@zehranurr
|
BARLAS’TAN: Pera’yı parka götürüp Pusat’a emanet ederek Tamay’ın yanına gitmek için yola koyuldum. Gelinlikçiye yakın bir yerde Tamay’a mesaj atarak gideceğime dair bilgilendirdim. Tamay için kalabalıktan uzak sakin bir yerde gelinlikçi bulmuştum. Onun peşine adam takmak hem çok dikkat çekici hem de onu rahatsız edeceği için böyle bir yöntem buldum. Her şey yolunda olsa da ipleri elimde tutmalıydım. En küçük dikkatsizlik hepimiz için tehlikeli olabilirdi ki bunu istemezdim. Gelinlikçinin önüne gelip arabayı park ederek içeriye girdim. Etrafa göz gezdirdiğimde içerinin fazla sessiz olması beni kıllandırırken içeriye doğru adım attım. Her adımda içime bir şüphe düşerken içerde kimse yoktu. Başımdan aşağı kaynar sular dökülürken hızla kabinin içine girdim Tamay’ın eşyalarının burada olması dikkatimi çekerken Beril Hanımın ortalarda olmaması dikkatimi daha çok çekti. Kabinden çıkıp etrafa bakındığımda güvenlik kameralarını görerek bilgisayara yöneldim. Kamera görüntülerini açtığımda bugüne dair kayıtların silindiğini görmemle sinirim daha da katlandı. Yüzümü sıvazlarken yerdeki şey dikkatimi çekti ayağa kalkıp o yöne gittim yere çömelerek parçayı elime aldım. Bu bir gelinlik parçasıydı ve yırtılmıştı parçayı elimde tutup ayağa kalktım şu an bir oyunun içindeydim ve işler fazla karışıktı. Tamay’ın eşyalarını almak için kabine tekrar döndüğümde kapının kenarındaki kanla olduğum yerde kala kaldım. Gözüm yerdeki vazoya değerken olaylar çorap söküğü gibi çözülmeye başladı. Sinirle Selim’i arayarak Tamay fark etmeden tokasına taktığım izleme cihazına bakmasını söyledim. Selim Tamay’ın yerinin sabit olduğunu ve kapının önünde olduğunu söylemesiyle sabır çekerek kapının önüne koştum. Tamay’ın tokası saksının yanında kırılmış olarak duruyordu. Vazonun devrilmesi, kapının önündeki kan, yırtık gelinlik parçası ve kırık olan toka tek bir şeye işaret ediyordu biri Tamay’ı kaçırmıştı ki kim olduğunu o toplantıdan sonra az çok biliyorum ve Beril Hanım’da buna yardım etmesi canımı sıkmıştı. Tamay’ın çantasını ve telefonunu alarak arabaya binip 1 saat içinde masanın toplanmasını söyleyerek eve gittim. Selim telaşla bana bakarken Pusatların henüz gelmemesi şu an için şanstı. Selim’e olanları anlatır anlatmaz Leon hakkında araştırma yapmaya başladı. Koltuğa oturup parmaklarımı masaya vururken aklımdan geçen tilkileri susturmaya çalışıyordum. Selim’in boğazını temizlemesiyle ona döndüm “Bana iyi bir şey söyle!” dediğimde Selim kafasını olumsuz anlamda salladı. İçine büyük bir nefes alırken “Leon dün gece Fransa’ya uçmuş.” Dediğinde sinirle kahkaha attım. Selim’e dönüp “Ben salak değilim Selim o piç kurusunun burada olduğunu tahmin edebiliyorum bana en son kimle görüşmüş onu bul!” dediğimde kafasını salladı. Selim giderken dış kapı açıldı Pera heyecanla ayakkabılarını çıkarıp içeriye koşarken “Ablam gelmedi mi Barlas?” diyerek etrafı süzdü. Pera’yı yanıma çağırdığımda ona göre hızlı bana göre yavaş adımlarla yanıma ulaşarak bacağıma oturdu. Ela gözleriyle sorgular gibi bana bakarken iç çekip “Hatırlıyor musun sana ablan çok işkolik demiştim?” dediğimde kafasını salladı. Yüzüme yerleştirdiği gülümsemeyle “Ablan acil bir şekilde şehir dışına çıkması gerekiyordu bu yüzden gitti ama sana bir sürü hediye getireceğini söyledi ve seni çokça öpmemi istedi.” Diyerek Pera’nın yanağına öpücük kondurdum. Pera küskün bir şekilde yüzünü silerken “İstemiyoyum öpmesin beni küsküm ben ona sürekli gidiyor o!” diyerek bacağımda kalkıp merdivenlere doğru yürüyüp yukarıya çıktı. Pera’nın arkasından bakarken Pusat beni