@zehranurr
|
Başta zor gelebilir, ama her şey başta zaten zor gelir... Sabahın ilk ışıkları perdeden gözlerime vuruyordu. Hava hafif soğuk gibiydi güneş vardı ama ısıtmıyordu. Gerçi önemli de değildi zaten beni ısıtan bir evim vardı. Yanımda huzur bulduğum adam o adamın kokusu ve sıcaklığı vardı. Gözlerimi saçlarıma kokan öpücüklerle açtığımda karşımda gülen bir adam var evet o adam benim evimdi. Güzel bir sabaha başlamanın huzuru içerisindeyim desemde asla inanmayın. Gözlerimi asla hayallerimde ki gibi açmadım tam tersi kapıya inen tokmak sesiyle kendimi yataktan atmıştım. Barlas hala ayılamamış bir yüzle bana bakarken "Alacaklı mı var?" diye bir sorgulama yaparken dışarıdan gelen "Ula fışgi yiyenin evladu ölüm uykisine mi yattun!" sesle Barlas'a baktım. Yataktan kendimi atıp sabahlığımı üzerime geçirerek kapıyı açmaya gittiğimde herkes uyku sersemi salona doluşmuştu. Kapıyı açıp nenemle göz göze geldiğimde "Nene ne oluyor Allah aşkına sabahın köründe!" dediğimde elindeki değnek ile popoma vurup "Ben sağa demedum mi sabah gelup elimu öpecesun?" diye azar çektiğinde ağzım açık kaldı. Hala neneme bakarken "Ula ne bakaysun suratuma avel cibu git habu üzerinu değuş cel bekliyrum seni!" dediğimde kafamı sallarım. Arkasına dönüp giderken "Evdekuleri almayu unutmayasun kahvaltu edecuk!" diyerek yokuştaki merdivenleri tırmanmaya başladı. Umursamaz bir şekilde kapıyı çarpıp arkadama dönüp popomu ovuşturduğumda "Götüm çok acıdı!" diyerek dudak büzdüm. Eylül esneyerek "Gidip üzerimizi değiştirsek iyi olacak yoksa bir dahakine evi başımıza yıkabilir!" dedi. Eylül hala uyuyan Ozan'ı kolundan tutup odaya götürürken bizlerde odalarımıza dönüyorduk ki kanepenin üzerindeki uyumaya devam eden Milan'ı görene dek. Selim yanıma yaklaşıp fısıltı gibi çıkan bir sesle "Ölüm uykusuna mı yattı?" diye sorduğunda omzumu kaldırıp indirdim. Ölüm uykusu olabilirdi belki de ruhunu bile teslim etmiş olabilirdi şu an her şey olması mümkündü... Selim esneyip odasına giderken bende tekrardan odaya gidip önce üzerimi değişip kendime çeki düzen verdim daha sonra da odayı toplayıp çıktım. Salona gittiğimde Milan hala kanepede soluksuz bir şekilde uyuyor Selim ile Ozan ise nefes alıp almadığını kontrol ediyordu. Sonunda yaşadığına ikna olurlarken Sahra büyüyen karnını tutarak "Hadi ama acıktık biz!" diyerek kapıya yöneldi. Selim karısını yalnız bırakmamak için hızla kapıdan çıkarken Eylül'de Ozan'ın koluna girerek evden çıktılar. Barlas Milan'ı dürterek "Uyan lan kahvaltı yapıcaz!" dese de Milan götünü devirip uyumaya devam ediyordu. El mahkum onu almadan evden çıkıp yokuştakileri yakalayıp nenemin evine doğru çıkmaya başladık. Son merdivende herkes tıkanırken "Nenem burayı nasıl her gün inip çıkıyor Allah'ım!" diye isyan eden Ozan ile nenemin kapıyı açıp "Pok pok konuşu da benim canumu sikma gir bakayum içeri!" diye azar çekmesi bir oldu. Herkes sesini çıkarmadan içeriye doluşurken yavaşça neneme yaklaşıp elini öpmek için yeltenirken popoma inen değnekle neye uğradığımı şaşırarak "Nene napıyon ya!" diye sitem ettim. Ninem bana garip