Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1. BÖLÜM: CEHENNEM

@zehraatpll_8

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

"Bu kitapta geçen bütün her şey hayâl ürünüdür ve kurumlar gerçek değilir!"

Şarkı: Sezen Aksu- Kurşuni Renkler

 

 

 

Bölüm 1

 

 

 

"Müzikler gibi acılarda evrenseldir..."

 

Saat kaçtı bilmiyorum, öğlen vakti olduğu kesindi. Penceresiz odamda hiç ses yoktu. Bu gece odama gelmemişti. Geldiği zaman uyur gibi yapardım. Beyaz duvarlarda sadece kan lekeleri, tırmık izlerim vardı.

Koskoca 10 yıl, 10 yıldır bu odadaydım. 8 yaşındaydım beni yurttan evlatlık aldığında. O gün yurtta çok mutluydum. Elimde bir dondurma bahçede yaşıtlarımla oyunlar oynuyordum. Müdür geldi ve bir adamın beni evlatlık isteğini söyledi. Kabul etmeye mecburdum. Muhtaçtım, annem ve babam ben doğduğum anda yurda vermişlerdi.

Adam evrakları imzaladıktan sonra elimi tutup beni o lanet eve götürdü. Hâlâ buradaydım. Her kaçmak istediğimde yakalanıyordum. Bana hiç dokunmadı ama şiddet uyguladı ve uyguluyor.

Bugün doğum günümdü. 18 yaşıma girdim. Hayatım yine benimle beraber kötüleşiyordu.

Yatağımdan doğruldum ve odamdaki küçük duvara asılı olan aynaya gittim. Aynadaki yansımamı görünce ben bile korkmuştum. Kumral saçlarım belimi de geçmişti. Mavi gözlerim kana bulanmıştı. Gözlerimin etrafındaki morluklar daha da büyüyordu. Dudaklarım dolgun ve pembeydi. Biraz gülümsedim ve yanaklarımdaki iki çukura baktım. Hemende belirginleşiyordu. Gülmüsemem fazla uzun sürmedi. Kapının açılma sesiyle irkildim. Kapıya doğru baktığımda elim ve ayağım titremeye başladı. Bana doğru bir adım attı, geriye doğru gittim. Bir eli arkasındaydı. Yine canımı yakacaktı.

Bir anda elini arkasından çıkardı ve elimle yüzümü kapattım.

"Bak sana ne aldım!" diye bağırdı o iğrenç sesiyle. Ama elimi çekemedim. Bir adım daha attığını işittim. Eli eldivenli elime değdi. Evet eldivenli. Daha çok küçüktüm. Beni kaybetmemek için elimin üzerine H harfi damgası yapmıştı. Küçüklükten beri teması sevmiyordum.

"Hadi ama geç kalacağız." dedi. Gözlerimi yavaşça açtığımda elinde uzun taşlı beyaz bir elbise vardı.

"Bu..." kekeliyordum artık. Yutkundum, "Bu ne?" dedim. Gülümsüyordu.

"Doğum günün kutlu olsun!" bağırdığı sırada korkuyla irkildim. "Sonunda hâyalimi gerçekleştiriyorum, gerçekleştiriyoruz." çok mutluydu ama neden?

"Ne hâyali?" dedim.

"Evlenmek hâyali." dedi bir anda. Şaşkınlıkla gözlerimi açtım. Bir adım geriye doğru gittim. Başımı iki yana salladım. Gözlerim doldu. Yüzündeki gülümseme yerine öfke doldu. Elbiseyi yatağın üzerine fırlattı. Boynunu çıtlattı, önüme geçip diz çöktü. Eliyle kulağını işaret etti.

"Bir daha söyle bakim." dedi. Başımı sadece iki yana salladım ağlayarak. Elini yumruk yapıp sertçe arkamdaki duvara vurdu. "Söyle!" Elimle kulaklarımı bastırdım.

"İstemiyorum." dedim. Tek kaşı havalandı.

"Öyle mi küçük hanım," dedi. Bir anda ayağa kalktı. Kolumu sertçe tutup beni de ayağa kaldırdı. Göz yaşlarım artık birbirlerine sıra vermiyordu. Boğazımı sıkıca kavrayıp başımı sertçe duvara vurdu. Acıyla çığlık attım.

"Şimdi ben çıkıcam ve 10 dakikaya hazır ol, olmazsan bak işte o zaman ne olur." dedi. Korkuyla yutkundum.

"İstemiyorum seni." sesim zar zor çıkıyordu. Elini yavaşca boğazımdan çektiği gibi kolumu tekrar tuttu. Yatağa doğru fırlattı.

