Yeni Üyelik
26.
Bölüm

25. Bölüm

@zehranurr

Unutma; Hеr gеlеn sеvmеz vе hiçbir sеvеn gitmеz. - Nazım Hikmеt

Umut bedenimi yoklarken cesaretsizliğim ve korkum beynimi tamamen ele geçirdiği zaman dilimindeydim.

Son kez alkış sesinin ardından şaşkın bir ses tonla "Ellerimizi çırpınca ışıklar açılmıyor muydu?" diye soru duyduk.

Selim bana ağzı açık bir şekilde bakarken Alex arkasına dönerek "Senin ecdadını seveyim çocuk mal mısın sen?" diye yükseldi.

Çaresizliğin ve umudun yerini hayal kırıklığı alırken Adar'a dönüp "O ellerini kırıp münasip bir tarafına sokmamı istemiyorsan ellerini indir!" dediğimde havadaki elleri yer çekimiyle aşağıya düştü.

Adar hala bize anlamaz gözlerle bakarken Alex ışıkları açıp şömine kısmına ilerlerken bizde arkasındaydık.

Etrafa bakındığımızda her şey fazla normaldi Alex ve Selim küfürler savurarak geri dönerken berjerin altındaki şey dikkatimi çekti. Berjere doğru ilerleyip eğilerek kâğıdı elime aldığımda Rusça ve İspanyolca "ORTAK" yazıyordu.

Kâğıdı elimde gizleyerek çocukların yanına gittiğimde Alex mala anlatır gibi olayı Adar'a anlatıyordu.

Adar salak salak tepkiler verirken Selim kafasına vurarak "Salak salak tepkiler vermeyi bırak!" dediğinde Adar başını okşayarak "Tadını çıkarıyorum olayın karışma bana!" dediğinde sabır çektim.

Adar olayı anlamaya çalışırken "Ben çalışma odasına çıkıyorum dövüşmeyin burada!" diyerek merdivenlere yöneldim.

İlk basamağa bastığımda Selim bana seslenip "Barut'a gideriz diye düşünmüştüm?" dediğinde "Siz gidin yorgunum ben!" diyerek hızla yukarıya çıktım.

Çalışma masasına geçip kağıdı açarak önüme yerleştirirken yazı stiline uzun uzun bakarak analiz etmeye çalıştım lakin bu yazı tipini ilk kez gördüğüm için kim olduğunu çıkaramadım.

Gözlerimi kapatıp kafamı geriye yaslarken şöminenin önündeki kişiyi hayal ettim. O kimse bir erkekti karanlık olsa da saç stili kendini belli ediyordu saçları koyu değildi açık bir tonu var gibiydi omuzları genişti heybetli bir yapısı vardı.

Gözlerimi birden açıp dişlerimi sıkarak "İyi de kimdi bu adam? Ne işi var evimde? Neden bana ortak diye kâğıt bırakıyor?" sinirden ellerim titrerken derin derin nefes alıp sakinleşmeye çalıştım.

Çalışma odasında biraz daha kendi kendimi yedikten sonra odaya gidip soğuk duşun altına girerek kendime gelmeye çalıştım. Duştan çıkıp üzerimi giyerken evde kimsenin olmayışını fırsat bilerek sadece eşofman giyerek salona indim.

Televizyonu açarak mutfağa girip kahve yaptığım sırada telefon çaldı. Kahve fincanını elime alıp telefonu açtığımda Selim'in gergin sesi kulağıma dolarak "Herhangi bir haber kanalını aç çabuk!" diyerek telefonu kapadı.

Mutfaktan çıkıp salona girdiğimde hâlihazırda açık olan televizyondan bir haber kanalı açtığımda gözlerim büyüdü.

Elimdeki kahve fincanını düşmemesi için sıkı sıkı tutup kocaman harflerle yazılan son dakikayı okurken kısık sesle bir küfür peyda oldu ağzımdan.

SON DAKİKA: ÜNLÜ İŞ ADAMI MURAT YETKİN'İN YEĞENİ ALİ YETKİN TUTULDUĞU CEZAEVİNDE ÖLÜ BULUNDU!

