@zehranurr
|
Kırılmış biri çok güzel susar, her şeyine hasret kalırsın! Dilim lal, kalbim atmayı unutmuştu gibiydi gerçi konuşmasak da olurdu gözlerimiz bizim yerimize konuşuyordu. Baştan aşağı inceledim onu zayıflamıştı, mavi gözleri solmuş ve bileklerine dövmeler eklenmişti. Nefes alışları sıklaştığı göğüs kafesinin hızlı inip kalkmasından belli oluyordu. Nefesi ona yetmiyor gibiydi ama o bunu hiç umursamadı bile. Bir adım atmak istedim onu kollarımın arasına almak istedim ama bir şeyler bunu yapmama hep engeldi. Ne ayaklarım bir adım atıyor ne kollarım sarılmak için havaya kalkıyordu. Sanki kollarıma ve bacaklarıma beton dökmüşler hareketimi kısıtlamışlardı. Uzun bir süre ikimizden de ses çıkmazken kapıda üzerinde hemşire kıyafeti olan bir kadın belirdi. Bakışlarım Tamay’dan hemşireye kaydığında kadın hafif gülümseyerek “Bölüyorum ama Tamay Hanım ilaç vaktiniz geldi gitmemiz gerekiyor.” Dedi. Bakışlarımı hemşireden çekip Tamay’a çevirdiğimde hafif gülümseyerek “Gitmem gerek sevgili belki daha sonra…” diyerek sustu ve dayanamadan “Zamanla affedersin beni, belki de yeniden güzel karın olurum ama şu an değil bu haldeyken olmaz! Şimdi git sadece iyi olduğumu gör daha fazla eziyet çekme diye getirdim seni buraya!” dediğinde iç çekip gözünden bir damla yaş düşürdü. Arkasından öylece bakarken bir şey dememe bile izin vermeden hemşireyle kapıdan çıkıp öylece gitti. Bütün vücudum hissizleşirken parmak uçlarım uyuşmaya başladı. Ne yaşadım ben az önce? Neyin nesiydi bu? Rüya mıydı yoksa kâbus mu? Boş gözlerle öylece kapıya bakarken birden Milan belirdi elindeki telefonla bir şeyler yaptıktan sonra bana bakıp “Hadi seni eve bırakayım!” dediğinde sadece başımı salladım. Milan aşağıya indiği sırada bende odadan çıkmak için ilerlerken yatağın üzerindeki fular dikkatimi çekti. Adımlarım yatağa doğru ilerlerken yatağın kenarına gelip hızla fuları elime alarak cebime koydum ve oyalanmadan odadan çıktım. Merdivenlerken indiğimde Milan beni aşağıda bekliyor kendi kendine bir şeyler söyleniyordu. Yanına yaklaştığımda ifadesiz bir şekilde “Neye söyleniyorsun yine?” diye sorduğumda sinirle “Yaşadıklarıma sitemim başka bir şeye değil!” dedi. Hala Milan’a baktığımda “Olmuyor Barlas! O hiçbir zaman iyileşmeyecek gibi. Resmen kendi elleriyle kendi ölümünü yazıyor! Ne acı değil mi sevdiğin bir kişinin günden güne ölmesini izlemek?” dediğinde boğazımdan bir yumru oluştu. İçimde büyük bir öfke birikirken Milan’ın yakasına yapışarak kulağına eğilip “Bir daha sakın Milan ölümden bahsetme!” diyerek yakasını bırakıp dışarıya çıktım. Arabaya ilerleyip hızla kapısını açarak bindiğimde aynı hızla kapısını kapatıp Milan’ı bekledim. Milan’da arabadaki yerini aldığında hiç vakit kaybetmeden yola koyuldu. Yol boyu ikimizden de ses çıkmazken evin önüne geldik yine bir şey demeden arabadan inip hızla eve girdim. Sahralar kapıyı gürültüyle kapatmamdan korkmuş olmalı ki herkes kapının önünde toplanıp beni izlemeye başladı. Sinirle elimdeki anahtarı anahtarlığa fırlatmamla aynasının kırılıp yere dökülmesi bir oldu. Cam kırıklarını umursamadan öylece merdivenlerden yukarıya çıktım. Asya’nın arkamdan gelmesini umursamadan odaya girip kapıyı çarparak kilitledim. Kapının ardında Asya ve Sahra’nın sesleri gelirken Selim kapıyı yumruklamaya başlayarak “Kuzen iyi misin? Lan açsana kapıyı!” diye bağırdığında sadece yatağa oturdum. Selim’in sesi gittikçe şiddetlenirken Eylül’ün olduğunu düşündüğüm ses “Biraz rahat bırakın belli ki onu sinirlendirecek şeyler olmuş!” dedi. Selim’in sesi kesilirken kapının arkasındaki kalabalıkta dağılmaya başlamıştı. Yatağa uzandığımda yine aynı ses “Eğer konuşmaya ihtiyaç duyarsan aşağıdayım Barlas.” Diyerek uzaklaştı. Kafamı yastığa koyduğumda cebimdeki fuları çıkarıp koklarken beynimin yorgunluğu geçsin diye gözlerimi kapattım. Bir süre bu beni rahatlatıp beynimdeki sesler susarken bu seferde görüntüler rahatsız ettiğinde oflayarak gözlerimi açtım. Sırt üzeri yatıp kolumu başımın altına aldığımda bu sefer sağlıklı bir şekilde düşünmeye çalıştım ve bunca yıl boyunca kimseyle konuşup dertlerimi anlatamadığımı fark ettim. Elimi cebime sokup telefonumu çıkartarak Eylül’e mesaj atarak odaya gelmesini rica ettim. Yataktan kalkıp kilidi açarak etrafı düzeltmeye çalışırken kapının tıklanmasıyla gidip kapıyı açtım. Elinde kahve fincanlarıyla Eylül karşımda gülümseyerek durduğunda içeri girmesi için yol verdim. Eylül içeriye girmek yerine “Ben bu odaya giremem Barlas, bu oda senin ve gelecek olan karının mahremi en iyisi çalışma odana geçelim ne dersin?” diye sorduğunda başımı sallayarak odadan çıktım. Çalışma odasının önüne geldiğimizde kapıyı açıp Eylül’ün girmesi için kenara çekildim. Eylül odaya girip oturduğunda bende karşısına oturarak konuşmak için kendimi hazırlamaya başladım. Eylül kahve fincanını önüme iterek “Sakin ol biraz ve unutma ki konuşmak insanı rahatlatır.” Dediğinde göz kırpıp kahvesinden bir yudum aldı. Kahve fincanını elime alıp bir yudum içtikten sonra hiç beklenmedik bir anda “Kafamın içinde