Yeni Üyelik
31.
Bölüm

30. BÖLÜM: MÜNFERİT

@zehranurr

Kendi izini sürmek, münferit bir ruhun en değerli serüvenidir.

Sırtımda hissettiğim parmaklarla uykum yavaş yavaş açılırken gözlerimi usulca açtım. Barlas çenesini omzuma koymuş gülümseyerek uyanmamı izlerken bende uyku sersemi gülerek ona baktım.

Barlas eğilip yanağıma kocaman bir öpücük kondurup oturur pozisyona gelirken "Biraz daha uyusaydın tek başıma gidecektim!" diyerek sitem etti. Yattığım yerden doğrulup anlamayan gözlerle ona bakarken "Nereye? Nereye gidiyordun bensiz?" diye sorduğumda gülüşü yüzünde büyüdü.

Merakım gitgide büyürken saçlarımı öperek "Seni kaçırıyorum güzel karım! Karı koca kısa bir tatili hak ettik bence, sence de hak etmedik mi?" Dediğinde ellerimi birbirine çarparak Barlas'a sarıldım.

Barlas kahkaha atarken ondan ayrılıp "Ben hemen hazırlanayım o zaman." Diyerek kalkarken duraksayıp "Kaç gün kalacağız?" diye sorduğumda Barlas omuzlarını kaldırıp indirerek "Canımız ne kadar isterse." Dediğinde daha da mutlu oldum.

Son birkaç gündür yaşadıklarımız bizi yorarken yılların vermiş olduğu yorgunluk daha da perişan etmişti bizi. Barlas'ın ayarladığı bu tatil hem ona bende bana çok iyi gelecekti buna fazlasıyla emindim.

Banyodan çıkıp üzerimi giyinirken yolculuk için en rahat kombini yapmıştım. Barlas yatakta oturmuş benim acelemi izlerken bir taraftan da keyifli bir şekilde sırıtıyordu.

Sonunda her şeyi hazırladığımda Barlas yataktan kalkarak "Sonunda bitti bu kargaşa hadi çıkalım!" diyerek hazırladım çantayı alıp odadan çıktık. Merdivenlerden inerken Barlas oflayarak "Yavrum taşınıyoruz demedim ki tatile gidiyoruz dedim, bu kadar şey almaya gerek var mıydı?" diye sordu. Barlas'ın söylenmesine omuz silkerken "Hepsi lazım şeyler lütfen söylenme!" dedim.

Sahra ve Selim evde olmadığı için onlara bir not bırakarak evden çıkıp arabaya yerleşerek yola koyulduk. Hava ne çok soğuk ne çok sıcaktı baharın ılıklığı ve açan çiçeklerin mis kokusu havaya hâkimiyet sürüyordu.

Yol boyunca neşeli bir şekilde şarkılar söylerken sonunda Ağva'ya geldik. Arabadan inip karşımdaki tatlı oteli incelerken Barlas yanıma gelerek elimi tutup ilerledik.

Barlas son ayarlamaları yapıp odanın anahtarını alırken birlikte odaya doğru ilerledik. Odaya giriş yaptığımızda direk camları açarak dışarıyı izlemeye başladım yeşil ve mavinin uyumu kendine hayran bırakırken havanın temizliği ile mayışmıştım.

Barlas arkamdan gelip belime sarılırken kulağıma yaklaşarak "Burası şimdiden iyi geldi sanki sana." Dediğinde başımı sallayarak başımı göğsüne yasladım.

Bu huzurdu, huzurun ta kendisiydi ve en sevdiğim yerdi. Barlas'ın dört duvarı bir çatısı olmasa da evimdi sığındığım yerdi ve hep böyle kalacaktı.

Barlas saçlarıma sayısız öpücükler kondururken "Açız sanki he ne dersin?" diye sorduğunda başımı sallayarak "Hem de kurt gibi açız!" dediğimde hafif bir sesle kahkaha attı.

Birlikte üzerimizi değiştirip yemek yemeye çıktığımızda arabayı değil de yürümeyi tercih etmiştik. Gökyüzü pırıl pırıldı hava esiyor olsa da insanı üşütmüyordu.

El ele tutuşmuş liseli aşıklar gibi yürürken tatlı bir restoran bulup oturduk. Menüye göz gezdirdikten sonra siparişlerimizi verip yemeklerin gelmesini bekledik.

Etrafa bakınırken "Çok şirin değil mi?" diye sorduğumda Barlas gülerek "Hoşuna gitti burası galiba?" dediğinde kıkırdadım. Masanın üzerinden uzanıp elimi tutarken "İstersen buraya taşınabiliriz?" diye sorduğunda biraz düşünüp "Evet çok güzel burası ama zaman geçtikçe sıkılırım ben buradan!" dedim.

Barlas içten bir kahkaha atarken "Haklısın sen alışmışsın kaosa sakinlik bozar seni, gerçi sen yakında benden de sıkılırsın!" dediğinde başımı gülerek olumsuz anlamda salladım.

Barlas gülerken "Sıkılmazsın yani?" diye sorduğunda kaşlarımı çatarak "Neden sıkılayım aşkım ben daha senin ihtiyarlığını göreceğim buruşuk buruşuk" dediğimde kahkaha attım.

Barlas göz devirirken "Ben buruşacağım sende şu anki gibi kalacaksın değil mi?" diye sordu. Kıkırdayarak saçımı geriye savururken "Benim her halim taş gibi bebeğim, karın taş gibi maşallah" dedi.

Barlas geriye yaslanıp şaşkın şaşkın bana bakarken "Çok mütevazisiniz efendim!" dediğinde sırıtarak "Huyum kurusun" dedim.

Barlas ile tatlı tatlı sohbet ederken siparişlerimiz gelmişti. Biz yemeklerimizi yerken bir yandan da etrafı izleyerek çalan şarkıyı dinliyorduk. Barlas gülümseyerek bana bakarken "Göksel'e hak veriyorum bende arada kendimi senin maviliklerine bırakıp denizin, kumun tadını çıkartıyorum!" dediğinde duraksayıp "İstersen ellerimde çiçeklerle kapında da beklerim hem de sırılsıklam!" dedi.

İçim içime sığmazken "Ben seni sırılsıklam kapımda bekletemem ki kıyamam yani sana!" dediğimde gülüşü yüzünde büyüyerek elimi öptü. Barlas'a aşkla sevgiyle bakarken onu ilk defa bu kadar huzurlu görmüştüm, ilk defa olmasa da bana bu kadar sıcak gülmüştü.

Yemeklerimiz bitip kalktığımızda yine sokaklarda yürümeye başladık sokak sanatçılarının sesini duyduğumuzda o yöne ilerlemeye başladık. Herkes onlara eşik ederken önlerinde durup onları dinlemeye başladık.

Bir süre onları dinlerken hiç beklemediğim bir anda Barlas belimden tutup beni kendine çekerken dans etmeye başladık. Sanatçıların sesi benim gülüşümle karışırken Barlas kulağıma yaklaşarak "Bir tek içten gülüş, bir tatlı söz, bir öpüş, sevdalı bir tek bakış yeter bana!" dediğinde içimde bir şeylerin eridiğini hissettim.

Şarkı bitip herkese el sallayarak uzaklaşırken neşeli bir şekilde otele geri döndük. Odaya girer girmez ben yatağa yığılırken Barlas da duşa girmişti. Üzerimi değiştirip yatağa girerken Barlas'ta banyodan çıkıp üzerini giyerek usulca yanıma yatıp kollarını sıkıca bana doladı.

Huzur da huzursuzluk da bulaşıcı bir virüstü.

İnsanlar huzur verdiğinde huzur buluyordu. Bende huzuru bulmuştum belki huzur verdiğim içindir belki de huzuru aradığım içindir bilinmez.

Huzur bulduğum kollar gevşerken kollarımı daha çok sardım gevşeyen kollara.

Biraz daha sokuldum sığındığım bedene.

Biraz daha hissettim sıcaklığını.

Biraz daha ağırlaştı göz kapaklarım hissettiğim bu huzurla.

OZAN'DAN

Gece yarısına ramak kala her zaman oturduğum bar sandalyesinde oturmuş etrafı izlemeye koyuldum. Herkes bir şekilde derdini unutmak istercesine eğlenirken uzaklardan bir çift gözün beni izlediğini hissediyordum.

Elimdeki bardakla oynarken bir taraftan da telefonun ekranına bakarken ekrana gelen bildirimle yüzüm gülmeye başladı. Telefonun ekranını kapatıp kenara koyarken beni uzaktan izleyen gözlerin daha da yaklaştığını fark ettim.

Umursamadığım gözler tam dibimde biterken elini omzuma koyarak en cilveli bakışlarını sundu bana. Elleri omzumda oyalanırken bedeni daha da yaklaştı bana.

"Ozan?" Dedi en naif sesiyle.

En soğuk sesimle "Kimsin?" dediğimde yüzünde ki gülüş anında solmuştu.

Sesi titrerken "Yıllardır adımı söylüyorum sana, yıllardır sana geliyorum ama sen her seferinde beni unutuyorsun!" dediğinde omuzlarımı silktim.

Yıllardır tek bir kişiyi beklerken başka kadınlara da kapatmıştım kendimi.

Elimle omzumdaki elini indirirken "Umurumda değilmişsin demek ki, az biraz gururun olsa gelmemişsin her seferinde!" dedim en soğuk sesimle.

Yanımdaki sandalyeyi çekip otururken elini bu seferde bacağıma koyarak soran gözlerle bana bakıp "Başka bir kadın mı var hayatında?" dediğinde gülümsedim.

"Ozan?" Diye derin bir ses duyduğumda kafamı o tarafa çevirerek gelen kişiye baktım.

Oturduğum yerden kalkıp Eylül'e doğru adım atarken "Güzelim, güzel yüzlüm gel!" diyerek onu kollarımın arasına alarak sıkıca sardım minik bedenini.

Omzuna minik bir öpücük kondurup uzaklaşırken mahcup bir şekilde "Çok beklemedin değil mi?" diye sorduğu soruya "Hem kim ki bu kadın?" diye ekleme yaptı.

Hala ellerim belindeyken omuzlarımı silkerek "Tanımıyorum!" dedim.

Arkadan derin bir oflamayla beraber sert bir tonla "Nilsu ben Ozan yıllardır söylediğim gibi Nilsu!" dediğinde Eylül'ün gözlerine bakmaya devam ediyordum.

Başımla arkadaki kadını işaret ederken "Nilsu'ymuş adı güzelim duydun mu?" dediğimde başını sallayarak "Duydum duymasına da..." derken dudağının kenarına bir buse kondurup susmasını sağladım.