Her şey üst üste gelirken spikerin ince sesi kulağıma doldu olayla ilgili açıklama yaparken "Tek kişilik hücrede tutulmasına rağmen öldürülen Ali Yetkin'in yatağının başında 'dostum yaşar düşmanım ölür!' yazıyordu." Derken bir küfür daha peyda oldu ağzımdan.

Boş elim yumruk olduğunda spiker son noktayı koyarak "Bu olayda akrabaları bir tek Tamay Kara' yı hedef gösterirken kendisinin 2 yıl önce ülkeyi terk ederek kayıplara karıştığı ve kimsenin haber alamadığı gerçeği dikkatlerden kaçmıyor. Polis şu anda suçlunun peşinde!" dediğinde başımdan aşağı kaynar sular döküldü.

Televizyonu kapatıp fincanı masanın üzerine koyarak olayı hazmetmeye çalışırken alacaklı gibi çalan kapıyla sıkıntılı bir nefes verdim.

Salondan çıkıp kapıyı açtığımda karşımda polis memurlarını gördüm. Polis memuru kimliğini bana doğru uzatarak "Bizimle karakola geliyorsunuz siz üzerinizi giyinirken bizde evde ufak bir arama yapacağız!" dediğinde başımı sallayarak kapının eşiğinden çekilip içeri girmelerine izin verdim.

Odaya girip üzerimi değiştirdiğimde kapıda bekleyen memurlara "Çekinmeyin girebilirsiniz müsait!" dediğimde vakit kaybetmeden içeriye girdiler.

Ben kenarda onları izlerken evde bir şey bulamamaları canlarını sıkmış olmalı ki sinirle "Gidelim!" dediklerinde önlerinden aşağıya indim.

Evden çıkıp polis aracına bindiğimizde araç hızla bahçeden çıkıp anayola girdi. Çok geçmeden karakola geldiğimizde araçtan inip içeriye girdik.

Sorgu odasına alınmadan ailenin diğer üyelerini de gördüğümde yarım bir gülüş peyda oldu dudaklarımda. Başımı sallayarak sorgu odasına girdiğimde sorgunun başlaması için beklemeye başladım.

Çok geçmeden içeriye iki polis memuru girerken hızla sorguya başladılar. Polislerin biri otururken diğeri ayaktaydı ve ayakta olan polis memuru düz bir sesle "Barlas Kara, karınla en son ne zaman ve nasıl görüştün?" diye sordu.

Polis memurunun sorusu beni güldürürken "2 yıl önce evde ve çaresiz ölümü beklerken gördüm!" dediğimde yüzlerini buruşturdular.

Ayaktaki polis memuru dediğime inanmazken "Ciddi bir ortamdayız ve karınız aranan bir suçlu soruları düzgün cevaplayın!" dediğinde uzun uzun memura baktım.

Oturduğum yerde dikleşirken "Karımın suçlu olduğunu kanıtlayabilir misiniz?" diye sorduğumda memur gerilerek "Burada soruları biz sorarız!" dedi.

Boğazımı temizleyerek "Karımı 2 yıldır görmedim her yerde aradım bulamadım piçin biri çıkıp karım adını andı diye suçlu benim karım olmuyor ki öyle bir durum söz konusu bile olamaz! Başka sorunuz?" dediğimde tek kaşım havalandı.

Oturan polis memurunun yüzünde kısa bir gülümseme olurken yanındakine dönerek kısık bir tonla "Sen çık kamerayı da kapattır ben hallederim!" dediğinde gerilmeye başladım.

Polis memuru dışarı çıktığında oturanın telefonuna bir bildirim düştü. Bildirimi gülerek okurken telefonu kapatıp kenara koyarak bana baktı "Karın gayet sağlıklı ve artık ölüm değil ondan alınanların hesabını sormak istiyor ve bu senin için Barlas Kara ortağının selamı var!" diyerek elindeki zarfı bana uzattı.

Masanın üstündeki zarfı alır almaz ciddiyetle "Nerede o, karım nerede, kim bu ortak?" diye sorularımı sıralarken adam omuzlarını silkerek "Maalesef onu söyleyemiyoruz!" diyerek alay edercesine odadan çıktı.

Elimdeki zarfı sinirle açarken içindeki kâğıdı çıkarıp baktığımda kurutulmuş bir nergis çiçeği gördüm.

Bu nergis çiçeği Alex'in kahvaltıda bahsettiği nergis çiçeği olmalıydı.

