@zehranurr
|
Kimse geçmişe gidip yeni bir başlangıç yapamaz ama bugün başlayıp yeni bir son yazabilir. Yeni bir gün ama geçmişin devamı gibi bir hayat... Birkaç ay arayla mahvolan bir adam, acısında boğulan bir kadın ve geleceği belirsiz olan bir evlilik... Ben dünyası bir günde başına yıkılmış, birkaç ay arayla tamamen yok olmuş ve maviye küsmüş Barlas Kara... Bugün yeniden sabah oldu ama güneşin ilk ışıkları bile bana karanlıkken nasıl günüm ayabilir ki. Yattığım yerden doğrulurken gözüm yatağın soğuk tarafına kayarken ayaklanıp kendimi banyoya attım. Soğuk suyun tenime demesiyle güzel bir duş alarak aşağıya indim. Yeni bir hayata adım atmışken en güzel anılarım olan evimi değiştirip kasvetten uzak bir yere yerleştik. Hayatımızda çok şey değişti ve bu değişimlerin hiçbirinde Tamay yoktu. Sahra ve Selim'in evlendiği gün yoktu mesela veya Pera'nın okula başlamasında olmayacaktı. Bu düşünceler zihnimde dönüp dolaşırken yüzümü sıvazlayarak merdivenlerden indim. İç çekip salona girdiğimde henüz kimse uyanmamıştı ben ise her zaman olduğu gibi kahvemi yapıp haberleri açarak izlemeye başladım. Her gün aynı haberleri izlerken merdivenden gelen ayak sesleriyle gözlerimi televizyondan ayırıp gelen kişiye baktığımda Alex ile göz göze geldik. Alex saçlarını düzeltip usulca yanıma oturduğunda "Uyumamış gibisin?" diye sorduğumda tok bir ses tonuyla "2 yıldır uyuduğum kadar işte!" dedi. Kafamı çevirip ona baktığımda onunda benden farklı bir aynı yoktu. Ona cevap vermek için ağzımı açtığımda "Değişik haberler var mı?" diye sorarak konuyu geçiştirdi. Arkama yaslanıp kahvemden bir yudum aldığımda "Aynı şeyler değişen bir şey yok!" dediğimde arkasına yaslanarak izlemeye başladı. Merdivenlerden tekrar adım sesleri geldiğinde ince bir tonla "Günaydın!" diye bir ses yükseldi. Alex oturduğu yerden ayaklanırken "Sana da günaydın Asya!" diyerek salondan ayrılıp yukarıya çıktı. Kahvemden son yudumu alırken "Günaydın!" diyerek bardağı masanın üzerine koydum. Asya hızlıca salona girip masadaki bardağı almaya yeltenirken "Ziyanı yok kendi bardağımı kendim kaldırırım unutma ki sen burada işlerimizi halledesin diye değil Pera'ya yardımcı olman için varsın!" dediğimde kafasını sallayarak "Kahvaltı hazırlayayım ben o zaman!" diyerek mutfağa girdi. Herkes yavaş yavaş uyanıp salona indiğinde Pera eskiden olduğu gibi kucağıma oturup "Bence çizgili film izleyelim ne delsin Balyascığım?" diye sorduğunda gülümsedim. Haberleri geçip çizgi film kanalına geldiğimde Pera başını omzuma yaslayıp televizyon izlemeye başladı. Sahra mutfaktan elinde tabakla çıkarak "Okula başlayacak hanımefendi hala çizgi filmden ödün vermiyor!" dediğinde "Bu evde Pera ne derse o olur dimi prenses?" dediğimde gülerek kafasını salladı. Adar, Alex'in omuzuna vurarak "Neyin var senin?" diye sorduğunda Alex kafasını sallayarak "Hiç keyfim yok sadece!" dedi. Gözüm Alex'e kaydığında etrafa boş baktığını gördüm, gün geçtikçe tükeniyordu ve bunu değiştirmek için hiçbirimizin elinden bir şey gelmiyordu. Asya salondaki havayı bozarak neşeli bir şekilde "Kahvaltı hazır hadi gelin." Dediğinde hepimiz ayaklanıp masaya geçtik. Herkes kahvaltıya başlarken Selim'in gözleri masada bir şey arıyormuş gezinmeye başladı. Neyi aradınız az çok tahmin ediyor gibiydim. Sahra elini Selim'in omuzuna koyarak "Bir şey mi aradın hayatım?" diye sorduğunda Selim kafasını hayır anlamında sallayarak "Hayır elinize sağlık!" diyerek çayından bir yudum aldı. Alex tabağıyla oyalanırken aniden "Nergis çiçeği ne demek?" diye sorduğunda Sahra hemen "Yeni başlangıç yapanlar kullanır genellikle." Dediğinde Alex kafasını salladı. Selim merakına yenik düşerek "Neden sordun ki?" diye sorduğunda Alex omuz silkip "Biri bana yanlışlıkla mesaj atmış, nergis çiçeği ondan sordum." dedi. Alex'in