Yeni Üyelik
23.
Bölüm

23. BÖLÜM: SONSUZLUK İÇİNDEKİ SON

@zehranurr

Üzülme der Mevlana ve devam eder kaybettiğin her şey başka bir surette geri döner.

Sabah olmaya yakın zifiri karanlıktı ben ise evin bahçesinde öylece oturmuş etrafı izliyordum.

Hava ne kadar soğuk olursa olsun içimdeki ateş sönmüyordu hatta giderek harlanıyordu.

Omzumda hissettiğim elle irkilirken arkama baktığımda Alex benim geldiğim noktaya korkuyla bakıyordu.

Onu bile şaşırtacak kadar kötü mü görünüyordum yani?

Gözümden yanağıma bir damla akarken tekrar önüme döndüm bu sırada Alex merakla "Ne bu halin Tamay? Nereden geliyorsun böyle?" diye sırayla sorularını sordu.

İçimde fırtınalar koparken "İlk kaybımı verdim Alex!" dedim sadece.

Alex karşıma geçip önümde eğilirken "Anlamıyorum Tamay ne kaybı?" dediğinde "Leyal öldü!" dedim bir çırpıda.

Alex kafasını sağa sola sallarken "Ben yapmadım de Tamay!" dediğinde sessiz kaldım.

Alex kollarımdan tutup beni sallarken kısık bir tonla "Kendine gel ve bana her şeyi anlat!" dediğinde aniden bıraktı kollarımı.

Ayağa kalkıp saçlarımı arkaya atarken "Eski garajdaydık konuşuyorduk bana sana ihanet eden biri var dikkat et dedi." Dedim ve soluk aldım.

Deli gibi etrafta dolaşırken "Sonra arabasına binip gidiyordu, birden araba patladı ne olduğunu anlamadım bile Alex!" dediğimde saçlarımı çekiştiriyordum.

Alex beni durdurup sakinleşmemde yardımcı olurken "Tamam sakin ol!" dediğinde kollarında çöküp ağlamaya başladım.

Alex benimle birlikte yere çöktüğünde "Geçecek Tamay ağlama." Dediğinde kafamı hayır anlamında sallayarak "Geçmeyecek Alex her şey daha kötü olacak! Şuan benim üstüme oynuyorlar!" dedim.

İçim içeme sığmazken "Leyal ile ne kadar kötü olursak olalım o benim kardeşimdi, dert ortağımı..." dedim.

Alex saçlarımı okşayıp beni kendinden ayırdığına "Leyal hepimizin küçük kardeşiydi ve daha önceden de çok kötü şeyler oldu ama toparladık yine olsun yine toparlarız lütfen güçlü kal!" dedi yumuşak bir sesle.

Alex'e sarıldığımda "Ya sizi kaybedersem?" diye sorduğumda Alex de bana sarılıp "Bırakmam seni korkma sen." Dedi içimi rahatlatmak için.

Alex'ten ayrıldığımda o ayağa kalktı beni de ayağa kaldırıp "Hadi git yat sabah mahkeme var yorgun görünme." Dediğinde kafamı salladım.

Alex elimden tutup beni içeriye sokarken kapıyı sessizce kapatıp "İyi geceler kardeşim." Diyerek yerine yattığında bende sessizce yukarıya çıkıp aynı sessizlikte içeriye girdim.

Üzerimi değiştirip Barlas'ın yanına kıvrıldığımda uyumaya çalıştım ama nafile gözlerimi her kapattığımda zihnimde o patlama canlanıyordu.

Yattığım yerde kıpırdanırken güçlü kollar beni tutup "Güzel karım anladım heyecanlısın ama uyu lütfen!" diyerek beni uyardı.

Barlas'ın kolları gevşerken bende kafamı onun sırtına yaslayıp fısıltı şeklinde "Bilmiyorsun karının içinde kopan fırtınaları, yanan yangınları!" diyerek gözlerimi tekrar kapadım.

Gözlerimi açtığımda yanımda Barlas yoktu saate baktığımsa ise çoktan sabah olmuştu.

Yataktan hızla kalkıp duşa girerek üzerimdeki ağırlığı atıp kendime gelmeye çalıştım.

Duştan çıkıp üzerimi giyerek aynadan kendime baktım.

Aynada eski güçlü kadın yoktu tam tersi dağılmış, mahvolmuş ve toparlanması gereken bir kadın vardı. Aynada Tamay'ı göremiyordum tam tersi öldürdüğüm Asmin geri gelmişti.

Bu dağılmış halimi saklamak için yüzüme gerçekçi bir gülümseme yerleştirip hafif bir makyaj yaparak odadan çıktım. Aşağıya indiğimde gergin bir hava yoktu tam tersi herkes gülüyordu... Alex hariç herkes!

Son basamağa geldiğimde neşeli bir tonla "Günaydın gençler." Dediğimde kızlar koşup bana sarıldığında aynı anda 'günaydın' dediler. Selim mutfaktan çıkarak "Kahvaltı hazır hadi herkes gelsin." Dediğinde kızları alıp masaya geçtik.

Hepimiz yerlerimize oturduktan sonra Alex ve ben hariç diğerleri güzel bir kahvaltı yaptı. Kahvaltı faslı bittiğinde kızları hazırlamak için onlarla beraber yukarıya çıktık. İkisini de güzel güzel hazırlarken Sarya gülümseyerek "Aplayla bu aşkam çikolatalı düt icicez dimi aye?" diye sordu.

Sarya'nın sorusuna gülümserken Pera'da benden umutla bir cevap bekliyordu ben ise kendimden emin bir şekilde "Evet annem ablayla bu akşam çikolatalı süt içeceksiniz." Dedim. Pera'nın gözlerinin içi gülerken Sarya el çırparak odanın içinde koşturmaya başladı. Zar zor kızları da hazırladığımda onları aşağıya yolladım bende odaya gidip çantamı alarak aşağıya indim.

Mahkeme için biraz daha vaktimiz vardı ve bu zamanı beraber salonda oturup keyifli bir şekilde vakit geçirmek için kullandık. Hepimizin yüzü gülerken içimizde bir korku vardı ve bunu kimse kimseye belli etmemeye çalışıyordu.

Zaman çok hızlı akıyordu ve artık az bir vaktimiz kalmıştı Alex Adar ile bahçeye çıkarken diğerleri de son hazırlıklarını tamamlamak için odalarına geçti. Kızlar orta sehpada boyama yaparken Pera'nın yanlışlıkla dışarıya taşırması sonucun da Sarya "Apla dısalı tasılma kötü oluy!" dediğinde Pera gülümseyerek "Daha dikkatli olmaya çalışılım Salya." Dediğinde ikisinin bu haline gülümseyip güzel bir fotoğraf çektim.

Pera bazen 'r' harfini söyleyemiyordu ve bu durum onun tatlılığına tatlılık katıyordu.

Herkes odalarından çıkıp yavaş yavaş salonda toplanırken gitme vaktinin geldiğini anladım oturduğum yerden kalkıp kızların üzerlerine ceketlerini giydirip kapıya doğru yürüdüm. Ayaklarım ne kadar geri geri gitse de bugün bu işi bitirmeliydik ve rahata ermeliydik.

Kızların ayakkabılarını giydirip kapıyı açtığımda hızlıca dışarıya çıktılar ve bizi beklemeye başladılar. Sırayla herkes ayakkabılarını giyip arabalarını dağıldığında istemeye istemeye adliyeye doğru yola çıktık.

Araba her ilerlediğinde yol bir o kadar uzun gelmeye başlasa da yolun sonunda adliye yazı göründü.

Barlas ile birbirimize baktığımızda ikimizin de gözünde aynı his vardı ama Barlas daha cesurdu ve bana cesaret vermek için elimi sıkıca tutuyordu.

Pera, Barlas için çok değerliydi kızının yerini tutamazdı ama ilklerini hep Pera ile yaşamıştı. Durum böyle olunca da aralarında kuvvetli bir bağ oluştu ve bu bağ böyle devam edecekti.

Derin bir nefes yerip yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirdiğimde araba çoktan durmuştu.

Yavaş yavaş arabalar boşalırken bizde arabadan indik ve adliyeye uzun uzun baktık.

Bugün diğer günlerden daha zor geçecekti ve her şeye hazırlıklı olmalıydık.

Kızlar önde bizde arkalarında adliyeye girdiğimizde duruşmanın görüleceği salonun kapısında avukatlarımız bizi bekliyordu.