Çiçeğin altında güzel bir yazıyla "Sahra yanlış biliyor sevgili nergis çiçeği sevgi, saygı hatta aşkı temsil eder ve bilirsin ki Alex'e saygım sana ise sevgim bilhassa aşkım çok büyük!" yazıyordu.

Biri bana oyun mu oynuyor bilmiyorum ama yazı bile Tamay kokuyordu.

Özlem beni iyice ele geçirirken tek bir soru vardı Tamay bu konuşmayı nereden biliyor?

Bu tesadüf olamazdı onu Alex'e Tamay atmıştı gayet açıktı.

Sorgu odasından çıkıp elime tutuşturulan saçma ifadeyi imzalayıp karakoldan çıktım dışarda diğerlerini beklerken onlarda çok geçmeden kapıda göründü.

Elimdeki sigarayı söndürdüğümde Selim hızla yanıma gelip "Anladın mı bir şey, ne oluyor?" diye sorduğunda "Rutin işte onlarda biliyor bizden bir şey çıkmayacağını!" dediğimde derin bir nefes verdim.

Barut Bey elini cebine sokarak "Selim onu sormuyor Barlas, ortalık birden neden karıştı?" diye sordu.

Barut Beyin bu tavırları artık sinirimi bozmaya başlarken "Siz ne biliyorsanız bende o kadarını biliyorum müneccim değilim ya ben!" diyerek hızla yanlarından uzaklaştım.

Yol boyu yürüdükten sonra zorla bulduğum taksiye binerek evin adresini verdim.

Taksi yolları hızla aşarken gözlerimi kapatıp sadece huzur istedim kimsenin konuşmadığı kimsenin sesin duymadığım bir ortam arzuladım.

Elimi cebime atıp Selim'e mesaj atarak beni bir süre evde yalnız bırakmalarını istedim.

Eskiye dönmeye başladığımı hissediyordum Tamay'ın gitti günden sonraki Barlas'a. Taksi evin önünde dururken ücretini ödeyip taksinin gitmesini bile beklemeden hızla eve girdim.

Salona girdiğimde televizyonun fişini çektim, tableti bilgisayarı kapadım ve telefonumu sessize alarak elimde Tamay'ın parfümüyle öylece koltuğa oturdum.

Evet, eskiye dönmüştüm kapatmıştım yine kendimi yoktum yok olmak istedim ve kendimi yine âşık olduğum o kokuya bıraktım.

Parfüm şişesini elimde çevirirken diğer elimde de kurutulmuş nergis çiçeği vardı.

Elimdekilerle gözlerimi kapatıp geriye yaslanarak derin nefesler alarak veriyordum.

Dayanılmaz bir oyunun içindeydim her şey üst üste geliyordu ve artık canımı yakmaya başladı.

Gözlerim kapalıyken yanağıma değen sıcaklık yüreğimden kopan bir acıyla bağırmaya başladım. Sinir, özlem, öfke ve bütün duygular bedenimi hatta zihnimi ele geçirirken elime geçen her şeyi duvara, yere nereye bulduysam fırlattım.

Rahatlama hissi beni kendime getirirken dağıttım odaya baka kaldım. Dizlerimin üzerine çöküp gözyaşlarımı serbest bırakırken "Dayanamıyorum Allah'ım ne kızım yokluğuna ne de karımın belirsizliğine!" diye yakarırken yerde kırık olan parfüm şişesi dikkatimi çekti.

Artık Tamay'dan bana kalan son şey de paramparça oldu hem de kendi ellerimde paramparça ettim. Oturduğum yerden yavaşça kalkıp yarattığım yıkımı arkamda bırakarak aynı yavaşlıkla yatak odasına çıktım. Odaya girer girmez üzerimdeki ağırlıklardan kurtulup şort giyerek yatağa girdim ve gözlerimi kapatıp üzerimdeki yorgunluğu atmaya çalıştım.

2 HAFTA SONRA

Yattığım yatakta sayamadığım kez dönerken bir kez daha oflayarak yataktan kalktım. Bütün kemiklerim ağrırken gerneşerek kendime gelmeye çalıştım fakat bu yeterli gelmediği için soğuk bir duşa girmeye karar verdim.