bir sürü ses var ve artık onları bastıramıyorum zihnim çok yorgun!” dedim. Eylül sitem ettiğimi anlarken “Bu durumunun kimseye konuşmamak olduğunu biliyorsun değil mi?” diye sordu. Kahvemden bir yudum aldığımda kafamı sallayarak “Anlatacak kimsem kalmadı ki ben 1 hafta arayla hem okyanusumu hem de gökyüzümü kaybettim!” dedim. Eylül bir süre sustuktan sonra “Selim, Adar, Alex hatta Sahra neden bunların biriyle konuşmadın? Tanımadığın insanlarla konuşmak istemediysen yakınların vardı!” diye sorduğunda acıyla güldüm. Eylül gözlerime merakla bakarken uzatmadan “Kızım Sarya’yı kaybettikten sonra Tamay’da gidince odama çekildim bir süre asla çıkmadım oradan. Benim odada olduğum sürede Sahra çok kez benimle iletişime geçmeye çalıştı lakin konuşmak istemedim.” Diyerek duraksadım. O zamanlar aklıma geldikçe nefes alışım değişirken Eylül devam etmem için gözlerimin içine bakıyordu. Elimdeki kahve bardağımı masaya koyduktan sonra arkama yaslanıp “Ben odamda olduğum süre zarfında Alex ve Adar, Tamay’ı aramaya koyuldular. Alex her gün odama gelip nereleri aradığını anlatırken bir gün morga gittiğini anlattı o gün kafamdan aşağı kaynar sular döküldüğünü hissettim.” Dediğimde duraksayıp bir şeyler hatırlamaya çalıştım. Anımsayamadıklarımı es geçerek “Odamdan çıkıp neler oluyor diye bakınmaya gittiğimi hatırlıyorum. Bir gün salonda oturup etrafımda olup biteni izlediğimde Selim’in eve sinirle geldiğini anımsıyorum mesela, ne olduğunu sorduğumda Sahra’nın babası Sahra’yı götürmek istediğini falan söylemiş bunun üzerine bir olay yaşanmış, işte o gün Sahra ve Selim evlenmeye karar verdiler.” Dediğimde soluk almak için durdum. Eylül’e baktığımda soluksuz beni dinliyordu ve bu durum biraz daha rahatlamama neden oluyordu. Kahvemden bir yudum daha alarak “Sahra ne gelinlik giymek istedi ne de düğün dümdüz bir nikah kıyıp köşeye çekilmek istedi. Söyler misin hangi kadın dümdüz evlenmek ister ki? Belki dile getiremez bazı şeyleri ama içinde bir ukde kalır. Sahra’nın gözlerinde o hüznü gördüğümde onlara güzel bir düğün hediye ettim fakat Sahra bu düğünü benimle birlikte yaşarlarsa kabul edeceğini söyledi. Kim yitip gitmiş bir adamla yaşamak ister ki?” dediğimde omuzlarımı silktim. Eylül gülümseyerek “Sahra seni abisi yerine koymuş resmen seni o halde bırakmak istememiş.” Dediğinde kafamı salladım. Selim ile Sahra’nın düğününü hatırlarken gözlerim dolduğunda “Pera’yı uzun bir süre sonra ilk defa dayısının düğününde gördüm. Koşup bana sarıldığında bende ona sıkıca sarılıp saçlarını öptüm. O gün ruhu kararan adımın içinde bir ışık yandı. Neden bilmiyorum ama Pera’ya çok bağlanmıştım belki de ilklerimi onunla yaşadığım içindir bilinmez!” dediğimde yine bir süre sustum. Susuşum uzun sürerken Eylül ayağa kalkmaya yeltenerek “İstersen başka zaman devam edebiliriz. Ne dersin başka zaman tekrar yapalım mı bunu?” diye sorduğunda sadece kafamı salladım. Eylül masadaki bardakları alıp çıkarken fısıltı gibi çıkan sesimle “Teşekkür ederim Eylül!” diyerek çıkmasını izledim. Konuşmak kısmen iyi geldiğini hissederken aklım hala Tamay’daydı ‘şu an nasıl?’ diye düşünmeden edemiyordum. Oda da biraz daha durup kendim toparladıktan sonra salona inmek için ayaklandığımda zil sesini duymamla yüzüm güldü. Hızla odadan çıkıp salona indiğimde Pera’nın geldiğini görüp kollarımı açarak sarılmasını bekledim. Pera vakit kaybetmeden kollarımdaki yerini alırken “Senin evde olduğunu bilmiyoldum Ballascığım!” dediğinde gülerek “Sana sürpriz yaptım bücür.” Dediğimde kıkırdadı. Kollarımın arasından çıkarak “Biliyolmusun Ballascığım bugün çok yoğun bil gün geçildim çok oluldum!” diyerek sitem etmeye başladığında gülerek “O zaman koş üzerini değiştir ve bugün ne yaptığını konuşalım ne dersin?” diye sorduğumda hızla merdivenlerden çıkmaya başladı. Asya, Pera’nın arkasından yukarıya çıkarken kolundan tutup durdurarak “O kendi başına halleder!” dediğimde yüzüme uzun uzun bakarken kolunu bıraktım. Asya tekrar adım atarken “Kıyafetlerini asmasına yardım edeceğim sadece!” dediğinde kafamı sallayarak “Ablası ona her şeyi öğretti kendi halledebilir!” dediğimde koltuğa oturarak Pera’nın aşağı inmesini bekledim. Asya sinirle burnundan soluyarak mutfağa giderken Pera’da pıtı pıtı aşağıya iniyordu. Koşup ilk önce salondakilere selam verirken daha sonra koşarak kucağıma zıplayıp neler yaptığını anlatmaya başladı. Uzun uzun neler yaptığını anlatırken cebinden bir zarf çıkarıp bana uzatarak “Öğletmenim göndeldi sana velmem gelekiyolmuş!” dediğinde yüzünde bir mahcubiyet vardı. Elindeki zarfı alıp acıktığımda yazıyı okuyup bir Pera’ya bir de Asya’ya baktım. Asya anlamayan gözlerle bana bakarken bakışlarımı Pera’ya kaydırarak “Bundan sonra ödevlerini kendin yapıyorsun küçük hanım eğer yapamadığın bir şey olursa da ben gelince yardımcı olurum sana, hadi şimdi odaya derslerin başına!” diyerek onu yukarıya yolladım. Asya’ya bakmadan “Asya, Pera’nın ödevlerine yardım edersin anlarım da ödevlerini yapmak ne demek?” dediğimde cevap vermedi. Kafamı arkaya çevirerek “Sana