"Sen bunu istedin." yanıma geldi ve üzerimdeki kazağı bir anda çıkardı. Sütyenimle kaldığımda şaşkın bir şeklilde onu izliyordum. Altımdaki eşofmanı çıkardı. Sert bir şekilde yere fırlattı. Hâlâ ne yaptığını anlamıyordum. Aklım durmuştu. Dilimi yutmuştum.

Bana getirdiği elbiseyi alıp üzerime giydirdi. "Hadi kalk gidiyoruz." Ona itaat etmek zorundaydım. Başka çarem yoktu. Ayağa kalktım ve o lanetli evden çıktık bir süre sonra.

Ben asla diğer kızlar gibi olamam. Çiçekleri sevemem. Gökyüzünü sevemem, rengarek elbise giyipte çimlerde uzanamam. Çünkü hiçbirini görmemiştim. Kimseye sarılamazdım, ben âşık olamazdım. Hâyallerimi çaldı. Benim bir kalbim yoktu ama kalbim sanki ben burdayım diye çığlık atıyordu ama sağır olmuştum, duymuyordum ya da duymamazlıktan geliyordum.

Yaklaşık bir saatir yoldaydık. Ön koltukta başımı cama yaslamış etrafa bakıyordum. Neden bende böyle değildim ki? Kâderim neden böyleydi... Düşüncelerimin arasında bir el elimi tuttu. Korkuyla irkildim. O pislik elimi tutuyordu. Sertçe elimi elinden çektim.

"Bana böyle davranma Hande." dedi. Gözümden yaşlar süzüldü. Eli çenemi tutup yüzüne çevirdi ama yine yüzümü çevirdim. "Hande, yapma. Sınırları zorluyorsun ve bunun sonu hiç iyi olmayac-"

"Ne yapacaksın yine," sözünü yarıda kestim. Yüzümü ona doğru çevirdim. "Hayatımı mahvettin zaten. Başka ne yapacaksın? Daha çok ufaktım. Belki de kızının yaşındaydım. Ama resmen sen kızına yıllarca şiddet uyguladın, taciz ettin. Beni neden o yurttan aldın, niye ben ya, niye? Senden iğreniyorum. Nefret ediyorum. Duydun mu beni!?" Araba bir anda durdu. Bir evlenme dairesiydi. Saçımı sertçe tuttu.

"Bu dediklerini duymamış gibi yapıyorum. Şimdilik, bunun bedelini ödeyeceksin." her zamanki gibi tehdit ediyordu. Yolun sonuna gelmiştim. Sadece her zamanki gibi başımı salladım. Elini saçımdan çekti ve hızla aşağı indim. Etrafa öylece bakıyordum. Binanın etrafında çiçekler ekiliydi. Küçüklüğümden beri tek sevdiğim bir çiçek vardı. Papatya, papatyalar bana huzur veriyordu. Beni tek mutlu eden şeydi papatya.

Bir anda aklıma biri gelmişti. Bir sabah yurt bahçesinde otururken bir çocuk gelmişti yanıma elimdeki papatyayla oynuyordum. Çekinerek yanıma oturmuştu. Korkmuştum aslında ama belli etmiyordum. Saçları dağınık kumraldı. Gözlerinin altı morarmıştı. Yüzünde çizikler vardı. Üzerinde siyah bir atlet vardı sadece. Eliyle saçlarını biraz daha karıştırdı. O anda dirseğinde bir iz vardı. Bir yanık izi. Yanına biraz yaklaştım. Elini tutup çevirdim. Ne yaptığımı anlamamıştı.

"Ne oldu dirseğine?" diye sordum merakla.

"Bilmiyorum küçükken varmış." Cevap vermeden yanından uzaklaştım. Yanımdan kalkıp gitti. Aradan on beş dakika sonra geri döndü. Eli arkasındaydı.

"Papatya çok mu seviyorsun?" dedi bir anda. Ellerimi birbirine birleştirip gülümsedim.

"Çok hemde, çok!" dedim heyecanla. Elini arkasından çıkardı. Elinde papatyalardan yapılmış bir taç vardı. Koşar adımlarla yanına gidip hemen elinden aldım ve başıma taktım. Etrafımda dönündüm. Gülümseyerek ona sarıldım. Cebinden iki tane boncuk çıkardı. Renkleri maviydi. Diğer cebinden ise beyaz bir ip çıkardı. Boncuklardan birini ipe geçirip tacıma bağladı. Birisini ise başka bir ipe bağlayıp bileğime takmıştı.