Hafif kızarmış yanaklarıyla bana bakarken gülerek "Önemli değil dedim ya yavrum! Hem benim ne senden öncem ne de senden sonram var bu yüzden çok da önemli değil! Hadi bak şu taraf daha sessiz oraya geçelim! Umarım orada da rahatsız etmezsiniz hanım efendi dur neydi ismin?" diye sordum.

Sinirden elleri yumruk olmuş dudakları titrerken "Nilsu öküz herif Nilsu! Ayrıca bunca yıl bu kadın için mi beni yok saydın!" dediğinde kaşlarım çatıldı.

Bilmiyordu ki bu kadın için zehir verir zehir içerdim!

Sondaki söylediğini es geçerken "Heh, evet Nilsu! Bay bay Nilsu! Bir daha görüşmemek üzere Nilsu!" dedim öfkeyle.

Oradan uzaklaşıp o kadını arkamızda bırakırken daha sakin bir yere oturduk. Eylül göz ucuyla Nilsu'ya bakarak "Güzel kadınmış!" derken nabzımı ölçmeye çalışıyordu.

Arkama yaslanıp rahat bir pozisyon alırken onu kolumun altına çekip "Senden güzelini daha henüz tanımadım ama ben!" dedim.

Eylül omuzlarını silkerek bana bakarken "Ya bir gün tanırsan?" diye sorduğunda gülüşüm derinleşirken "Kızımız olursa tanışırım inşallah!" dediğimde başını çevirerek gülümsedi.

Başımı başına yaslarken "Benden saklama!" dediğimde gözlerini bana çevirerek "Neyi?" diye sordu. Burnunun ucunu öperken "Gülüşlerini, gözyaşlarını hatta bütün barındırdığın duygu ve düşüncelerini!" dediğimde daha da sokuldu bana.

Eli bacağıma değip parmağıyla bacağıma daireler çizerken uzaklara dalarak "Her an abim bizi basacakmış gibi hissediyorum!" dedi. Ondan uzaklaşıp ayağa kalkarken elimi uzatıp onunda kalkmasını sağladım.

Çılgınca dans eden insanların arasından adım adım çıkarken ne olduğunu anlamamıştı bile. Dışarıya çıkıp sessizliği hissederken sonunda "Nereye gidiyoruz böyle?" diye sordu. Gülümseyip taksiyi durdururken "Seni evimize kaçırıyorum!" diyerek taksiye bindik.

Eylül kıkırdarken "Sen delisin biliyorsun değil mi?" dediğinde bende kıkırdadım. Saçlarına bir sürü öpücük kondururken "Rahat edemeyeceğin hiçbir yerde oturtmam seni yavrum!" dedim.

Eylül'ün aklına bir şey gelmiş gibi yüzünde hınzır bir gülüş belirirken ellerini birbirine vurarak "Aşk çok kırocasın!" dediğinde anlamadın. Tek kaşım havalanırken o da kıkırdayarak "Yavrumlar, gülümler havada uçuşuyor maşallah!" dediğinde aynı anda kahkaha attık.

Eve giden son dönemeci de geçip dururken taksinin ücretini ödeyerek inip hızla eve girdik. Eylül üzerindeki ceketi çıkarıp asarken bende kapıya yaslanıp onu izliyordum.

Sanki yıllardır bu evdeydi ve evdeki her şeyi kendine göre ayarlamış gibiydi bu da en çok beni mutlu ediyordu. Dört duvarı buz gibi olan bu ev anca ısınmaya ve yuva olmaya başlamıştı.

Eylül ceketini asıp bana dönerken "Neden bana öyle bakıyorsun?" diye sorduğunda kapıdan ayrılıp on doğru yürümeye başladım. Yürüyüşüm tam dibinde biterken elimi beline sarıp kendime çektiğimde burnunu ve alnını öptüm.

Yüzü hafiften kızarırken ellerini boynuma dolayarak önce yanağımı sonrada burnumu öptü. Gülüşüm yüzümde yayılırken onu kendime daha çok çekip dudaklarının üstünde durduğumda "Çok seviyorum seni kadın!" diyerek hafiften dokundum dudaklarına.

Güzel gözleri hafiften kapanırken dokunuşuma karşılık vererek daha da bastırdı kendini bana. Ellerim belinden kalçasına doğru inerken kalbinin atışını hissetmiştim.

Kalbi Karadeniz gibi atıyordu çırpındıkça çırpınıyor, köpürdükçe köpürüyordu.

Son kez dudağını öpüp geri çekildiğimde eğilip kalbinden öptüm bu seferde. Gözleri yüzümün her santiminde oyalanırken nefesi yavaş yavaş düzeliyordu. Eylül'ü kendime çekip sıkıca sardığımda "Kalbinin dili olsa ne der acaba?" diye sorduğumda ondan ayrıldım.

Kolumun altına alıp salona doğru ilerlerken kıkırdayıp "Her şeyi anlatabilir aslına!" dediğinde bende güldüm. Koltuğa yerleşip dizlerine uzandığımda elleri direk saçıma değdi.

Elleri saçlarımdayken günün nasıl geçtiğini anlatıp arada komik esprilerle ortamı şenlendiriyordu. Yaşadığım bu an o kadar büyülüydü ki biri yıllar önce gelip bana böyle bir an yaşayacaksın dese kahkaha atardım.

Yattığım yerden doğrulup ayaklanırken Eylül'ü de kaldırarak "Beni mayıştırdın şimdi uyutma vakti!" diyerek merdivenlerden yukarıya çıktık. Eylül pıtı pıtı arkamdan gelirken bir taraftan da kıkırdayarak "Ayıp Ozan Bey ayıp resmen odanıza kız atıyorsunuz!" dediğinde gür bir kahkaha attım.

Odanın önünde durup ona döndüğümde "Kusura bakmayın Eylül Hanım hayatımda ilk defa odama kız atıyorum mazur görün!" dediğimde tek kaşı havalandı.

Sorar gibi yüzüme bakarken "E birde atsaydın Ozan yiyorsa atsaydın yani!" diyerek kapıyı açıp odaya girdi. Arkasından baka kalırken bende içeriye girip "Cidden olmayan kadınları kıskanmadın değil mi?" diye sordum.

Eylül saçlarını geriye atarken "Ne kıskanacağım herkes bir ben olamaz değil mi Ozan?" dediğinde gülerek başımı salladım. Dolaba ilerlerken "Rahat bir şeyler giymek ister misin?" diye sorduğumda yanımda bitip dolabıma göz attı.

Birden bana dönerken "Bunların hiçbiri bana olmaz ki!" dediğinde gülerek bir şort bir de tişört çıkartıp eline tutuşturdum. Eylül bir bana bir de elindekilere bakarken "Bugünlük idare et bir dahakine alış verişe çıkar sana yeni ciciler alırız" dedim.

Eylül göz ucuyla bana bakıp banyoya ilerlerken "Bir daha burada kalacağımı kim söyledi?" diyerek kapıyı suratıma kapattı. Ben öylece kapıya bakarken biraz zaman geçtikten sonra banyodan çıkıp bir bana birde giydiklerine bakıyordu.

Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırırken Eylül gözlerini sıkarak "Gül gül içinde kalmasın paşam gül!" dediğinde kahkaha attım. Eylül gülüşüme şaşkınlıkla bakarken "Çok güzel olmuşsun hayatım çok yakışmış en çok sana yakışmış!" dedim.

Eylül'ün kaşları çatılırken "Başkalarına da mı giydirdin Ozan? Hani eve kız atmamıştın!" diye cırladığında gülüşüm soldu. Eylül'ün ciddiyetiyle boğuşurken "Hayır hayatım ne münasebet olur mu öyle şey!" dedim.

Eylül'ün hala kaşlarını çatmış bana bakarken ona doğru ilerleyip "Güzelim neden böyle bakıyorsun ki şimdi?" dedim. Eylül iç çekerken "Senin ağzın bugün çok yanlış konuşuyor bayım!" dediğinde gülümseyerek "Canım sevgilim!" diyerek sarıldım.

Birbirimizden uzaklaşırken Eylül yatağı gösterip "Ben yatıyorum haberin olsun!" dediğinde giyinme odasına ilerleyip "Sen yat bende geliyorum." Dedim.

Üzerimi değiştirip odaya döndüğümde yatağa ilerleyip yatacakken Eylül beni durdurup "Hop dur bakalım ne oluyoruz?" diye sordu. Bir yatağa bir ona bakarken "Geç oldu uyumayalım mı? He dersen ki uyumayalım bana hava hoş" dediğimde Eylül kanepeyi göstererek "Terbiyesiz, sen orada uyuyacaksın!" dedi.

Gözlerim fal taşı gibi açılırken "Sebep?" diye tekrar bir soru yönelttiğimde omuzlarını silkerek "Evlenmeden seninle aynı yatakta yatmam prensip meselesi!"

Eğildiğim yerde dikleşirken "Ula sen benle dalga mı geçiysin?" diye sorduğumda Eylül kıkırdayarak "Dalga denizde olur hayatım unuttun mu?" dedi.

Başımı ellerimin arasına alırken "Ula birde durmuş şaka yapay bana, sen benü delurtmeye mi çalışiysin anlamadum da!" dedim bu sefer. Eylül gülerken kafasını sallayarak "Neden öyle diyorsun ki şimdi?" dediğinde kan beynime sıçramıştı.

Eylül bana hala gülerek bakarken "Gül sen gül bak bakayum evlenunce ben senunle yataymiyum hadi bakalum!" diyerek odadan çıkarken arkamda gür bir kahkaha atmıştı.

Salona inmiş televizyondan maç özetlerini izlerken merdivenlerden gelen ayak sesleriyle yarım ağız güldüğümde Eylül tamamen içeriye girdi. Yanıma oturup belime sarılırken "Küstün mü bana?" diye sorduğunda susma hakkımı kullandım.

Eylül aşağıdan yukarıya yavru kedi gibi bakarken "Hayurdur prensiplerunun arasunda sarılmama yok midur?" diye sorduğumda dudaklarını büzdü. Yukardan aşağıya onun tatlılığıyla boğuşurken "Ama sadece şaka yapmıştım ben!" dedi.

Başımı sallayıp tekrar televizyona dönerken kendi kendime "Şaka yapmuşmuş bak hanun dediğine!" dediğine Eylül daha sıkı sarıldı bana. Sarılışı daha da sıklaşırken "Ula dur tamam kemuklerimu kıracasun delu kiz dur tamam!" dediğimde sırıtmaya başladı.

Televizyonu kapatıp oturduğum yerden kalkarken Eylül'ü kucağıma alıp "Yeter bu kadar şamata haydi uyumaya!" dediğimde Eylül boynuma sarılıp yanağımı öperken "Hadi!" dedi.

Merdivenleri aşıp odaya girdiğimizde Eylül'ü yavaşça yatağa bırakıp bende yanına yatarken onu kendime çekip kocaman sarıldım. Benim koca bedenimin yanında onun bedeni minicik kalırken boynuna öpücük kondurdum.