Duştan çıkıp havlu belime sararak aynadaki yansımama baktım. Kaşlarım çatılırken kızarmış gözlerim, morarmış gözaltlarım ve uzamış saç sakalımla baya yıkık bir haldeydim. Son kez yansımama bakıp banyodan çıkarken üzerimi giyerek günlerdir çıkmadığım odadan çıktım.

Salona indiğimde dağınıklığı görünce iç çekip yavaşça ortalığı toplamaya başladım. Elimdeki poşete kırık eşyaları koyarken parfüm şişesini es geçmiştim. Ortalığı toplayıp yerdeki cam kırıklarını süpürdükten sonra çiçeği ve parfüm şişesini özenle kutuya koyarak kasanın içine yerleştirdim.

Salona tekrar girerek telefonu elime aldım sayısız arama, mesaj ve mailleri görünce göz devirerek ofladım. Önemli mail ve mesajlara geri dönüş yaptıktan sonra Selim'i arayarak telefonu açmasını bekledim.

Telefon son çalışta açılırken uykulu bir tonla "Hııı?" diye bir ses duydum. Kaşlarım çatılırken "Hıı senin babandır sikik herif uyan artık öğlen oldu!" dediğimde "Ya bir siktir git!" diyerek telefonu suratıma kapadı.

Telefonun ekranına bakakalırken anında Selim'in aradığını görmemle telefonu açıp "Açıklamanı dinliyorum!" dedim. Selim bir süre sessiz kalırken "Ne biliyim senin aradığını başkası zannettim 2 haftadır sesin çıkmıyor! Bu arada toparladın mı kendini nasılsın?" dediğinde "Daha iyim, tamam şimdi kes ve beni iyi dinle!" dedim.

Selim'den bir cevap beklerken oflayarak "Toparlamana sevindim ve dinliyorum sabahın köründe karga bokunu yemeden ne anlatacaksın çok merak ediyorum!" dediğinde sırıtarak "Murat toplantı istiyormuş!" dedim. Selim hala ayılamamışken çok mantıklı bir şekilde "Masada oturuyordu da benim mi haberim yoktu?" dediğinde "Oturmuyor tabi ki ama acilmiş konuşmamız gereken konular varmış mış da mış işte!" dedim.

Selim okkalı bir küfür ederken "Ben ayarlar saati sana haber veririm!" dediğinde bir şey demeden telefonu kapattım. Salonda öyle boş boş otururken Selim'den haber beklemeye başladım.

Saatler saatleri kovalarken sonunda Selim'den bu akşam toplantı olacağına dair haber geldi. Toplantıyı bu kadar erkene çekmesi beni şaşırtırken oturduğum yerden kalkarak odama çıkmaya başladım. Odaya girdiğimde giyinme odasına geçerek siyah takımımı üzerime geçirip banyoya geçtim.

Banyoda saçımı düzelterek uzayan sakallarımı kısaltıp banyodan çıktım. Odadan almam gerekenleri alıp çıkarak salona indim. Salonda arabanın anahtarını ararken kapıdan gelen seslerle irkilirken kapıdan anahtar sesi gelmesiyle arabanın anahtarını aramaya devam ettim.

Kapı açılıp kapanırken salona dolan ayak sesleriyle "Bir şey mi arıyorsunuz Barlas Bey?" diye bir soru işittim. Kafamı çekmeceden kaldırıp Asya'ya bakarak "Ne işin var senin burada?" diye sorduğumda parmaklarıyla oynayarak "Sizi merak ettim sadece." Dedi.

Aradığım anahtarı sonunda bularak çekmeceyi kapatıp sinirle Asya'ya dönerek "Evde bir süre kimseyi görmek istemediğimi söylemiştim! Gebersem de eve ben istemediğim sürece kimse gelmesin olur mu Asya?" dediğimde kafasını salladı.

Elimde tuttuğum anahtarla yanından geçerken kolumdan tutarak "Sizi sinirlendirmek istememiştim dediğim gibi sadece merak ettim." dedi. Burnumdan soluduğum raddeye geldiğimde kolumdaki elini indirip "Etme beni merak Asya! Senin merak etmen gereken tek kişi Pera, ben değilim!" dediğimde hızlıca evden çıkıp arabaya bindim.