kaşları atılırken kendi kendine "Bu kadar tesadüf normal değil!" dediğini duydum. Kahvaltı masasında son çaylarımızı içtiğimizde Pera bir şey isteyecek gibi bana baktığında "Söyle bakalım prenses ne istiyorsun?" dedim. Pera'nın yüzünde güller açarken "Asya, sen ve ben berabel palka gidelim mi?" diye sorduğunda Asya'da gülümseyerek bana baktı. Ben ne cevap vereceğimi düşünürken Sahra boğazını temizleyerek "Peracım unuttun mu bugün beraber babana gidecektik?" diye sordu. Pera'nın yüzü düşerken araya girerek "Tamam o zaman gidelim oradan da Barut Bey'e geçeriz." Dediğimde Pera'nın mutlulukla yüzü güldü. Asya'ya baktığımda o da gülüyordu benim ise içim paramparça oluyordu Asya ile her yan yana geldiğimde güzel karıma ihanet ediyormuşum gibi hissediyordum nedenini ise bir türlü anlayamıyordum. Asya'nın bu kadar samimi gelmesi kafamı kurcalıyordu. Tamay yanımda değildi ama kalbimde, bedenimde her hücremde hissediyordum bu bile yetiyordu bana. Şu an nerede, ne yapıyor bilmesem de bildiğim tek şey nefes alıyor oluşuydu ona bir şey olsa hissederdim bilirdim ama sağdı sağlıklı mıydı bilemem? Masadan kalkarken Sahra'ya bakıp "Sen Pera'yı hazırlarsın Tamay çantasına ne koyacağını anlatırdı sana hep!" dedim yutkunurken. Sahra'nın yüzünde acı bir gülüp peyda olurken "2 yıldır usanmadan aynı cümleyi kuruyorsun ve bende merak etme ben hallederim diyorum." Dediğinde bir şey diyemeden sessizce yukarıya çıktım. Çaresizlik ne miydi? İşte o lanet sessizlik... Odaya girdiğimde komodinin üzerindeki telefonu ve arabanın anahtarını alarak tekrar aşağıya indim. Salona girdiğimde Asya bahçeyi göstererek "Biri geldi sizinle görüşmek istiyormuş!" dediğinde başımı sallayarak bahçeye doğru yürümeye başladım. Bahçeye çıkmadan kafamı dışarıya uzattığımda Gurur 'un babasının geldiğini gördüm sabır dilenirken Asya'ya dönüp "Sizi parka Adar götürsün oradan da Barut Bey'e geçin!" dediğimde yüzü asılarak kafasını salladı. Bahçeye çıkıp Murat'a doğru yürürken o da ayağa kalkıp bana elini uzattı eline bakıp yanından geçerek oturduğumda "Otur! Hoş geldin, hani rüzgâr attı seni buraya?" diyerek lafa girdim. Murat otururken "Uzatmak istemiyorsun anladım o zaman direk konuya giriyorum Gurur'a 1 aydır ulaşamıyorum belki haberin vardır diye düşünüp geldim!" dediğinde hafif sırıtıp kafamı belli belirsiz salladım. Elimdeki araba anahtarını masaya hafif hafif vurarak "Tabi sende haklısın benimde oğlum acılı bir adamla ileri geri konuşsa bende ondan şüphelenirim!" dediğimde çekinmeden başını salladı. Masada ritim tutmayı bırakıp "Merak etme ben kızımın ölümü ve karımın ortadan kaybolması ile dalga geçen bir adamı öldürmem, elimi onun pis kanına da bulamam! Git kanı bozuk oğlunu başkalarının kapısında ara!" dedim. Murat arkasına yaslanıp sinirle bana bakarken bende arkama yaslanıp "Başına gelen her kötü şeyden beni sorumlu tutuyorsun ve şu anda da aynısını yapıyorsun!" dediğimde gözü seğrildi. Bahçe kapısından Alex içeriye girdiğinde Murat nefretle "Bu işe girip işlerimi mahvettiğin günden beri seni neden öldürmüyorum hiç merak ettin mi?" diye sordu. Elimi çenemin altına koyup tek kaşımı kaldırdığımda "Hiç merak etmedim." Diyerek ayağa kalktığımda devam edip "Haddin değil!" dediğimde elleri yumruk oldu. Alex'in yanından geçerken "Misafirimizi yolcu et birde ona bize yanlış yapanın yaşamadığını hatırlat, hatırlat ki itini bulduğunda o da ona hatırlatsın!" diyerek içeriye girdim. Camdan Alexleri izlerken Asya usulca arkama yaklaşıp "Biz çıkıyoruz Barlas Bey!" dediğinde başımı sallayarak "Gecikmeyin!" diye uyararak çalışma odasına gittim. Masamın başına oturduğumda Alex içeriye girip "Neden gelmiş?" diye sorduğunda "İtini kaybetmiş!" dedim. Alex karşıma oturup "İtini kaybeden tasmasını aramadan ipini bize soruyor anlamış değilim!" dediğinde