dürtüp “Ne oluyor düğüne az vakit kalırken ne işi bu?” diye sordu. Pera’nın odasının kapısı kapanırken “Tamay kaçırıldı ve bunu yapanın Leon olduğunu düşünüyorum!” dedim dişlerimin arasından. Pusat sıkıntıyla arkasına yaslanırken Selim kafasını kaşıyacak içeri gelip “Çıkmıyor muyuz?” diye sordu. Ona kafa sallayıp ayağa kalkarken Pusat’a dönüp “Sen Pera ile ilgilen ben bir şey olursa haber veririm!” diyerek yürümeye başladım. Pusat sıkıntıyla “Babamlar gelecek ama yarım saate.” Dediğinde ayakkabılarımı giyerken sinirle Pusat’a bakıp “Ben gelene kadar dur burada işte çok istersen babanı buraya getirt yeter ki evden ayrılma!” diyerek kapıyı çarpıp çıktım. Selim ile toplantının yapılacağı mekana doğru giderken Selim’e “En son kimle görüşmüş öğrenebildin mi?” diye sordum. Selim kafasını olumlu anlamda sallarken olayları anlatmaya ve bende onu pür dikkat dinlemeye başladım. Selim’le olan konuşmamız biter bitmez diğer adamlara haber verdiğim sırada toplantı yerine geldik. Arabadan inip içeriye geçtiğimiz de herkesin geldiğini görmemle adımlarımı hızlandırıp oturdum. Herkes merakla bana bakarken “Konuyu kısa kesiyorum Leon ile en son kim görüştü?” diye sordum soğuk bir tavırla. Sorunun cevabını bildiğim halde kimseden cevap gelmezken elimi sertçe masaya vurup “Leon itiyle en son kim görüştü lan!” diye kükrerken herkes birbirine bakmaya başladı. Baran dikleşip “Kimseden ses çıkmadığına göre kimse görüşmemiş demek ki de ne bu sinir ne oluyor?” diye sordu. Sesim fırtına öncesi sessizlik gibi çıkarken “Bu masadan biri Leon’a Tamay’ı kaçırması için yardım etmiş. Edebilir sorun değil ben o kadını elbet bulup evime geri getireceğim ama ona yardım eden bilsin ki benim olanın saçının teline zarar gelirse taş taş üstünde baş baş üstüne koymam eceli olurum!” diyerek kalktım. Ateş Bey sinirle bana bakıp “Tamay kaçırılırken senin elin armut mu topluyordu, yanındaki kadına sahip çıkamadın mı?” diye sordu. Gözlerim Ateş Bey’in gözlerine kenetlenirken “Bazen her şeyi kontrol edemiyoruz Ateş Bey ki Tamay’ın da kontrol edilmesi zor bir kadın olduğunu bilirsiniz ayrıca zamanında sizin de sahip çıkamadıklarınızın olduğunu biliyoruz!” dediğimde sustu. Tamay’ın ne halde olduğunu kestiremezken içim içimi yiyordu onu eve sağ salim getirmeliydim. Ben omzumdaki yüklerle mekandan çıkarken telefona gelen mesajla neye uğradığımı şaşırdım. TAMAY’DAN Yavaştan kendime gelip gözlerimi açtığımda önce her şey bulanıktı bir süre her şey netleşirken etrafa göz gezdirdim. Yattığım koltuktan kalkarken ellerimin bağlı olmaması dikkatimi çekmişti. Üstümdeki gelinlik mahvolmuşken omuz kısmındaki kan dikkatimi çekti enseme vurduğunda olmuştu ki bu gayet normaldi. Kafamın içi ağrırken etrafı incelemeye başladım eski harabe bir yerdi ama en büyük soru kim, neden beni buraya getirdiğiydi? Rutubetli havayı içime çekerken eski kapı yüksek bir sesle açıldı. İrkilip kapıya baktığımda gelen kişiyi görmemle alayla gülümsedim. Kafamı olumsuz bir şekilde sallayıp “Sendeki bu büyük cesarete hayranım Leon!” dedim imayla alkış yaparken. Leon tamamen içeriye girip bir kaç adım atarken “Her şeyi alaya alma Tamay seni burada kimse bulamaz.” Dedi gülerek. Kollarımı önümde bağlarken “Emin ol Barlas beni bulamayıp herkesi ayağa kaldırmıştır!” dedim tek kaşımı kaldırarak. Leon gür bir kahkaha atarken “Beni salak zannetme Tamay her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşündüm hatta biliyor musun? Müstakbel kocan beni şu an Fransa’da biliyor.” Dediğinde içime anlamını bilmediğim bir duygu çöktü. Leon yavaş adımlarla bana doğru gelirken “Her şeyimi