Eylül'ün elleri saçıma giderken "Ne kadarda güzel saçlarınız var bayım sanki benim için yaratılmış!" dediğinde gülümsedim. Parmakları saçlarımda usulca oyalanırken başımı boynuna gömüp bir kez daha öptüm boynunu.

Eylül huylanmış gibi boynunu kapatmaya çalışırken saçımı çekip "Ya Ozan dursana!" dediğinde başımı kaldırıp yüzüne baktım. Bana bakmak yerine başka tarafa bakarken bu seferde uzanıp dudağına bir öpücük bıraktım.

Eylül'ün yanakları kızarırken yanağını öperek "Benim güzel sevgilim utanır mıymış?" dediğimde omzuma vurdu. Yattığı yerde dikleşirken kollarını göğsünde birleştirip başını çevirip bana bakmazken "Hiçte bile!" diyerek tatlı bir hal aldı.

Onu kollarımın arasına alıp saçını öperek "Çok tatlısın biliyor musun?" dediğimde benden uzaklaşıp "Sadece tatlı mıyım?" diye sordu. Açtığı uzaklığı kapatıp yüzünü ellerimin arasına aldığımda gülümsedi.

Yüzü ellerimin arasındayken "Çok güzelsin!" deyip bir yanağını "Bana fazlasıyla yakışıyorsun!" diyerek diğer yanağını öptüm. Eylül gülerek yüzümü ellerinin arasına alırken "Çok yakışıklısın ve tam bana göresin!" diyerek dudağımı öptü.

Tam geri çekilecekken belinden tutup kendime yasladığımda onun minik öpücüğünü derinleştirdim. Elleri titrerken bir eli önce tişörtümün yakasına daha sonra enseme ilerledi.

İkimizin de nefesi kesilene kadar öpüşürken kalp ritimlerimiz fazlasıyla artmıştı. Alt dudağını öpüp geri çekilirken alnını öpüp "Benimsin, her şeyimsin!" diyerek tekrar öptüm alnından.

Eylül başını omzuma yaslarken "Artık gerçekten uyumalıyız sevgilim yoksa sabah işe gidemeyeceğiz!" dediğinde başımı sallayarak başımızı yastığa koyduk.

Eylül'ün kolu belimi sararken bende onu omzuma yatırdım. Gözümde bebekten farksız kalırken kırılmasından, incinmesinde korktum. Nazik bir şekilde sırtını okşarken düzene giren nefes alış verişiyle bende gözlerimi kapadım.

TAMAY'DAN

Sabahın ilk ışıklarıyla yanımda oluşan kıpırtıyla gözlerimi açarken Barlas'ta gülümseyerek yüzümdeki saçları geri itiyordu. Yüzündeki gülüş daha da büyürken "Günaydın güzel karım!" dediğinde gülümseyerek yanağından kocaman öpüp "Günaydın kocam!" dedim.

Barlas'ın kıkırdaması beni daha da neşelendirirken nazlı nazlı gözlerine bakarak "Neden erken kalktın bakalım?" diye sordum. Barlas'ın elleri belime kayıp beni kendine çekerek "Yanımda senin gibi bir hatun uyurken nasıl uyuyayım?" dediğinde kıkırdadım.

Ellerim Barlas'ın yüzünde yerini alırken çıkan sakallarını okşayarak "Bak sen neyim varmış benim?" dedim. Barlas'ın bütün ayarları bozulurken "Neyin yok ki taş gibisin maşallah!" dediğinde çenesine bir öpücük kondurdum.

Barlas'ın gözleri kapanırken bu seferde uzanarak dudağının kenarına bir öpücük kondurdum. Elleri gerilirken beni daha da çekti kendine gözlerini açıp beni baştan aşağıya incelerken sesli bir şekilde yutkundu.

Başı önce boynuma oradan da kulağıma doğru kayarken içimi titreten bir sesle "Sabah sabah kışkırtma beni kadın!" dediğinde ellerim saçlarına kaydı bu seferde.

Yavaş bir şekilde saçlarını okşarken "Benim suçum yok kocacığım senin kışkıracağın varmış!" dedim. Barlas boynuma öpücük bırakıp beni sırt üstü yatırıp üzerimdeki yerini alırken "Ha yani hepsi benim suçum!" dediğinde başımı sallayarak kısık bir şekilde kahkaha attım.

Koca bedenini dikleştirip tişörtünü çıkartırken soğuk ellerimi karın kaslarına değdirdiğimde bedeninin titrediğini hissettim. Yeniden üzerime eğilip bir eliyle bacağımı okşarken "Ne soğuk ellerin var!" dediğinde omuzlarımı silktim.

Ruhumun soğukluğu ellerime yansımış diyemedim tabi onun yerine gülümseyerek "Kansızlık var bende ondandır" dedim.

Barlas bir şey demeden bedenimi baştan aşağıya yeniden süzerken üzerimdeki tişörtün eteklerini tutarak "Bu fazlalık sanki!" diyerek bir çırpıda tişörtü çıkarırken tenim soğuk çarşafla birleşip beni ürpertirken Barlas'ın sıcak bendeni yeniden üzerimdeki yerini aldı.

Dudakları önce boynumda oyalandı oradan yavaş bir şekilde istediği her yere ilerledi. Bedenim üstümdeki bedenle daha da ısınırken üzerimizdeki her bir parça yavaşça yerdeki yerini alıyordu.

Barlas'ın dokunuşları vücudumda yay etkisi bırakırken kendimi daha da bıraktım ellerine. Rahat durmayan ellerimi başımın üzerinde birleştirirken hızlı alıp verdiği nefesle "Rahat dur!" diye ikaz ederken kıkırdayarak "Ben bir şey yapmıyorum ki ne yapıyorsan sen yapıyorsun!" dedim.

Barlas'ın zevk aldığı her halinden belli olurken "Haklısın kahvaltı niyetine seni götürüyorum!" dediğinde gözlerimi açıp ona baktım. Barlas kahkaha atarken "Ne o omzuma vurman gerekiyordu ama yapamıyorsun değil mi?" diyerek daha da güldü.

Yarım bıraktığı işine geri dönerken "Üzülme karım birazdan bütün sinirini alacağım bedeninden!" diyerek dudağıma gömülürken bende alttan alta gülüyordum.

Yavaş dokunuşları dakikalar sonra hırçınlaşırken altında sadece kıvranmakla yetiniyordum. Barlas bütün hücrelerime dokunurken kıvranışlarımın son bulmasını sabırsızlıkla bekledim.

İkimizde son kıvranışlarımızı verirken hissettiğim boşlukla Barlas terli bedenini yatağa bırakıp derin nefesler almaya başladı. Başını çevirip bana bakarken beni kollarının arasına alarak saçlarıma sayısız öpücükler kondurmuştu.

Sonunda kendimize geldiğimizde Barlas'ın bana on beden büyük tişörtünü üzerime geçirerek banyoya ilerledim. Banyoya girmeden aklıma gelen şeyler Barlas'a ilerleyip ona doğru eğildim.

Barlas onu öpeceğimi zannederek gülümserken omzuna vurarak "Sapık herif!" diyerek banyoya koştum. Barlas arkamdan kahkaha atarken ben kendimi çoktan ılık suya bırakmıştım bile.

Duştan çıkıp bornozu üzerime geçirerek odaya girdiğimde Barlas'ı camın önünde sigara içerken buldum. Üzerime giyecekleri hazırlarken Barlas'ta hazırladığı kıyafetleri alıp banyoya ilerledi.

Ben üzerimi giyip saçlarımı kuruturken oda banyodan çıkıp hemen dibimde bitti. Kolları belimi sararken omzumu öperek "Günaydın güzel karım!" diyerek sinsice gülümsedi.

Barlas'a en ters bakışımı atarken "Bize gün ayalı çok oldu sanki kocacığım!" dediğimde benden uzaklaşıp kahkaha atarak imayla "Haklısın!" dedi. Saçlarımı halledip çantamı kurcalarken Barlas bana anlamayan gözlerle bakarak "Ne arıyorsun öyle?" diye sordu.

Aradığım şeyi sonunda bularak Barlas'a döndüğümde elimdeki kutuyu sallayarak "İşte bunu!" dedim. Barlas'ın bakışları ciddileşirken "Gerek var mı onu içmeye?" diye sorduğunda başımı sallayarak "Şu an için evet!" dedim.

Barlas'ın kaşları çatılırken hafiften sinirlendiğini anlayarak "Yapma böyle Barlas neler yaşadığımızı biliyorsun onları atlatmadan bir çocuk için fazla erken!" dedim beni anlamasını umarak.

Barlas iç çekerken bir şey demeyerek "Ben iniyorum sende gelirsin!" diyerek çıktığında omuzlarım düştü. Elimdeki ilaçtan içip aşağıya indiğimde Barlas masada düşünceli bir şekilde oturduğunu gördüm.

Oturduğu masaya ilerleyip oturduğumda ikimizden de ses çıkmıyordu. Barlas göz ucuyla bana bakıp sandalyenin üzerinden bir buket çiçeği masanın üzerine bırakarak "Senin kadar güzel olmasa da güzeller işte!" diyerek çiçekleri önüme bıraktı.

Yüzümde ki gülümsemeyle çiçekleri elime alırken "Teşekkür ederim, çok güzeller." Dedim. Barlas başını sallarken masanın üzerindeki elini tutup "Kırıldın mı sen bana?" diye sorduğumda başını olumsuz anlamda sallayarak "Neden kırılayım ki sana senin de kendince haklı sebeplerin var kendini hazır hissetmiyorsun normal olarak." Dedi.

Anlayışı için mutlu olurken elini daha sıkı tutarak "Elbet bizimde hayallerimizde ki gibi bir yuvamız olacak." Dedim. Barlas başını yukarıya kaldırıp iç çekerken "Bu gidişle anca mezarda herhalde!" diyerek sinirle kahkaha attı.

Onu çok iyi anlıyordum o da beni anlamaya çalışıyordu ama ikimizin de istekleri birbirine çelişkiliydi. O mutlu bir yuva ve çocuk isterken ben de yakamda ki belalardan kurtulup çocuklarıma huzurlu bir yuva vermek istiyordum.

Kendimi bile zar zor koruyorken ki bir de fazlasıyla kayıp vermişken onun isteklerini yerine getiremiyordum. Bu durum onu gererken beni de yıpratıyordu haliyle.

Elimdeki çiçeği kenara koyup arkama yaslanırken Barlas elimi okşayarak sakinliğini korumaya çalışıyordu. Kahvaltının gelmesini beklerken Barlas'ın telefonu çalmıştı. Telefonla konuşmak için masa kalkarken bende telefonda bir şeyler kurcalamaya başlamıştım.