"Bunlar senin gözlerin gamzeli." dedi. Başımı salladım ve oradan uzaklaştım. Sonra beni o adam almaya geldiği zaman tacım kaldığım odada kaldı ama bileklğimi bir gün olsun kolumdan çıkarmamıştım.

"Hande!" diye biri bağırdı. Olduğum yerde irkildim. O adamdı. Yanımda nikah memuru vardı ve bir de o adam. Adını bile daha bilmiyordum.

"Kenan Yargı' yı kocalığa kabul ediyor musun?" ne oluyordu, ben ne zaman buraya gelmiştim, düşüncelerimden ne yaptığımı biliyordum.

"Ev-" cevabımı vereceğim sırada bir silah patladı. Kenan hemen kendini masanın altına girdi. Olduğumuz salonun kapısı tekmeyle açıldı. Korkuyla çığlık attım. İçeri bir sürü maskeli siyah takımlı adamlar girdi. İki tane kız oldukları belliydi. Aralarından biri yanıma doğru yaklaştı. Geriye doğru bir adım attım ama daha çok geldi. Sırtım duvara çarptığı sırada acıyla inledim sırtımdaki yaralardan. Adam bir anda bileğimi tuttu.

"Kenan Yargı nerde!?" diye bağırdı. Yutkundum masanın altına göz ucuyla baktım ama hâlâ ordaydı. Başını iki yana salladı. Beni yine orada bile el hareketiyle tehdit ediyordu.

"Bilmiyorum." dedim. Bileğimi daha sıkı tuttu ve diğer eliyle de saçımı kavradı.

"Sana nerde diyorum!" acıyla inledim.

"Gerçekten bilmiyorum." Gözlerimin içine baktı ve saçımı bıraktı ama bileğimi bırakmadı. Cebinden bir telefon çıkardı. Bir kaç tuşa bastı.

"Abi burada biri var ama Kenan'ı görmediğini söylüyor." dedi telefonda konuşurken. "Tamam abi beş dakikaya oradayız." Başımı iki yana salladım.

"Hayır, hayır gelmem ben. Bak gerçekten bilmiyorum nerde. Lütfen bırakın beni." ağlayarak yalvarıyordum ama dinlemiyordu beni, dinlemiyorlardı.

Binanın arka kapısından gidiyorduk. Hâlâ ağlıyordum. Canım acıyordu. Keşke ölseydim. Artık gücüm yoktu. Ben bir insan değildim. Bir ölüydüm. Bedenim gözler önündeydi ama ruhum yaşamıyordu. Kalbimi hissetmiyordum. Kenan beni bulursa ne yapardı? Belki de cevap veremedim diye daha çok işkence çektirecekti.

Korkuyla elimi saçlarıma geçirdim. Bir siyah minibüse binmiştik. Çok ıssız bir yoldaydık. Yanımda bir kişi oturuyordu. Kızdı yanımda oturan. Bakışlarımı ona çevirdiğinde bana baktığını gördüm. Hemen başını eğdi.

Minibüs harabe bir binanın önünde durdu. Yakınımdaki adam aşağı indi ve sertçe kolumdan tutup çekti.

"Canım yanıyor!" diye bağırdım. Gözlerini kocaman açıp eliyle ağızımı kapattı. Elini sertçe ısırdım. Acıyla elini çekti, elini kaldırıp tokat atacağı sırada diğer yanımda oturan kadın havadaki elini tuttu.

"Bunun cezasını içerideki verecek." Adamın bakışları bir bana bir de kadına kaydı. Elini sertçe kadının elinden çekti. Kolumu daha sıkı kavradı. Sürükler gibi çekiyordu beni. Binanın girişine geldiğimizde kapının önünde elinde ufak bir çuvalla duran biri vardı. Yanında durduk. Çuvalın ağızını açıp kafama geçireceği sırada başımı diğer tarafa çevirdim. Neler oluyordu anlamıyordum.

"Ne yapıyorsun sen aptal!" dedim. Adam gözlerime dehşet içinde baktı. Arkamdaki adama baktı ve adam başını ona salladı. Zorla kafama çuvalı geçirdi.

"Bırak beni..." ayaklarım resmen sürükleniyordu. "...bırak!" Dedim. Bir demir kapı sesi geldi. Bir yerde sabit tuttu beni, sağ kolumu kaldırıp bir yere bağladı. Sol kolumu ve bacaklarımı da bağladı.

"Ne oluyor? Kimsiniz siz? Bırakın beni!" bir anda elini boğazıma yerleştirdi.

"Kes sesini artık!" zar zor nefes alıyordum. Elini boğazımdan çekti. Elini eldivenlerime yerleştirdi. Eldivenleri çıkardı.