Avukatların yanına gittiğimizde etrafa dikkatlice baktım fakat onları göremedim henüz gelmemişlerdi.

Ozan ve Asil avukatlarla bir şeyler konuşurken kapıdan Baran, annesi, Ateş Bey ve avukat içeriye girdiler.

Kafamı duvara yaslayıp zamanın dolmasını beklediğimde Baran Pera'nın yanına geldiği sırada Barlas ayağa kalkıp "Hadi kızlar size atıştırmalık bir şeyler alalım." Diyerek kızları alıp gitti.

Sahra ile Selim kafamda dikilirken Adar ve Alex karşımda ki sandalyelerde oturmuş Baran ve ailesine ölümcül bakışlarını gönderiyordu.

Ateş Bey ellerini cebine sokarak Sahra'ya bakıp "Sen durumun ciddiyetini anlamamışsın sanırım küçük hanım! Ne işin var hala bu adamın yanında?" diye sorduğunda onların mükemmel aile kavgalarını dinlemek istemedim.

Sahra babasına bakıp tam bir şeyler söyleyecekken "Ateş Bey ailevi meseleleriniz evinizde halledin!" dedikten sonra şaşırır gibi yaparak "Pardon siz genellikle çocuklarını sürgün ederek işlerini hallediyordunuz değil mi? Unutmuşum!" dedim.

Hivda Hanım sert bir şekilde bana bakarak "Başkalarının ailevi meselelerine karışmaman gerektiğini anlatmamışlar galiba sana!" dediğinde ben hariç herkesin gözüne hüzün düştü.

Karşımda ki kadına dik dik bakarken "Sizde de başka laf yok maşallah Hivda Hanım hem öğretmediler başımızda dursaydınız da öğretseydiniz!" dediğimde sinirle gözlerimi kapattım.

Hivda Hanım'ın söylediği şey beni üzmemişti hatta içime bile işlemedi.

Evet, bana kimse bir şey öğretmedi bunun birçok nedeni vardı ama en büyük nedeni ailemin yanımda olmayışıydı.

Hivda Hanımın söylediği şeye gülümserken "İnanır mısınız Hivda Hanım? Söyledikleriniz gram umurumda değil hatta kötü bir anne oluşunuzu sürekli gözüme sokuyorsunuz keşke yapmasanız mide bulandırıcı oluyor!" dediğimde yüzüm birden ekşidi.

Hivda Hanım tam bir şey diyecekken Asil boğazını temizleyerek "Değişmemişsin anne hala kötü ve gaddarsın dilinde bir o kadar zehir!" dedi.

Hivda Hanım Asil'i yeni fark ettiğinde birden gözünün içi parladı Asil'in söylediklerini umursamazken "Asil, oğlum!" dedi özlemle.

Bu kadının erkek çocuklarına karşı zaafı insanı deli ediyordu!

Hivda Hanım'ın bu halini görünce anladım ki bu hayatta ailesi tarafından bir tek ben sevilmeyecektim, neden dünya hep bana boştu bilemedim.

Asil bizim olduğumuz tarafa geldiğinde Hivda Hanım'da onun yanına gitti.

Asil annesine uzun uzun baktığında Hivda Hanım ona dokunmak için bir hamle yaptı Asil ise geri çekilerek "Yapma!" dedi.

Hivda Hanım'ın gözleri dolarken "Tamam yapmıyorum bir şey. Çok yakışıklı olmuşsun." Dedi hayranlıkla.

Asil derin bir nefes alırken "Evet, babama benziyorum hep öyle derdin!" dedi imayla.

Hivda Hanım'ın cehresi değişirken "Yanılmış olmalıyım!" dedi. Asil gülerken "Hayır gayet ciddiydin hatta bunu söylerken sürekli bana vururdun!" dediğinde Hivda Hanım yutkundu.

Geçmişte yapılan hatalar bazen can yakabiliyordu bu yüzden yaptıklarımızı, söylediklerimizi ve düşündüklerimizi birçok kez süzgeçten geçirmeliydik ki zamanla karşımıza çıktığında mahcup olmayalım.

Hivda Hanım bir şey diyemezken koridorun başından gülüşme sesleri gelmeye başladı.

Herkes o tarafa döndüğünde Sarya ve Pera ellerindeki çikolatayla gülüşerek koşuyor Barlas ise onlara yavaş olmaları için ikaz ediyordu.

Sarya ve Pera koşup bana sarıldığında ellerindeki çikolataları gösterip aynı anda "Şimdi yiyelim mi?" diye sordular.

Onların bu haline gülerken "Bir düşüneyim!" dediğimde gözümün içine bakmaya başladılar.

Barlas'a baktığımda bana göz kırpıp gülümsediğinde bende gülümseyip "Yiyin bakalım ama etrafa sürmeyin olur mu?" dediğimde kafa sallayıp sandalyeye oturdular.

Onlar çikolatalarının tadını çıkarırken etrafta gerginlik hakimdi Baran sürekli dik dik bakıyor Baran baktıkça Ozan daha da sinirleniyordu.

Ozan tam bir şey diyecekken mübaşirin bizi çağırmasıyla susup mahkeme salonuna yavaşça girdi. Davalı, davacı ve avukatlarda yerini aldığına göre artık başlayabilirdik.

Salonda ölüm sessizliği varken hakim bu sessizliği bozup konuşmaya başladı.

Hakimin ardından önce Baran'ın avukatı söz alıp altı boş iddialarını sıraladı bizim avukatlarımız ise iddiaları kanıtlı bir şekilde yalanladı.

Herkes bir savaş içindeyken ben sustum ve olanları izledim. Bu mahkemede anladım ki bir insanın ailesi de olsa eline koz geçtiğinde savaşmaktan ve savaşırken de alçalmaktan vaz geçmiyor.

Hakim, avukatların ve bizlerin beyanını dinledikten sonra Pera'ya da söz hakkı vermek üzere onu da kürsüye çağırdı.

Pera konuşacağı yerde biraz çekingen ve korku dolu baksa da omuzları hep dikti.

Pera hakimin bütün sorularına kendinden emin bir şekilde cevap verdikten sonra masum bir şekilde hakime bakıp "Buldan çıktıktan sonla eve gidebilil miyim Salya ile boya yapıcaz?" dediğinde herkesin yüzü güldü.

Pera kürsüden inip Asil'in yanına giderken hakim sert bir tonla "Karar!" dediğinde herkes ayağa kalkıp hakimin kararını dinlemeye başladı.

Hakim derin bir nefes alarak "Küçük Pera'nın yaşadığı ortamın ve imkanlarının uygunluğu göz önüne alındığında kalıcı velayeti ablasına verilmesine abinin ise hafta sonları kardeşini görmesine karar verilmiştir!" diyerek tokmağı vurduğunda içimden şükrettim.

Ve bitmişti Pera artık hep benimleydi...bizimleydi...

Selim ile Barlas Pera'ya sıkı sıkı sarılırken Pera'da kocaman gülmeyi ihmal etmiyordu.

Herkes bu durumda gayet mutluyken Baran alınan karara itiraz ederek hakimi daraltıyordu.

Sonunda hakim dayamayıp mahkeme salonunu terk etmiş ve onu siniriyle baş başa bırakmıştı.

Bizler mahkeme salonundan güler yüzle çıkarken Baranlar hala salonda ne yapabileceklerini konuşuyordu.

Pera ve Sarya koridorda el ele yürürken bizde arkalarından ilerliyorduk. Adliyenin çıkış kapısına geldiğimizde Sarya, Pera'nın elini birden bırakarak arabaya doğru koşmaya başladı.

Pera, Sarya'nın elini bırakması ile bana döndüğünde Barlas "Babam düşeceksin şimdi, koşma!" Diye bağırdı.

Barlas'ın bağırması ile eş zamanlı olarak güçlü bir ses daha kulaklarımıza geldiğinde etraftaki herkes ses ile bağırarak yere eğildi.

Cam parçalarının üstümüze gelmesi ile Pera'yı önüme alarak siper aldığımda korumaya çalıştım.

Nefes alış verişlerim düzensizleşirken kafamı kaldırıp korkarak ileriye baktım.

Barlas olduğu yerde çökerken "Sarya!" Diye bağırdı.

Barlas'ın sesini duymamla arabanın olduğu yere döndüğümde yandığını fark etmem bir oldu ve yavaşça ayağa kalktım.

O an sanki dünya benim için durmuştu ve ben ölmüştüm. Her şey ağır çekimdeydi zaman yavaşladı ve dünyam kararmaya başladı.