garip bakarken "Nene ben senin torununum neden bana boka bakar gibi bakıyorsun?" diye sorduğumda başını iki yana sallayarak "Senu edememişler sen olmamuşsun haberun ola!" diyerek içeriye girdi. Arkasından göz devirip eve girdiğimde herkes masaya yerleşmiş vaziyette otururken aniden kapının sert bir şekilde çalmasıyla kapıya yöneldim. Ninem arkamdan söylenirken Milan elimde horozla içeriye girerek horozu kanatlarından havaya kaldırıp "Kimin lan bu horoz?" diye kükredi. Ninem elindeki değneği yere sertçe vurarak "Bırak ula benum horzi fişgi koklana!" diye karşılık verdi. Milan elindeki horozu hava atıp "Nene bak bir daha ben uyurken ciyak ciyak öterse sabahına kellesini alır akşamına da mangalını yaparım tüm haneye dağıtırım arkasından helva kavurmak düşer sana haberin olsun!" diyerek tekrar evden bir hışımla çıkıp gitti. Ninem arkasından şaşkın şaşkın bakarken "Ula habu uşak kafayu mi yemuş ne ,uiy nenem yarabbi!" diyerek horozunu alıp sevmeye başladı. Masadakilerde şaşırırken arka kadrajda gelen çay höpürdetme sesiyle sesin sahibine baktığımızda Ozan elindeki ekmeği kuymağa bandırıyordu. Eylül dirseğini Ozan'ın koluna geçirirken "Biraz tepki ver be adam!" dediğinde Ozan ekmeği ağzına atarak "Neyine tepki vericem nenemin her zaman ki ev hali. Bizim ki kaos seviyo takılma sen ona." diyerek yemeğe devam ediyordu. Bende Barlas'ın yanına kurulurken kulağına eğilerek "Siz dünden beri ne yaşadınız burada? Ozan biraz bıkmış gibi." Barlas başını bana çevirerek "Ozan dünden beri inek pisliği temizliyor ondan bu tavırları." Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırarak "Nenem bulmuş sizin gibileri bırakır mı?" dediğimde Barlas bana ters ters bakıyordu. Ninem Barlas ile aramıza otururken nineme bakarak "Nene kocamla arama girmese miydin?" Ninem dediğim şeyle omzuma vururken "Neye gocan oliy ne zaman evlendun da kocan oliy?" Ninemin yükselmesiyle Barlas içtiği çayı püskürtürken "Nene ben evleneli çok oldu ya!" dediğimde bana ters ters bakıp "Gelup benden istedi mu habu uşak senu?" dedi. Barlas boğazını temizlerken "Valla siz ortalarda yoktunuz nene biz ne badireler atlattık!" dediğine ninem elinin tersiyle Barlas'a vurarak "Sus ula sen gonuşma yersun değneğu gafa, got gafali!" diyerek çayını yudumlamaya başladı. Ben Barlas'a üzgün bir şekilde bakarken o da bana sabır çekerek bakıyordu. Ozan ağzındaki ekmeği yutarak "Nene onlar evludur da neyuni anlamaysun babam sağa bin defa anlattu!" Ninemin yüzündeki kaslar gerilirken "Ula bacun hakkunda ne gada da rahat gonişiysin fişgu buban haböyle mi öğretti sağa!" Ozan Eylül'e göz ucuyla bakarken ninem ayağındaki terliği çıkartıp Ozan'a fırlatarak "Bakma ula elun gizina az uzak otur ha gızdan!" Ozan bir hışımla masadan kalktığında "Boğazuma dizdun da yeduğum yemeğu!" Ninemin siniri daha da artarken "Bubasinin hareketlerudur habunlar hep!" Ozan masadan ağzına peynir atarken "He nene he hepsu o deduğundandur, ayruca bubam sağa demedu mu uşakları darlamayasun diye?" Ninemin yüzü düşerken "Eyi demiyrum bişe ne edersenuz edin!" diyerek yemeğini yemeye devam