aldın benden Tamay ailem dediğim her şeyi herkesi!” dediğinde gözlerindeki kırgınlığı gördüm. Sesim çıkmazken devam etti “Kocaman dünyada kimsem kalmadı yapayalnız kaldım hiç mi için acımadı lan seni bugüne getiren adamı öldürmeye hiç mi üzülmesin onca seneye!” dediğinde kafamı hayır anlamında salladım. Acımamıştı içim hatta keşkelerim bile vardı o adamı öldürürken. Leon birkaç adım ötemde dururken benden bir cevap bekliyordu. Dik duruşumu bozmadan “Acımadım Leon geçmişte yaşadıklarım için acımadım hatta biliyor musun? İçimdeki ateş soğumadı bile. Peki sana soruyorum o adam bana onca işkenceyi çektirirken kendi ellerinle benim yaralarımı sararken senin için acıdı mı?” diye sordum acıyla. Leon’un sesi kül olmuş gibiyken “Acımadı Tamay çünkü sen yaşadıklarını hak ediyordun çünkü sen kuralları her seferinde yerle bir ediyordun!” dedi hırsla. Leon’un hırsı, öfkesi her şeyden büyük olabilirdi ama benim olduğum yerde tohumdan bir farkı yoktu. Acıyla kahkaha atarken “Neden sardın o zaman yaralarımı o ki yaşadıklarımı hak ediyordum neden bırakmadın yaralarımla yaşayayım!” diye bağırdım. Leon gözlerini kaçırırken “İnsan kız kardeşinin yaralarını sarmaz mı Tamay?” diye sordu. Gözlerimi ona kenetlemişken “İnsan kız kardeşinin acı çekmesine izin verir miydi Leon?” diye sordum. Cevap vermesini beklemeden “Sen beni hiçbir zaman bir şey yerine koymadın Leon senin söylediklerin sadece laftaydı ben sana zamanında o kadar güvenirken sen her defasında arkamdan kuyumu kazıyordun!” dedim. Leon sonunda gözlerini gözlerime ulaştırırken “Belki de haklısındır Tamay ama ben seni hep korumaya çalıştım.” Dediğinde sırtımı ona döndüm. Gelinliğin fermuarını zorla açıp sırtımdaki ve diğer yerlerdeki birkaç dövmemi göstererek “Bu dövmelerin altındaki izlerden haberin yok senin tabi ama en komiği de ne biliyor musun? Korumak dediğin şeyin bana her seferinde zarar vermesi!” dedim. Leon sırıtırken “Bütün izlerini kapatmayı başarmışsın tebrikler ama benim içimdeki yangını tek bir şey söndürür!” dedi imayla. Ben sinirlenirken bulunduğum bu harabeden çıkmak için adım atarken Leon kolumu tutup “Buradan çıkman için Barlas’ın seni bulması lazım hatta ne yapalım biliyor musun?” diyerek cebindeki bıçağı çıkardı “”Kumar oynayalım eğer Barlas seni yaşarken bulursa sen kazanırsın ama bulamazsa zafer benimdir!” dediğinde ürkmüştüm. Leon’dan uzaklaşmaya çalışırken “Ne saçmalıyorsun sen canımla kumar mı oynayacaksın bırak beni!” dediğimde Leon kafasını evet anlamında salladı. Ben hala kurtulmak için uğraşırken karnımda hissettiğim acıyla durdum Leon gülerek kulağıma doğru “İyi şanslar küçük kız kardeşim!” diyerek kolumu bıraktı. Ben acıyla sendelerken Leon’un arkasından “Ölürsem sorun olmazda yaşarsam seni yaşatmam Leon bunuda böyle bil!” diye bağırdım Leon beni takmazken kapıyı çarpıp çıktı. Canımın acısıyla yere çökerken içimden Barlas’ın hızlı olması için dualar ediyordum. Leon’a geçmişin hesaplaşması kanlıydı gerçi bundan sonra can ciğer de olamazdık ama bunu da beklememiştim. Kafamı arkamdaki şeye yasarken Adar’ın ne kadar haklı olduğunu geç anladım. Ben bazı şeylere ihtimal verirken o her şeyi kesip atmaya hazırdı ama ben onu dinlemedim. Her zamanki gibi burnumun dikine gittim sadece kendi doğrularım varmış gibi davrandım. Yaptıklarım hata mıydı? Tabii ki hayır, bugün olsa yine aynılarını yapar mıydım? Tabii ki evet. İçimi yaptıklarım acıtmıyordu ki benim içimi yaşamak isteyip de yaşayamadıklarım acıtıyordu. Adar’ın “geride bıraktıklarını düşün” demesi çınladı kulaklarımda ansızın gözümden bir damla akarken geride bıraktıklarım