ona hak verdim. Oturduğum yerde arkama yaslanıp "Bul bakalım şu iti, ipini bağlayıp sahibine verelim!" dediğimde hayır anlamında kafasını salladı. Alex boğazını temizleyip öne doğru eğilirken "Ben 2 yıldır kardeşimi bulamamışım başkasının itini hiç bulamam!" dediğimde gözlerimi kıstım. Masanın üzerindeki kalemi alıp oynamaya başlarken "Tamay'ı diğerleriyle bir tutma Alex, o fazla kurnaz ve saklanmayı çok iyi biliyor!" dediğimde bana bakıp "Bilerek kaçıyor yani?" diye sordu. Biraz düşünüp kafamı sallarken "Artık onu aramayı bırak Alex, o geri döneceği vakti bilir belki de dönmemesi hepimiz için en iyisidir!" dediğimde içime bir şey oturdu. Vaz mı geçiyordum güzel karımdan yani? Alex dolu gözlerle bana bakarken "Sıkıldın mı yoksa?" diye sorduğunda kafamı hayır anlamında salladım. Elimdeki kalem parmaklarımın arasında dönerken "Sıkılmak mı? Onun için kurşun atar kurşun yerim ama Tamay işte sağı solu belli olmaz onun. Onu benden daha iyi tanıyorsun!" Dediğimde bana söylemek istediği bir şeyler varmış gibi baktı bana. Alex yerinde debelenirken "Var sende bir şeyler Alex söyle ne oldu?" dediğimde iç çekti. Ayağa kalkıp etrafta turlayarak "Korkuyorum Barlas bu sessizlik hiç hayra alamet değil!" dediğinde anlamayarak baktım ona. Alex kalktığı yere tekrar oturarak "Tamay'ın, Sarya öncesi pek tekin değil, kendi doğrularının olduğu tekin olmayan bir dünya!" dediğinde oflayarak "Düzgün anlat şunu!" diye sitem ettim. Alex dizini sallarken "Leggio'dan ayrı olarak Tamay'ın kurduğu bir örgüt vardı, güçlü bir örgüt!" dediğinde kaşlarım çatıldı. Alex'i dinlemeye devam ederken o da anlatmaya devam ederek "Bu örgüt Sarya Tamay'ın hayatına girdiğinde askıya alındı." Dediğinde "Kim kim kurdu bu örgütü?" diye sordum. Alex biraz düşündükten sonra "Asıl kurucu Tamay sonra sırasıyla Fernando ve Leyal geliyor tabi Leyal artık yok!" Dediğinde şaşırdım. Sakallarımla oynayarak "İsmi yok mu bu örgütün?" diye sorduğumda Alex başını sallayarak "A.T. yani masumluğun ve kötülüğün simgesi." Dediğinde kaşlarım tekrar çatıldı. Alex anlamadığımı fark ederken "Asmin ve Tamay yani şöyle ki Asmin onun masum yanıyken Tamay tam tersi en kötü tarafı!" dediğinde şaşırarak Alex'e baktım. Alex hızını alamayarak "Barlas, Tamay geçmişindeki her şeyi biliyordu ailesine kadar bundan öncesi sadece kuralına göre bir oyundu, sen hariç!" dediğinde bilmediğim ne çok şey varmış diye geçirdim içimden. Alex içimden geçeni anlamış gibi "Tamay seni en başından beri sevdi Barlas, senin Lena ile olan birlikteliğinden beri. Lena ve Leggio seni her öldürmeye çalıştığında hep bir engeldi önünde. Eğer yaşıyorsan onun sayesinde onun sana olan aşkı sayesinde sen başka bir kadının kollarındayken bile iki gözünden biri hep sendin." Dediğinde kalbime bir sancı girdi. Alex derin bir nefes alırken ben sessizce onu dinlemeye devam ediyor o ise bana her şeyi tek tek anlatıyordu. Alex'in anlattığı her şey kalbime bir ok gibi saplanırken en sonunda "Şu an yanında değilse büyük oynayacak çok belli çünkü o küçük oynamayı sevmez, abim ortaya çıktığı an savaş başlar dikkatli olmalıyız!" dediğinde sakallarımla oynamaya başladım. Savaşta kazanan olmaz ama bu kadın zaten savaşın ta kendisiymiş de haberim yokmuş. Aklıma takılan soruyla Alex'e "Abin mi var senin?" diye sordum. Alex'in gözlerinin içi gülerken "Tek ailem o benim bir de kız kardeşimiz var Tamay söz verdi onu bulacakmış." Dediğinde durup aklına bir şey gelmiş gibi parmağını şıklatıp "Milan benim abim." Dediğinde karmaşık bir aile ilişkisine daha giriş yaptığımızı hissettim. Alex ile sohbet etmeye devam ederken telefonum çaldı ekrana baktığımda Asya'nın aradığını görüp bekletmeden açtım. Telefonun öteki tarafından hışırtılı bir ses geldikten sonra "Alo Barlas Bey biz Barut Beylere geçiyoruz haberiniz