Toplantının olacağı yere vardığımda herkes gelmişti Murat bile vakit kaybetmemişti. Basamakları teker teker aşarken korumalar selam verip kapıyı açtığında omuzlarımı dikleştirip içeriye girdim.

Murat hariç herkes ayağa kalkarken oturmaları için işaret ederek masadaki yerime oturdum. Gözüm masanın sağ tarafına değdiğinde yıllardır görmediğim o simayı görmemle kaşlarım çatıldı. Koltukta dikleşirken Barut'a bakarak "Hayır hangi rüzgar attı seni buralara? En son pılını pırtını toplayıp siktir olup gitmiştin!" diye sorduğumda yüzüme bakmadan "Unuttuysan hatırlatayım hala masanın bir üyesiyim!" dedi.

Yüzüm tiksindirici bir hal alırken cevap vermeden Murat'a dönerek "Senin karın ağrın ne?" diye sordum. Murat yerine iyice yerleşerek "Ağabeyimin selamı var, dedi ki söyle ona oğlumun kanına kan isterim ya da masada yer!" dediğinde kahkaha attım.

Masadakilere döndüğümde "Kim akıttı lan bunun ağabeyinin oğlunun kanını?" diye sorduğumda herkes birbirine baktı. Masanın en yaşlı üyesi söz alarak "Biz kan falan akıtmadık Murat, ayrıca bu masada kana kan ya da yer isteyemezsin kurallar var!" dedi.

Murat elini çenesinin altına koyarken "Neymiş kural ihtiyar hafızan kuralları aklında tutabilecek kadar kuvvetli mi senin?" diye alay edercesine sordu. Ünal amca sırıtarak "Ulan pezevenk seni de babanı da tanırım, senin kalıbın mı benimle dalga geçmek? Bir sıkımlık canın var almayayım ayağımın altına pezevengin oğlu pezevenk!" dediğinde herkes alttan alta sırıttı.

Murat'ın rengi solarken "ÜNAL! Sen babamın çıkardığı çorap dahi olamazsın!" dediğinde Ünal amca boş durmayıp "Hangi çorap aslan her kadının yanında başka çorap çıkarırdı baban?" dediğinde Murat dişlerini sıkmaya başladı.

Olay büyümeden araya girerek "Bu masada uyuşturucu ticareti yapan kimseye yer yok Murat kan akıtma kısmına gelirsek gördüğün bu adamların veya bu adamların ailesinin bir ferdinin ayağına taş değse tüm sülaleni nüfustan siler seni toprağa dikerim gömmem bak dikerim!" diyerek arkama yaslandım.

Murat tam bir şey söyleyecekken "Lafım bitti! Lafımın üstüne laf söyletmem." Dediğimde herkes onaylarcasına mırıldandı. Barut söze girerek "Uyuşturucu ticareti yaptığı için masaya oturamayabilir ama ben yerime onu atarsam gayet de oturur kural böyle değil mi Ünal Bey?" dediğinde sinirden gözüm seğirmeye başladı.

Ünal amca başını sallarken "Evet kural bu ama bu kuralın devamı var biliyor musun?" diye sordu. Barut kafasını hayır anlamında sallarken "Umurumda değil!" dediğinde Ünal amca sabırla bir daha sordu "Barlas'ın önünde bir daha soruyorum yerini ona mı vermek istiyorsun?" dedi.

Barut iç çekerek "Bu masada daha işim yok o yüzden evet yerime onun geçmesini istiyorum!" dedi. Ünal amca ayağa kalkıp masadakilere bakarak "Bilirsiniz ki Barlas oğlum yaşadığı sıkıntılardan ötürü yanlış kararlar almamak için masanın ihtiyarına geçici görev verdi." Dediğinde herkes kafasını salladı.

Ünal amca olumlu cevabı aldığında bana bakıp "Görevime devam mı edeyim yoksa işin başına geçer misin?" diye sorduğunda "Devam et Ünal amca sahne senin." Dedim. Ünal amca başını sallarken "Murat Yetkin masaya oturmaya hak kazandı!" dediğinde herkes sinirle söylenmeye başlarken Ünal amca belinden silahını çıkarıp Barut'u tam kalbinden vurup masadakilere bakarak "Yerini devreden ise ölür!" dediğinde herkes sustu.