geldi aklıma. Pera’yı son kez uyutamayışım, Sarya’nın koşup oynayışını göremeyişim hatta ağabeyimi bulup bir kez olsun doya doya sarılamayışım canımı acıttı. O an anladım ki bende ki acı fiziksel değildi benim içim acıyordu hatta acımak değildi bu, içimde büyük bir yangın vardı ve ben her seferinde onun üzerini kapatıyordum. Normal bir insanın kan kaybına dayanması ne kadardı bilmiyorum ama benim dayanmaya ne gücüm kalmıştı ne de dermanım. Tenimden soğuk terler akarken birinin beni kurtarması için Allah’a yalvarıyordum. Son anlarımı yaşıyormuş gibi hissederken gözlerim kapanmaya yemin etmiş gibiydi. Ben bilincimi canlı tutmaya çalışırken bilincim benden izinsiz gitmeye çoktan meyilliydi neydi şimdi bu benim hikayem buraya kadar mıydı? BARLAS’TAN Keanu’nun ileri takip sistemini kullanarak bana attığı adres doğrultusunda yola koyulduk. Arkamızdan Adnan hariç herkes gelirken dönüşte yapacağım tek şeyin onu gebertmek olduğunu biliyordum. Selim dağ başında derme çatma yolda ilerlerken hiçbir yapının olmaması beni şüphelendiriyordu. İçimde kötü bir his varken gittiğimiz yol bana hiç yardımcı olmuyordu. Gözüm bir yere dalarken Selim’in “Şurada tek bir tane eski ev var oraya baksak ya?” dediğinde kafamı salladım. Selim arabayı durdurduğu sırada hızla arabadan inip eve doğru koşmaya başladım arkamdan gelen adım seslerini umursamazken kapının önüne geldim. Kapıyı açacağım sırada birinin beni durdurmasıyla kafamı o yöne çevirdim. Baran’a sinirle bakıp “Bıraksana beni!” dedim öfkeyle karışık aceleci tavırla. Baran bir yeri işaret ederek “Görünmez ip var kapıda farkında mısın?” dediğinde dikkatle kapıya baktım. İpi takip ettiğimde bomba düzeneğini görmemle içimdeki küfürleri gün yüzüne çıkardım. Selim beni kenara itip profesyonel bir şekilde bombayı imha etmeye çalışıyordu. Selim işini yaparken camlardan içeriye bakmaya çalıştım. Bütün camlar kapalıyken bir camın az bir yerindeki açıklıkla içeriye bakmaya çalıştım. Yerde beyaz bir şeyler görürken zihnimin bir oyunu olduğunu düşündüm. Gözlerimi yumup tekrar açtığımda yine oraya baktım bir kıpırdanma fark ederken Selim’in yanına gidip “Hızlı ol Selim!” diye kükredim. Selim son hamlesini yaparken ipi kestiği sırada hızla kapıyı açtım. Hareketlerim katılaşırken karşımdaki kadının kan ter halini gördüm. Tamay yerde beyazına karışmış kırmızıyla otururken koşarak yanına gittim. Tamay gözlerini açıp bana bakarken “Sanki biraz geç kaldın he kara oğlan!” diyerek sırıttı. Tamay’ı hızlı ama bir o kadar dikkatli bir şekilde kucağıma alırken harabe yerden çıktık. Kapının önünde bekleyenler bize yol verirken Selim benden önce koşup kapıyı açıp arabayı çalıştırdı. Dikkatli bir şekilde arabaya binerken bir yandan da Tamay ile konuşup bilincini açık tutmaya çalışıyordum. Sonunda araba derme çatma yerden çıkarken bende Tamay’ın yarasının üzerine tampon yapıp daha fazla kan kaybetmesini önlüyordum. Selim yakınlarda bir hastane ararken Tamay gözlerini aralayıp kanlı elini yanağıma koyarak ona bakmamı sağladı. Gözlerim onun yorgun mavilerine bakarken o derin bir nefes alıp “Senden bir şey isteyebilir miyim?” diye sordu. Tamay’ın sorusuna evet anlamında kafa sallarken “Çok yorma ama kendini tamam mı?” dedim. Tamay acıyla gülümserken “Pera’yı emanet edebileceğim kimse yok ona sahip çık olur mu?” derken gözünden yaş düştü. Tamay’ın mavilerine bakmaya devam ederken aklına bir şey gelmiş olmalı ki devam etti “Sarya’yı birkaç hafta içinde Türkiye’ye getirecekler çok fazla koşmasın bazen nefes konusunda sıkıntı yaşayabiliyor birde çok kıskanç bir kız Pera ile iyi anlaşmasını