etti. Ninemin bu ani değişen ruh halleri beni içten içe güldürürken damarlarında ki deli kandan da haberim vardı. Ailecek kanımız deli akardı bizim bugün kırıp döksek yarın yine toparlar bir şey olmamış gibi hayatımıza devam ederdik. Babama göre aile buydu ben hariç herkes bu şekilde büyümüştü ve bende buna ayak uydurmaya çalışıyordum. Diğerleri gibi bu şekilde büyüyemesem bile alışmam kolay olmuştu çünkü kan kanı çekiyor insanlar doğdu evin kaderini alıyordu. Bu durumdan memnundum ve hep memnun olmaya devam edecektim. Ninem ters ters bana bakarken aniden bakışlarının yumuşamasıyla beni kanadının altına alarak saçını koklayıp öpmeye başladı. Ben dahil kimse ne olduğunu anlamazken ninem son kez saçlarımı öpüp sıkıca sarılarak "Canumun canu çilelu kizum benim!" dediğinde dudaklarımın titremesine mani olamadım. Ortamın soğuduğunu hissediyordum tüm tüylerim diken diken olmaya başlamış fakat içimde bir yer yanmaya alev almaya başlamıştı bile. Ninem hayatımda olmasa bile hissetmiş miydi yani yaşadığım zorlukları? Ama nasıl olabilirdi ki bu? Nasıl beni tanımadığı halde yaşadıklarımı bilebilirdi ki? Mümkün müydü bu yoksa biri mi anlatmıştı ona? Düşünceler beynimi kemirirken saçlarıma değen şefkatli parmaklarla beraber ninem sitem edercesine "Çok sordim onlara demedular bağa bişe anlatmadular ama hissederum ben canumun canu yanmişidur bilirum!" Dudaklarımı sıktığımda bende nineme sıkıca sarıldım o kadar sıkı sarıldım ki beni içine gömsün daha çıkarmasın istedim. Sesimin titremesine izin vermeden "Çok nene, o kadar çok canım yandı ki kimseye çıkıp hesap soramadım bile!" dediğimde bir feryat koptu dudaklarından. Oda yavaş yavaş boşalırken ninem benden uzaklaşıp gözlerime bakarken "Ağlayasun şimdu bağa dökecesun içuni sadece ben görecim ağladuğunu! Haşimdi ağlayasun ki nenen bilsun ne çektuğuni alsun içunde ki acuyu!" dediğinde dudaklarım daha da titredi. Nasıl bana annemin yapmadığını yapabiliyordu bu kadın? Gözümden sicim gibi yaşlar dökülürken ninemin dizlerine yatarak "Hastanede çok ağır konuştum nene özür dilerim." dediğimde saçlarımı severek "Nenen bilse senun neler çektuğunu kizar miydu sağa, haböyle üzülmene izun verur miydi?" dediğinde daha da küçüldüm dizlerinde. Ninem saçlarımı sevip arada öpücükler kondururken "O anan olacak gariyi bi görebilsem oğa neler diyecum bir bilsen!" diyerek söylense de duymak istemedim. Annem hakkında olan hiçbir şeyi duymak veya görmek istemiyordum. Hayatımdan tamamen çıkarmıştım o ikisini yerleri yoktu benim hayatımda gerçi hiç olmamıştı orası ayrı ama. Ninem yılların sevgisi bir anda vermek istemezken ben dizinden kaldırarak "Ula gak tamam boğaldum yeter doparlan bakayum, sen benum torunumsun dik duracasun!" dedi. Dizlerinden kalkıp yüzümü gözümü temizleyip kendimi toparladıktan sonra nenemin elini öpüp alnıma koyduğumda o da vakit kaybetmeden saçlarımı öptü. Biz masadan kalkıp bahçeye doğru çıktığımızda diğerlerini sessizce yeri izlerken bulmuştuk. Ninem Ozan'ın omzunu değnek ile dürterken "Al habunlari gidup sarikizu çıkarasun azucuk otlasun haydi!" Ozan nineme