Etrafı saran dumanları umursamadan ileriye doğru baktığımda "Sarya, annem..." diye bağırdım ve yanan arabaya doğru koşmaya başladım.

Kulaklarımda oluşan boğuk sesleri umursamazken tek istediğim Sarya'nın orada olmamasıydı.

Arabanın önüne gelip öksürdüğümde "Annem neredesin?" Dedim zar zor nefes alırken. "Neredesin miniğim ses ver bana?" dediğimde duman görüş açımı kapatıyordu.

Çaresizliğim tüm benliğimi ele geçirirken arkamdan Barlas'ın bağırma seslerini duymam ile gözlerimi yumdum ve bu yaşanılanların bir kabus olmasını diledim.

Her şeyin kabuslarımda kalmasını o kadar çok istedim ki sabah yine Sarya'nın odaya pat diye girmesiyle uyanmak ve minik parmaklarıyla saçıma dokunması istedim.

Ama öyle olmadı yanağımdan akan yaşları umursamazken kafamı iki yana sallayarak önümde yanan arabanın sesini duymamaya çalışmıştım.

Ellerimin yanmasını umursamıyordum, dumanın gözlerimi ve boğazımı yakmasını umursamıyordum umurumda olan tek şey kızımdı.

Ellerimi saçıma geçirip etrafa baktığımda Sarya'yı gördüm yerdeydi ve her yanı kan içerisindeydi. Yanına koşup onu kucağıma aldığımda Barlas vakit kaybetmeden yanıma gelip Sarya'yı incelemeye başladı.

Etraf o kadar gürültülüydü ki neyin ne olduğunu kimin ne dediğini algılayamıyordum.

Çok geçmeden ambulans sesini işittim ve saniyesinde yanımda üniformalı birçok insan belirirken Sarya'yı benden almak istediler.

Ben onlara direndikçe kollarımın arasından çekip çıkardılar minik kızımı ve boyunluk takıldıktan sonra ambulansa taşınırken arkasından sadece bakabildim.

Kendime gelmeye çalışırken arkalarından gitmeye karar verdim ama Barlas buna engel oluyordu.

Ben delirmiş gibi elinden kurtulmaya çalıştıkça beni kendine çevirip "Dur artık!" diye bağırdığında ağlamam şiddetlendi ve "Benim kızım korkar yabancılardan yalvarırım bırak beni!" dedim.

Barlas perişan bir halde eli ayağına bulaşırken yumuşak bir ses tonuyla "Bizi yanına almazlar ama arkalarından gideceğiz söz!" dediğinde durumu kabullenip kafamı salladım.

Ambulans hareket ederken Ozan'ın arabasını alıp hemen arkalarından gitmeye başladık.

Ambulans her hızlandığında bir şey olmasın diye dua ederken sonunda en yakın hastaneye ulaştık.

Ambulans durdu ve Sarya'yı içerisinden çıkarıp hastane aldılar. Ben bunları izlerken Barlas çoktan arabayı park etmişti bile hızla arabadan inip hastanenin girişine geldiğimizde olduğum yerde kaldım.

Başım dönüyordu, nefesim kesiliyordu ve vücudum titriyordu.

Tek bir adım dahi atmaya mecalim yokken etrafım önce bulanıklaştı daha sonra karardı, titremelerim arttı ve dizlerimin bağı çözüldü.

Dışarıya çıkanlar koluma çarptıkça sendeliyordum sonunda bedenim bu duruma güçsüz düşerek soğuk zeminle birleşince sesler birden yok oldu...

BARLAS'TAN

Kaç saattir sırtım soğuk duvara dayalı bekliyorum bilmiyorum. Kafam davul gibi kızım için mi endişeleneyim karım için mi bilemediğim yerdeyim?

Sarya ameliyattayken Tamay'ı bir odaya alıp oksijen desteğiyle beraber sakinleştirici verdiler. Ozanlar Tamay'ın yanına giderken Selimler de benim yanımda kalmışlardı bir an önce bu işkence bitsin ve evimize eski neşemize dönelim istiyordum.

İçimde hep bir umut vardı her şey güzel olacak ve biz bu hastaneden sapasağlam çıkacaktık. Elbette bugünleri unutup mutlu yuvamıza geri dönecektik ve Pera için güzel bir kutlama yapacaktık.

Çok geçmeden koridorun başında elleri sarılı bir halde Tamay göründü. Perişan bir haldeydi elleri sarılıydı, masmavi gözleri kan çanağına dönmüştü onun bu halini görünce durumun ciddiyeti bir kez daha vurdu yüzüme.

Gözümden yaş düşürmemek için dişlerimi sıkarken ayağa kalkıp Tamay'ın yanına gittim. Kollarını bana sarıp başını göğsüme gömerken ağlamaya başlaması bana hiç yardımcı olmuyordu ve ben daha perişan oluyordum.

Kollarımı ona sıkıca sarıp "Geçecek güzel karım hepsi geçecek ve biz güle eğlene kızımızla eve gideceğiz, ağlama yalvarırım!" dediğimde iç çekti. Başını göğsümden kaldırıp kızaran gözlerinden yaşlar süzüldüğünde "İyi olacak değil mi?" diye sorduğunda kafamı salladım.

Onu kendimden uzaklaştırıp yanımızdaki sandalyeye oturtup tekrar ameliyatın bitmesini bekledim ama bu sefer en büyük destekçimle.

Zaman geçtikçe kalbim göğüs kafesime ağırlık yapıyor içimde fırtınalar kopuyordu ve kimsede çıkıp bir açıklama yapmıyordu.

Artık çıldırma raddesine geldiğimde duvara yavaşça vurarak ritim tutmaya başladım.

Ritim biraz daha beni sakinleştirdiğinde gözlerimi kapatıp güzel anlarımızı hayal etmeye başladım.

Sarya'nın varlığını ilk öğrendiğim zamanı, karşılaştığım anı, kıskanç halleri ve sayamadığım bir sürü an...

Saniyeler dakikayı, dakikalar saatleri kovalarken sonunda ameliyathanenin kapısı açıldı ve doktor içeriden çıktı.

Biz doktordan umutlu bir haber beklerken o acı bir iç çekip "Maalesef hastayı kurtaramadık başınız sağ olsun!" dediğinde yıkıldım.

Bütün dünyam başıma yıkılırken algılarım kapandı işittiğim tek şey ise Tamay'ın çığlıklarıydı. O ana kadar tuttuğum gözyaşlarım teker teker damlarken dizlerimin üzerine çöktüm.

Sağ elim kalbimin üstüne gittiğinde kızım kalbi gibi benimde kalbimde dursun istedim.

Kızım dayanamamıştı bu acıya ve bizi darmadağın bırakmıştı. Benim meleğim gerçekten melek olmuştu ve babasına sadece onun için kurduğu hayallerini üstüne bir de acısını bırakmıştı.

Kızların babasından önce ölmesi haksızlıktı ama en büyük haksızlık ona geç kavuşup erken kopmamdı.

Mavi gözleri artık ait olduğu yerde gökyüzündeydi biz onu yeryüzünde koruyamamıştık ama onu orada koruyacak onun gibi melekleri vardı.

Yerden kalkarken sendelediğimde Ozan tuttu beni ve kulağıma yaklaşarak "Sakın bırakma kendini kalbin acıyor farkındayım ama üzme meleğini!" dediğinde gözümden bir damla daha düştü.

Gözyaşlarımı hızla sildiğimde kafamı Tamay'a çevirdim ayaktaydı ama artık ağlamıyordu.

Gözlerini boş duvara dikmiş ellerini yumruk yapmış sadece bakıyordu. Yanına yaklaşıp ona dokunmak istediğimde kendini geri çekti.

Ne olduğunu anlamaya çalışırken elimi tekrar uzattığımda kafasını sallayıp "DOKUNMA!" diye bağırdı.

Kendimi geri çekerken kafasını sallayıp yere çökerek "ÖLMEZ, BENİM KIZIM ÖLEMEZ YALAN SÖYLÜYOLAR! BENİM KIZIM GÜÇLÜDÜR BIRAKMAZ ANNESİNİ!" dediğinde etraftaki herkes endişelenmeye başladı.

Asil bağırarak hemşire çağırdığı sırada Tamay susmayarak haykırışlarına haykırış ekliyordu.

Yere kapanıp ağlarken "ALLAH'IM, BENİ DE AL KIZIM KORKAR BENSİZ KORUYAMAZ KENDİNİ!" dediğinde yanına yaklaşıp onu kollarımın arasına aldım.