Adnan yerinde dikleşerek "Bunca yıl masaya bu illet uğramasın diye caba gösterdik Barlas, bu ne şimdi?" diye sordu. Adnan'a bakarak "Çok sevdiğin Leggio ölmeden önce masanın değişmeyen kuralı arasına bunu da eklemiş, şimdi Adnan bana hesap soracağına eline çiçek al çok sevdiğin Leggio'nun mezarına git ve hesabını ona sor! Olur mu?" dediğimde yerine sinerek "Doğrudur unutmuşum!" dedi.

Ayağa kalkarak "Murat masaya oturdun oturmasına da herhangi bir uyuşturucu ticaretini yakalarsam kafana ben sıkarım ayrıca beni bir süre daha rahatsız etmeyin işlerinizi kendi aranızda dostça halledin yoksa hepinizi masaya gömerim!" diyerek kapıya yöneldim. Kapıyı açıp çıkarken Murat bana seslenerek "Oğlumdan hala haber alamadım masanın liderisin ya yardım etmeyecek misin bana?" diye sorduğunda "Tasmasını nereye bıraktıysan oradadır yardıma gerek yok!" diyerek çıktım.

Selimler arabaya yaslanıp beni beklerken merdivenlerde inip yanlarına ulaştım. Adar iç çekerek "Sonun masaya oturabildiler ha!" dediğinde kafamı sallayıp arabaya bindim. Selim, Alex ve Adar'da arabaya bindiğinde Selim merakla "Plan ne şimdi?" diye sordu. Selim'e dönerek "En ufak hatasında kafasına sıkacağım plan bu!" dediğimde gülerek kafasını salladı.

Alex dikiz aynasından bana bakarken "Nereye gidiyoruz?" diye sorduğunda kafamı cama çevirip "Beni eve bırak siz ne isterseniz yapın." Dedim. Adar iç çekerken "Ne zaman çıkacaksın bu ruh halinden?" diye sorduğunda "Ne zaman kafam rahatlarsa!" dedim.

Selim'e döndüğümde "Eve bir daha kimseyi gönderme tamam mı?" dediğimde Selim kaşlarını çatarak "Kim geldi?" diye sordu. Ekimi enseme atarak "Asya geldi biraz terslemiş olabilirim onu sen düzgünce anlatırsın olanı biteni." Dedim. Selim kafasını sallayarak "Ben hallederim merak etme." Dediğinde içim rahatladı.

Bir süre daha araba yolculuğuna devam ederken ormanlık alanda Selim Alex'in omzuna hafifçe vurup "Beni şurada bir yerde indir!" dedi. Hepimiz Selim'e bakarken o hiç istifini bozmadı Adar dayanamadan "Ne işin var lan ormanda senin?" diye sordu.

Selim rahat tavrıyla "İşim var!" dediğinde aynı anda "Ormanda?" dedik şaşkın bir şekilde. Selim fazla sorgulanmak istemediği için "Oğlum dur şurada işte inicem!" dediğinde Alex sağa çekti. Selim hız kaybetmeden arabadan inerken "Hadi Allah'a emanet!" diyerek yol boyu ilerleyerek ormana girerek ortadan kayboldu.

Alex arabayı hareket ettirirken "Bu adam 1 haftadır ne bok karıştırıyor acaba?" diye söylenirken Adar bana açıklama yapmak için arkasına dönerek "Selim 1 haftadır geç geliyor Sahra'yla sürekli kavga ediyor anlamadık bizde bir şey!" dedi.

Alex iç çekerek "Ne yapmaya çalışıyor bilmiyorum ama umarım düşündüğüm şeyi yapmıyordur!" dedi. Elimle çenemi sıvazlarken "Selim, Sahra'yı aldatmaz çıkar onu aklından!" dediğimde Alex oflayarak "İnşallah dediğin gibidir!" dedi.

Yolculuk sessiz devam ederken sonunda eve ulaştık. Arabadan indiğimde cama yaklaşıp "Bir şey olursa arayın telefonum açık!" diyerek eve geçtim. Alexler uzaklaşırken telefonumu çıkarıp Selim'i aradığımda meşgule atarak "Seni sonra arayacağım!" diye mesaj attı.