ters ters bakıp "Beni buldun dimi? Kafa dağıtmaya geldik dert sahibi olduk!" diyerek oturduğu yerden kalkıp ahıra giderken diğeri de onu takip etti. Ninenin bakışları Eylül'e kayarken "Sende gidup masayu toplayasun bizum delu kiz da bulaşuklari halleder!" derken Sahra'yı göstermek "Habuna da iş etturmeyun az dinlensun!" diyerek içeriye girdi. Eylül bana melül melül bakışlar sunarken içeriye girerek masayı toplamaya başladı. Sahra bizim halimize kıkırdarken "Ay burası bana çok iyi geldi ha sevdim burayı." diyerek keyfini çıkarıyordu. Eylül söylenerek yaptığı işi bitirirken yanımıza gelerek "Gerisi sende ben eve kaçıyorum yoksa nene bütün işi yine bana yıkacak!" diyerek yokuştan aşağıya inmeye başladı. Eylül'ün arkasından bakakalırken Sahra beni dürterek "Hadi hadi nene kızmasın çabuk bitir işinizde karşılıklı kahve keyfi yapalım." Sahra'nın dediğine burun kıvırarak mutfağa girip hızla bulaşıkları yıkayıp mutfağı toplayarak kahve yapmaya başladım. Kahveleri yaparken arkamda hissettiğim hareketle dönerek baktığımda Milan'ın sandalyede oturmuş bana baktığını fark ettim. Milan'ın bu gelişi beni korkuturken "Gerizekalı ne sessiz sessiz geliyorsun aklım çıktı!" dediğimde gözleri bana kaydı. Kendimi korku filminde hissederken "Bir sus be, yeni uyandım zaten kafam davul gibi!" diyerek kolunu masanın üzerine koyup kafasını yasladı. Hava değişimi Milan'a yaramamıştı belli. Gerçi o ne anlar temiz havadan hiç doğru düzgün dağa bayıra çıkmamış ki. Ben kahveyle yapıp bitirirken Milan hala aynı şekilde uyku halindeydi. Onu orada yalnız bırakıp Sahra'nın yanına gittiğimde elimdeki bardağı ona uzatarak yanına oturdum. Sahra bir bardağa bir de bana bakarken "Tamay bu ne?" diye sorduğunda omuz silkerek "Sarıkızın sütü işte!" dedim. Sahra elimdeki kahveyi göstererek "Sana kahve bana neden süt?" diye sorduğunda ise bıkkın bir şekilde "Sen hamilesin ya kahve içme sen doğal inek sütü iç bebeğe iyi gelir hadi bacım afiyet olsun!" diyerek kahvemden bir yudum aldım. Kahvenin acılığı beynime vururken anca kendime geldiğimi hissetmiştim. Karşımdaki dağlar etraftaki yeşillik bana huzur verirken bir kez daha yudumladım kahvemi. Ben doğanın tadını çıkarırken Sahra yanımda söylenerek sütünü içiyor arada eğilip kahvemi kokluyordu. Biz böyle etrafın tadını çıkarırken ninem yanımıza gelerek “Habu mutfakta ne ediy döşek mi yok haburda?” diye söylenmeye başlarken çokta yanımıza oturmuştu. Sahra kıkırdarken “Nene hava çarptı galiba onu gelir kendine herhalde.” Dediğinde ninem sabır çekerek “Bağa kahve yok midur?” diye sorduğunda Milan elinde kahve bardağıyla gelerek yanımıza oturdu. Ninem Milan’a ters ters bakarak “Gelbun mi kendine delukanli?” diye sorduğunda Milan kafasını belli belirsiz sallarken “Başım ağrıyor nene.” Dedi. Ninem Milan’a gülerken “Belludur başun ağurdu!” diyerek ekledi “Bağa bak horozumdan uzak duracasun oğa göre alurum senu ayağumun altına!” Milan bir nineme birde bayırın tepesinde ki horoza bakarken “Ne değerli horozun varmış be nene!” dediğinde Sahra ile kıkırdadık. Milan’ın gözü hala horozun üzerindeyken “Ne