Hemşireler hızla iğneyi hazırlarken Tamay tıpkı o günkü gibi kollarımda çırpınıyordu ve benim yapabildiğim tek şey onu sıkıca tutmaktı.

Hemşireler iğnedeki sıvıyı yavaşça Tamay'a enjekte ederken onun başı omzuma düştüğünde son kez "Kızımı almasınlar benden ne olur!" dedi.

Yerde son kez Tamay'ın saçlarını severek öptükten sonra ona sarılıp "Elim kolum bağlı sana yetemiyorum güzel karım!" dedim.

Tamay'ı kollarımın arasına alıp yerden kalkarak sedyeye koyduğumda yavaşça götürülüşünü izledim.

Ozan, Selim ve Sahra Tamay'ın arkasından giderken bende boş bir sandalyeye oturup bundan sonra ne yapacağımı düşünmeye başladım.

O kadar daldım ki Asil'in yanıma oturduğunu bile fark etmedim, birden elini omzuma koyduğunda irkildim.

Asil bana uzun uzun baktıktan sonra "Sen hayatımda gördüğüm en güçlü adamsın." Dediğinde ne demek istediğini anlamadım.

Elini omzumdan çekip geriye yaslandığında devam etti "Babam Asmin'i ilk yurda yerdiğinde 1 ay odasında asla çıkmadı, kimseyle görüşmedi, yemedi içmedi sadece ağladı o zamanlar onu anlamıyorduk ki hala anlamıyoruz nasıl bir duygu bilmeyiz." Dediğinde sustu ve düşündü.

Asil'i ilk defa dolu gözlerle etrafa baktığını gördüğümde merak edip "Neden bunları bana anlatıyorsun?" diye sordum.

Asil iç çekip "Babamın en büyük hatasıydı 1 ay o odada kalmak çünkü yaşadığı stres ve üzüntü kalp krizi geçirmesine neden oldu sonrada işte olanlar oldu demem o ki babamın yaptığı hatayı yapma. Farkındayım için kan ağlıyor ama sana ihtiyacı olan biri daha var hayatında onun için güçlü ol!" dediğinde kafamı salladım.

BİRKAÇ SAAT SONRA

Kendi ellerimle kızımın ölüm belgelerini alıp asansörle yukarıya çıkarken elimdeki kağıtlara bakıyordum.

Gözümde Tamay'la mutfakta konuştuğumuz konu canlanırken ikimizin de yanıldığını fark ettim.

Ölüm geldi ama ne bana ne de ona geldi, ölüm en değerlimize geldi...

Sonunda asansör durduğunda Tamay'ın odasına doğru yürümeye başladım.

Tamay'ın durumu çok iç açıcı değildi ve doktor bunu üstüne basa basa söylediğinde içimde bir korku daha yeşerdi.

Bu onun ilk büyük krizi değildi tekrar tekrar kriz geçirmesinde korktukları için de onu uyutuyorlardı.

Odanın olduğu koridora girdiğimde herkesin endişeyle dışarda beklediğini gördüm.

Kötü bir şey olduğunu anladığımda adımlarımı hızlandırdım ve odanın önüne geldim.

Kimseye bir şey sormadan odaya gireceğim an Adar'ın beni tutmasıyla sinirlendim. Adar'a bakıp bağırarak "LAN BIRAKSANA BENİ!" dediğimde Adar kafasını salladı.

Ben elinde çırpınırken Selim beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Çırpınışlarımın fayda etmediğini anlayıp sakinleşirken Adar beni bıraktı.

Adar'ın beni bırakmasını fırsat bilip hızlıca odaya girdiğimde Tamay'a sakinleştirici iğne yapıldığını gördüm.

Hemşireler apar topar beni dışarı alırken bir kez daha öldüm gerçi daha ne kadar ölebilirdim ki...

Kapının önünde öyle durup "Allah'ım yalvarırım onu da alma benden!" dediğimde hiç ağlamağım kadar çok ağladım.

Selim bana sıkıca sarıldığında "Dayanamam Selim bir günde bu kadar kayba dayanamam!" dediğimde "O bırakmaz seni!" dedi.

Asil beni yanına oturturken Ozan başını yere eğmiş iyi bir haber bekliyordu.

Koridorun başına güçlü bir ses "KIZIMA NE OLDU?" diye bağırdığında hepimiz o tarafa döndük.

Elindeki bastonu yere sertçe vurarak yanımıza geldiğinde Asil ve Ozan ayağa kalktı.

Ozan adamın gözlerine bakarak "Bizde bilmiyoruz baba!" dediğinde ağzımız açık kaldı.

Adamın sert bakan bakışları ikisinin arasında mekik dokurken "Kızımı koruyamadınız mı?" diye sordu cansız çıkan sesiyle.

Ozan gözlerini yere dikerken "O iyi olmaya çalışacak ama Sarya..." dediğinde sustu.

Adamın kaşları çatılırken "Deme onu Ozan küçücük çocuk daha nasıl kıyarlar ona!" dediğinde gözümden yaşlar ardı ardına döküldü.

O daha küçüktü, bedeni minicikti ama almışlardı kıymışlardı kızımı benden...

Ozan tam bir şey diyecekken doktor odadan çıkıp bize baktığında ayağa kalkıp direk doktorun yanına gittim.

Doktor bana bakıp "Yakını mısınız?" diye sorduğunda "Eşiyim, karım iyi mi?" dedim.

Doktor kafasını sallayarak "Şu anlık her şey yolunda ama bunu tekrar atlatabilir mi orasını bilmiyoruz!" dediğinde bir yanım rahatlarken bir yanıp hala korkuyordum.

Doktor yanımızdan uzaklaşırken babasına dönüp "İkidir karıma kollarımda sakinleştirici veriyorlar ilk sizin sahte ölümüz yüzündendi şimdi maşallahınız var ayaktasınız! Karıma bu kadar acı çektirmeniz neden peki?" diye sordum.

Kimseden ses çıkmayınca "Hepiniz yalan söylediniz karıma! Hayatını bir yalan üzerine kurdunuz lan yazık değil mi?" diye tekrar sordum.

Asil elini omzuma koyarken hızla itip "O size güvendi Asil ama siz ne yaptınız yalan söylediniz!" dedim sinirle.

Artık bu kadar yalana dayanamıyordum, acımı bile yaşayamadan ortaya ölü bir yaşayan çıkmıştı.

Babası Asil'i kenara itip önümde durduğunda "Haklısın ama bilmediğin çok şey var!" dediğinde sinirlenip "Umurumda mı? Bilmediğim şeyler yalan söylediğinizi değiştiriyor mu?" diye sordum.

Adam kafasını sallarken "Haklısın, değiştirmiyor mesela ben bu yalanı 24 yıldır söylüyorum kızımı kendimde korumayı başardım ama başkalarından korumayı başaramadım! Şimdi gidiyorum mümkünse kızıma bir şey anlatma zamanı gelince ben hallederim." dediğinde gidişini izledim.

Ozanlara tam bir şey söyleyecekken odanın kapısı açıldı ve Tamay yavaşça dışarıya çıktı.

Bu kadar hızlı uyanması imkansız ve o bu imkansızlığı imkan haline getirdi. Ruhsuz bir şekilde etrafa bakarken "Babamın sesini duydum Barlas o da mı rüyaydı?" diye sordu.

Hayatta hep yalandan nefret etmişimdir ama bu sefer nefret ettiğim şeyi yapmak zorunda kalarak "Yanlış duymuşsun güzelim hadi yatırayım seni." Dediğimde kafasını hayır anlamında salladı.

Yüzüne düşen saçları geriye atarak yanıma geldiğinde "Beni kızıma götür ne olur son kez göreyim onu?" dediğinde yine ağlamaya başladı.

Güçlü kalmak hiç bu kadar zor olmamıştı...

Tamay'ı kollarımın arasına alıp "Kalbin çok yorulmuş güzel karım biraz dinlendirelim onu sonra gideriz." Dedim. Ağlaması derinleşirken "Yorgun değil kalbim! Kızımı istiyorum yalvarırım götür ne olur son kez öpmek istiyorum!" dediğinde kafamı sallayarak yürümeye başladık.

Asansöre binip zemin katta inerek morgun önüne geldik. Tamay uzun uzun yazıya bakarken görevliden içeriye girmek için müsaade alarak içeriye girdik.