olsun!" dediğinde "Tamam!" diyerek telefonu kapattım. Sohbet baya koyu ilerlemiş olacak ki saat baya ilerlemiş. Alex gülerek bana bakıp "Kızın suratına kapadın farkındasın değil mi?" diye sorduğunda kafamı sallayarak "Sınırlar Alex işte onlar çok önemli!" dediğimde anlayarak kafasını salladı. Oturduğum yerden kalkıp "Hadi gidelim bekletmeyelim kayınpederi!" dediğimde kapıya doğru yürümeye başladım. Alex ile evden çıkıp arabaya binerek önce bir tatlıcıya daha sonra da Barut babaya gittik. Kapının açılmasıyla içeriye girdiğimizde herkes gelmiş hoş sohbete başlamıştı bile. Pera bana koşup sarılırken "Hoş geldin Ballascım." Dediğinde bende ona sarılıp "Hoş bulduk bücür." Diyerek herkese selam verip oturdum. Ozan içeriye girip "Ooo! Herkes gelmiş." Dediğinde ayağa kalkıp ona sarılarak "Nerelerdesin lan kahpe?" dediğimde o da bana sıkıca sarıldı. Benden uzaklaşıp kolunu omzuma atarak "Konuşturma beni küçüğün yanında şimdi şeref yoksunu!" dediğinde ikimizde kahkaha atıyorduk. Asil parmağıyla bizi göstererek "Bunlarda ayrı bir garip birbirlerini hakaret ederek seviyorlar!" dediğinde biz hala gülüyorduk. Hep beraber oturup sohbet etmeye devam ederken birden kapı çaldı Sahra kapıyı açmaya gidip birkaç dakika sonra arkasında bir kadınla geri geldi. Sahra arkasındaki kadını göstererek "Sosyal hizmetlerden göndermişler hanımefendiyi senin haberin var mıydı Barlas?" diye sorduğunda hayır anlamında kafamı salladım. Kadının etrafa nazik gülüşler sergilerken "Ben Eylül Ekinoğlu psikolojik danışmanım, aslında evinize gitmiştim ama burada olduğunuzu öğrenince adresinizi alıp buraya geldim." Dediğinde bende ayağa kalkıp elini sıktım. Eylül Hanım gülüşünü kesmezken "Barlas Bey değil mi ya da Selim'de olabilir çünkü iki kişinin adını vermişlerdi bana!" dediğinde kaşları çatıldı. Selim ayağa kalkıp elini uzatırken "Selim benim!" dediğinde psikolog Selim'in elini sıkıp "Memnun oldum Selim Bey." Dediğinde oturması için yer açtık. Eylül Hanım Pera'ya bakarken "Sende minik Pera olmasın." Dediğinde Pera başını sallayarak "Evet, Pela benim ama altık minik değilim okula gidicem!" dediğinde psikolog gülümsedi. Sahra merakla "Eylül Hanım yanlış anlamayın ama neden buradasınız?" diye sorduğunda hepimiz bunun cevabını merak etmeye başladık. Eylül Hanım önce çantasını kenara koydu daha sonra "Pera'nın 2 yılı biraz sıkıntılı geçti ve yakın zamanda da okula başlayacak arkadaşlarıyla arasında iletişim sıkıntısı olmaması için ona bir süre yardımcı olacağım." Dediğinde herkesin aklına yatmış gibi görünüyordu. Barut Bey çenesiyle oynarken "Peki belirli günlerde mi geleceksiniz yoksa sürekli mi?" diye sorduğunda Eylül Hanım nazik bir şekilde "Aslında okul sürecine kadar birebir ilgilenmem gerekiyor bu yüzdende size nasıl yapalım diye konuşmaya gelmiştim." Dedi. Asya lafa girerken "Ben zaten birebir ilgileniyorum siz isterseniz belirli günler içerisinde gelin!" dediğinde Eylül Hanım'ın kaşları çatıldı. Bir süre düşünüp çantasından bir dosya çıkartırken "İsim neydi acaba?" diye sorduğunda Asya şaşkınlıkla "Asya!" deyiverdi. Eylül Hanım dosyayı karıştırıp "Aile ile bir yakınlığınız yok Asya Hanım bu konu aile üyeleri ve benim aramda, ben psikolojik danışmanım siz ise yüksek ihtimalle Pera'ya yardım için çalışıyorsunuz değil mi?" dediğinde Asya başını salladı. Eylül Hanım bir süre sustuktan sonra devam ederek "O zaman bırakında aile üyeleri Pera için en iyisini seçsin!" dediğinde tek kaşım havaya kalktı. Eylül Hanım baya dişli çıkarken Asya'da altta kalmayarak "Pera'ya bakıcılıktan çok ablalık yapmaya çalışıyorum!" dediğinde Eylül Hanım "Şu an burada olmasa da bir ablası var diye biliyorum!" diyerek Asya'ya daha fazla söz hakkı tanımamıştı. Asya kollarını önünde bağlarken Eylül Hanım gülümseyerek Pera'ya baktığında Pera'da gülerek "Biliyol musun ablamda senin gibiydi Eylül." Dediğinde gülüşü kahkahaya döndü. Onlar salonda konuşmaya devam ederken bende bahçeye çıkıp konunun gerçekliğini öğrenmek için telefon görüşmesi yapıyordum. Telefonla konuşmam bitip içeriye girdiğimde Pera'nın 2 yıl boyunca ilk defa bu kadar çok güldüğünü görürken bende mutlu olmuştum. Yerime oturup Pera'yı yanıma çağırarak onu kucağıma alıp "Söyle bakalım küçük hanım Eylül Hanım gelsin mi yoksa gerek yok mu?" diye sordum. Pera bir süre düşünür gibi yaparak "Bizle mi kalacak?" diye sorduğunda "Eğer sen ve o da onaylarsa ve de müsaitse evet." Dediğimde ellerini alkış yaptı. Pera kucağımdan inip Eylül Hanım'a doğru giderek "Bizimle kalacak mısın?" diye sorduğunda Eylül Hanım gülümseyerek "Sen istersen neden olmasın!" dedi. Pera babasına bakarak "Bak babacım altık benimde doktolum var!" dediğinde Barut Bey gülerek "Psikolojik danışman yavru kuşum!" diyerek düzeltti. Pera omzunu silkerek "Neysem ne işte val!" dediğinde hepimiz gülüşmeye başladık. Barut Bey sakallarını düzelterek "Nasılda dikleniyor babasına bak şuna!" dediğinde Asil gülerek "Genleeeeeeeeeer!" diyerek arkasına yaslandı. Barut Bey arkasındaki yastığı Asil'e fırlatırken "Zevzek!" dediğinde Asil sırıtarak "Misafirin yanında çok ayıp babacığım! Hem büyük kızının kopyası al birini vur ötekine." dediğinde Barut Bey sabır çekmeye başladı. Eylül gülümserken "Siz ölmemiş miydiniz Barut Bey çünkü burada öyle yazıyor?" diye sorduğunda Ozan ciddi çıkan sesiyle "Uzun hikâye!" dedi. Eylül Hanım, Ozan'ın gözlerine bakarak "Görünüşe göre vaktimiz uzun umarım bir gün dinleyebilirim!" dedi. Ozan sakallarıyla oynayarak Eylül Hanım'ın gözlerine uzun uzun baktıktan sonra "Umarım bir gün!" dedi. Eylül Hanım boğazını temizleyerek Ozan'a bakıp kaşları çatılırken bir süre bir şeyler düşünürken "Biz daha önce hiç tanışmış mıydık? Bakışlarınız çok tanıdık çünkü." Dedi. Ozan oturduğu yerden kalkarken "Zannetmiyorum!" diyerek salondan çıktı. Eylül Hanım'da ayaklanırken "Bende müsaadenizi isteyeyim iyi akşamlar yarın görüşmek üzere!" diyerek herkesin elini sıktı. Sıra bana geldiğinde elini sıkıp "Yarın kahvaltıya bekleriz!" dediğimde başını sallayarak "Siz nasıl uygun görürseniz" Diyerek evden ayrıldı. Herkes kendi halinde takılırken Barut Bey yanıma gelerek "Gerçek mi bu durum yoksa başka bir şey mi var?" diye sordu. Bir elim cebimdeyken diğer elimle tuttuğum sigarayı söndürerek Barut Bey'e baktım ve "Gerçekmiş hatta bizde kalması daha da iyi olurmuş!" dediğimde başını salladı. Bir süre daha konuştuktan sonra saatin geç olmasıyla kalkıp eve gittik. Selim ile Pera'yı yatırıp iş hakkında konuştuktan sonra odalara geçtik. Günün yorgunluğu beni iyice uykuya yönlendirirken her seferinde Tamay'ın parfümünü sıktığım yastığa sıkıca sarılıp gözlerimi kapayıp kendimi uykuya bıraktım. Sabah güneşin ilk ışıklarıyla uyanırken evden tıkırtılar geldiğini duyunca hızlıca yataktan kalkıp odadan çıktım. Sesin geldiği yere gittiğimde Pera'nın yan odasının kapısının açık olduğu görüp içeriye girdiğimde Sahra bir şeylerle uğraşıyordu. Sahra'yı korkutmamak için kapıyı tıklatırken o da yaptığı işi bırakıp bana baktı. Kapının pervazına yaslanıp hala ona bakarken o da gülerek "Bu odayı Eylül için hazırlamam daha iyi olur diye düşündüm sana sormadım ama sorun olmaz herhalde?" diye sorduğun kafamı hayır anlamında sallayarak "İyi düşünmüşsün, kolay gelsin o zaman sana." Dediğimde gülümseyerek işine devam etti. Odama dönüp üzerimi değiştirerek aşağıya inip direk mutfağa girerek bu sefer kahvaltıyı ben hazırlamaya başladım. Kahvaltıyı hazırlarken Sahra da işini bitirip yanıma gelmesiyle beraber kahvaltıyı hazırlamaya devam ettik. Sahra'nın heyecanı gözümden kaçmazken "Hayırdır yenge hanım ne bu heyecan?" diye sorduğumda Sahra kahkaha