mangal olurdu bundan he!” dediğinde ninem değneğini eline alıp Milan’ın bacağına vururken “Siçturma gırtlağuna fişgi yiyen senu!” diye yükseldi. Milan gülerken ayağa kalktığında ninemin yanına oturup onu kolunun altına alıp “Merak etme yemeyeceğim horozunu ama sabahın körü ötmeye devam ederse orasını bilemem tonton hanım!” dedi. Ninem Milan’ın bacağına hafif bir şekilde vurarak “Ötecek tabi doğasunda vardur da!” dediğinde Milan omzunu silkti. Milan nineme takılmaya devam ederken karşı ki dağdan Selim’in bağırışlarıyla hepimiz o yöne baktığımızda Selim önde boğa arkasında koşuyorlardı. Barlas ile Ozan gülmekten Selim’e yardım edemezken Milan ayağa kalkıp hızla yokuş aşağıya koşmaya başladı. Biz onları korkuyla izlerken Ozan ile Barlas gülmekten yerlerde sürünüyor Milan ise Selim’i kurtarmaya çalışıyordu. Eylül korkuyla yanımıza geldiğinde “Bu ikisi ne diye gülüyor bir şey olucak çocuğa?” diye kızarken onlar hala gülüyordu. Selim, boğa ve Milan’ın koşturması devam ederken evin etrafında dönmeye başladılar. Milan ne yapıp edip sonunda Selim’i boğanın elinden kurtarıp eve getirdiğinde Sahra kocasına sıkıca sarılıp “Bir şeyin var mı hayatım?” diye sordu. Selim hala nefes nefeseyken başını sallayarak “İyim karım merak etme.” Dedi. Selim’in iyi olduğundan emin olduğumuzda sonunda Ozan ile Barlas’ta eve teşrif edebilmişti. Selim onlara ters ters bakarken Ozan gülerek “İddiayı ben kazandım sanki he ne dersin?” diye sordu. Eylül kaşlarını çatarak ona bakarken “Adam ölüyordu sen iddia diyorsun Ozan!” Ozan Eylül’e göz devirirken Selim’in kendine gelmesiyle ayağa kalkıp Ozan’ın yakasına yapışarak “Ulan gerizekalı bana inek dedin boğa çıktı az daha götüme giriyor boynuzları göt herif!” dediğinde bu isyana gülmeye başladık. Selim bize ters ters bakarken bizde gülüşümüzü bastırıp Ozan’a döndük. Ozan gülümseyerek “İnekle boğanın farkını bilirsin zannettim oğlum nereden bileyim ben bilmediğini?” dedi. Selim yakasını daha çok sıkarken “Ulan gerizekalı merada mı büyüdüm ben ömrü hayatımda inek mi gördüm piç?” dediğinde içimde ki gülme tufanı daha da büyüyordu. Ninem araya girip Ozan’ın götüne değnekle vurarak “Ula cöt lalesi uşağu ne diye boğanun önüne ataysın?” diye bağırırken Ozan hem yakasını hem de götünü kurtarmaya çalışıyordu. Ozan her aldığı darbede daha da bağırırken kendimi daha fazla tutamadan kahkaha atmaya başladım. Herkesin ilgi odağı değişirken Barlas beni dürterek “Yiyeceksin güzel götüne değneği sus bence!” yeniden susmaya çalıştım. Ninem azarına kaldığı yerden devam edip söylene söylene eve girdiğinde Milan Selim’e yaklaşarak “Bak koçum memesi olan inek süt veriyor çünkü doğası gereği öteside boğa. Memelere odaklanırsan anlarsın!” dediğinde hınzırca gülmeye başladı. Onlar hala birbirlerini yemeye devam ederken çalan telefonla onlardan uzaklaşıp telefonu açtım. Telefonun öteki ucunda ki Fernando boğazını temizleyerek “Sevkiyat tamam ama başka bir sorunumuz var!” O görmese bile gözlerimi kısarak “Ne gibi bir sorun bir şey mi oldu?” Fernando sıkıntıyla nefes verirken “Benim gemi geriye dönerken patlamış