Morg insanın içini ürpertirken canının yarısının burada olduğunu bilmek can yakıcı oluyordu. Sarya'yı koydukları dolabı açıp onu dışarıya çıkarttığında görevli üzerini açarak dışarıya çıktı.

O an canımdan can giderken Tamay yavaşça Sarya'ya yaklaşıp elini tuttu. Uzun uzun Sarya'yı inceledikten sonra "Her tarafı yara olmuş çok canı yanmıştır!" dedikten sonra devam edip "Bebeğim, sen soğuğu hiç sevmezsin ki bak ellerin yine üşümüş hasta olursun!" dediğinde daha fazla tutamadım kendimi.

Bu sefer göz yaşlarım anne ve kızın vedasınaydı...

Tamay'ın her kurduğu cümle kalbime saplanırken sonunda Sarya'nın ellerini öpüp "Akşam ablayla çikolatalı süt içecektin hani annecim neden şimdi burada böyle yatıyorsun ki, bilmiyor musun anne tüm ömrünü sana adadı ne yapacağım şimdi sensiz nasıl nefes alacağım?" dediğinde anladım ki planlar bizim istediğimiz gibi ilerlemiyordu.

Bazen sabah evden çıktıklarımızla akşam eve gidemiyorduk...

Tamay, Sarya'yı uzun uzun öpüp ondan uzaklaştığında yeniden bana sığınıp "Dayanamam onun toprak olmasına nasıl yalnız bırakacağım onu Barlas?" diye ağlarken bir şey diyemiyordum.

Gerçi ne denirdi ki Tamay'ın yaşadığı acının yüzde birini bile hissedemiyorum ben. Sarya ile bağlarım güçlenememişken Tamay'ın acısını nasıl yaşayabilirdim ki? Canım yanıyor evet ama Tamay'ın acısının yanında iğnenin ucu kadar kalıyor.

Nasıl oluyor da kendi doğurmadığı kıza bu kadar bağlanabiliyordu?

Anne olmak için doğurmaya gerek yoktur sözünü canlı canlı yaşıyordum resmen ve bu acıyı hafifletmek için elimden bir şey gelmiyor!

Kendi kendimi sorgulamam biterken Tamay'ı sıkıca sarıp "Bazen kaderin önüne geçemeyiz meleğim." Dediğimde Tamay bana sıkıca sarılıp "Koruyamadım kızımı!" dedi. Derin bir nefes alıp kafamı sallarken "Kendini suçlama sakın!" dedim kızgın bir şekilde.

Tamay benden uzaklaşıp son kez Sarya'nın saçlarını sevip öperek morgtan çıktı. Tamay çıktıktan sonra kızımı yanına yaklaşıp "Babanın kolunu kanadını kırgın be kızım bu adam ne yapacak sensiz?" diyerek saçını öperek çıktım.

Tamay sandalyede oturuyordu yanına gittiğimde görevli tekrar morga girdi. Tamay'ı oturduğu yerden kaldırıp tekrar odaya çıktığımızda Tamay yatağa oturup "Evimize gidelim burada kalmak istemiyorum!" dedi.

Tamay'a cevap verecekken odanın kapısı açıldı ve içeriye doktor girdi. Doktor birkaç kontrol yaptıktan sonra Tamay "Eve gitmek istiyorum!" dedi. Doktorun kaşları çatılırken "Ölümden döndüm dakikasında ayağa kalkıp ortalığa düştün ve şimdide eve gitmek istiyorsun!" dediğinde Tamay kafasını salladı.

Doktor inanamıyormuş gibi Tamay'a baktığında "Kusura bakmayın ama hastamı bile bile ölüme gönderemem!" dedi.

Tamay'ın kaşları çatılırken "Umurumda değil eve gitmek istiyorum!" dediğinde omuzlarım düştü.

Doktor ısrar edecekken "Boşuna dil dökmeyin doktor bey o her zaman istediğini yapar eğer acil bir durum olursa hemen hastaneye getiririm ben." Dediğimde doktor düşünmeye başladı.

Tamay parmaklarıyla oynarken Doktor "Peki o zaman çıkışınızı yapalım!" diyerek odadan çıktı ardında bende odadan çıkıp Selim'i çıkış işlemleri için gönderdim.

Sahra, Tamay'a yardıma giderken bende bir sandalyeye oturup Ozan'a bakarak "Pera nerede?" diye sordum.

Ozan arkasına yaslanıp "Ortalık durulanana kadar annemin yanına yolladım perişan olmasın buralarda!" dediğinde kafamı salladım.

Selim yanımıza geldiğinde Tamaylar da odadan çıktı. Tamay ayakta duramayıp sendelerken kolumla ona destek olup yürümeye başladık.

Asansöre binerek otoparka indiğimizde arabalara binip evin yolunu tuttuk.

Tamay başını omzuma yaslarken onu rahatlatmak için saçlarıyla oynamaya başladım.

Sonunda eve geldiğimizde saat gece yarısını geçiyordu. Hepimiz bitap düşmüştük ve en acısı kimse eve girmek istemiyordu.

Evin kapısını açtığımda kimsenin 'baba' diye koşup bana sarılmaması canımı acıttı.

Bu ev ilk defa bu kadar sessiz, karanlık ve kimsesizdi...

Eve girdiğimizde Tamay vakit kaybetmeden yukarıya çıktı. Onu sıkmak istemediğim için salona girip oturdum.

Diğerleri de otururken Selim "Yarın cenazeye gelmek isteyenler var ne yapalım?" diye sorduğunda "Kimseyi görmek istemiyorum kimse gelmesin!" dedim.

Selim arkasına yaslanırken "Ayıp olmaz mı?" diye sorduğunda "Ne ayıbı Selim? Herkese teşekkür et ve gelmemelerini söyle karısı rahatsızmış de, kalabalık sevmiyormuş de bir şey de işte!" dediğimde kafasını salladı.

Adar sıkıntıyla etrafa bakınırken "Hivda Hanım..." derken sözünü kesip "Canları cehenneme hele o Baran karşıma çıkmasın onları da görmek istemiyorum!" dediğimde Adar "Peki!" diyerek arkasına yaslandı.

Selim dayanamayarak "Bugün adamı istemezsin ama yarın ticaretimiz var o ne olacak?" diye sordu.

Sabır çekercesine etrafa baktığımda "Ticaretini sikerim şimdi Selim! Canım acıyor lan benim ne ticareti, oğlum karım yukarda perişan bana ne Baran'dan! Kimseyi görmek istemiyorum Selim ne bugün ne yarın o adamı hiçbir yerde görmek istemiyorum! TİCARET BİTTİ!" dedim isyan edercesine.

Ozan herkese öldürecek gibi bakarken "Herkes odasına gitsin dinlene bildiği kadar dinlensin zor bir gündü yarın daha da zor olacak adamı da rahat bırakın!" dediğinde herkes ayağa kalkıp odalara dağıldı.

Bir süre daha olduğum yerde oturup yukarıya çıkmak için ayağa kalktım.

Merdivenleri çıkarken Alex üzüntüyle "Dışardan üzülmüş gibi görünmeyebilirsin ama içinde kopan fırtınalardan haberim var. Sen iyi bir babaydın Barlas ve eminim Sarya'yı da çok mutlu etmişsindir çünkü Sarya en çok seni seviyordu!" dediğinde ona bakmadan kafamı sallayıp yukarıya çıktım.

En üst basama gelip oraya oturduğumda gözümden düşen yaşlara engel olamıyordum.

Kafamı çevirip koridora baktığımda aklımda Sarya canlanıyordu duvarlarda onun sesi vardı her yer oydu ve bu dayanılacak gibi değildi.

Sarya'nın odasının kapısı açılırken Tamay elinde küçük bir battaniye ile koridorda göründü.

Onu ilk defa bu kadar kötü görüyordum o ise elinde battaniye gözündeki yaşla yanıma gelip oturdu.

Bir süre ikimizden de ses çıkmazken Tamay derin bir nefes alıp "Özür dilerim!" dediğinde şaşkınca ona baktım.

Tamay iç çekerken devam ederek "Seni kızından ayırdığım için özür dilerim ama sadece o iyi olsun diyeydi!" dediğinde gözyaşlarımı siliyordum.

Tamay'ı kendime çekip sarıldığımda "Sana kızgın veya kırgın değilim Tamay belki de kızıma iyi bakamayacaktım bilinmez sadece kızımla az anım olduğu için üzgünüm. Bu da senin suçun değil sen sadece en iyisini yapmaya çalıştın!" dediğimde Tamay daha çok ağladı.