soruyorum!” dediğinde derin bir nefes alarak “Ödevlerini normalde kendi yapıyor anlamadığı yerleri gösteriyorum sadece!” dedi. Sahra araya girerek “Ne oluyor Barlas?” diye sorduğunda sinirle “Pera’nın öğretmeni ödevlerinde yazı farklılığını anlayarak ödevlerini yapmadığını fark etmiş ve durumu bana anlatmış olan bu!” dediğimde Sahra Asya’ya baktı. Asya kendini anlatmak adına “Gerçekten sadece gösteriyordum bence bunda bir sıkıntı yok!” dediğinde “Göstermek bir kere olur Asya, bir sayfa ya da iki sayfayla değil!” dedim. Eylül merdivenlerden inerek “Pera’nın öğretmeni, Pera’ya biraz kızmış nedenini söylemedi bende çok sıkmak istemedim bir şey mi oldu?” diye sordu. Sahra arkasına yaslanarak “Asya, Pera’nın ödevlerine yardım ediyormuş!” dediğinde Eylül omuzlarını silkerek “Ne var ki bunda?” diye sordu. Sahra bana bakarak “Bir-iki sayfa yardım!” dediğimde Eylül kaşlarını çatarak “Sayfa?” dediğinde başımı salladım. Asya oflayarak “Beğenmediyseniz siz yardım edin o zaman Eylül Hanım!” dediğinde Eylül ellerini göğsünde birleştirerek “Bence de Pera’yla bir süre ben ilgileneyim şu aralar fazlasıyla hırçın çünkü!” dedi. Aralarındaki kıvılcım daha da büyürken “Sakin olun hanımlar!” diyerek olayı yatıştırırken Sahra’nı telefonu çaldı. Sahra telefonu açmak için yanımızdan ayrılırken birkaç dakika sonra geri gelerek “Bu kıza ne oluyor Barlas böyle?” diye sinirle sordu. Sahra’ya anlamayan gözlerle bakarken “Ne oluyormuş anlamadım?” dediğimde Sahra sinirle “Arkadaşına aptal, salak falan diyormuş çocuğun annesi arayıp şikâyet etti nasıl mahcup oldum!” dediğinde gözlerim büyüdü. Oturduğum yerden kalkarak merdivenlere yöneldiğimde Eylül’de arkamdan benimle birlikte yukarıya çıkıyordu. Pera’nın odasının önüne geldiğimizde Eylül beni durdurarak “Ben mi konuşsam?” diye sorduğunda kafamı sallayarak “Senin konuşmalarında pek işe yaramamışa benziyor Eylül?” dediğimde susarak kafasını salladı. Kapıyı çalarak içeriye girdiğimde Pera kafasını kitaptan kaldırıp bize baktığında parmaklarıyla oynamaya başladı. İçeriye tamamen girerek Pera’nın yanına yaklaşıp yatağa oturduğumda Eylül kapının kenarında durup bizi izlemeye başladı. Pera konuşacaklarımı anlayınca kafasını eğerek “Özül dilelim Ballascığım!” dediğinde iç çekerek başını kaldırdım. Pera bana dolu gözlerle bakarken “Bak Peracım her ne olursa olsun başını sakın önüne eğme! Yanlışlarını düzeltmen için konuşman gerekiyor sessiz kalırsan yanlışını asla anlayamazsın.” Dediğimde kafasını salladı. Pera hala konuşmayı reddederken “Arkadaşlarınla bu şekilde konuşman hiç hoş değil ayrıca ödevlerini bu şekilde yapman sana hiç yakışmadı!” dediğimde burnunu çekti. Eylül yavaş yavaş yanımıza yaklaşıp yanıma oturduğunda Pera’nın ellerini tutarak “Seni böyle davranmaya ne itiyor Peracığım?” diye sordu. Pera Eylül’e baktığında “Bilmiyolum sadece bulamda bil boşluk val!” diyerek kalbini gösterdiğinde omuzlarım düştü. Eylül devam ederek “Oranda kimin sevgisini isterdin Pera?” diye sorduğunda Pera dudaklarını büzerek omuzlarını silkti. Bir süre kimseden ses gelmezken Pera birden “Anneyi isteldim ama o yok, ablayı isteldim o da gitti söz velmişti beni bılakmayacaktı… Ballas ablam ne zaman gelecek?” diye sordu. Pera’ya cevap veremezken Eylül araya girerek “Ablan en kısa zamanda gelmeye çalışacak bu sefer işleri çok uzun sürdü.” Dediğinde Pera’nın yüzü gülerek “Gelicek ama değil mi?” diye sorduğunda ikimizde kafamızı salladık. Pera ellerini birbirine vurup alkış yaparak “Altık çok uslu bil kız olmaya çalışıcam Ballascım ablam geldiğinde üzülmesin!” dediğinde bizde gülümsedik. Pera’nın ellerini tutarak “Arkadaşlarından ve öğretmeninden özür dilemeyi unutma olur mu Pera?” dediğimde kafasını sallayarak “Söz veliyolum Ballascım!” diyerek yanağımı öptü. Pera ödevlerine geri dönerken ben odadan çıkıp salona indiğimde ortamda ölüm sessizliği vardı. Sahra üzerindeki dalgınlığı atıp bana bakarak “Konuştun mu?” diye sorduğunda kafamı sallayarak “Konuştum, küçük hanım biraz ablasını özlemiş!” dedim. Asya bakışlarını bana sabitlerken “Aslında ablasını aratmıyordum neden böyle oldu acaba?” diye kendi kendini sorguladı. Sahra öfkeyle Asya’ya bakarak “Ablasının yerini dolduramayacağını anlamadın mı cidden?” diye sorduğunda Asya göz ucuyla bakarak “Ablasının yerini doldurmak isteyen kim?” diye sordu. Bu gerilim artık canımı sıkarken “Tamam susun artık!” dediğimde ikisi de susarak başka tarafa bakmaya başladı. Her akşam eve huzur çökerken bu akşam bizim eve kasvet hakimdi. Bu kasvet git gide artarken Selimler eve sonunda gelebilmişlerdi. Her akşam olduğu gibi rutin olan her şey devam ederken herkes dinlenmek için odalarına dağıldı. Odama çıkıp üzerimi değiştirip direk yatağa girdiğimde çekmeceye koyduğum fuları tekrar elime aldım. Fuların her bir ayrıntısını izlerken Tamay’ın o iç ısıtan kokusuyla mayışarak gözlerimi yumdum. Sabah kuşların cıvıltısıyla uyanırken içimde bir sevinç değişik bir heyecan vardı. İşe gitmek için hazırlanarak odadan çıktığımda Pera’da okula gitmek için çoktan hazırdı. Bugün