Çok geçmeden karşımdaki sandalye çekilirken Barlas'ın geldiğini zannederek telefonu kenara koyup ona döndüm. Gördüğüm yüzle şaşırırken etrafta Barlas'ı aramaya başladım.

Karşımdaki adam gülerken "Boşuna sağa sola bakma Tamay kocan şu anda fazlasıyla meşgul!" dedi. Üzerimde ki gerginlik giderek artarken öne doğru eğilip "Ne işin var senin burada İhtiyar neden geldin?" diye sordum.

Elindeki bastonu yere yavaş hareketlerle vurarak "Uzun zaman oldu değil mi evlat?" diye sorduğunda başımı salladım. Vuruşları hala yavaşken "Seni ben eğittim değil mi evlat?" diye sorduğunda yeniden başımı salladım.

Son kez yere vurup bana bakarken "Benden sonra sende çok şey değişmiş evlat, ben seni bu şekilde bırakmadım!" dedi sert çıkan sesiyle. Bakışlarım farklı yöne kayarken derin bir nefes vererek "Seni uyardım Tamay, o çocuğu hayatının merkezi yapma diye uyardım seni! Sen ne yaptın?" diye sorduğunda sesimi çıkarmadım.

Ben suskunluğumu korurken elini masaya vurarak "Senin bir işin vardı Tamay sen onu da mahvettin! Zayıf bir kadın gibi geçmiş karşımda oturuyorsun şu haline bak!" diye bağırdığında gözlerimi ona diktim.

Bakışlarım onun öfkeli ateşinde harlanırken "Yazık şu hale bak bıraktığım kadına bak bulduğum kadına bak!" dediğinde geriye yasladım. Bakışlarımı etrafa çevirirken "Buraya beni azarlamaya gelmişsin besbelli!" dediğimde sinirle burnundan solu.

Parmakları masaya vururken "Buraya seni azarlamaya gelmedim aptal buraya seni uyarmaya geldim!" dediğinde şaşkınca yüzüne baktım. Kollarımı iki yana açarak "Neden ki ne oldu?" diye sordum.

Başını sallarken "Çıkar şu at gözlüklerini etrafına bak biraz etrafında olanları göremeyecek kadar kör değilsindir umarım?" dedi.

Dediklerini anlamlandıramazken "Açık konuş benimle!" dediğimde başını salladı.

Elindeki bastonu tekrar yere vurmaya başlarken "Geri dönmen gerek Tamay yani hikâyenin en başına!" dediğinde güldüm sadece.

Söylediği şeyin ciddiliğini anlarken "O halimi kimse sevmez ki o kadın çok zalim!" dediğimde bu sefer o güldü.

Omuzları yukarı aşağıya hareket ederken "Fark eder mi Tamay? Şu anda da yapmadığın şeyler değil bunlar. Bıraktım diye ortalarda geziyorsun ama bir bakıyorum gemiler patlıyor, büyük kedigillerine adam yediriyorsun bunlar çok masum şeyler değil!" dediğinde sustum.

Bunları ve birçok şeyi bilmesi canımı sıkarken "Ama yeni bir sayfa açtım hayatımda hem örgütü de ortadan kaldırdım artık faaliyette bile değiller!" dediğimde tek kaşı havalandı.

Etrafa göz atıp öne doğru eğilirken "Sen bu ihtiyarı salak mı zannediyorsun Tamay? El altından örgütün iş yaptığını bilmiyor muyum ben? Yeni sayfalar senin gibiler için değil Tamay!" dediğinde gerçekler yüzüme tokat gibi çarptı.

Bilmemezliğe yatarken "Ne varmış bende İhtiyar? Bende etten kemikten bir insanım" diye sordum bu seferde dik bir şekilde.

Gitme vakti gelirken ayağa kalkıp "Ölüm var sende Tamay ve eğer başladığın yere dönmezsen yavaş yavaş sevdiğin herkesi kaybedeceksin uğruna bu işleri bıraktığın adamı bile! Düşün taşın çok vaktin kalmadı oyun başladı ya kartını aktif eder oyuna girersin ya da şah mat, yenilmez denilen kadın yenilir! Hoşça kal ölüm kokan kadın!" diyerek gözden kayboldu.

Çok geçmeden Barlas gelirken telefonu masanın üzerine koyarak "Hayvanın biri arabanın alarmını çaldırmış hayır bir şeyde yok!" dedi. Sesimi çıkarmazken Barlas elini gözümün önünde sallayarak "İyi misin hayatım?" diye sordu.

İrkilip Barlas'a bakarken "He, iyim iyim bir şey yok! Nasıl çalmış alarm?" diye sordum. Barlas omuzlarını silkerken "Bende anlamadım. Gelmedi mi hala kahvaltı?" diye sorduğunda başımı salladım.

Barlas kalkıp görevlilerle konuştuktan sonra tekrar masaya oturdu zaten çok geçmeden de servi yapmışlardı. Ben dalgın dalgın kahvaltı yaparken Barlas bana mahcup bir şekilde bakarken "Güzelim bir şey diyeceğim ama nasıl desem bilemedim!" dedi.

Barlas'a merakla bakarak "Söyle hayatım ne oldu?" diye sorduğumda çataldaki böreği ona uzattım. Böreği ağzıma atarken "Bugün dönsek senin için bir sorun olur mu?" diye sorduğunda bir tık üzülmüştüm.

Üzüntümü saklarken "Sorun olmaz hayatım ama bir şey mi oldu?" dediğimde başını sallayarak "İşle alakalı!" dediğinde merakla "Hangisi?" diye sorduğumda başıyla işaret ederek "Şey işte!" dediğinde kıkırdadım.

Barlas çayından yudum aldığında "Kahvaltıdan sonra kaçalım evimize ne dersin?" diye sorduğunda göz devirip "Sende beni hep kaçırıyorsun derdin ne söyle de bilelim? Hayır, evliyiz de yani!" dediğimde gür bir kahkaha attı.

Beraber neşeli bir şekilde kahvaltı yaparken aklıma ara ara İhtiyarın söyledikleri gelip neşemi kaçırıyordu. Kahvaltı faslı bitip odaya eşyaları toplamaya çıkarken Barlas'ta gidip otelden çıkış yapıyordu.

Eşyaları toplayarak üzerimi değiştirdiğim sırada Barlas gelip eşyaları taşıma başlarken "Maşallah şu heybete şu kaslara bak!" dediğimde çenesi dikleşti.

Bana yandan bir bakış atarken "Ne sandın kızım boşuna yapmadık bu kasları!" diyerek odadan çıktığında bende kahkaha atıyordum.

Hazırlanmam bitip odadan çıktığımda kartı resepsiyona vererek Barlas'ın yanında yerimi aldım. Yolculuk tüm neşesiyle devam ederken evin sınırlarına girmiş bulunuyorduk.

Eve varıp arabadan indiğimde Barlas'ta yanıma gelerek "Sadece bir gün ayrı kaldık bakalım neler dönmüş buralarda!" dediğinde kıkırdayarak eve girdik.

Salona girdiğimizde ortamda insanı rahatsız eden bir sakin havası vardı. Salonda oturanlara göz gezdirdiğimizde Barlas başını sallayarak "Hayırdır, neyiniz var sizin?" diye sordu.

Milan göz devirirken Ozan'da keyfi yerinde bir şekilde sırıtıyordu. Sahra mutfaktan çıkar çıkmaz "İyi ki geldiniz!" dediğinde bende merakla "Ne oluyor burada?" diye sordum.

Selim dudaklarını birbirine bastırarak gülüşüne engel olmaya çalışırken "Ne olsun işte abin yine bir boklar yemiş!" dediğinde Milan sinirle nefes verdi.

Gözüm Milan'a kayarken sinirle bana bakıp "Senin bu şerefsiz abin beni deli ediyor!" dediğinde kaşlarım çatıldı. Barlas koltuğa otururken "Ne yaptın yine?" diye Ozan'a dönerken Ozan ellerini havaya kaldırıp "Benim bir suçum yok ben sadece Eylül'ü işe bıraktım!" dedi.

Milan'ın gözleri büyürken "Ondan önce yaptığınız kahvaltı?" diye sorgularken "Ölelim mi açlıktan birader ne istiyordun?" diye söylendi Ozan. Milan gözlerini belerte belerte Ozan'a bakarken "Bula bula benim kardeşimi mi buldun kahvaltı yaparken?" diye sordu.

Eylül'ün işleri bitmiş olacak ki salona girerken bıkkınca bir nefes vererek "Yine mi ya?" diye isyan etti. Ozan arkasına yaslanırken "Başka bir kadınla kahvaltı yapayımda oysun gözlerimi değil mi?" dediğinde hepimiz şaşkınca ona döndük.

Milan bembeyaz olurken Eylül tam tersi kızarmaya başlamıştı. Milan keskin bir bakışla Ozan'a dönerken "Benim kardeşim neden oysun gözünü?" diye sordu.

Ozan rahat rahat bacağını bacağının üzerine atarken "Sen sevgilinin başkalarıyla kahvaltı yapmasını ister misin?" diye sordu. Milan'ın gözleri büyürken Eylül kızarmış yanaklarıyla sistem ederek Ozan'a bakarak "Ozan!" diyerek kızmıştı.

Ozan'ın bulunduğu durum hoşuna giderken "Benim toplantım var size iyi günler." Diyerek Eylül'e doğru ilerledi. Eylül kollarını göğsünde birleştirmiş Ozan'a bakarken Ozan gülerek yanağından makas alıp "Haberleşiriz!" diyerek kapıya ilerledi ve çıktı.

Ozan'ın rahatlığı Milan'ın gerginliği ve Eylül'ün utangaçlığını salonun her bir duvarı şahitlik ederken bende içten içe gülüyordum.

Ozan'ın salona bıraktığı bomba hepimizi hayretler içerisinde bırakırken göz ucuyla bir Milan'a birde Eylül'e bakıyorduk. Barlas sessizliği bozarken "Bence hiç kızma çünkü bunun mimarı sensin Milan. Adama alttan alttan imalarda bulunursan olacağı buydu!" dediğinde güldü.

Milan derin bir nefes verirken Barlas'a göz ucuyla bakıp "Gülma zaten moralima bozuk!" dediğinde hepimiz kahkaha atmıştık. Eylül kıkırdarken Milan ona sert bir bakış atarak "Sen hiç gülme hele!" diye uyardığında Eylül dudaklarını birbirine bastırdı.

Selim ayaklanıp Barlas'ı da kaldırırken "Bizim işimiz gücümüz var size iyi eğlenceler." Diyerek kapıya ilerlerken Milan'da ayaklanarak "Beni de bırakın!" diyerek arkalarından fırladı.