attı. Elindeki bıçağı kenara bırakıp bana bakarken "Yenge hanım mı? Hiç yakıştıramadım!" dediğinde bende güldüm. Sahra ile gülüşlerimiz kesilirken Sahra mutlu bir ses tonuyla "Eylül'de değişik bir enerji var, insanın içini rahatlatan bir şey belki de bu yüzden bu kadar heyecanlanmışımdır!" dediğinde gülümsedim. Omuzlarımın üstünden pencereye bakarak "Belki de Pera'ya iyi gelir kim bilir?" dediğimde başını sallayarak beni onayladı. Kahvaltı hazırlığı masa hazırlığına dönerken aklıma takılan soruyla "Asya hakkında ne düşünüyorsun?" diye sorduğumda iç çekti. Sahra Asya'dan pek hoşlanmamıştı belki de bir şeyler hissetmişti ya da aralarında başka bir muhabbet olmuştu. Sonunda suskunluğunu bozarak "O kızda hoşlanmadığım bir şeyler var anlamadığım. Annemle görüşmüyorum dese de geçen annesini gülerek evden uğurluyordu sanki kendi evi ve annesiyle oturup muhabbet etmiş gibi. Anladın işte sen benim ne demek istediğimi bilirsin kadınım ve kadın olarak başka kadınların nasıl hissettiğini ne düşündüğünü iyi anlarım!" diyerek daha fazla bir şey söylemedi. Sahra ile ev hakkında ki sohbeti keserken herkes uyanmış ve gülerek salona inmeye başlamıştı bile. Bende son tabağı masaya koyup "Ben biraz hava almak için dışarıya çıkıyorum ekmekte alır gelirim!" diyerek dışarıya attım kendimi. Sahra'nın ne demek istediğini çok net anlamıştım ve bu dediği beni fazlasıyla rahatsız etmişti. Asya'ya olan sınırımı ne kadar korusam da pek işe yaramamış gibi görünüyordu. Gerçi daha fazla nasıl sınır konulur onu da bilemiyordum hele bundan sonra ne olur onu hiç bilmiyordum? Fırına uğrayıp sıcak ekmek alıp geri döndüğümde Eylül Hanım gelmişti bile adımlarımı hızlandırıp kapıyı çaldığımda kapıyı Asya açtı. Elimdeki ekmekleri ona uzatarak ayakkabılarımı çıkarıp içeriye girdim. Salona girdiğimde Eylül Hanım Pera ile sohbet ediyordu beni gördüğünde ayağa kalkıp bana elini uzattığında bende elini sıkıp "Hoş geldiniz!" dedim. Eylül Hanım elini çekerken "Hoş buldum sizde hoş geldiniz!" dediğinde başımı sallayarak teşekkür edip oturdum. Sahra çayları masaya koyup hepimizi masaya davet ettiğinde bizde vakit kaybetmeden masaya geçtik. Eylül Hanım masaya hayranlıkla bakarken "Keşke bu kadar zahmet etmeseydiniz her şey çok güzel görünüyor." Dediğinde Sahra gülerek "Barlas şefin eseri!" dedi. Sahra'ya gülerek baktığımda "Yardım etmemiş gibi konuşma istersen!" dediğimde omuz silkerek "Neyse ne işte, şurada seni övüyorum!" dediğinde herkes gülmeye başladı. Asya çayından bir yudum alıp Eylül Hanım'a bakarak "Çok şanslısın ben burada yaklaşık 2 yıldır varım Barlas Bey'in elinden ilk def kahvaltı yapıyorum!" dediğinde Eylül gülerek "Şansla alakası yok bence ben bir süre misafirim sen ise burada çalışıyorsun aramızda ki fark bu!" dediğinde Asya'nın omuzları düştü. Sahra arada ki kıvılcımı hissederken "Eylül Hanım sizin odanızı Pera'nın odasının yanına hazırladım eğer isterseniz daha sakin odamızda var?" dedi. Eylül Hanım gülerek masadakilere bakıp "Bana Hanım demezseniz beni çok mutlu edersiniz ve Pera'nın yanındaki oda benim için en iyisi." Dediğinde hepimiz tamam anlamında başımızı salladık. Kahvaltı atışma ve kahkahayla devam ederken sonunda kahvaltı faslı bitti. Herkes sohbete koltukta devam ederken Selim'e bakıp "Hadi kalkalım işlerimiz var!" diyerek ayaklanıp Selim'in kalkmasını bekledim. Selim karısından ayrılamazken "Lan, kalk sonra cilveleşip nazlaşırsınız!" dediğimde Selim bana ters ters bakıp "Karım değil mi?" diyerek ayaklanıp tam karşımda durup "İster nazlarım istersem daha çok nazlarım!" dedi. Ellerimi belime yerleştirip Selim'e bakarak "Seni pipetle yemek yiyemeyecek hale getiririm!" dediğimde yürüme başladı. Selim önden ben arkadan dış kapıya doğru yürürken o hala bana söyleniyordu. İşe geldiğimizde Selim kendi odasına geçerken bende odama geçip işlerimi halletmeye koyuldum. İşler bitmek bilmezken kapının aniden açılmasıyla gelen kişiye baktığımda Selim hızlıca içeriye girip televizyonu açıp herhangi bir haber kanalını açtı. Spiker karakolun önünde yayın yaparken tanıdık bir sima gözler önüne çıktı Murat Yetkin'in yeğeni Ali Yetkin tutuklanmıştı. Gözlerim şaşkınlıkla açılırken Ali mikrofona yaklaşıp "Tamay! Ulan Tamay dostum değilsin!" diye bağırdığında elimdeki kalem yerle buluştu. 