"Hayır," dedim korkuyla. "Hayır çıkarma!" Elini mavi boncuklu bilekliğime gitti. Sertçe çekip aldı. "Bırak onu!" dedim ama dinlemedi. Demir kapı sesi geldi ve gitmişti. "Gitme, ver onu bana!" Ayaklarımı öfkeyle yere sertçe vurdum.

Aradan kaç saat geçmişti bilmiyordum ve orada uykuya dalmıştım. Gözlerimi yavaşça açtığımda hâlâ karanlıktı. Kollarım artık ağrımaya başlamıştı. Bacaklarımda öyle. Bir anda çelik kapının açılma sesi geldi. Başımı dik tutmaya çalıştım ama başaramadım. Bir şapırdatma sesi geliyordu ve bir de ufak bir patlatma sesi. Karşımdaki sakız mı çiğniyordu? Bir anda kafamdaki çuvalı çıkardı ve belimden dökülen saçlarım aşağı doğru indi. Gözlerimi omuzumla ovuşturdum. Gözlerimi zorda olsa açmayı becerdim. Ayağında bostal siyah botu, üzerinde siyah paltosu, içine siyah kazak ve siyah pantolonu vardı üzerinde. Kumral saçları, kahverengi gözleri, kemikli yüzüyle çekici bir adamdı. Gözlerini kocaman açık yüzümün her yerine baktı. Başımı ona iki yana salladım ve bir anda ağızındaki sakızı yere attı. Yüzüme doğru yaklaştı. Başımı geriye doğru çektim.

"Nereden çıktın sen?" dedi tok kalın sesiyle.

"Birileri beni buraya getirdiler," dedim. "Ben hiçbir şey bilmiyorum. Bırakın beni." dedim yalvarırcasına. Başını geriye doğru çekti ve kaşları çatıldı.

"Kenan Yargı nerede?" onun ismi bile vücuduma korkuyu bulaştırıyordu. Gözlerimi sıkıca yumdum. Bana yaşattıkları bir film şeridi gibi gözümün önümden geçti.

Gözlerimi açmadan, "Bilmiyorum." dedim. Geriye doğru gittiğini hissettim. Ayak sesleri geldi. Gözlerimi yavaşça açtığımda içeride oradan oraya dolaşıyordu. Dakikalarca gidip geldi, önümde durup ellerini arkada birleştirdi. Kimdi, bunlar kimlerdi? Neden bu kadar o adamı soruyorlardı.

"O nikah masasına," dedi ve bir adım öne geldi. "o adamla oturdun." bunu nasıl gördüler, aklım almıyordu. "Onunla birlikte evlenecek miydin?" Başımı şok olmuş bir şekilde kaldırdım.

"Hayır." dedim ve başını eğip güldü. Bir anda gülüşü soldu. Başını kaldırdı, ağır ağır yanıma geldi. Korkuyla geri gittim. Daha fazla geldi yanıma. Ayağımdaki demirlerden dolayı daha fazla geri gidemedim. Elini cebine koydu ve bir anda elini kaldırdı ve başımı omzumumun girintisine koyup korkuyla inledim. Elini bilğimdeki demirde hisettim. Başımı korkuyla kaldırdığımda bileğimi çözdüğünü gördüm. İki bileğinde çözüp geriye çekildi ve acıyla yere çöktüm.

"Eşref!" diye bağırdı. "Eşref, gel buraya!" tekrar bağırdı ve kapıdan iri yapılı bir adam girdi.

"Buyrun Efendim?" dedi adam. Diğeri ise bakışlarını bana çevirdi.

"Küveti hazırlayın soğuk suyla ve buz koy," gözlerim doldu. "Bununda üzerini soyup içerisine koyun, konuşmayana kadar da çıkarmayın." gözlerimden yaşlar süzüldü, ellerimi yere koyup yumruk yapıp yere vurdum.

"On beş dakikaya kadar hazır Efendim." dedi adam ve oradan ayrıldı.

Hangi yoldu bu, bunun tek adı cehennem yoluydu. Canlı canlı yanacaktım. Buna da katlanmak zorundaydım. Çünkü ben bu dünyaya herkese itaat etmek için gelmiştim. Hayatım yoktu benim. Ben sadece yaşayan bir ölüydüm.

~~~

Selammım!

Bir gün bu kitabım sevilirse hepinizin sayesinde olacakk.

Sizce bir dahaki bölümde Hande bu acıya dayanabilecek mi?

Kenan Yargı neden bu kadar önemli?

Hepsini öğreneceğiz, merak etmeyinnn.

Beğeni ve yorumlarınızı eksik etmeyinnn, sizi seviyorummm <3 🤭

 

Loading...
0%