onu okula ben bırakarak oradan da şirkete geçerken halletmem gereken işleri hallettim. İşlerimin arasında Ozan’a mesaj atarak bu akşam onlarla önemli bir şey konuşmam gerektiğini söyleyerek akşama beklediğimi ilettim. İşlerimin bitişi Pera’nın okuldan çıkmasıyla çakışırken onu büyük bir mutlulukla okuldan almaya gittim. Pera okulun önünde beni göründe sevinçle bana sarılarak “Beni neden sen almaya geldin? Yoksa bu akşam yemeği dışsalda mı yiyeceğiz?” diye sorduğunda gülerek “Birileri sanki dışarda yemek istiyor gibi!” dediğimde gülerek başını salladı. Pera’yı arabaya bindirip en sevdiği restoranda götürerek güzel bir akşam yemeği yedik. Yemekten önce Sahra’ya haber verdiğimiz için rahattık ve sakin sakin yemeklerimizi yedik. Pera ile eve döndüğümüzde Sahra bizi karşılayarak “Kaçaklar eve teşrif etti sonun!” dediğinde kıkırdadık. Eve girdiğimizde Pera ödevlerinin olduğunu söyleyerek hızla odasına çıktığında Eylül’de arkasından odasına çıktı. Camın önündeki berjere oturduğumda Asya bana bakarak “Kahve ister misiniz?” diye sorduğunda kafamı olumsuz anlamda salladım. Salonda sessizlik hakimken kapının zili çalmasıyla Sahra ayağa kalkarak “Selimler gelmiş olmalı!” diyerek kapıyı açmaya gitti. Bir süre sonra önce Sahra arkasında bizim çocuklar içeriye girerken Sahra’da bir gerginlik sezdim. Herkes koltuklara otururken Eylül’de merdivenlerden aşağıya inerek Sahra’nın yanına oturdu. Kimse hiçbir şekilde konuşmazken Selim dayanamadan “İyi misiniz siz?” diye sorduğunda aynı anda başımızı salladık. İşler iyice garipleşirken Alex “Bir şeyler olmuş belli baksana Sahra nasıl da gergin!” dediğinde Asya araya girerek “Dünkü problem galiba!” dediğinde sesi imalıydı. Sahra ters ters Asya’ya bakarken Selim Sahra’ya bakarak “Güzelim neyin var senin?” diye sorduğunda Sahra’nın gözleri doldu. Selim endişeyle yerinde kalkıp Sahra’nın önünde oturduğunda hepimiz merakla onlara baktık. Sahra Selim’e bir şeyler anlatmak için lafa girecekken aniden kapı çaldı. Adar kapıyı açmaya gittikten kısa bir süre sonra arkasında Asil ve Ozan ile içeriye girdi. Asil ve Ozan herkese selam verip otururken Selim dayanamayıp “Güzelim anlatacak mısın?” diye sitem etti Sahra tam lafa girip bir şeyler anlatacakken yine kapı çaldı. Selim küfürler yağdırıp kapıyı açmaya gittiğinde bu sefer Milan önde Selim arkada içeriye girdiler. Milan herkese el sallarken Selim’e elindekileri verip “Kaçırdım mı?” diye sorduğunda Selim sinirle “Neyi?” dedi. Milan heyecanla “Oh iyi kaçırmamışım bu salak hala sakinse tam zamanında geldim.” Diyerek Eylül’ün yanına oturdu. Ozan’ın bakışları Eylül ve Milan’a dönerken merakla “Kim bu vatandaş?” diye sordu. Eylül boğazını temizleyerek “Alex’in abisi!” dediğinde Milan ekleme yaparak “Aynı zamanda Tamay’ın ortağıyım!” deyinde Asil ve Ozan hızla bana döndüler. Göz ucuyla onlara bakarak “Anlatacağım sizi bu yüzden çağırdım zaten!” deyinde kafa salladılar. Selim elindeki kutuları masaya koyarken “Ne oluyor biri bana anlatacak mı?” diye bağırdığı an Sahra bir çırpıda “Hamileyim!” deyinde hepimizin ağzı açık Sahra’ya baktık. Selim’in rengi atarken “Kim hamile? Ne hamile? Hamile kim?” diyerek saçma sapan sorular sormaya başladı. Sahra burnunu çekerek “Ben hamileyim Selim!” dediği an Selim’i bayılmış bir vaziyette yerde bulduk. Herkes endişeyle başına üşüşürken Adar, Selim’e okkalı bir tokat attığında kendine gelir gibi oldu. Baygın gözlerle bize bakarken “Ben hamile, biz hamile, karım…” diyerek tekrar bayıldı. Ozan bizi kenara çekip Selim’i kaldırarak koltuğa oturttu. Selim hala baygınken Milan kolonya şişesini açarak koklatmaya başladı. Selim yavaş yavaş ayılırken hepimizin içi rahatlamıştı. Selim tamamen ayılıp yerinde doğrulurken etrafını açarak ona nefes alacak bir ortam yarattık. Selim kendine gelirken oturduğu yerden kalkarak Sahra’ya yaklaşıp sıkıca sarıldığında gözünden birkaç damla yaş düşüyordu. Herkes mutlulukla ona bakarken bu duygunun nasıl bir duygu olduğunu hayal ettim. Eminim ki çok güzeldir ve eminim ki mide de kelebekler uçuşturuyordur. Herkes Selim ile Sahra’ya iyi dileklerini iletirken usulca çalışma odasına çıkıp loş ışıkta oturdum. Kapı yavaşça açılıp Sahra içeriye tereddütle bakarken “Gel bakalım yeni anne adayımız!” dediğimde içeriye girerek kapıyı kapattı. Oturduğum yerden kalkarak Sahra’yı kolumun altına alıp saçlarını öptüğümde kıkırdayarak “Bu hareketin beni güvende hissettiriyor sanki daha önceden bu kadar güvende olmamış gibiyim.” Dediğinde gülümsedim. Onu koltuğa oturtarak karşısına oturdum ve ellerini tutarak “Sahra, sen benim için çok kıymetlisin bunu sakın unutma olur mu?” dediğimde başını salladı. Dolu gözlerle bana bakarken “Korkuyorum Barlas görüyorsun halimizi sanki bizde bir terslik var bütün kötü şey üzerimize çekiyoruz!” dediğinde ellerini desteklercesine sıkarak “Korkma her şey çok güzel olacak ve ben hep yanında olacağım bebeğin çok güvende olacak merak etme tamam mı?” dediğimde gülümsedi. Gülümsemesi yüzünde yayılırken “Sen şimdi dayı mı olacaksın amca mı?” diye