Onlar çıkarken bize oturmuş sohbet ederken Adar salona girerek "Ne bu tantana!" diyerek gözlerini ovuşturuyordu. Yeni uyanmış ve dağılmış olması beni şaşırtırken gözü bana kayarak "Sende bir şey var!" dedi.

Herkesin ağzı açık kalırken gülerek "Rüyanda beni mi gördün hayırdır?" dediğinde başını sallayarak "Gözünden anladım, dökül!" dedi. Oflayarak arkama yaslanırken "Sonra konuşalım olur mu?" dediğimde başını sallayarak yine odasına girdi.

Sahra ve Eylül merakla bana dönerken konuşmalarına izin vermeden "Önemli değil hanımlar! Gidip eşyaları yerleştireyim." Diyerek yanlarından ayrıldım.

Odaya girip eşyaları hızlı bir şekilde yerlerine yerleştirdikten sonra elim eşyalarımın arasına gizlediğim zarfa değdi. Derin bir nefes verip zarfı yerinden çıkarırken masaya oturup parmaklarımı zarfın üzerinde gezdirdi.

Bu zarf nefesimi daraltırken kapının tıklanmasıyla arkasından "Benim!" sesi gelmesi bir oldu. Parmaklarım hala zarfın üzerindeyken "Gel Adar!" dedim.

Adar yavaşça kapıyı açıp içeriye girdiğinde önce bana daha sonra önümdeki zarfa baktı. Bir şey demeden ilerleyip yatağın üzerine otururken "Neler oluyor Tamay?" diye sordu.

Adar'a bakmadan hala zarfla oyalanırken "İhtiyar!" dedim sadece ve hemen anladı neler olduğunu. Adar oflayarak başını geriye atarken "Yine başladığımız noktaya mı döneceğiz yani?" diye sorduğunda başımı belli belirsiz salladım.

Bilmiyordum, neler olacağını!

Bilinmemezlikte yüzüyor sadece kurtulmak için çırpınıyordum. Çırpındıkça dibe vuruyor beni kurtarmaya çalışanları da dibe çekiyordum. Bu böyle sürdükçe sürüyor kendimi bir kara delik gibi hissettiriyordu.

Derin bir nefes verirken "Benim her şeyimi sen biliyorsun Adar, bütün planlarımı, işlerimi, nerede ne yaptığımı hatta herkesin arayıp da bulamadığı örgüt binasını bile!" dedim.

Sesim kısılırken "Bu kadar şey bilmek seni korkutmuyor mu?" diye sordum. Adar gülümserken "Neden korkutsun?" diye sorduğunda omuzlarımı silkerek "Ben gittiğim her yere ölüm götürüyorum Adar, ölümden korkmuyor musun?" diye sordum.

Adar'ın omuzları dikleşirken "Beni ölümden çekip alan sensin Tamay, bana bir hayat veren, bana kaybettiğim kimliğimi kazandıran, ne olduğumu hatırlatan sensin. Ölümün kıyısından dönen bir insan neden ölümden korksun ki Tamay?" diye sordu.

Gözlerim dolarken başımı sallayarak "Sen en iyi dostum ve en iyi sırdaşımsın Adar!" dediğimde yüzünde minnet dolu bir gülüş vardı. Gözleri zarfa değerken "Kartını aktifleştirip örgütü tekrar gün yüzüne çıkartacak mısın?" diye sordu bu seferde.

Oflayarak omuzlarımı silkerken "Bilmiyorum Adar!" dediğimde kahkaha atarak "Sen eskiden her şeyi bilirdin Tamay ne oluyor sana böyle? Kendine güven nerede o dik başlı kadın!" dedi.

Mavi gözlerimi ona çevirip tek kaşımı kaldırdığımda "Fazla kayıp verdim diyelim artık aldığım kararlardan korkar oldum!" dedim. Adar ayaklanıp yanıma geldiğinde omzumu sıkarak "Bazen bir şey bilmemek bile bir şey bilmektir Tamay. İyi düşün taşın her şey senin ellerinde!" dediğinde başımı salladım.

Adar odadan çıkarken bende önümdeki zarfı alarak yerine koydum. Şu an bunu düşünmek istemiyordum az da olsa vaktimin olduğunu hissediyordum. Henüz her şey başlamamıştı her an başlayabilirdi. Her an her şey olabilirdi bu yüzden tedbirli olmam lazımdı.

Odada takılırken havanın karardığını ve saatin geç olduğunu fark etmemiştim bile. Kapı tıklanıp açıldığında Barlas kapının ucundan bana bakıp "Güzelim ne yapıyorsun burada?" diye sorarak içeriye girdi.

Sırtımı yatağın başlığına yaslayıp dikleşirken "Yorulmuşum galiba dinlenmek istedim biraz" dedim. Barlas yatağa oturup alnımı öperek "Dinlendiysen yemek vakti hadi güzelim" diyerek kendi ile beni ayağa kaldırdı.

Birlikte merdivenlerden inip masaya geçerken herkesin bizde olduğunu fark ettim. Selim masaya göz gezdirerek "Bizim evde maşallah yolgeçen hanına döndü gelen bizde giden bizde!" dediğinde Sahra kolunu dürttü.

Ozan göz devirirken "İyi ki başka eve çıkmamışsın sana misafirliğe de gelinmezmiş!" dedi. Barlas kıkırdarken Selim Ozan'a bakarak "Hiçte bile ben çok iyi misafir ağırlarım bir kere!" dedi.

Barlas inanmış gibi başını sallarken "Sanki kendisi geçen Mert ile sarma savaşı yapmamış gibi bir de konuşuyor!" dedi. Selim parmağıyla kendini gösterirken "Ben iyi bir ev sahibiyim bir kere!" dediğinde başımızı salladık.

Sahra'nın aklına bir şey gelerek gülerken "Son sarma kaldığındaki tiplerini hatırlıyor musunuz?" diye sordu. O anlar aklımıza geldiğinde kahkaha atarken "İkisine de yar olmamıştı o sarma" dedim.

Selim'in yüzü düşerken "Gülün gülün size de eğlence çıktı zaten!" diyerek yemeğine geri döndü. Yemek faslını bu şekilde gırgır şamata ile geçirirken hızlı bir şekilde masayı ve mutfağı toplayarak koltuklara yığıldık.

Eylül elinde çaylarla salona girip dağıtarak Ozan'ın yanına oturdu. Milan'ın yüzü şekilden şekle girerken Eylül heyecanla Ozan'a dönerek "Bugün ne oldu biliyor musun?" diye sordu.

Ozan çayından bir yudum alıp Eylül'e bakarken "Ne oldu anlat bakalım?" dedi. Eylül saçlarını geriye atarak "Bugün bir tane hasta geldi tamam mı? Oturdu anlattı anlattı sonra dedi ki 'Beni burası kesmedi ben büyücüye gidiyorum!' kadın kalktı ve gitti!" dediğinde Ozan'ın gözleri büyüdü.

Sahra'nın kaşları çatılırken "Neden büyücüye gitti?" diye sorduğunda Eylül gülerek "Kocasına bağlama büyüsü yaptıracakmış!" dedi. Ozan'ın gözleri daha da büyürken sessiz bir şekilde "Haa pok yiyenun karisina bak!" dediğinde herkes kahkaha attı.

Eylül ters ters Ozan'a bakarken "O benim hastam yalnız!" dediğinde Ozan elindeki çayı masaya koydu. Eylül ile göz teması kurarak "Sen sakun uymayasun onlara!" dediğinde Eylül yüzünü buruşturup "Ben niye onlara uyayım Ozan kafayı mı yedin?" diye sordu.

Ozan derin bir nefes verirken "İçum nasi rahatladi bir bilsen!" dediğinde daha çok güldük. Eylül göz devirirken aklına gelen şeyle Ozan'ın bacağına vurarak ona bakmasını sağladı.

Ozan bacağını ovalarken "Ula nasi el var sende anlamadum ki!" dediğinde ekleyerek "Söyle canım içi söyle hayatım!" dedi. Eylül'ün yanakları pembeleşirken "Bugün bir hastam bana çiçek yolladı biliyor musun?" diye sordu.

Ozan'ın tek kaşı kalkarken "Dişi midur yoksa?" diye sorduğunda Eylül kaşıyla garip hareketler yaparken Ozan'a yavaştan sinir yükleniyordu. Ozan'ın çenesi gerilirken Eylül elini Ozan'ın koluna koyarak "Sinirlenme sakin ol! Çünkü hastam 70 yaşında ki Rıfkı Amca serası var oradan göndermiş" dedi.

Ozan'ın gerilen kasları gevşerken "Öyle desene be kızım ya!" dedi. Biraz durduktan sonra "Bende sana sera açayım ister misin?" dediğinde Eylül gülümseyerek "Emekli olduktan sonra olabilir neden olmasın" dediğinde Ozan başını sallayarak çay içmeye devam etti.

Gözüm bahçede telefonuyla uğraşan Adar'a kayarken ayaklanıp yanına gittim. Sandalyeyi çekip yanına otururken "Hayırdır, ne iş?" diyerek kaş göz yaparken Adar hafiften gülümsedi.

Telefonu masaya koyup bana dönerek "Biri var Tamay ama nasıl güzel bir bilsen" dediğinde gülümsedi. Adar'ın gözleri ışıl ışıl parlarken onu ilk defa bu denli heyecanlı ve mutlu olduğunu görmüştüm.

Kızın her özelliğini huzurlu ve mutlu bir şekilde bana anlatırken hareketleri bir o kadar naifti. Sanki kız yanındaydı ve hareketlerinden ürkmesini istemiyordu. Onu uzun uzun dinlerken gülümseyerek "Bu kız sana neler yapmış böyle şu haline bak?" dedim.

Adar derin bir nefes alırken gözlerini gökyüzüne dikerek "Onunla derin bir nefes aldığımı hissediyorum ve bana huzur veriyor" dediğinde bende gülümsedim.

Adar ayaklanırken "Ben birkaç gün buralarda olmayacağım ufak bir tatil yapmak istiyorum haberin olsun!" dediğinde kahkaha atarak başımı salladım.

Adar gitmek için hamle yaparken onu durdurup oturduğum yerden kalkarak sıkıca sarıldım ona. Adar'da bana sarılırken "Merak etme çok özletmeyeceğim seni!" dedi.

Ondan ayrılıp başımı omzuna yaslarken "Mutlu olman beni mutlu ediyor Adar ama kendine dikkat et olur mu? Biliyorsun durumları!" diyerek uyardım. Adar kolunu omzuna atarken "Beni merak etme ben başımın çaresine bakarım!" diyerek uzaklaştı benden.

Salona girdiğimizde ben Barlas'ın yanında yerimi alırken Adar valizini almak için odasına gitti. Çok geçmeden odasından çıkıp herkesle vedalaşırken Barlas'la uzun uzun vedalaştı.

