeye çalışarak. Gözlerini kapattı, derin bir nefes aldı. Ben de cesaretimi topladım. Soğuk suyu yarasının üzerine dökerek, kanın akışını yavaşlatmaya çalıştım. Su, yarayı temizlerken, onun vücudu titredi.

"Dayan," dedim, "biraz daha. Bu geçecek." İçimdeki kaygı, hızıma yansıdı. Yarayı temizlerken, suyun soğukluğu ve onun acısıyla birleşti. Nihayet yarayı temizledikten sonra, bezle nazikçe sarmaya başladım.

Yarayı sararken, gözümdeki yaşlar artık tutamadığım bir duygu haline geldi. Bu gece yaşadığım olaylar üst üste gelmişti. Önce annem ile yaşadığım tartışma.

"Sen nasıl yaptın bunu!" Kulaklarımda hala o tartışmanın çığlıkları vardı. Üstüne birde bu olay.

Yarası sarmalanırken, dışarıdaki yağmur hala dinmiyordu. Bu ses beni daha da derine itti. Sanki doğada benim acıma ortaktı bu gece. Sanki benim acım bu döngünün bir parçasıydı.

Yarayı sardığımda, "Teşekkür ederim," dedi, sesinde hala zayıflık vardı ama aynı zamanda bir umut ışığı da. O an, bu mücadele içinde yalnız olmadığımı anladım. "Teşekür ederim, Siyah Gül."

Parmağı gözlerimde ki tuzlu yaşlara dokunduğunda, ellerinin sıcaklığı tenimde izler bırakırken, yutkundum. İlk defa böyle hissediyordum. Garip...

Dışarıda şiddetli bir gürültü ile kopan şimşek, içeriyi bir anlığına aydınlatırken, gözlerimizi kamaştırdı. Yüzünün yüzüme yakın olduğu o an, net bir şekilde farkettim.

Sıcak nefesi, dudaklarımda adeta dans ediyordu. Zaman sanki durmuş gibiydi; parmakları saçlarıma kayarken, ortamın sessizliğini bozan tek şey düzensiz nefes alıp verişimdi. Ve birde, Çatıdan damyalayan su damlacıklarının sesi, adeta beynimde yankı oluştururken, bir saniye içinde dudaklarının dudaklarıma değmesini bekledim. Şuan onu durdurmam gerekti ama ben yapmadım. Bilmiyorum belki de, sığınacak bir liman aradım kendime. Kendini çıkmaza girmiş hisseden, herkes bunu yapar çünkü. En azından izlediğim filmlerdeki, dizilerdeki karakterler hep böyle yaparlardı. Ama bu gizemli adama sığınmak ne kadar doğruydu, hiç bir fikrim yoktu. Bilmiyorum, anın büyüsüne kapıldım belki de, kim bilir?

Ama o an, şiddetle açılan kapının sesiyle, bu büyülü anı bir balon gibi patlatıverdi. Her şey, aramızdan çekip alındı. Gelen kişiler, şiddetiyle birlikte bu, sıcak anıda buz gibi yapmıştı.

 

 

 

Bölüm sonu....

 

Hikayeyi sevdiniz mi?

Canım arkadaşım Melisa'nın isteği üzerine ona doğum günü hediyesi olarak yazıyorum. Tekrardan iyiki doğdun meleğim iyiki varsın... ❤️ Umarım hediyeni beğenirsin.

 

Ufak bir isteğim var bu kadar emeğe bir oy ve yorum yaparsanız sevinirim. Özellikle satır arası yorumlar benim için çok önemli.

 

Not: sizleri seviyorum

 

İkinci not; iyiki varsınız.

 

Üçüncü not; iyiki doğdun Melisa'm..

 

Bir dahaki bölüme görüşmek üzere...👋🏻

Loading...
0%