sorduğunda gülerek “Sen hangisini istersin?” diye sorduğumda omuz silkerek “Her ikisi de hatta belki dede bile olabilirsin ama bebeğimin hayatında hep bir yerin olsun olur mu?” dediğinde gülerek başımı salladım. Sahra ayağa kalkarken beni de ayağa kaldırdı “Hadi Milan’ın getirdiği kutuları açalım sende orada ol!” dediğinde ona uyarak aşağıya indik. Selim kutuları incelerken Milan’a bakarak “Nereden esti bunlar?” diye sorduğunda Milan arkasına yaslanarak “Bana ne soruyorsun içinde ne olduğunu bile bilmem!” dediğinde herkes şaşkınlıkla ona baktı. Ozan burnundan soluyarak “Bulduğun her boku buraya mı getiriyorsun sen, ya içinde patlayıcı olsa?” diye sorduğunda Eylül ters ters Ozan’a bakarak “Çok ayıp!” dediğinde Ozan çatık kaşlarla ona baktı. Ozan sabır çekerken “Her şey normal benim bok demem mi ayıp?” diye sorduğunda Eylül alttan alta güldü. Ortamda ki gerginliği almak adına boğazımı temizleyerek “Bu güzel haber üzerine bende size bir şey söylemek istiyorum!” dediğimde herkes bana döndüğünde Milan ne diyeceğimi gayet iyi biliyordu. Selim’e dönerek “Tebrik ederim kardeşim umarım sağlıkla ve güvende doğar ve bize umut olur.” Dediğimde Selim bana gülerek bakıyordu. Asil merakla atılarak “Barlas tebrik konuşmanı sonradan yaparsın, mesaj attığından beri meraktan çatladık babam bile haber bekliyor!” dedi. Herkesin merakını gidermek için laflarımı toparlayarak “Tamay ile görüştüm!” dediğimde herkes ağzı açık bana baka kaldı. Ozan hızla ayaklanıp yakama yakıştığında “Nerede lan kardeşim, nasıl lan, lan bir şey söylesene!” diye bağırırken kulağına yaklaşarak “Bilmiyorum bildiğim tek şey iyi olmaya çalıştığı o iyi olmadan dönmeyecek Ozan bu yüzden kendini çok yorma!” diyerek yakamdaki ellerini indirdim. Onun yerini söylersem zorla yanlarına alacaklarını biliyordum ve bunu asla istemiyordum. Ozan saçlarını çekip sinirini yatıştırmaya çalışırken “Sen söylemezsen ben bulur onu evine getirtirim!” dediğinde Eylül sinirle ayağa kalkarak “Kadını rahat mı bıraksanız artık!” dedi. Benim üstümdeki gözler Eylül’e dönerken konuşmaya devam ederek “Ona izin vermiyorsunuz sürekli bir arama içindesiniz sürekli onu buraya getirtme çabasındasınız onun ne hissettiğini bilmiyorsunuz bile!” dedi. Ozan Eylül’e bakarken “Bizim neler çektiğimizden haberin var mı ki böyle konuşuyorsun hem sen çok biliyorsun galiba neler hissettiğini?” diye sorduğunda Eylül omuzlarını dikleştirerek “Eminim sizler sevdiğinizi mezara koymamışsınızdır! En azından sevdiğiniz insan yaşıyor haber alabiliyorsunuz ya o, en sevdiğini kaybetmiş o ne yapsın söylesene? ayrıca nereden bilebilirim ben... sadece empati yapıyordum evet sadece empati!” dediğinde çok haklıydı ama fazla gerilmiş gibiydi. Asil, Ozan’ı yanına çekerek “Haklı abi, her seferinde biz bencillik yapıyoruz bırak birazda o yapsın, canı ne zaman istiyorsa o zaman çıkıp gelsin bırakalım da iyi olsun!” dediğinde Ozan sinirle evden çıkıp gitti. Asil salondakilere dönerek “Kusura bakmayın!” diyerek Ozan’ın arkasından çıkıp gitti. Sahra’nın gözlerinde hüzün peyda olurken “Hadi bakalım Milan neler getirmiş bir bakalım. Sahra açsana hediyelerini hadi!” dediğimde başını sallayarak kutulara yaklaştı. Selim, Sahra ayakta kalmasın diye koltuğa oturturken kutuları yanına getirdi. Sahra heyecanlı bir şekilde ilk kutuyu açtığında minicik zıbını eline alıp havaya kaldırdı. Yaşlı gözlerle zıbına bakarken Selim’e dönüp “Baksana minicik Seliiiim!” dediğinde Selim iç çekerek başını salladı. Sahra kutuların hepsini mutlulukla açıp gözyaşı dökerken son kutuyu açtığında daha da ağladı. Küçük kutunun içindeki minik patikleri çıkartırken diğer eliyle de notunu alarak sesli bir şekilde “Minik bebeğine Tamay halasından ufak hediyeler!” dediğinde Selim’de ağlamaya başladı. Tamay, Selim’i farklı bir konuma koymuştu ve bebeğin halası olmayı tercih etmişti. Selim, Tamay’ın onun için ne kadar değerli olduğunun farkındaydı ama hissetmek ona daha da iyi geliyordu. Elindeki patiklere bakarken içinden neler geçtiğini duymak isterdim ama bu o ve Tamay arasındaydı. Onların arasına girmek isteyeceğim en son şeydi… Sahra, Selim’e sarılırken “Her şeyimizden haberi var dimi?” diye sorduğunda Selim omuzlarını silkerek “Öyle görünüyor!” dedi. Selim Sahra’dan ayrılıp alnını öptükten sonra “Çok gözyaşı döktün hadi biraz dinlenelim saatte geç oldu!” dediğinde kalkıp Sahra’yı da kaldırdı. Herkes yavaş yavaş dağılırken salonda sadece Eylül ve ben kalmıştık. Eylül ayağa kalkarken “Saat cidden çok geç olmuş bende yatayım!” dediğinde kafası sallayarak “İyi geceler, bir de…” diyerek duraksadığımda bana bakarak “Bir şey mi diyecektin?” diye sorduğunda “Bana ne zaman vakit ayırırsın seanslar için?” diye sorduğumda gülerek “Pera’nın evde olmadığı her saat boşum!” dedi. Eylül’e baktığımda “Beni dinlediğin için teşekkür ederim çok iyi geldi!” dediğinde gülümseyerek “İyi geceler.” Dedi ve odasına çıktı. Herkesi odasına uğurlayıp bende odama çıktığımda üzerimi değiştirip direk yatağa girip çok geçmeden yorgunluğun verdiği uykuyla uyuyakaldım. Sabah