Barlas kardeşini içine sokarcasına sarılırken Adar derin bir nefes alarak abisine daha da sıkı sarıldı. Selim onları ayırırken "Sanki dersin çok uzağa gidiyor adam tatile çıkıyor bırakın artık birbirinize sarılmayı!" dedi.

Barlas'ın gözlerinde garip bir duygu oluşurken "Başka bir zaman mı gitsen lan?" dedi. Adar'ın kaşları çatılırken başını sallayarak "Neden ki?" diye sorduğunda Barlas omuzlarını kaldırıp indirdi.

Daha sonra istemeye istemeye "İyi git ama dikkat et bir şey olursa da ara olur mu aslan parçası?" dediğinde Adar başını salladı. Hep beraber onu yolcu ederken valizini arabaya koyarak kocaman bir gülümseme ile hepimize el sallayıp arabaya bindi.

Adar'ın arkasından Ozan ve Eylül'de giderken yeniden biz bize kalmıştık. Barlas durgunlaşırken Selim onu dürterek "Neyin var senin?" diye sorduğunda Barlas yüksek bir sesle ofladı.

Biz ne olduğunu anlamaya çalışırken Barlas arkasına yaslanarak "Ne biliyim ya içim sıkıldı sadece!" diyerek oturduğu yerden kalktı. Barlas bahçeye çıkıp sigarasını yakarken pür dikkat onu izliyordum.

Sahra ve Selim odalarına geçerken ben salonda Barlas bahçede saatlerce oturduk. Barlas sıkıntıyla bir söndürüp bin yaktığı sigarasıyla çevresini izlerken bende sıkıntısı çözebilmek için onu izledim durdum.

Sonunda Barlas yerinden kalkıp içeriye girdiğinde bende oturduğum yerden kalktım. Barlas tam önümde durup bana kocaman sarıldığında bende ona sarılıp "Neyin var sevgilim, içini içine sığdırmayan sıkıntın ne?" diye sordum.

Barlas benden uzaklaşıp alnını alnıma yaslarken derin bir nefes alıp "Adar'ı en son tatile gönderdiğim an geldi aklıma!" dediğinde anladım sıkıntısı. Burnunum üzerine küçük bir öpücük kondurarak "O akıllı bir adam artık merak etme için rahat olsun" dediğimde başını salladı.

Ani bir hareketle beni kucağına alırken boynuna sarıldığımda "Hadi uyuyalım güzel karım" dediğinde kıkırdayarak başımı salladım. Birlikte odaya çıkıp üzerimizi değiştirerek yatağa girdik.

Barlas'ı uyku tutmazken bir sağa bir sola dönüp benimde uykumu kaçırmıştı. Hiç sesimi çıkarmadan onun bu halini hissettiğimde benimde içime bir sıkıntı düşmeye başlamıştı.

Ne zaman uyuduğumuzu anlamamışken keskin bir baş ağrısıyla gözlerimi açtığımda Barlas'ın yanımda olmadığını fark ettim. Yataktan kalkıp odadan çıkarak ilk önce çalışma odasına girdim. Çalışma odası bomboşken kapıyı kapatıp salona indim.

Barlas bahçede oturmuş telefonla konuşurken gülerek yanına gittim. Kolumu boynuna sararken "Darlamasan mı çocuğu sevgilim he ne dersin?" dediğimde göz devirdi. Son kez Adar'a bir şeyler söyleyip telefonu kapatıp beni bacağına oturturken "Aklım onda yavrum ne yapayım?" dedi.

Barlas'ın yanağından kocaman öpüp başımı başına yaslayarak "Merak etme her şey yolunda" dedim. Bacağından kalkıp onu da kaldırırken "Hadi sevgilimi bugün kahvaltıyı biz hazırlayalım" diyerek mutfağa geçtik.

Barlas ile beraber kahvaltıyı hazırlarken o sucukları kesip kızartmaya başladı bende ekmekleri dilimleyip yumurtaladım. Ekmekler kızarırken Barlas masaya götürülecekleri götürüp masayı hazırlamaya başladı.

Masa hazırlığını bitirip sucukları üzerine yumurta kırarken bende bir taraftan yeşillikleri hazırlamaya başladım. Her şey hazır olup masaya yerleşmişken Barlas gür sesiyle bağırıp herkesi masaya çağırdı.

Herkes yavaş yavaş masaya gelirken Selim uykulu sesiyle "Ne böğürüyorsun anlamış değilim! Megafonda vereyim mi abime?" diye söylenmeye başladı.

Sahra masaya bakarken "Selim şunlara baksana hepsi çok güzel görünüyor" diyerek masaya oturdu. Selim esneyip masaya otururken Barlas kafasına hafif vurarak "Masaya esnenmez hıyar, bereketi kaçacak masanın!" dedi. Selim başını ovuştururken bir taraftan da sabır çekip tabağını dolduruyordu.

Masaya bakıp sessizce iç çekerken kalabalık olduğu günleri hatırladım. Bir zamanlar bu masada Alex, Adar ve Pera vardı mutlu zamanlardı herkesin eğlenip güldüğü zamanlar. Şimdi iste Alex ve Pera başka bir yerde Adar ise kafa dinlemek için tatile gitti.

Masanın boş kalışına daldığımda tabağıma konan ekmekle kendime geldim. Barlas bana göz kırkarken bende ona gülümseyerek tabağıma bir şeyler koyup yemeğe başladım.

Kahvaltı faslını bitirip beyleri işe yollarken masayı ve mutfağı toplayarak Sahra ile oturduk. Uzun zamandır baş başa sohbet etmediğimizi fark ederken gülümseyerek "Nasıl gidiyor bakalım hamilelik?" diye sordum.

Sahranın gözleri ışıldarken eliyle belirleşen karnını okşayarak "İyi gidiyor teyzesi ama bizim ki biraz nazlı çıktı göstermiyor kendini bize!" diyerek dudaklarını büzdü. Onun bu haline gülerken "Nazlı demeyelim de biraz utangaçmış sizin ki" diyerek kıkırdadım.

Sahra birden endişeli bir hale bürünürken "Ne oldu sana, neyi var bakalım?" diye sordum. Sahra oflayıp arkasına yaslanırken "Ya ona iyi bakamazsam ve benim yüzümden hasta falan olursa?" dedi.

Her anne adayı gibi kuşkusu bu yöndeydi onu çok iyi anlıyordum ve anladığım içinde elini sıkıca tutarak "Her şey yolunda olacak ve sen çok iyi bir anne olacaksın buna canı gönülden inanıyorum hem bizde buradayız yalnız eğilsin ki" dedim.

Sahra'nın içi hafiften rahatlarken bu stresin bitmeyeceğini de gayet iyi biliyordum. Sahra'yı rahatlatmak için bir sürü şey anlatırken o da beni can kulağıyla dinliyordu.

Biz böyle sohbet edip akşam ederken dış kapının açıldığını duyduğumuzda birbirimize bakıp kahkaha attık. Barlas ve Selim içeriye girerken bir bize birde hazır olmayan masaya bakarak dudak büzdüler.

Sohbet etmekten yemek yapmayı unutmuştuk ki gayet normaldi olabilirdi yani...

Selim Barlas'ın omzuna başını koyarak "Arabada hayal ettiğimiz her şey yalan oldu aç kaldık aç!" dedi. Barlas yavru kedi gibi bize bakarken Selim'i onaylayarak "Galiba cidden aç kaldık he!" dedi.

Sahra kollarını iki yana açarak "Dışardan söyleyelim ne dersiniz?" dediğinde bende onayladım. Selim çevik bir hareketle cebinden telefonunu çıkarıp bir şeyler kurcalarken Barlas ise parmağıyla bir şeyler gösteriyordu.

Oturduğumuz yerden onları izlerken merak ederek "Ne yapıyorsunuz orada?" diye sorduğumda Selim telefonu kapatıp cebine soktu. İkisi beraber koltuğa yığılırken Selim rahat bir nefes vererek "Yemek sipariş verdik!" dedik.

Sahra'nın kaşları çatılırken "İnsan bize de sorar değil mi?" diye isyan etti. Selim ve Barlas omuz silkerken aynı anda "Biz hallettik merak etmeyin!" dediler.

Oturmuş yemeklerin gelmesini beklerken Barlas ve Selim'de neler yaptıklarını anlatıyordu. Onları dinledikten sonra Sahra heyecanla dikleşerek "Tamay dedi ki yarın bebek odası için alış verişe çıkalım, çıkalım değil mi sevgili?" diye sordu.

Selim düşünceli bir şekilde bize bakarken "Daha cinsiyeti bile belli değil ki nasıl olacak o iş?" diye sordu. Barlas sohbete dâhil olurken "Oğlum rengin cinsiyeti mi olurmuş?" diye sordu.

Selim başını olumsuz anlamda sallarken Sahra neşeyle "Hem ben mavi veya pembe bir oda istemiyorum ki böyle bejli kahveli bir bebek odası istiyorum" dediğinde Selim gülümsemişti.

Gerçi Sahra'nın bu heyecanı hepimizi mutlu ederken Selim Sahra'nın saçlarını öperek "Tamam yavrum, gidin istediğinizi yapın" dedi. Sahra'nın gülüşü büyürken Barlas'ın gözü bahçeye kaydığında "Şuraya da küçük bir park gibi bir şeyler yapalım güzel olur" dediğinde hepimiz heyecanlanmıştık.

Bunlar küçük ve güzel telaşlardı ve hepimiz bu mükemmel telaşa dâhildik. Evimizde minik bir misafir gelecekti ve bütün hayatımıza dâhil olup hepimize neşe ve mutluluk getirecekti. Barlas bana göz kırparken bende ona havadan öpücük yollayarak gülümsedim.

Barlas Selim ile yapılacakları konuşurken kapı çaldı, kapıyı açıp yemekleri alarak salona girdiğimde herkes sıcak yemekleri yemek için sabırsızdı. Herkes yemeklerini alıp afiyetle yemeye başlarken hala bahçe için yapılacak düzenleme konuşuluyordu.

Yemekler biterken Selim ve Barlas bahçeye çıktı bende ortalığı toparlayarak oturdum. Konuşma bitip içeriye girdiklerinde Selim yanımıza gelip otururken Barlas'ta çay koymak için mutfağa gitti.

Barlas mutfaktan çıkıp yanımıza gelirken kolunu Selim'in omzuna atarak "Sen bu evde hangi işin ucundan tuttun sorabilir miyim acaba?" diye sordu. Selim birkaç dakika düşünür gibi yaparken omuzlarını silkerek "Hiç galiba!" dediğinde kafasına yediği silleyle gözleri büyüdü.

Barlas Selim'i kendine daha çok çekerken "Sen ne bokuma yarıyorsun birader?" diye sordu bu seferde. Selim Barlas'tan uzaklaşmaya çalışırken "Tamam lan tamam, bardakları da ben getiririm ne celalleniyorsun!" dedi.