sağla.” Dediğinde kafamı sallayarak “Bunları bana anlatma Tamay eve beraber geri döneceğiz dayan hadi!” dedim sitemle. Kan kaybından olmalı Tamay’ın beyaz bedeni bembeyaz olurken Tamay yine susmadı “Dayanmak istiyorum ama içimden bir yerde sana bunları söylemek istiyor Barlas kızlarıma iyi bak tamam mı?” dediğinde sitemle baktım gözlerine. Tamay dinlenmek için gözlerini kapatırken “Ben kızlara iyi bakarım da onlar sensiz iyi olur mu orasını bilmiyorum Tamay onların iyiliği için dayan!” dediğimde kafasını salladı. Hayatta yapacağım son şeyi yapıp Tamay’ın saçlarına buse kondurup bir kez daha cesaretlendirdim. Sonunda Selim hastanenin önüne gelerek arabadan inip “Acil sedye lazım çabuk!” diye bağırırken Tamay’ı kucağıma alıp arabadan indim. Kucağımda kanlar içinde kalan kadını sedyeye bırakırken hızla içeriye götürülüşünü izledim. Baran elini omzuma koyup beni içeriye sokarken gözümün önüne geçmişim geldi. Kardeşimi de bu şekilde kaybetmiştim ve bu adam bir kayıp daha yaşamak görmek istemiyordu. Ayaklarım geri geri giderken Tamay’ı acilen ameliyata almışlardı. Kapının önünde bir yığın insan iyi haber beklerken hemşirenin elinde poşetle çıkıp onu bana vermesi pekte yardımcı olmamıştı. Poşetin içindeki kanlı gelinliğe bakarken “Selim şu Beril denen kadını bulup icabına bak daha fazla oksijen israfı olmasın!” dedim dişlerimin arasında. Selim kafasını sallayıp telefon görüşmesi yapmak için dışarıya çıkarken bende sandalyeye oturdum. Aradan 1 saat geçerken içeriden haber alamamak sinirimi bozarken hemşirenin hızla çıkıp “A Rh+ kana ihtiyacımız var acil!” derken Baran ile birbirimize baktık hızla ayağa kalkıp hemşireyi takip ettim. Baran ile kan gruplarımız aynı olmasına karşın o dün gece alkol almış ben ise uzun zamandır alkol tüketmiyordum. Damardaki kanım torbaya dolarken Baran’ın içeri girmesiyle ona döndüm. Baran elindekileri kenara koyarken “Hemen kalkma bunları ye birazda dinlen bir de seninle uğraşmayalım!” dediğinde iç çektim. Hemşire içeriye girip kolumdakini çıkararak torbayı alıp hızla odadan çıktı. Hemşirenin ardına bakarken elimdeki pamukla damarımın üzerine bastırarak ayağa kalkmaya çalıştım. Baran beni tutarken “Otur lan işte kalkma hemen!” dedi sinirle. Baran’ın dinleyip 5 dakika oturduktan sonra elimi yüzümü yıkayıp ameliyathanenin önüne gittim. Ameliyat hala bitmemişti içeride neler oluyor bilmiyordum ve bu belirsizlik beni çileden çıkartıyordu. Ateş Bey kuru kalabalığı göndermiş otururken Baran’da telefonla bir şeyler yapıyordu sandalyeye oturup beklerken zamanın geçmeyeceğini anlayıp ayaklandım. Etrafta volta atarken ameliyathanenin kapısı açıldı doktor derin bir nefes verip yanımıza geldi. Doktora merakla bakıp “Kötü bir şey yok değil mi? Ameliyat nasıl geçti? Durumu nasıl?” diye sorularımı sıralarken doktor durmam gerektiğini belli edercesine bana baktı. Doktor derin bir nefes alıp “Hastanın durumu evet ciddi ama bunun nedeni kan kaybından dolayı. Bıçak boşluğa gelmiş ama kan kaybı işimizi zorlaştırdı tabi. İç kanama durumunu gözetlemek için yoğun bakıma alıyoruz daha sonrasında normal odaya alacağız.” Diyerek yanımızdan ayrıldı. İçim rahatlarken telefonumun çalmasıyla elim cebime gitti. Arayana baktığımda Pusat’ın görüntülü bir şekilde aradığını görünce merak edip açtım. Hastane koridoruna Pera’nın ağlayan sesi dolarken herkes dönüp bana baktı. Pusat Pera’yı susturmaya çalışırken “Pera niye ağlıyor ayrıca bu saatte neden ayakta?” diye sorduğumda kadraja kız kardeşim girdi. Pusat’a söylenirken telefonu eline alıp “Ağabey bu küçüğün biraz ateşi çıktı birazda ablasını ve seni