kapının tıklanmasıyla uyanırken kapı usulca açılıp Pera içeriye girip kapıyı kapattı. Uyuyup uyumadığıma bakınıp adımlarını hızlandırıp yatağa çıkarken omzuma vurup “Ballascığım altık uyanılmışın!” dediğinde kıpırdamadım. Pera hala omuzumu sallarken “Acıktııııım altık kalk!” dediğinde gülümseyip gözlerimi açıp ona baktım. Pera kollarını göğsünde bağlarken “Küstüm ben sana!” dediğinde yataktan doğrulup “Neden?” diye sordum. Pera kafasını çevirirken “Kalkmadın, acıktım seni bekliyoluz kaç saattil!” diye sitem ettiğinde kahkaha attım. Yataktan kalkıp tişörtümü giyinirken “Sen neden bugün okula gitmedin?” diye sorduğumda oflayarak “Ballascığım hafta sonu ne okulu?” dediğinde yine güldüm. Pera’nın sinirlenmesi komiğime giderken odadan çıkıp salona inene kadar onu sinir etmeye devam ettim. Salona indiğimizde beklenmedik misafirleri görünce biraz gerildim. Barut Bey ve diğerlerine selam verip masaya oturduğumda Pera’da masaya oturdu. Kahvaltıya başlarken kimseden çıt çıkmazken Barut Bey çayından bir yudum alarak “Bir şeyler duydum Barlas doğru mu?” diye sordu. Barut Bey’in sorusuyla önce Pera’ya daha sonra Barut’a baktığımda “Bunu sonra konuşsak daha iyi olur!” dediğimde kafasını sallayarak “Bence de sana söylemem gereken şeylerde vardı!” dediğinde bir şey demeden kahvaltıya devam ettim. Barut Bey bu sefer Selim’e dönerek “Hayırlı olsun Selim baba oluyormuşsun?” dediğinde Pera şaşkınca “Baş belasının bebeği mi olacak?” dediğinde Sahra gülerek başını salladı. Pera’nın öğrendiği şey hoşuna gitmezken suratını asarak kahvaltıya geri döndü. Selim ona gülerek bakarken “Hayırdır bücür mutsuz gibisin?” dediğinde Pera oflayarak “Onu benden daha mı çok seveceksiniz?” diye sordu. Eylül gülerek Pera’ya bakarak “Herkesin yeri ayrıdır Peracığım, senin yerini kimse alamaz tabii ki ama onun bakıma ihtiyacı olduğu için biraz daha ilgi görecek.” Dediğinde Pera yine ofladı. Elimdeki çatalı masaya bırakarak “Bücür hanım asma yüzünü ama sen kocaman oldun her şeyi kendin yapabilecek kadar büyük o kendi işlerini kendi halledemez sende öyleydin!” dedim. Pera tabağıyla oynayarak “Beni de sevecek misiniz?” diye sorduğunda gülümseyerek “Seni kim sevmez ki bücürüm sen hepimizin göz bebeğisin!” dedim. Pera duyduklarıyla mutlu olurken “O da benimle Salya’nın oynadığı gibi oynayacak mı?” diye sordu. Pera’nın sorduğu soruyla boğazım düğüm düğüm olurken kafamı sallayarak onu yanıtladığımda gülerek kahvaltısına geri döndü. Benim iştahım kaçarken çayımı alıp “Size afiyet olsun ben bahçedeyim!” diyerek bahçeye çıktım. Bahçe masasına oturup çayımı içerken Barut Bey’de masaya oturup “Pera’nın kusuruna bakma!” dediğinde ona bakarak “Bunu duymamış olayım!” dedim sert çıkan sesimle. Barut Bey çayından yudum aldıktan sonra “Tamay ile görüşmüşsün!” dediğinde başımı sallayarak “İyi olmaya çalışıyor!” dedim. Barut Bey arkasına yaslanırken “Nerede görüştün onunla söylersen onu evine getirteceğim!” dediğinde kaşlarım çatıldı. Barut Bey’e uzun uzun bakarak “Karımı rahat bırak!” dediğimde tek kaşını kaldırarak “Kızım ya o benim yanımda yöremde olsun istiyorum!” dedi. Barut Bey’in sınırları aşan istekleri canımı sıkarken “Bu onu iyileştirmeyecek daha da kötü olacak bırak istediği zaman geri dönsün!” dedim. Barut Bey sinirle kıpkırmızı olurken “Kızıma geç kavuş…” derken sözünü kesip “Yeter Barut Bey! İstekleriniz artık cidden canımı sıkmaya başladı düzgün düşünemiyorsunuz. Kızının iyiliği için diyorum sen hala yanımda olsun diyorsun sen hiç onun ne hissettiğini düşündün mü?” diye sordum. Söylediklerim Barut Bey’in hoşuna gitmezken sinirle bana bakıp “Öyle olsun bakalım Barlas elbet eninde sonunda benim istediğim olur!” diyerek kalkıp gitti. Barut Bey ile aramız bir türlü düzelmezken gittikçe daha da bozuluyor hatta kopma noktasına geliyordu. Çayımı bitirip salona girdiğimde kahvaltı bitip masa toplanmış hatta oturup kahve faslına bile başlanmıştı. Yanlarına otururken Eylül elindeki kahveyle yanıma yaklaşarak “İçer misiniz?” diye sorduğunda elindeki kahveyi alıp teşekkür ettim. Kahvemi yavaş yavaş yudumlarken kapı çaldı. Adar kapıyı açmak için ayaklanırken elimdeki kahveyi masanın üzerine koyup gelen kişinin içeriye girmesini bekledim. Adar arkasında Milan ile içeriye girerken bir şeyler olduğu belliydi. Milan herkese selam verip yanıma oturduğunda bana bakıp “Bir şey var!” dediğinde Pera’ya baktı. Eylül’e işaret verip Pera’yı odasına çıkarmasını istediğimde hemen anlayıp harekete geçti. Eylül, Pera ile odaya çıkarken Milan’a dönüp “Dökül!” dediğimde oflamaya başladı. Milan’ın karın ağrısını daha da merak ettiğimde anlatması için işaret verdiğimde yutkunup “Tamay!” dediğinde tamamen ona döndüm. Kaşlarım istemsizce çatılırken “Geveleme lan!” dediğimde bir çırpıda “Geceden beri ortada yok!” dediğinde yakasına yapıştım. Milan ne kadar sakin durursa ben bir o kadar sinirliydim “Ne demek geceden beri yok!” dediğimde yakasındaki ellerimi tutarak “Korkacak bir şey yok sakin ol!” dedi. Sinir kat sayım artarken “Ne demek lan sakin ol!” dediğimde