2 yıl sonra ilk defa karımın adını duymuştum o da tutuklanırken düşmanımdan. Sinir ve şaşkınlıkla Selim'e bakarken o da televizyonu gösterip "Tamay dedi duydun değil mi?" diye sorduğunda kafamı evet anlamında salladım. Kafam fazlasıyla karışırken kapı tekrar açıldı bu sefer içeriye giren Alex'ti bize şaşkınca bakarak "Haberleri gördünüz mü?" diye sordu. Derin bir nefes alıp sakallarımı kaşıyarak "Şimdi gördük! Ne oluyor Alex neden birden ortalık karıştı? Hadi karıştı Tamay ile alakası ne?" diye sordum. Alex karşıma oturup kafasını sallarken "Bir şey oluyor abi ama ne oluyor emin ol bende çözemiyorum!" derken iç çekti. Selim telefonla bir şeyler karıştırdıktan sonra bana bakıp "Barut Bey apar topar Sahraları eve getirtmiş büyük bir ihtimal haberleri gördü ve senide birazdan arar!" dediğinde oflayarak başımı geriye yatırdım. Telefonun çalmasını beklerken kapının aniden açılmasıyla irkilip gelen kişiye baktığımda elindeki bastonla Barut Bey içeriye girdi. Hepimiz ayağa kalkarken o çoktan karşıma oturarak oturmamızı işaret etti. Yerlerimize oturur oturmaz bana bakarak "Ben 2 yıldır kızımın sesine hasretim piçin biri tutuklanırken kızımın adını sayıklıyor Barlas! Nedir bunun aslı astarı?" diye sordu. Barut Bey'in sorduğu sorunun cevabını ben bile bilemezken nasıl cevap vereceğimi düşünmeye başladım. Barut Bey'in sinirden gözlerinin içi kızarırken "Cevap bekliyorum Barlas Kara!" diyerek sesini yükseltirken "Bizde ne olup bittiğini anlamaya çalışıyoruz Barut baba!" dedim. Barut Bey'in elleri yumruk olurken "Sana 24 saat müddet öğrendin öğrendin öğrenemezsen Pera'yı da alırım senden kızıma verdiğim sözde umurumda olmaz ona göre!" diyerek çıktığında dişlerimi sıktığımı fark ettim. Masanın üstündeki bardağı dudaklarıma götürüp bir yudum su aldıktan sonra bardağı duvara fırlatıp ayağa kalktım. Selimler beni izlerken ellerimi ak düşmüş saçlarıma götürerek "Öğrenin şu işin aslını astarını!" dediğimde ikisi de dışarıya fırladı. Selimlerin dışarı çıkmasının üzerinden uzun zaman geçerken masanın üstünde ki telefonu alıp Murat'ın numarasını çevirip kulağıma götürdüm. Telefon uzun uzun çaldıktan sonra açılırken "Alo!" diye bir ses yükseldi sinirimi bastırmaya çalışarak "Kurtuluş yok mu sizden ne istiyorsunuz lan benden?" diye sordum. Telefonun ardından kahkaha sesleri yükselirken "Demek haberleri izledin Barlas Kara sen zeki adamsındır anlarsın ne istediğimizi!" dediğinde bende histerik bir kahkaha atarak "Anladım Yetkin anladım ana bir daha karımın adını sülalenden birinin ağzından duyarsam sülaleni nüfustan silerim sende bunu anla!" diyerek telefonu kapattım. Yetkin ailesinin amacı belliydi savaş, kan ve ihtiras istiyordu bunun içinde elindeki her kozu kullanıyordu. Telefondan bu sefer Barut Bey'i aradığımda bekletmeden telefonu açarak "Umarım duymak istediğimi duyarım Barlas!" dedi. Bu adamın aceleci tavırları arada sinirlerimi zıplatsa da bozuntuya vermeden "İstedikleri şey belli Barut baba kan aksın elimizde ne varsa almak istiyorlar!" dedim. Telefonun diğer ucundan hafif bir gülüş peyda olurken "Onları gerektiği şekilde uyarmışsındır diye düşünüyorum?" diye sorduğunda "Uyardım Barut baba!" dedim. Barut Bey telefonu kapatmadan "Sahralar bir süre benim yanımda kalsınlar burası daha güvenli orada ne olacağı beli olmaz Allah korusun bir acıyı