göremeyince mızmızlandı.” Dedi olayları kısaca açıklarken. Sinirle ekrana bakarken “Lan kadının evde olmadığı bir gün vardı ondada çocuğu hasta mı ettin Pusat?” öfkemi dindirmeye çalışırken Pusat’ın özrü kabahatinden beter bir şekilde “Dondurma istedi ne yapabilirim?” dedi. Sinirle yüzümü sıvazlarken “Lan gerizekalı bu havada ne dondurması salak mısın sen? Kapatın şu telefonu geliyorum 1 saate!” diyerek telefonu kapattım. Selim’le Baran’a dönüp “Ben eve gidiyorum gelirim hemen, bir şey olursa arayın.” Diyerek yürümeye başladım. Selim arkamdan bağırıp “O gömlekle eve gitme sakın!” dediğinde gömleğime baktım üstüm başım kan olmuştu ama bu kanında hesabı sorulacaktı. Otoparka inip hızla gömleğimi değiştirirken tanımadığım bir kadın sesi kulağıma doldu. Kafamı o yöne çevirirken kadın gülerek “Burada soyunmanız pek etik değil ne dersiniz?” dedi. Bıkkınca kadına bakıp yedek gömleğimi üstüme geçirirken “Keyfimden değil hanımefendi ayrıca nerede ne yapacağım sizi hiç ilgilendirmez!” dedim sert çıkan sesimle. Kadın yavaş adımlarla yanıma gelirken “Doktor musunuz? Eğer değilseniz de bence benim doktor masraflarımı karşılamalısınız çünkü kalbim size fena atıyor.” Dediğinde sırıttım. Gömleğimin son düğmesini iliklerken “Üzgünüm hanımefendi aradığınız kişi ben değilim çünkü benim yakın zamanda kıyılacak bir nikahım ve evde beni bekleyen çocuk var kendinize başka adam ayartın!” diyerek yanından geçtim. Kadının yüzü düşerken ben çoktan arabaya binmiş ve otoparktan uzaklaşmıştım. Tamay’ın durumu iyiye gitse de hala kanla ilgili sıkıntımız vardı doktor her an bir kanamanın olabileceğini düşünse de doktorun aksine ben iyi olacağından ve o hastaneden çıkacağından emindim. Eve gelip kapıyı açtığımda ortalığın fena karışmış olduğunu görmemle derin bir nefes verdim. Pera hala ağlıyor gariba Pusat ve Kamer de onu oylamaya çalıştığını gördüm. Kapıyı kapatıp salona girdiğimde Pera ağlayarak bana doğru koşup bacağıma sarıldı. Pusat’a sinirle bakarken o Kamer’in arkasına saklanmıştı. Pera’yı kucağıma alıp yanağını öperken “Neden uyumadın bakalım sen?” diye sordum. Pera gözlerini silerken çatallanmış sesiyle “Boğazım acıdı sonra ablamda gelmedi çende yoktun korktum!” dediğinde gözlerimi kaçırdım. Pera’nın sırtını sıvazlayıp koltuğa oturdum Kamer’e “Devamın nerede tek sen mi buradasın?” diye sordum. Kamer tam ağzını açacakken Pera araya girip “Biliyoy musun? Bugün eve teyzeyle amca geldi sonra büyük biri daha geldi sonra bu abla geldi.” Dediğinde güldüm. Sorar gözle Pera’ya bakıp “Peki nerde bu saydıkların?” diye sorduğumda minik parmaklarıyla bahçeyi gösterdi. Kafamı sallayarak Pera’yla kalktık “Şimdi küçük hanım sen yatıyorsun ve bende işlerimi hallediyorum anlaştık mı?” dediğimde dolu gözlerle kafasını tamam anlamında salladı. Pera ile merdivenlerden çıkarken Kamer’de peşimizden geliyordu. Pera kafasını çevirip arkasına bakarak “Çen gelme beni Barlas yatırır bir kerem!” dediğinde Kamer şaşkın bir şekilde “Bak şuna ya hemen nasılda sahiplenmiş ağabeyimi!” dediğinde Pera boynuma sarıldığı sırada gülmeye başladım. Pera’yı Tamay ile kaldığım odaya götürüp yatağa yatırdım “Bak şimdi küçük anlaşalım biz ablanla eve gelene kadar sende gece burada yat bizde ablanla işlerimiz halledip geleceğiz ve ben seni sürekli arayacağım anlaştık mı?” diyerek üstünü örttüm. Kamer elinde Pera’nın oyuncağıyla içeriye gelirken Pera “Ama çok durmayın tamam mı ben çok yaynız kaldım?” dedi sesi titrerken. Pera’nın saçlarını öperek “Çok uzun sürmeyecek ama sende buradakileri yorma tamam mı?” dediğimde kafasını salladı. Kamer elindeki ayıcığı