Kolunu Selim'in omzundan geçip gülümserken "Yarında kahvaltıyı hazırla olur mu paşam?" dediğinde Selim başını sallamakla yetindi. Biz onların bu haline kıkırdarken telefonuma gelen bildirimle ekrana baktığımda ekranı kapatıp oturduğum yerden kalktım.

Herkes bu kalkışıma şaşırırken Barlas merakla "Ne oldu hayatım bir şey mi var?" diye sorduğunda başımı olumsuz anlamda salladım. Elimdeki telefonu sıkı sıkı tutarken diğer elimle merdivenleri göstererek "Ben bir odaya çıkıp geliyorum" diyerek merdivenlere yöneldim.

Merdivenleri çıkıp hızla odaya girerken telefonun ekranını açarak gelen fotoğrafa baktım. Fotoğrafta sadece toprak görünürken ne olduğunu anlamamış öylece ekrana bakmıştım.

Fotoğrafı kapatıp numaraya veya gelen herhangi bir mesaj var mı diye baktım. Ne bir mesaj vardı ne de doğru düzgün bir numara.

Fotoğraf beni kuşkulandırırken telefona gelen bir bildirim sesiyle tekrar ekrana baktım. İçimdeki huzursuzlukla Adar'ın attığı mesaja bakarken gülümseyerek resmi büyüttüm.

Yanındaki kız bana bir yerlerden tanıdık gelirken kızı daha da büyüterek resme baktım. Resimdeki kızı çıkaramamış olmanın kızgınlığını yaşarken Adar'a iyi dilekli bir mesaj atarak odadan çıktım.

Merdivenlerden inerken çalan kapı ve akabinde Milan'ın sesini duymamla adımlarımı hızlandırıp aşağıya indim. Milan bana endişeli bir şekilde bakarken kaşlarımı çatarak "Neyin var senin, ne oldu?" diye sordum.

Milan telefonumu işaret ederek "Adar'a mesaj at acil buraya gelsin sende benimle bahçeye gel!" diyerek bahçeye çıktı. Barlaslar bana ne oluyor bakışı atarken omuzlarımı kaldırıp indirerek Milan'ın arkasından bahçeye çıktım.

Milan bir ileri bir geri giderken "Sana bir fotoğraf geldi mi?" diye sorduğunda "Hangi fotoğraf?" diye sordum. Milan derin bir nefes alıp verirken "Adar'dan gelen bir fotoğraf?" diye sordu bu seferde. Başımı olumlu anlamda sallarken "Yanındaki kız bir yerden tanıdık geldi ama çıkartamadım!" dedim.

Milan sinirle saçlarını çekiştirirken "Söyledin mi Adar'a geliyor mu?" dediğinde başımı olumlu anlamda salladım. Sürekli volta atan Milan'ı durdururken "Ne oluyor sana ne bu tantana?" diye sordum.

Milan sinirle bana bakarak "Cidden tanımadın mı o kızı?" diye sorduğunda başımı olumsuz anlamda salladım. Milan oflayarak omuzlarımı tutarak "Fernando'nun kızını cidden tanımadın mı?" dediğinde bütün vücudum buz kesti.

Bedenim titrerken "Armina!" dediğimde başını sallarken omuzlarımı bırakıp "Adar'la ne işi var?" diye sordu. Aklıma birden gelen toprak fotoğrafı gelirken "Allah kahretsin!" diye bağırarak içeriye girdim.

Barlas oturduğu yerden kalkıp endişeyle bana bakarken "Ne oluyor yine?" diye sorduğunda "Adar'ı ara hemen gelsin acil!" diyerek merdivenlere yöneldim.

Çalışma odasına girerken Milan'da arkamdan girerek "Ortalığı ayağa kaldırma dur bakalım belki sadece..." cümlesini bitirmeden susturdu onu. Sinirden ve huzursuzluktan kızaran gözlerimle ona dönerek "Bokum bir şey olmaz!" diye bağırdığımda dudaklarım titremeye başladı.

Milan hala bir şey olmayacağını bana savunurken içimdeki sıkıntı daha da büyüyordu. Milan omuzlarını silkerken "En fazla ne olabilir ki Tamay?" diye sordu. Milan'ın sorusuyla sandalyeye çökerken "Ulan adam bana ihanet etti diye adamı canlı canlı toprağa gömdük ya biz! Gerçi nasıl kurtuldu onu da anlamış değilim?" dedim.

O gece aklıma geldikçe haklı olduğum için içim çok rahattı ama sonucu beni korkutmuyor değildi.

Milan'ın o anlar aklına gelirken okkalı bir küfür ederek "Yok be yapsa yapsa Alex'e yapar bana yapar Adar'a neden bir şey yapsın?" diye sordu. Yutkunup başımı geriye yaslarken "Adar her şeyi bilen benden sonraki tek kişi Milan, ne demek ona neden bir şey yapsın!" dediğimde gözümden bir yaş düştü.

Milan saçlarını çekiştirirken telefonunu çıkarıp birini aramaya başladı. Camın kenarına gidip telefonla konuşmaya başlarken konuştuğu kişinin Adar olduğunu fark etmemle içimde az da olsa bir rahatlama olmuştu.

Derin bir nefes vererek Milan'ın yanıma gelmesini beklerken içimden çokça dua ediyordum. Milan telefonu kapatıp yanıma geldiğinde "Yoldaymış, geliyormuş ve her şey de yolundaymış!" dediğinde başımı sallayıp gözümdeki yaşları silerek ayağa kalktım.

Çalışma odasından çıkıp salona indiğimizde meraklı gözler bize döndü. Üstümdeki gerginliği atıp hepsine gülümserken "İşle alakalı çok önemli bir şey değil merak etmeyin!" dedim.

Saniyeler dakika, dakikalar saat olurken tırnaklarımı kemire kemire Adar'ın gelmesini bekliyordum. Saat gece yarısını geçerken bir gözüm kapıda bir gözüm saatteydi.

Selim, Sahra'yı odasına çıkarıp yanımıza geldiğinde koltuğa yayılırken Milan'a dönerek "Nerede kaldı bu adam?" diye sordum. Bu bilmem kaçıncı soruşum olduğu için Milan sıkılmış olacak ki kaşlarını çatarak "Aynı soruyu 3 dakika öncede sordun Tamay, yeter!" dediğinde göz devirip sustum.

Barlas tam bir şey söyleyecekken kapının çalmasıyla oturduğum yerden fırlayıp kapıyı açtım. Adar şaşkın bir şekilde bana bakarken arkasında karanlıkta kalan birinin daha olduğunu fark ettim.

Onu boş verip Adar'a sıkıca sarılarak "Geç içeri çok acil bir şey oldu hemen sana anlatmam lazım!" dediğimde Adar kıkırdadı. Eve girdiğinde arkasındaki kişide yavaşça içeriye girerek kendini gösterdiğinde beynimde şimşekler çaktı.

Kız bütün nazikliği ile içeriye girip bana yandan bir bakış ince bir gülüş yollarken hep beraber salona girdik. Adar yeni aldığımız akvaryumu görürken "Ulan bir güncük yoktum hemen bir ekleme yapmışsınız eve!" dediğinde gülümsemekle yetindim.

Milan yanıma gelip fısıltı şeklinde küfürlerini sıralarken kız Barlas ile tanışmak için elini uzatarak "Ben Deniz, Adar sizden hep bahsediyordu abisisiniz değil mi?" diye sorduğunda Barlas başını salladı.

Milan ile birbirimize şaşkın ördek yavrusu gibi bakarken tanışma sırası bize gelmiş ve yalandan bir tanışma gerçekleştirmiştik. Barlas ile Selim kızla konuşurken Milan Adar'ı alıp bahçeye çıkmış hararetli bir şekilde konuşuyorlardı.

Gerçi onların ki konuşma değildi biraz sonra kavga edip ağızlarını burunlarını kıracak gibilerdi.

Tam karşılarındaki koltukta oturup bahçedekileri izlerken bir taraftan da kıza kitlenmiş neler planladığını tahmin etmeye çalışıyordum. Çok kısa bir süre sonra Adar ve Milan içeriye girerken biri sağ tarafıma diğeri sol tarafıma oturdu.

Selim gülümseyerek Adar'a bakıp "Oğlum gelsene sevgilinin yanına" dediğinde Adar başını olumsuz anlamda sallayarak "Sağ tarafta oturmak hep hoşuma gitmiştir!" dedi.

Kız gülerek Adar'a bakıp "Sen sevmezsin ki sağda durmayı çünkü benim hep solumdaydın" dedi. Adar yalandan gülümserken "Herkesin sağını sevmem zaten!" dediğinde dizine iki kere vurarak "O benim hep sağ kolum olduğu için sağımı çok sever Deniz... Pardon Armina mı demeliydim yoksa?" dedim.

Suratı ani bir değişim yaşarken toparlanıp "Armina kim?" diye sorduğunda Milan çarpık bir gülüş atarak "Kesinlikle tanımıyoruz!" dedi fısıltı bir şekilde. Adar yanımda telefonuyla uğraşırken kolumu dürtüp ekranı bana çevirerek Alex'in attığı mesajı gösterdi.

Mesajı okuduktan sonra keyfim yerime gelirken bacağımı bacağımın üzerine atarak "Baban nasıl Denizciğim?" diye sordum. Yerinde dikleşirken "Sağlığınıza duacılar!" dediğinde gülümseyerek "Toprağı bol olur inşallah!" dedim.

Barlas'ın kaşları çatılırken "Ne diyorsun yavrum?" diye sorduğunda omuzlarımı kaldırıp indirerek susmayı tercih ettim. Selim bana garip garip bakarken "Var sende bir haller de hadi neyse!" diyerek gülümsedi.

Mavi gözlerimi kızın koyu kahve gözlerine dikerken "Sen beni tanıyorsun değil mi?" diye sordum. Kız zoraki bir gülüş sergilerken "Adar bahsetmişti" dediğinde dilimi damağıma vurarak "Babandan bahsediyorum!" dedim.

Kız derin bir nefes alıp verirken "Babam sizi tanımıyor ki neden bahsetsin?" dediğinde bende gülümsedim.

Bakışlarımızı birbirinden ayırmazken sanki ortamda sadece o ve ben vardım etraf ise karanlıktı. Bakışlarımız o kadar keskin ve anlamlıydı ki bu gece bu evde bir ölü çıkacaktı belki de birden fazla.

Kız gözlerini Adar'a kaydırırken sinsice gülümseyerek "Adar güzel yemek yaptığından bahsetmişti bana bende onu sevindirmek için bu gece yemekleri yaptım" dediğinde tek kaşım havalandı.