daha kaldıramayız!" dediğinde "Tamam!" diyerek telefonu kapattım. Selim'e durumu mesaj atarak beni almalarını söyleyerek masaya geçip oturdum. Bir insan 2 yıl ortadan kaybolsa da nasıl bu kadar gözümün önünde olabilir anlamış değilim. Halbuki atalarımız gözden uzak olan gönülden de uzak olur derdi, güzel karım giderken gönlümü de mi peşinden sürükledi yani? Başka açıklaması olamazdı kesin öyleydi ama aklımı kurcalayan başka bir soru vardı beni hiç mi özlemedi? Derin bir nefes alırken sorular beynimin içini kemiriyor kemirdikçe saçlarıma ak düşüyormuş gibi hissediyorum. Tamay'ın gözleri zihnimde canlanırken dudaklarımın titremesine mani olamıyordum aslında beni bırakıp gittiği için kırgındım ona nasıl hasret düşüyordu kalbim kokusuna bilemedim. Bu bizim imtihanımızdı elbette ben ise ilerde olurda geri dönerse bütün dikenli yolları aştık ve başardık demek istiyordum. Korkularım vardı ama ya döndüğünde benim güzel karım değilse ya bana emanet ettiği sevdası bittiyse? İhtimaller canımı yakarken elimi yumruk yapar ısırdım. Her şeyi kaldırırdım da benden gitmesini kaldıramazdım! Ben düşüncelerde boğuşurken kapı açıldı ve içeriye Selim girdi. Bana uzun uzun bakıp "Fazla düşünme deli olursun kuzen, kalk eve gidelim gece yarısına 5 kaldı!" dediğinde sırıtarak kalktım. Kapıya doğru ilerlerken "Sani gece gündüz karısını düşünmüyor birde bana laf yapıyor!" dediğimde iç çekip "Sus sus zaten yaktı beni Barut!" dediğinde daha çok güldüm. Selim ile otoparka indiğimizde Alex bizi araba bekliyor ve gergin bir yüzle bir şeyler bakıyordu. Arabaya bindiğimde Alex'e "Hayırdır bir sorun mu var Alex?" diye sorduğunda Alex kaşlarını çatarak "Evin güvenlik kameralarına ulaşamıyorum sürekli arıza veriyor!" dediğinde benimde kaşlarım çattı. Alex bir süre daha oyalandıktan sonra "Evde bir terslik var!" dediğinde bana baktı. Selim çoktan otoparktan çıktığında "Nasıl oluyor bu Alex evdeki her şeyi uzaktan kontrol edebiliyorduk ne oldu şimdi durduk yere!" dediğinde Alex "Bilemiyorum, görmeden de bir şey diyemiyorum!" dedi. Işıklarda beklerken Alex aniden "Görüntü gel..." derken sözü yarıda kesildi. Selim Alex'i dürterek "Ne oldu lan?" diye sorduğunda Alex şaşkınlıkla ekranı bize çevirip gösterdi. Evin sadece şöminenin yanında olan kısmı görünüyordu berjer cama dönmüş ve biri oturuyordu, karanlık olduğu için çok belli değildi ama birinin orada olduğu kesindi. Işık kırmızıdan yeşile dönerken Selim şaşkınlıkla arabayı ilerletemedi çok geçmeden de çalan kornalarla kendine gelip yoluna devam etti. Hızlıca eve geldiğimizde üçümüzde elimizi belimize götürerek silahlarımızı tutup temkinli bir şekilde içeriye girdik. Salona girdiğimizde şöminenin önünde kimse yoktu koltuk düzgün ve her şey düzgün bir şekilde çalışıyordu. İçimiz rahatlarken elimizdeki silahlarımı belimize yerleştirip derin bir nefes verdik. Biz rahatlamışken arkadan gelen alkış sesiyle kalp atış hızımız artık depar atıyor ve ne yapacağımızı bilemediğimiz için yerimizde kala kalmıştık. Arkamızda biri vardı, hayır belki de biri değil birileri! Gecenin bir vakti kim olabilirdi ki? Evime izinsiz girip bütün sistemleri alt üst ederek bize oyunlar oynayan kimdi, neyin nesiydi? Aklıma sadece tek bir isim geliyordu aklıma gelen isim bile hızlanan kalbime daha çok kan pompalayabiliyordu. Kalbim bu kadar hızlı çalışırken cesaret edip kafamı arkaya çevirerek bakamıyordum bile! Kalan son cesaret kırıntısıyla kafamı çevirmek istesem de yapamamıştım korkmuştum hem de çok...
BÖLÜM SONU...
Herkese merhaba uzun bir aradan sonra sizinle yeniden buluşma fırsatımız oldu.
Umarım bu yeni başlangıç hepimize iyi gelir, her şey gönlümüzce ve heyecanı doruklarda yaşama fırsatımız olur.
Sizleri seviyorum umarım bu bölümü severek okursunuz beğeni ve yorumlarınızı eksik etmeyin... |
0% |