yakasındaki ellerimi çektim. Oturduğum yerden kalkarken aldığım nefes bana yetmiyor içime bir taş oturuyordu. Sahra’nın gözleri dolup Selim’e sığında Barut Bey sinirle bana bakıyordu. Ortamın sessizliğini Milan’ın telefonuna gelen mesaj sesi bozarken benim çalan telefonum daha da çok ses yaptı. Milan mesaja bakarken bende numarayı tanımadığım için kapattım. Milan’ın kaşları çatılırken “Yuh be!” dediğinde ne olduğunu daha da merak ettim. Milan başını telefondan kaldırıp bana bakarken “Merak ettin değil mi?” diye sorduğunda benle birlikte herkes “Evet!” yanıtını verdi. Milan oturduğu yerden kalkıp televizyona ilerlediğinde bir şeyler ayarlayarak televizyondan uzaklaştı. Milan telefonu televizyona bağladığında “Çok merak ettiyseniz izleyin de görün!” diyerek videoyu oynattı. Tamay, Baran ile karşı karşıya otururken elinde eski tip bir silah vardı. Onları o şekilde görürken kaşlarım çatılsa da izlemeye devam ettim. Barut Bey merak ile ekrana bakarken “Ne yapıyor bunlar, ne işleri var yan yana?” diye sorarken Milan bıkkınca “İzleyin!” dedi. Baran, Tamay’a nefretle bakarken o da elindeki tek kurşunu silahın şarjörüne takıp çevirdiğinde hızlıca yerine taktı. Hepimiz ne olduğunu anlamaya çalışırken Tamay soğuk sesiyle “Rus ruletini duydun mu?” diye sorduğunda Baran başını salladı. Tamay gülümseyerek “İyi o zaman Baran, şimdi bunu şu şekilde oynayacağız.” Dediğinde Baran oflayarak “Nasıl oynayacakmışız!” dedi. Tamay silahı ortalarında ki masaya bırakırken “Edilen her itirafta kendi kafana sıkacaksın bu kadar basit aslında!” dediğinde fazla rahattı. Baran olduğu yerde gerilirken “Tamam o zaman ilk kim başlayacak?” diye sorduğunda Tamay gülümseyerek cebinden zar çıkardı. Zarın bir tanesini Baran’a diğerini ise kendisi alarak “Kim büyük atarsa başlar!” diyerek zarı attı zar Baran’a 5 çıkarken Tamay’a ise 2 çıktı. Baran silahı kafasına dayayarak “Senden sonsuza kadar nefret edeceğim!” diyerek tetiğe bastığında boş attı. Salondaki herkesin kanı donarken bu oyun tek kurşun kalıncaya kadar devam ederken ikisi de içindeki zehri kustu. Son kurşun Tamay’a geldiğinde oturduğum yerden endişeyle kalkıp ekrana yaklaştım. Benim yüreğim ağzımda atarken Tamay’ın yüzünde bir sakinlik vardı. Elindeki silahı kafasına yaslayarak “Her şeyi biliyordum!” dediğinde Baran’ın kaşları çatıldı. Baran bir Tamay’a bir de silaha bakarken oturduğu yerden kalkıp Tamay’ın elin elindeki silahı alarak yerine oturdu. Salondaki herkes bir oh çekerken Baran meraklı gözlerle “Ne biliyorsun?” diye sorduğunda Tamay bacağını bacağının üstüne attı. Baran silahı deponun farklı bir yerine fırlatırken Tamay hissiz bir şekilde onu izliyordu. Baran tekrar Tamay’a dönerek “ANLATSANA NE BİLİYORDUN?” diye bağırdığında Tamay bundan zevk almıştı. Tamay parmaklarıyla oynarken “Sence kim yurt dışındaki işlerini bırakıp batmak üzere olan bir şirkete çalışmaya gelir ki? Hadi tut ki geldi kim o şirketin hisselerini satın almak ister?” dediğinde ağzımız açık ekranı izlemeye başladık. Baran sinirle solurken Tamay devam ederek “Hepiniz kaybettiniz Baran yine her zaman ki gibi bu oyunu ben kazandım!” dediğinde gülümsedi. Baran’ın sinirden kasları gerilirken “Bizim kim olduğumuzu biliyordun ve sadece bizi mahvetmeye çalıştın öyle mi?” diye sordu. Tamay büyük bir keyifle başını sallarken “Tıpkı çok değer verdiğin babacığının beni hayatımı mahvettiği gibi!” dedi. Baran oturduğu yerden kalkıp sandalyeyi tekmelerken “Annemin suçu neydi, lan benim suçum neydi?” diye sordu. Tamay karşısında ki adamı izlerken “Bu hikayede tek suçsuz kişi sendin aslında… Pardon senin tek suçun annene ve babana güvenmekti, yani yanlış piyonu oynadın!” dediğinde gerçeği yüzüne vurdu. Baran duyduklarıyla daha da sinirlenirken “Annem ne yaptı da ondan bu kadar nefret ettin? Hastaneden seni kaçırarak yurda veren öz babandı lan!” dediğine Tamay kahkaha attı. Baran duraksarken Tamay kendini durdurarak “Ateş baban beni daha el kadar bebekken babamın kucağına attığında annen her şeyi bilerek sustu ve çok değerli eşinin arkasında durdu. Onun o bebeğim diye ağlamaları falan fazla sahteydi sadece siz göremediniz bunu. Aslında bunu anlaman çok kolaydı be Baran, kim bebeğini kaybeder kaybetmez başka bir çocuk yapar ki?” dediğinde Baran parçaları yavaş yavaş yerine oturttu. Tamay oturduğu yerden kalkarak “Keşke sende benim yanımda kalsaydı Baran ne de olsa saçlarımı ilk defa sen ördün!” diyerek kapıya yöneldi. Baran, Tamay’ın arkasından bakarken “Sadece biz mi kaybettik?” diye sorduğunda Tamay başını olumsuz anlamda sallayarak “Diğer 2 abimin de senden bir farkı yoktu hatta babamın bile. Ben o kadar zor zamanlar geçirirken sadece uzaktan izlemekle yetindiler sonra birden ortaya çıkarak düzeltmeye çalıştılar. Aileme karşı içimde hep bir kırgınlık var, gerçi benim tek ailem vardı eşim ve arkadaşlarım!” diyerek kapıdan çıkıp Baran’ı o şekilde bıraktı. Video orada kesilirken Barut Bey hüzünle kararan ekrana bakarken “O her şeyin farkındaydı bizler ise bu oyunda sadece bir piyonduk!” dedi. Ozan başını ellerinin