Pera’ya verdiğinde o da hemen gözlerini yumdu. Kamer şirince bana bakarken ona “Sende gece Pera’yla kal ateşi falan çıkarsa haberim olsun!” diyerek odadan çıktım Kamer’de sessizce odadan çıkıp peşimden gelmeye başladı. Salona indiğimizde herkes salonda oturmuş bir şeyler konuşuyorken Kamer beni durdurup “Ağabey ne oluyor niye bize bir şey anlatamıyorsun hem kim bunlar?” dediğinde usulca ona dönüp “Fazla merak Kamercim pekte iyi bir şey değil zamanı gelince öğrenmek istediğini öğrenirsin tamam mı?” dediğimde bıkkınca kafasını salladı. Tekli koltuktaki yastığı kavrayıp Pusat’a fırlatırken “Ulan gerizekalı ben sana bir şey emanet edemeyecek miyim?” diye sorduğumda Pusat olacakları önceden kestirdiği için Savaş Ağabeyimin arkasına saklanıp “Ya çok istedi ne yapsaydım!” dediğinde gözlerine bakıp “Hayır deseydin ya mal.” Dedim. Pusat biraz düşündükten sonra “Ayıp olmaz mıydı? Ya ablasına yetiştirseydi, ne yalan söyleyeyim ben o kadından tırsıyorum.” Dediğinde derin bir nefes alıp dışarıya vererek “Tamay Pera’nın hasta olduğunu duyduğunda inşallah ağzına sıçmaz o zaman Pusat!” dedim imayla. Pusat hala suratıma mal mal bakarken “Ablası dondurma yemesine izin vermiyor zaten Pusat keşke arasaydın da bende sana söyleseydim, cebinde oyun oyna diye durmuyor o zımbırtı!” dedim. Pusat ağabeyimin yanına otururken “Aman be olan oldu bir kere.” Dediğinde “İyi bakalım eğer ateşi çıkar ne bileyim ağlarda beni ararsan o telefonu sana sokarım!” diyerek kapıya doğru yürümeye başladım. Ağabeyim arkamdan “İnsan bir oturur hal hatır sorar Barlas bu kadar mı koptuk?” dediğinde ona dönüp “Şu anlık hal hatır işini sonraya bırakıyorum hastanede işlerim var kaçmıyorsunuz ya bir yere!” dediğimde kafasını sallayarak “Öyle olsun bakalım.” Dediğinde ayakkabılarımı giyip dışarı çıktım. Gitmeden Selim’i arayıp son durumu öğrenirken arabaya binip bahçeden çıktım. Uzun geçen yolun ardından arabayı park edip hastaneye girerken Baran’ın oturaklarda çay içtiğini gördüm. Rotamı değiştirip Baran’ın yanına gidip oturarak “Sıkıntılısın bir şey mi oldu?” diye sordum. Baran çayında bir yudum alıp “Meriç Amerika’ya gitti üstüne Tamay’ın bu hali biraz canım sıktı açıkçası.” Dediğinde şaşırdım. Arkama yaslanırken “Ne zaman gitti? Gerçi toplantıda da görmedim onu.” Dediğimde iç çekip “Dün sabah gitti orası daha iyi gelecekmiş ona öyle söyledi.” Dediğinde “Hayırlısı artık.” Diyerek ayağa kalktım. Hastaneye doğru yürürken Baran’da karton bardağı atıp arkamdan gelmeye başladı. İçeriye girip Selim’i aramaya başladığımda Ateş Beyle oturmuş bir şeyler konuştuğunu görünce yanlarına gittim. Selim bana dönüp “Geldiğin iyi oldu sabah Tamay’ı normal odaya alacaklarmış. ” Dediğinde saate baktım sabaha ramak kalmıştı. Yüzüm gülerken içimden çokça şükrettim. Tamay beni iki küçükle bırakmamıştı anlamış olmalıydı onlara bakamayacağımı. Sahi iki küçük çocukla nasıl ilgilenebilirdim ki saçmalıktı yapamazdım. Sandalyede oturup kafamı duvara yaslayıp gözlerimi kapadım. Bu durumu atlatmış olmanın rahatlığıyla kısa bir uykuyla günü toparlamak benim için en iyisiydi. Kısa süreli uykumda ölen kardeşimi görürken birinin beni dürtmesiyle irkilerek uyandım. Selim bana bakıp “Kardeşim doktor seni bekliyor hadi ne uyudun!” diye sitem etti. Kendime yavaş yavaş gelirken ayağa kalkıp doktorun yanına doğru gittim. Doktor dosyalara bakarken öksürerek ona ses verdim. Doktor dosyaya bakmayı bırakıp bana dönerken gülerek “Tamay Hanımı bugün normal odaya alıyoruz o sırada sizde hastanın yanında olun.” Derken gülümsedim. Telefonum cebimde titrerken onu es geçip “Tam olarak ne