Selim'in hal ve hareketleri hoşuma gitmezken Alex'in düşündüğü şeyin olmaması için dua ettim. Olayı çok düşünmeden üzerimi değiştirmek için odaya çıktım. Üzerimi değiştirip elimi yüzümü yıkayarak odadan çıkıp salona indim.

Evin sessizliğiyle kafamı dinlerken karnımın acıkmasıyla mutfağa giderek kendime bir şeyler hazırladım. Masada hazırladığım yemeği yerken bir yandan da telefonla haber sitelerini geziyordum. Yemek faslı bitip mutfağı topladıktan sonra tekrar salona girdiğimde şöminenin bulunduğu köşedeki kitaplıktan bir kitap alıp berjerde oturarak okumaya başladım.

Soluksuz okuduğum kitabı çalan telefonla kenara koyarken arayan kişinin Alex olduğunu gördüm. Telefonu açarak "Bir şey mi oldu?" diye sorduğumda Alex sıkıntılı bir sesle "Selim yanına geldi mi?" diye sordu.

Kolumdaki saate baktığımda "Gecenin bir köründe ne işi var Selim'in yanımda?" diye sorduğumda aynı sıkıntılı sesle "Sahra'yla gene kavga ettiler sinirle çıktı gitti ulaşamıyoruz da kız perişan odu bir şey oldu diye!" dedi.

Berjerde kıpırdanarak "Alex sen topla kızları eve gel hallederiz!" diyerek telefonu kapattım. Halihazırda elimde olan telefonla Selim'i aradığımda telefonuna ulaşamadım. Sinirden dizim titrerken çok geçmeden Alexlerin geldiğini görmemle ayağa kalkıp kapıyı açtım.

Herkes içeriye girip salona doluşurken Adar ve Asya, Pera'yı odasına çıkarmak için merdivenlerle yöneldi. Sahra gözü yaşlı bir şekilde koltukta otururken bana bakıp "Çok sinirliydi Barlas, bir şey olmamıştır değil mi?" diye sordu.

Parmaklarımı alnıma bastırırken "Olmamıştır Sahra ne olacak sanki!" dediğimde içimde fırtınalar kopuyordu.

Adar ve Asya aşağıya indiğinde Adar iç çekerek "Kimse görmemiş!" dediğinde ellerim yumruk oldu.

Alex önündeki bilgisayarda bir şeyler karıştırırken "Bir yere kadar takip edebiliyoruz ama bir yerden sonra sinyal gidiyor ve bilin bakalım sinyal gittiği yerde ne var?" diye sordu.

Sabırla Alex'e bakarak "Ne olduğunu nereden bilelim Alex!" dediğimde sinirle sırıtıp "Bir sürü yol ve hepsi bir çıkmaz sokağa çıkıyor ve en ilginç kısmı hiçbirinde bir bok yok! Bu siktiğim herifin burada ne işi var ve bu siktiğim herif bu yolu nereden biliyor?" diye bağırmaya başladı.

Sahra korkarken Adar Alex'in omuzundan tutup "Lan sakin ol!" dediğinde Alex eli itip "Ne sakin olayım lan kaç saattir bu iti arıyorum! Ben bir dostumu kaybettim bulamıyorum birini daha kaybedemem Adar duydun mu beni? Kaybedemem!" dedi.

Alex'in hali canımı acıtırken aniden kapı çaldı Eylül kapıyı açmak için kalkarken onu durdurup "Herkes olduğu yerde kalsın ben bakarım!" dediğimde kapıya yürümeye başladım.

Kalbim ağzımda atarken kapıyı açmamla şok olmam bir oldu. Selim yarı baygın kapıda dikilirken onu tutan iri cüsseli biri bana mavi gözleriyle dikkatli bir şekilde bakıp sırıtarak "Ortak!" diyerek el salladı.

 

 

 

BÖLÜM SONU...

 

 

 

Yeni bölümle sizinle tekrardan buluşmak beni çok mutlu etti.

 

 

 

Umarımzevkle okuduğunuz bir bölüm olmuştur.

 

 

 

Beğendiyseniz yıldız atmayı, yorumyapmayı ve düşüncelerinizi benimle paylaşmayı unutmayın.

 

 

 

Bu bölümün yorumlarında sohbet edebiliriz isterseniz. Sorularınız varsa seve seve yanıtlarım iyi okumalar...

Loading...
0%