Neden şimdi bana bunu anlatıyordu bilmiyorum ama bunun altından bir şey çıkacağı kesindi.

Bakışlarım Adar'a kayarken başını sallayarak "Evet, yemekler güzeldi ama ağırdı mideme dokundu kimse Tamay gibi yemek yapamaz sonuçta!" dedi. Milan ile birbirimize bakarken Barlas gülerek "Alıştın tabi Tamay'ın yemeklerine farklı yemek tatmak ağır olur ama alış artık yani!" dedi.

Bu işte bir bit yeniği olması hoşuma gitmezken kızın gülümsemeleri beni kışkırtmaya başlamıştı. Başım dik bir şekilde kadına bakarken "Yalan söylüyorsun!" dedim.

Kadının gülüşü büyürken "Kime ne yalanı söylüyorum ki?" dediğinde sinirle yutkundum. Kedinin fareyle oynağını gibi oynuyordu bizle bunun farkındaydım. Bakışların daha da derinleşirken "Ne planlıyorsun?" diye sordum bu seferde.

Adar'ın eli midesinin üzerine giderken kızın konuşmasına fırsat vermeden "Ne vardı o yemeğin içerisinde?" diye sordu. Sanki bir şeylerin farkına varmışta sorguluyor gibiydi.

Kız omuzlarını silkerken "Tarifi babam verdi ona da bir arkadaşı vermiş, çok değer verdiği bir arkadaşı!" dediğinde şaşkın bakışlarım ve içindeki korkuyla Adar'a baktım.

Babasını tanıyordum o benim Leyal'den sonraki en büyük ortağımdı ve o tarifi üçümüz beraber geliştirmiştik. O yemeği en son Leggio'ya yapmıştım o da mezardaydı. Panzehrini bulmak çok zor olduğu için önce panzehri yapılır daha sonra ise yemek yapılırdı.

Adar'ın rengi yavaş yavaş sararmaya başlarken Milan ayağa kalkıp "Ben sana bir soda getireyim" diyerek mutfağa yöneldi. Bakışlarım kızın gözlerine değerken Adar'ın öksürmesiyle ayağa kalktım.

Adar'ın öksürükleri artarken Barlas'ın yanına gittiği sırada gevşek gevşek koltukta oturan kıza doğru ilerledim. Kız oturduğu yerden yavaşça kalkıp önümde duvar gibi durarak gülümsedi ve fısıltı şeklinde çıkan sesiyle "Babamın selamı var Muerte!" dediğinde yutkundum.

Milan elindeki sodayı yere fırlatıp Adar'a doğru koşarken karşımdaki kadının gözlerine bakarak "Baban seni buraya gönderirken geri dönemeyeceğini bilmiyor muydu?" diye sordum.

Armina kahkaha atarken "Panzehri bendeyken beni mi öldüreceksin?" diye sordu. Gözüm Adar'a kaydığınde bembeyaz oluşunu ve öksürüklerinin arttığını görmemle hızla saçlarına yapıştım.

Armina saçlarının acısını yaşarken onu akvaryumun önüne getirerek kafasını suyun içine soktum. O elimin altında çırpınırken Milan'a dönerek "İyi mi?" diye sorduğum başını olumsuz anlamda sallayarak "Çok kısa bir zamanımız kaldı!" dedi.

Çırpınışlara son vererek kafasını sudan çıkartıp yüzüne baktığımda "Panzehir nerede?" diye sordum. Derin bir nefes alıp kahkaha atarken "No sé! (Bilmiyorum!)" dediğinde kafasını yeniden suya soktum.

Bu iş böyle olmayacaktı bu salak konuşmayacak bende sırdaşımı kaybedecektim. Hareketleri yavaşlarken kafasını sudan çıkartarak aynı soruyu tekrarladım ve aynı cevabı alıp tekrar kafasını suya soktum.

Adar'ın sesi ve kadının çırpınışları odayı inletirken bu seslere telefon sesi de eklendi. Milan'a dönerek "Bul şu telefonu!" diye bağırdığımda harekete geçerek telefonu aramaya başladı.

Çantadan zar zor telefonu bulup ekranı bana döndürerek "Fernando!" dediğinde sinirle "Aç o telefonu dedi ki sik kırığına 'kızın Tamay'ın ellerinde can veriyor' aynen böyle söyle ona!" dediğimde başını sallayarak telefonu açtı.

Milan telefonla konuşurken kafasını tekrar sudan çıkartıp tekrar sordum ve yeniden değişmeyen o cevabı aldığımda kafasını tekrar suya soktum.

Milan telefonu kapatıp yanıma geldiğinde "Kızımı bıraksın panzehri de bahçesine gömdüm arasın bulsun dedi! Birde eğer kızıma bir şey olursa celladı olurum diyor! " dediğinde kızın hareketlerinin durmasıyla kafasını sudan çıkardım.

Armina'nın bedeni yerle bir olurken "Artık çok geç! Hadi Milan bulalım şu lanet şeyi Adar'ı kaybedemem ben" dedim. Biz bahçeye çıkarken Barlas kolumdan tutup beni durdurarak "Kimin nesi lan bunlar?" diye sordu.

Bu adamın Barlas'la da büyük bir sıkıntısı olduğunu biliyordum. İkimizin de düşmanı ortaktı bunu Fernando'da biliyordu ve ikimizin canını aynı anda yakıp yıkmak istiyordu.

Elim Barlas'ın eline değerken "Fernando!" dediğimde gözlerimi kapatarak "Düşmanımız ortak sevgili bu yüzden ikimize de ortak acı bırakmak istiyor!" dedim.

Barlas'ın eli gevşerken "Kardeşime bir şey olursa her şey çok farklı olur Tamay!" dediğinde başımı salladım. Barlas'ın yanından ayrılıp Milan'ın yanına giderken bahçede tek bir yer kalmayarak aradığını gördüm.

Milan'a yardım ederken "Elimizi çabuk tutmalıyız Milan zamanımız çok az kaldı!" dediğimde hızlandıkça hızlandık. 45 dakikanın sonunda Milan bağırarak "Buldum lan buldum!" diyerek salona koştu.

İçimden bir sürü dualar okuyalar Milan'ın arkasından salona girdiğimde yerde bembeyaz olmuş ağzının kenarından kan akan Adar'ı görmemle tuttuğum gözyaşları akmaya başladı.

Milan eli titreyerek ağzına panzehri dökerken çok geç kaldığımızın farkındaydım ama bir umut beklemiştim.

Bir umut her şeyin düzelmesini istemiştim sadece ama olmamıştı panzehir ağzına döküldüğü gibi kan ile dışarıya çıkmıştı. Dizlerim boşalırken kendimi yere bıraktığım an Adar'ın başı boşluğa düşmüştü.

İkimizde boşluğa giderken o ruhunu ben ise kalbimden bir parçayı bırakmıştım.

Ben sırdaşımı, kardeşimi kaybetmiştim artık her daim arkamda olacak bir Adar'ım olmayacaktı. Artık kimseye sırlarımı, planlarımı, mutluluğumu anlatamayacaktım.

Zaman benim için dururken ağzımdan çıkan haykırışla bütün ev inlemişti. Ona son kez veda edemeden o benden gitmişti. Gözlerinin içi her daim parıl parıl olan adam gözlerini sonsuza dek kapatmıştı.

Bu gece bu evden iki cenaze çıkmadı bu gece bu evde ki herkesin ruhu ölmüştü. Kimileri yıllardır hasretlik çekip sonunda kavuştuğu kardeşini kaybetmişti, kimi oyun arkadaşını ben ise o toprağa sırlarımı, yoldaşımı vererek kaybetmiştim.

Barlas'ın, Milan'ın ve Selim'in bağırışları kulağıma dolarken daha çok ağladım. Bu geceden sonra artık eskisi gibi olmayacaktı bunu biliyordum ama canımı en çok yakan Adar'ın artık yanımda olmayacağını bilmekti.

O gitmişti biz ise bitmiştik...

Yazardan

Şimdi ne olacaktı?

Barlas yıllardır kardeşini kaybetmenin acısını yaşarken yine mi aynı duyguyu yaşayacaktı?

Ne yani tam kardeşine kavuştuğunu zannederken yine mi onu mezara koyacaktı?

Nasıl yapacaktı ki bunu?

Bunca anı biriktirmişken ona sözler vermişken nasıl mezara koyacaktı kardeşini?

Olmazdı, yapamazdı bu sefer kalbi dayanmazdı, gerçekten öldüğünü kabullenemezdi.

Ya ailesine nasıl söyleyecekti kardeşini koruyamadığını?

Düşündü başını ellerinin arasına alıp...sadece düşündü.

Şimdi ne yapacaktı, nasıl bir yol izleyip kime nasıl davranacaktı?

Peki ya Tamay ne yapacaktı?

İhtiyarın dediği gibi oluyordu her şey en sevdiklerinin ölümünü izliyordu çaresizce.

Sırdaşına veda etmişti hem de aniden bir umudu varken.

Şimdi kime anlatacaktı bütün sırlarını, kiminle paylaşacaktı planlarını, kime yaslayacaktı sırtını!

Artık sırtını birilerine yaslamak yük olurdu ona.

Kimsesiz kalmıştı Tamay en yakın dostunu almışlardı ondan peki sırada kim vardı?

Ya kocasını da kaybederse ve ya sıra ondaysa o zaman ne yapacaktı?

Ayaklandı oturduğu yerden dikleştirdi düşen omzunu baktı tek tek sevdiklerine ve ağzından çıktı fısıltıyla o zehirli sözcükler "HEPSİ KİRLİ GEÇMİŞİM YÜZÜNDEN!" dedi birden.

Ama bilmiyordu ki kocasının da geçmişi onun kadar kirliydi.

Atladığı bir nokta vardı Tamay'ın kocasıyla düşmanları fazlasıyla ortaktı ve artık hiçbirinin durmaya niyeti yoktu.

Ama artık o da biliyordu geçmişini düzeltemeyeceğini ve koydu kafasına bu oyun başladığı yerde bitecekti.

Bu oyun nasıl başladıysa noktası da o şekilde olacaktı.

Biliyordu Tamay, kazanmak için bedel ödenmesi gerektiğini ve çokça bedel ödemişti şimdi bedel ödemesi gerekenler onlardı.

Oyun yeniden başladı ve bu sefer sonu gelmeden bitmeyecek asla yarıda kalmayacaktı.

Felaketler bitmemiş aksine daha yeni başlıyordu...

 

BÖLÜM SONU...

 

Yeni bölümle sizinle tekrardan buluşmak beni çok mutlu etti.

 

Umarım zevkle okuduğunuz bir bölüm olmuştur.

 

Beğendiyseniz yıldız atmayı, yorum yapmayı ve düşüncelerinizi benimle paylaşmayı unutmayın.

 

Loading...
0%