Elindeki battaniyeyi daha çok sıkarken "Çok küçüktü Barlas her şey için çok küçüktü! İlk darbesini aldığında çok küçüktü, ilk alçı takıldığında çok küçüktü, nefes alamadığında çok küçüktü, ilk fizik tedavisinde çok küçüktü, birilerinden kaçmak zorunda olduğunda çok küçüktü, ölmek için çok küçüktü benim kızım bunları yaşamak için çok minikti!" dedi isyan ederken.

Bunları duymak bile zorken bunları yaşamayı düşünemiyorum!

Tamay'a daha çok sarılırken "Kızımız artık acı çekmiyor Tamay onun acısı yüreğimizde kor!" dediğimde bana bakıp "Kötü biriyim ben!" dediğinde gözlerim büyüdü. Nasıl böyle düşürdü aklım almıyor?

Yüzünü avuçlarımın arasına alarak gözyaşlarını silip "Sen doğurmadığın bir kıza annelik yapacak kadar iyi bir insansın böyle söyleyip daha da üzme beni lütfen!" dediğimde bir şeyleri kabullenemediği her halinden belliydi.

Oturduğum basamaktan kalkıp onu da kaldırarak odaya götürdüm ve yatağa yatırdım.

Tamay'ın yaşadıkları ağır gelirken ilaçların etkisiyle hemen gözleri kapandı. Yatağın önünde berjere oturup Tamay'ı izlemeye başladım bir insan birkaç saatte nasıl bu kadar çökebilirdi?

Gözlerimi Tamay'dan alıp titreyen telefonuma baktığımda bir sürü mesaj ve arama olduğunu gördüm. Hiçbirini umursamadan telefonu masanın üzerine koyup tekrar Tamay'ı izlemeye başladım nefes alış verişleri arada düzensizleşse de her şey yoluna gibiydi.

Kaç saat Tamay'ı böyle izlediğimi bilmesem de artık sabah olmuştu. Bu sabah diğer sabahlar gibi değildi ilk defa kuşlar ötmüyor hava da bir o kadar kapalıydı. Oturduğum yerden kalkıp banyoya girip hızlı bir duş alarak tekrar odaya geçtim.

Tamay'ın yanına gidip yüzüne düşen saçları çekerek yanından uzaklaşacakken elimden tutmasıyla durdum.

Yatağa doğru ilerleyip kenarına oturduğumda "Bir şey mi oldu güzelim?" diye sorduğumda kafasını sallayarak "Yorgun görünüyorsun!" dedi kaşlarını çatarak.

İçime derin bir nefes alıp elini öperek "İyim ben sen iyi ol ki daha iyi olayım." Dediğimde "Biraz zor!" diyerek gözlerini yumdu.

Tamay'ı tek başına bırakmak için saçlarını öperek ayağa kalktım ve odadan çıktım.

Merdivenleri yavaş yavaş inip salona girdiğimde Barut Bey'i salonda otururken gördüm.

Barut Bey'e selam verdim o da selamımı alıp "Dün araya kaynadı başınız sağ olsun." Dediğinde "Dostlar sağ olsun." Dedim.

Barut Bey arkasına yaslanırken "Asmin nerede?" diye sorduğunda "İlaçların etkisi hala üstünde yatıyor." Dediğimde kafasını salladı.

Bir süre kimseden ses çıkmazken Barut Bey ayağa kalkıp "Oda müsaitse kızımın yanına çıkmak isterim!" dediğinde "Doğru zaman değil Barut Bey biraz daha süre verin ki toplasın kendini!" dedim.

Barut Bey kaşlarını yukarıya kaldırıp indirdiğinde "Doğru zamanı ben bilirim damat bey şimdi söyle oda müsait mi değil mi?" diye ısrar edince "Müsait!" dedim.

Barut Bey yukarıya çıktığında yanımda duran vazoyu sinirle yere fırlattığımda Sahra korkuyla yerinde zıpladı.

Selim şaşkınca bana bakarken "Sakin ol kuzen babasıdır!" dediğinde "Sakinim ben!" dedim.

Zaman su gibi akarken odadan tek bir ses çıkmaması endişelenmeme neden olurken yerimde huysuzca kıpırdanmaya başladım.

Asil öne doğru eğilip "Barlas endişe etmene gerek yok her şey yolunda!" dediğinde "Ben yolunda olan bir şey göremiyorum Asil maalesef!" dedim.

Gerginim, kalbimde bir kor var ve bir yanım eksikken sakin olmak saçmalıktı.

Çok geçmeden odanın kapısı açılıp kapandığında başımı direk merdivene çevirdim ve aşağıya inmesini bekledim.

Barut Bey yanında Tamay ile aşağıya inerken şaşkınlığımı gizleyemedim.

Onlar son merdivenlerini indiğinde ayağa kalktım. Tamay sanki ayağa kalkmamı beklemiş gibi direk bana sarılırken bende saçlarını sevdim.

Boynumda bir ıslaklık hissettiğimde "Ağlama güzelim dünden beri canın çıktı ağlamaktan!" dediğimde kafasını sallayıp "İstemiyorum!" dediğim saçlarını öptüm.

Tamay'ı kendimden uzaklaştırıp gözyaşlarını sildiğimde "Sen böyle yaparsan kızımız daha çok üzülür güzel karım yapma gözünü seveyim, sana da bir şey olacak diye korkuyorum!" dedim.

Tamay iç çekerken "Üzülmesin kızım ama kalbim çok acıyor Barlas dayanamıyorum!" dediğinde anlımı anlına dayadığımda "Benimde canım yanıyor güzelim ama bende kaybımın üzerine kayıp yaşamak istemiyorum!" dedim.

Tamay'ın gözünden hala yaşlar akarken doğru kararlar veremediğini ve kafasının karışık olduğunu anlayabiliyordum.

Tamay'ı koltuğa oturturken kapı çaldı Sahra kapıyı açtığında annemlerin geldiğini anladım.

Annemler gözleri yaşlı salona girdiklerinde annemin gözü ilk Tamay'a kaydı ve onu görünce daha çok ağlamaya başladı.

Tamay artık çevresindekilere tepki vermiyordu ot gibi sadece etrafa bakıyordu.

Annem boş koltuğa oturup Tamay'ın haline ağlarken babam yanıma yaklaşıp "Oğlum ne olmuş bu kıza böyle?" diye sorduğunda "Sakinleştiriciler böyle yaptı baba başka türlüde ayakta kalamazdı zaten." Dediğimde hüzünle kafasını salladı.

Babam Barut Bey'e uzun uzun bakıp "Sen ölmemiş miydin?" diye sorduğunda Barut Bey "Ölmemişim ki buradayım!" diye cevap verdi.

Tamay araya girip "Benim hayatım yalanlar üzerine kuruluymuş Mehmet baba tek gerçeğim kızımdı onu da çok gördüler bana!" dediğinde Barut Bey başta olmak üzere herkes bakışlarını yere indirdi.

Savaş boğazını temizleyip "Cenazeyi ne zaman kaldırıyoruz?" diye sorduğunda saate bakıp "Çıkalım anca varırız!" dediğimde herke ayağa kalktı.

Annemle Sahra Tamay'ın koluna girip yürümesine yardım ederken bizde arkalarından ilerledik.

Camiye geldiğimizde çok geçmeden cenaze aracıda geldi. Araçtan minicik tabut çıkardıklarında içimde ki ateş büyürken olanları öylece izledim.

Kızımın büyüyüşünü izlemeyi umarken cenazesinin getirilişini izlemek yaşarken mezara konulmak gibiydi.

Hoca da geldiğinde cenaze namazını kılıp tabuta doğru yürüdüm. Herkes tabuta uzanırken onları durdurup "Kızımı ben taşırım!" diyerek kızımı kucağıma aldım.

Mezarlığa gidene kadar kızıma onunla ilgili tüm hayallerimi anlattıktan sonra "Nasıl sokayım seni oraya be güzel kızım kalbim dayanır mı seni tek başına bırakmaya?" dediğimde onun için hazırladıkları mezara geldik.

Tabutu açıp minik kızımı çıkardığımda önce Tamay'a baktım kafasını sallarken "Korkar benim kızım oralarda üşür hem!" dedi.

Kafamı eğdiğimde gözümden yaşlar süzülürken "Korkma sakın babam meleklerin hep yanında." Diyerek son öpüp mezara koydum. Elime küreği alırken başım dönüp sendelediğimde hemen toparlanıp işimi bitirdim.