zaman alırsınız normal odaya?” diye sordum. Doktor “Öğleden sonra almayı planlıyorum.” Dediğinde kafamı salladım. Doktor yanımdan uzaklaşırken cebimdeki telefonu çıkarıp arayana baktım. Arayanın Pusat olduğunu görünce dışarıya nefes verip onu tekrar aradım. Telefon açılırken Pera ağlayarak “Günaydın Barlascım.” Dediğinde iç çektim bu kız niye sürekli ağlıyor anlamadım. Ses tonumu yumuşak tutarak “Günaydın küçük bir şey mi oldu?” diye sordum. Biri arkadan Pera’nın burnunu silerken o durmayıp “Buydaki büyük biri sürekli benimle uğraşıyor!” dedi sitemle. Bu duruma gülerken “Bunun için mi ağlıyorsun yani?” diye sordum. Pera bir şey yiyormuş gibi sesler çıkarırken “Hayıy ayağımı sandalyeye çarptığım için ağladım.” Dedi kendini açıklarken. O görmese de kafamı sallarken “Kahvaltı yaptın mı?” diye sordum. Pera ağzında bir şey geveledikten sonra “Evet teyze kahvaltı hazırladı amca, büyük biri, cadı abla ve Pusat ile yiyoruz.” Dedi. Konuşmanın uzayacağını anlayıp otururken Pera’ya “Büyük biri ve cadı ablanın bir ismi yok mu küçük?” diye sordum. Pera kıkırdarken “Vay tabii ki ama ben karıştırdığım için böyle, isimleri ben buldum.” Dediğinde güldüm. Pera’nın aklına bir şey gelmiş olmalı ki “Biliyoy musun Pusat büyük birinden dayak yedi!” derken gülmeye başladı. Pera’nın gülüşüne Pusat’ın söylenmeleri ve ağabeyimin gülmesi karışırken “Küçük sen şimdi güzelce kahvaltı yap kimseyi de üzme tamam mı?” diye sorduğumda Pera “Küçük siyah şeylerden yemek ve sütten içmek istemiyorum ama büyük biri bunları bitirmem gerektiğini söylüyor!” dedi sitem ederken. Tamay’ın bunu halletmeye çalışması aklıma gelirken “Büyük biri haklı küçük onlar bitecek hem kocaman olman gerekiyor değil mi?” dediğimde diğer taraftan “Tamam Barlascım yerim bay bay!” dedi sitem ederek. Telefonu kapatıp saate baktım Tamay’ı normal odaya almalarına daha çok varken Selim’in yanına gidip “Benim gitmem gereken bir yer var buralardan haberin olsun!” dediğimde kafasını salladı. Hastaneden çıkıp arabama binerek mezarlığa doğru sürdüm. Kardeşim beni özlemişti ki benimde şu an ona çok ihtiyacım vardı. İçimin sıkıntısını ona anlatırken atlatabiliyordum o da bana maneviyatıyla destek oluyordu. Mezarlığa geldiğimde arabayı park edip indim her zaman gittiğim mezara giderken içimi bir hüzün kapladı. Her başım sıkıştığında, her canım sıkıldığında sığındığım kardeşime yine sığındım. Mezar taşını öpüp kenara otururken iç çektim ne olurdu sanki yanımda olsaydı. Hiçbir zaman akıtmadığım göz yaşlarım benden habersiz akarken “Yanımda olmana en ihtiyacım olduğun zamanda da yoktun şimdi de yoksun.” Dedim sitem ederken. Puslu havayı içime çekerken “Kalbim öldüğüne inanamazken beynim beni buna inandırmaya çalışıyor.” Dedim ve durdum. Evet her zaman olduğu gibi aynı şeyleri tekrar edecektim ama olsun. Ben uzunca konuşsam da sıkılmıyor ve bana ters cevaplar vermiyordu. Konuşmaya kaldığım yerden devam ederek “Bir mucize olsa ağabey ben ölmedim yaşıyorum desen yine kabulümdün seni yine içime sokar yanımdan ayırmazdım ama kader!” dedim sitemkar bir sesle.
İçimi uzun uzun mezara boşaltırken geçen kuş sürüsüyle kafamı göğe kaldırdım. Gözlerimi kapatıp gülümserken omzuma değen elle irkilip gözlerimi açtım. Kim olduğuna bakmak için sakin ve soğuk kanlılıkla arkamı dönerken kaskatı kesildim. Hızla ayağa kalkarken çalan telefonu umursamazken karşımdakine uzun uzun baktım. Yıllardır özlediğim gözler karşımdayken sol gözümden tek bir damla düştü en acısından...
Umarım bölümü beğenirsiniz yıldız atmayı ve düşüncelerinizi benimle paylaşmayı unutmayın.
Kendinize iyi bakın ☺️ |
0% |