arasına aldığında “Ben sana zamanında söyledim sen beni dinlemedin şimdide piyonduk diyorsun! Biz onun yalansız dolansız ailesi olabilirdik baba sen sadece kendi bildiğini okudun al bak halimiz ortada!” diyerek oturduğu yerden kalkıp bahçeye çıktı. Selim gözlerinin içi gülerek bana bakarken “Onun tek ailesi bizmişiz duydun mu?” diye sorduğunda başımı sallayarak “O bizden hiçbir zaman vazgeçmemişti zaten!” dedim sevinçle. Barut Bey bize bakarken “Sevincinizi bölüyorum ama bu işler nasıl düzelecek bir fikri olan var mı?” diye sordu. Sahra iç çekerek “Barut Bey bence zamana bırakın derim!” dediğinde hepimiz ona hak verdik. Barut Bey oflayıp puflarken elinin kolunun bağlı olduğunun farkındaydı ama bunu kabul etmek istemiyor gibi görünüyordu. Diğer taraftan Tamay’ın Baran ile yüzleşmesi beni şaşırtırken ilerleyen zamanlar için neler planladığını anlamak güçtü. Bizi neler beklediğini bilmemek bu belirsizlik içinde yaşamak fazlasıyla zorken buna dayanmak ve zamanının gelmesini beklememiz gerekiyordu. Her şey bir ölçü içerisindeydi ve her şeyin bir vakti zamanı vardı önemli olan bu vakti sabırla ve umutla beklemekti. Telefonum tekrar çalarken tanımadığım numarayı açarak sinirli bir tonla “ALO!” dediğimde kıkırdayan bir ses duydum. Telefonu kulağımdan çekip ekrana bakarak tekrar kulağıma dayadığımda “Kimsin?” diye sordum bu seferde. Karşı taraf boğazını temizleyerek “Milan beni göremeyince sana gelmiş olmalı beni merak etme sevgili şu an evimdeyim ve dinleniyorum.” Dediğinde derin bir nefes verip rahatladım. Tamay yeniden kıkırdarken “Çok korktum be kızım ne yaptın sen?” diye sorduğumda “İşim vardı sevgili halledip geldim Milan son zamanlarda çok huylu!” dediğinde bu sefer ben güldüm. İkimizden de ses gelmezken Tamay hüzünlü bir sesle “Kapatmam lazım ilaç vakti belki sonra görüşürüz seni hep sevdim biliyorsun dimi?” dediğinde “Evet biliyorum!” dediğimde telefon kapandı. Salondakilere dönerek “İyiymiş işi varmış sadece.” Dedim imayla Milan kıkırdarken “Oyun oynamak ne zamandan beri iş olmuş acaba!” dediğinde bende güldüm. Ozanlar içeriye girdiğinde Asil merakla “Kapının önünde bir kalabalık var haberiniz var mı?” diye sordu. Merak edip bahçeye çıktığımda kalabalığın ne olduğunu kısa bir süre içinde anladım. Gözü yaşı bir adet Murat ve arkasında hiç tanımadığım heybetli bir adam bahçeden içeriye girdi. Ellerimi arkaya sabitleyip ellerimi birbirine bağlarken içerdeki bütün erkekler dışarıya çıktı. Herkes merakla olacakları izlerken Barut Bey söze başlayarak “Başın sağ olsun Murat!” dediğinde Murat iğrenircesine baktı. Onun bu hali herkesi sinir ederken Murat “Kızın katliam yaratırken senin bu kadar iyimser olman mide bulandırıcı Barut!” dedi. Barut Bey sinirden köpürürken “Oğlun bir şeyleri hak etmiş olmalı bu dünya da kimse haksız yere öldürülmez istisnalar hariç!” dedi. Ortam gerilirken Murat’ın arkasındaki adam omuzlarını dikleştirerek “Ağzını topla Barut!” dediğinde Ozan araya girerek “Gerçekler acıtmış olmalı!” dedi. Herkesin sinirleri tavanken araya girerek “Ne istiyorsunuz söyleyin sonra gidin!” dediğimde arkadaki adam gülmeye başladı. Adam öne doğru birkaç adım atıp tam önümde durduğunda “Ben Yusuf, Yusuf Yetkin karının katlettiği adamın amcası senin ve karının en büyük düşmanıyım!” dediğinde iki kaşımda havalandı. Kendi tanıtan adama üstten bakış atarken “Karımı iğrenç ağzına alma Yusufi!” dediğimde kaşları çatıldı. Söylediğimde şey onu sinir etmiş olmalı ki “Alırsam ne olur lan! Karın değil mi bu kadar pisliği başımıza açan?” dediği an gerilerek yüzüne kafa attım. Herkes belindeki silahları çıkarırken “Karım benim mahremim o ne yaparsa yapsın onu ağzına alma!” dediğimde sesim yüksek çıktı. Yusuf burnunu tutup yerden kalkarken “Karın hem oğlumu hem yeğenimin sonu oldu bak bakalım senin karına ne yapacağım!” dediğinde belimdeki silahı çıkarıp alnına dayadım. Gözlerimde ateş çıkarken “Bir daha uyarmam sıkarım kafana!” dediğimde gülerek “Karın ölmek için yalvaracak bana Barlas sen bile bir şey yapamayacaksın!” dedi. İçimde öfke birikirken tetiği çekip silahın namlusunu bacağına indirip ateş ettiğimde iki el silah sesi duyuldu. Yusuf yerde acı ile inlerken sırtımda hissettiğim acı ile elimdeki silah yere düştü. Selim’in endişeli sesini duyarken dizlerimin üzerine çökerek yanma hissinin geçmesini bekledim yanma hissi geçemdi ama bilincimin kapandığını hissettim. Çevremde herkes endişelenirken her yer bulanık olmaya başlarken vücudum yana doğru düştü. Bilincim yavaş yavaş kapanırken duyduğum tek ses Ozan’ın “kapatma lan gözlerini!” demesiydi. Vücudum direncini kaybettiğinde her yer karanlık oldu tek bir nokta hariç işte o nokta da ise okyanus vardı. Kaybettiğim okyanusumu sonunda bulmuştum ona sonunda kavuşmuştum ve mutluydum tıpkı Tamay’ın kokusunu tekrar içime çektiğim gibi… BÖLÜM SONU... Yeni bölümle sizinle tekrardan buluşmak beni çok mutlu etti. Umarım zevkle okuduğunuz bir bölüm olmuştur. Beğendiyseniz yıldız atmayı, yorum yapmayı ve düşüncelerinizi benimle paylaşmayı unutmayın.
|
0% |