Ben Barlas Kara bugün geç kavuştuğum kızımın üzerine tek başıma toprak atarak ona erken veda ettim.

Elimdeki küreği bırakıp Tamay'ın yanına gidip kızımıza son kez veda etmesi için mezarın başına getirip yanından uzaklaştım.

Hepimiz uzaktan Tamay'ın kızımıza son vedasını izlerken benim tüm gücüm tükenmişti.

Olduğum yerde bacaklarım titrerken yağmur yağmaya başladı gökyüzü bizim halimize ağlarken bizde kızımıza ağlıyorduk.

Yağmur artarken yavaşça Tamay'ın yanına yaklaşıp "Hadi güzelim bak hasta olacaksın!" dediğimde "Kızımız hasta olmayacak mı Barlas nasıl bırakırız onu burada?" diye sordu.

Tamay'ı oturduğu yerden kaldırıp "Olmayacak güzel karım merak etme hadi." Dediğimde yürümeye başladık.

Tamay'ı arabaya bindirip bende yanına oturduğumda eve doğru gitmeye başladık.

Evin yolu ilk defa bu kadar zor ve uzun gelirken Tamay omzuma yaslanıp sonsuz gözyaşlarını akıtıyordu.

Eve geldiğimizde Tamay'ı odaya çıkartıp tekrar salona indiğimde annem elinde Kur'an okurken herkes onu dinliyordu.

Annem okumayı bitirdiğinde Sahra'da mutfağa girip bir şeyler hazırlamaya başladı.

Selimler Sahra'ya yardım ederken Savaş arkasına yaslanıp "Pera nerede?" diye sorduğunda Ozan "Annemin yanında." Diye cevap verdiğinde Barut Bey araya girip "Gelirler birazdan!" dedi.

Ozan babasına bakıp "Ne zaman çağırdın onları?" diye sorduğunda Barut Bey "Pera'yı gönderdiğin gün." Diyerek kısa kesti.

Tamay merdivenlerden inip Barut Bey'in yanına oturup ona sıkıca sarıldığında "Seni hiç affetmeyeceğim!" dedi. Barut Bey kızının saçlarını severken "Olsun can özüm affetme beni ama iyi ol ki bende iyi olayım." Dediğinde Tamay kafasını sallayarak "Kalbim dayanmıyor baba canım yanıyor ne yapacağımı bilmiyorum nasıl düşüneceğimi kavrayamıyorum biri boğazımı sıkıyor nefes alamıyorum!" dedi.

Barut Bey sıkıca kızına sarılıp "Geçmeyecek can özüm o acı hiç geçmeyecek ama alışacaksın en ufak bir şeyde aklına gelecek unutamayacaksın ama bileceksin ki kızın en korunaklı yerde ve artık ona kimse zarar veremeyecek!" dediğinde Tamay tekrar ağlamaya başladı.

Alex kulağıma yaklaşıp fısıltı şeklinde "Tamay için korkuyorum Barlas!" dedi tedirgin bir tonla.

Alex'e uzun uzun baktığımda "Merak etme o nasıl iyi olacağını bilir!" dediğimde "Tamay zarar vermeden iyi olmaz ama Barlas!" dedi.

Olacakların farkında olduğum için "İyi olsun da nasıl olursa olsun Alex ama iyi olsun!" dediğimde kafasını sallayarak uzaklaştı.

Barut Beylerin bu halini izledikçe tatmadığım duygular boğazıma dizilmeye başladı.

Gözlerim yavaş yavaş sulanmaya başlarken omuzumda kuvvetli iki el hissettiğimde iki yanıma baktım.

Ozan ve babam bana hüzünle bakarken Ozan yaklaşıp "Güçlüsün be oğlum ben sendeki ki gibi bir güç görmedim." Dediğinde gözümden yaş düştü.

Selim derin bir nefes verip "Hadi bir şeyler yiyin masa hazır." Dediğinde Barut Bey zorla Tamay'ı kaldırıp masaya oturttu herkes masadaki yerini alırken bende kalkıp masaya geçtim.

Herkes ağzına zorla bir şeyler atarken bende Barut Bey'in Tamay'ın ağzına zorla bir şeyler tıkıştırmasını izledim.

Yemek faslı geçip tekrar salona geçtiğimizde kapı çaldı Alex kapıyı açmaya gittiğinde Tamay ayağa kalkıp yukarıya çıktı.

Kimin geldiğini merak ederken Pera hızlı adımlarla içeriye girip yanıma koşarken arkasından bir kadın ve Alex geldi.

Pera bana sıkıca sarılıp kucağıma oturduğunda başını omzuma yaslayıp "Ayşe anne ağlalsam Salya üzülül dedi için ağlamıyorum sende ağlama olul mu Salya üzülül!" derken yanakları ıslanmaya başladı.

Pera'nın saçlarını öperken "Ağlamam küçük." Dediğimde bana daha çok sarılıp "Söz velilolum ben seni hiç bılakmıyacağım!" dedi.

Birden aklıma Sarya'nın beni bıraktığı gibi Pera'nın da bırakacağı gelince ona daha çok sarıldım.

Tamay merdivenlerken inerken "Barlas'ı hiç yalnız bırakma küçük çünkü o seni çok seviyor." Dediğinde Pera kucağımdan kalkıp Tamay'a koştu.

Tamay merdivenin son basamağına oturup Pera'yı sararken "Ablanı da bırakma olur mu?" dediğinde Pera kafasını sallayarak "Seni de bılakmayacağım ablacım!" dedi.

Tamay, Pera ile yanımıza gelirken kapı tekrar çaldı bu sefer Adar kapıyı açmaya gittiğinde Tamay yanıma oturup başını omzuma yasladı.

Tamay ilaçların etkisiyle ağlamazken artık hiçbir şeye tepkide veremiyordu ilaçlar onu mahvetmişti.

Adar salona girerken arkasından Baranlarda girdi ve herkese selam verip oturdular. Gelenler Barut Beyi görmeyi beklemediğinden sessizliğini koruyorlardı.

Bu sessizliği bozan her zaman ki gibi Hivda Hanım olurken "Seni iyi gördüm Tamay!" dediğinde Tamay hiçbir tepki vermedi.

Barut Bey, Hivda Hanıma bakıp "Yaşlandıkça gözlerinde kör olmaya başlamış senin!" dediğinde babam araya girerek "Yeri değil!" diye uyarıda bulundu.

İkisi de sustuğunda Hivda Hanım dayanamayarak "Gözlerim falan bozuk değil çok net görebiliyorum neyin ne olduğunu!" dediğinde Tamay göz ucuyla annesine baktı.

Baran annesini uyarırken Hivda Hanım "Bende birileri yüzünden aynı acıyı tattığım için neyin ne olduğunu anlarım, bilirim bu acıyı!" dedi.

Tamay kafasını kaldırıp annesine baktığından "Ne anlatıyorsun ya sen?" diyerek ayağa kalktı.

Onunla birlikte bende kalktığımda Tamay delirmiş gibi bağırarak "Sen ne anlarsın benim yaşadığım acıyı? Ben 3 senemi verdim o kız yaşasın diye, her şeyimi geride bıraktım rahat bir hayat sürsün diye fedakarlık yaptım!" diyerek durdu ve derin bir nefes aldı.

Dudakları titrerken "Ben 3 senemi verdim sağlıklı olsun diye mesela rahat nefes alabilsin diye hastane hastane koştum ya da rahat koşabilsin diye yaptırmadığım fizik tedavi kalmadı yemin ederim canımı isteselerdi onu da veririm!" diyerek yine durdu.

Kafasını sağa sola sallayarak "Sen beni kendinle kıyaslayamazsın ben senin gibi bir anne değildim olamadan! Ben sen değilim, Sarya benim en büyük mucizemdi hayat ışığımdı nefesimdi sen beni anlayamazsın ya!" dediğinde Hivda Hanımda ayağa kalktı.

Hivda Hanım da gözleri dolarken "Seni yurda terk eden adamı affedebilirken neden bana hala nefretle bakıyorsun?" diye sorduğunda Tamay tereddüt etmeden "Senden nefret etmiyorum ki sana karşı bir duygu beslemiyorum, herkesi affederim seni asla!" dediğinde hepimiz şaşırdık.

Hivda Hanımın ağzı açık kalırken "Neden?" diye sorduğunda Tamay buruk bir şekilde "Herkese annelik yapabilecek gücün varken bana hep kapalıydın sen, en masum benken haftalarca beni suçladın!" dedi.

Hivda Hanım gözyaşlarını sildiğinde "Kızgınlıkla yaptığım hatalardı sadece!" dediğinde Tamay kafasını sallayıp "Affetmem Hivda Hanım! Sen son şansını kızımın gözü önünde bana tokat atıp onu korkuttuğunda kaybettin!" dedi keskin bir dille.

Gözüm bir anlığına Barut Beye kaydığında sinirden dişlerini sıksa da ağzını açıyordu.

Tamay Barut Beyi gösterirken "Çok sevdiğin kocan beni çöp gibi atarken sen koşa koşa bu herifin kollarına gittin!" dedi.

Tamay son kez annesine veda eder gibi bakıp "Seni hayatımda istemiyorum, kızımı korkutup ağlatan bir kadını hayatımda istemiyorum, bana acıdan başka hiçbir şey vermeyen kadını hayatımda istemiyorum!" dedi.

Hivda Hanım bir şey diyemeden çantasını alıp giderken Tamay hiçbir şey yapmadan sadece izledi.

Baranlarda Hivda Hanım arkasından gittiğinde Tamay da vakit kaybetmeden yukarıya çıktı.

Barut Bey oturduğu yerden kalkıp "Bizde gidelim yarın geliriz." Dediğinde kafamı sallayıp kapıya kadar eşlik ettim.

Barut Bey giderken Pera'yı da aldığı için evin içi fazlasıyla sessizleşti.

Babam da kalkarken "Sende git karına bak biz bakarız başımızın çaresine!" dediğinde kalkıp yukarıya çıktım.

Odaya girdiğimde Tamay Sarya'nın battaniyesine sarılıp uyuduğunu gördüm.

Üzerimi değiştirip dün yaptığım gibi yatağın karşısındaki berjere oturup Tamay'ı izlemeye başladım. Artık uyku haram gibiydi gerçi tadım tuzumda kalmamıştı ne zaman alışırım bu duruma onu da bilmiyorum?

1 AY SONRA

Yaşadığımız yıkımın üzerinden günler, haftalar geçti acım hala yerini korurken yavaş yavaş hayata dönmenin vakti geldi de geçiyordu.

Tamay hala kendini toparlayamazken gün geçtikçe gözümün önünde eriyordu.

Tamay'ın bu hali hepimizi korkutsa da elimizden bir şey gelmiyordu. Eve birçok doktor gelip giderken hepsi aynı şeyi söylüyordu "Zamanla kendine gelecek!" ama düzelmiyordu hatta daha kötü oluyordu.

Son çare olarak kendim konuşmaya karar verdiğim ama nereden nasıl başlayacağımı da bilmiyordum.

Salonda oturmuş nasıl konuşacağımı düşünürken aniden kalkıp yukarıya çıktım.

Kapıyı açıp odaya girdiğimde Tamay yataktaydı yanına yaklaşıp onu kaldırıp yanına oturdum. Bana anlamaz gözlerle bakarken derin bir nefes alıp "Toparlan artık!" dedim.

Tamay'ın omuzları düşerken "Nasıl toparlanmamı bekliyorsun boşlukta gibiyim canım yanıyor nasıl toparlanayım?" diye sordu.

Onu kırmamak için sakin kalmaya çalışırken "Benim de canım yanıyor ama canımı şu an en çok sen yakıyorsun neden anlamıyorsun?" diye sorduğum da yeri izlemeye başladı.

Konuşmaya niyeti yokken "Gözümün önünde eriyorsun Tamay ben artık senin yavaş yavaş ölüşünü izlemek istemiyorum, ben bana sağlık bir şekilde destek olmanı istiyorum!" dediğimde bana baktı.

Elleriyle oynayıp "İşlerin vardı senin geç kalma!" dediğinde bir şey demeden ayağa kalkıp odadan çıktım.

Sözlerim boş duvara çarpıp bana geri döndüğünde anladım ki aslında ruhen ölmüş bir kadının eskiye dönmesini istemenin saçmalığını!

Evde Tamay ve benden başka kimse olmadığı için koltuğun üzerinde ki ceketimi alıp evden çıktım.

Bu patlamayı araştırmaya başladık ve henüz elimizde bir şey yoktu. Bütün izler silinmiş gibiydi birden her şey yok olmuştu saçmalıktı!

Şirkete geldiğimde Selim yanıma uğrayıp elimizdeki ipuçlarını anlatırken hepsinin altının boş olduğunun farkındaydık.

Her şey üst üste gelirken toparlanmak zordu hele ki insanın eli kolu bağlıyken bu imkansızdı.

Şirkette biraz daha vakit geçirdiğimde Selim tekrar yanıma gelip "Sahra geldi eve geçiyoruz biz geliyor musun?" diye sorduğunda elimdeki dosyayı kapatıp kalktım.

Gün boyu içimde kötü bir his varken kalbimin sıkışmasıyla derin bir nefes aldım.

Kendimi biraz toparlayıp odadan çıktığımda Selimler kapıda beni bekliyordu.

Hızla otoparka inip arabalara bindiğimizde ilk defa eve çabucak varmak ve Tamay'ı görmek istemiştim.

Evin bahçesine girdiğimde evin ışıklarının yanmaması dikkatimi çekse de odadadır diye çok düşünmeyip eve girdim.

Işıkları yakıp salona geçerken Selimlerde arkamdan geliyordu bu evin sessizliğine hala alışamamışken masanın üzerindeki zarf dikkatimi çekti.

Arkama dönüp Selim'e baktığımda o da omuzlarını kaldırıp indirdi. Yavaş adımlarla orta sehpaya yaklaşıp defteri ve mektubu elime aldığımda üzerinde 'SEVGİLİYE' yazıyordu.

Kalbim o an atmayı unutmuşken ellerim titreye titreye zarfı açık okumaya başladım.

Tamay mektuba SEVGİLİ diye başlamış Sarya ile geçen güzel anları anlatmış mektubun sonuna ise;

Siyah harelerine her baktığımda kendimi görürken o hareleri bırakmak bana zulüm... Sana bu kadar alışmışken bırakmak çok zor! Sana bıraktığım defterde kaçırdığın tüm anılar yazılı kara oğlan, sana verebileceğim sevgimden sonra en kıymetli şey buydu. Toparlanamadım sevgili denedim ama yapamadım ve sürekli neden diye sordum kendi kendime? Sonunda anladım ki benim Sarya'ya olan sevgim sonsuzdu ama kızım son oldu ve ben bu döngüde kayboldum. Bu döngüde boğulurken seni de bu döngünün içine sürüklüyorum ve artık bunu istemiyorum. Sana söyleyecek çok şeyim var kara oğlan kağıtlara sığmaz. Ben sadece gözlerinin önündeki ölümüme daha fazla şahit olma diye gidiyorum. Seni Allah'a, sevdamı da sana emanet ediyorum sevgili ve biliyorum ki sen emanetine gözün gibi bakarsın. Seni çok seviyorum Kara oğlan...

Diyerek bitirdi mektubu.

Kağıt elimden kayıp yere düşerken eş zamanlı olarak gözümden bir damla yaş düştü.

Gözlerine okyanusları sızdırdığım kadın o okyanusta boğdu beni.

Canımı bile vereceğim kadın sırf gözümün önünde ölmemek için çok uzaklara gitti.

Elimdeki defterin ilk sayfasını açtığımda Tamay ve Sarya'yı görmek yaktı içimi.

Parmağımı resmin üzerine koyduğumda "Birinizin gözlerine gökyüzünü sığdırdım diğeriniz gözlerine okyanusu ikisi de dar oldu bana!" diyerek kapadım defterin kapağını.

Okyanus gözlüm bütün acıları sırtıma yüklemişken emanetini de kalbime yük etti.

Hoşça kal güzel karım emanetin bende ve güvende sana kırgın değilim ama kızgınım dönersen kalbim sana hep açık bu Kara oğlan hep seni bekleyecek...

 

BÖLÜM SONU...

 

Yeni bölümle sizinle tekrardan buluşmak beni çok mutlu etti.

 

Umarım zevkle okuduğunuz bir bölüm olmuştur.

 

Beğendiyseniz yıldız atmayı, yorum yapmayı ve düşüncelerinizi benimle paylaşmayı unutmayın.

 

Bu bölüm ilk perdenin son bölümüydü, bir şeylerin son bulduğu ama yeni başlangıçların olduğu o bölüm.

 

Loading...
0%