büyük bir ihtimal malları yüklerken biri düzeneği kurmuş. Seni öldüremeyen biri gözünü bana dikmiş belli!” Fernando’nun dediğiyle başımı sallayarak “Ya da senin ile beni düşman etmeye çalışan birileri var?” dediğimde onaylayan mırıltılar duydum. Nefesim daralırken “Düşmanlarımız ortak belli ama düşmanımız kim orası muallak…” diyerek derin bir nefes alarak “Artık beraber hareket etmemiz lazım Fernando bir süre düşmanlığı bir kenara bırakmalıyız kısa bir süreliğine!” dedim. Fernando onaylar bir ses çıkarırken “Sen yayla da olabildiğince uzun vakit geçirmeye çalış benim de burada işim uzun sürecek. İstanbul’da buluşup konuşuruz telefonda konuşmaya gerek yok!” diyerek telefonu kapattı. Telefonu cebime koyup arkamı döndüğümde Barlas sinirle bana bakarak “Kiminle konuşuyorsun?” diye sordu. Kollarımı önümde bağlayarak “Neden cevabını bildiğin soruları bana soruyorsun?” diye sordum. Barlas sinirle nefesini dışarıya vererek “Biz seni bu adamdan uzak tutmaya çalıştıkça adam burnumuzun dibinde bitiyor ve sen bir şey yapmıyorsun!” dedi. Barlas’ın öfkesini anlamaya çalışırken “Milan’ın size bahçede anlattıklarını az çok tahmin edebiliyorum ama olaylar daha farklı bence bu yüzden o adamı birçok kez dibimizde görmek zorundayız.” Dedim. Barlas sinirden kızaran gözler ile bana bakarken “Bak Tamay sırf benim işlerime karışmıyorsun diye bir şey diyemiyorum sana ama en ufak bir sorunda ortalığı yakar yıkarım altında sen kalırsın haberin olsun!” diyerek arkasını dönüp gitti. Barlas’ın bu halleri artık bana bağışıklık kazandırırken söylediklerini sallamadım bile. Her seferinde aynı şeyleri söylüyor lafa gelince babayiğit icraata gelince hokus pokus. Omuzlarımı silkip diğerlerinin yanına gittiğimde Barlas’ın yüzü asılmışken kimse nedenini sorgulamadan akışına bırakmış gibiydi. Ninemin kapısından biraz daha sohbet muhabbet ederken aşağıdan gelen sesle balkondan aşağıya baktığımda Temel amcamı görmemle gülmeye başladım. Temel amca bana umutsuz bir şekilde bakarken “Ula sen hala gitmedun mi?” dediğinde kıkırdayarak “Hani ben buradayken gelmeyecektin ne değişti?” diye sordum. Temel amcanın eşi ve çocukları merdivenlerden çıkarken Temel amcada arkalarından gelerek “Sağa mi soracum anamun evune gelurken yer cücesi?” dediğinde “Sen dedin sen gidene kadar gelmem oraya diye!” dedim. Temel amca elindeki poşetleri yere koyarken “Gelesum geldi sağa ne yav?” diye köpürdüğümde kıkırdamaya başladım. Temel amca yanına gitmem için bana işaret ederken hızla yanına gidip beline sarıldım. O da bana sarılarak “Eşşeğun sipasi!” dediğinde kıkırdayarak “Babam duymasın amca benden söylemesi.” Dediğimde beni uzaklaştırarak “Emiceni ispiyonlamıyacasun değul mi? Çekemem bubanun çenesuni!” dedi. Ona göz kırparak “Benden sır çıkmaz aramızda” diyerek arkamdakileri göstererek “Görgü şahidin bol onlar öterse bir şey yapamam!” diyerek topu bizimkilere attım. Amcam onlara gözünü kısarak bakıp bana dönerek “Kim ula habunlar? Ha arkadaki serseriyle yanunaki kel aynağu tanudum da ötekileri çikaramadum!” dediğinde Ozan ile Milan’ın keyfi kaçtı. Hevesle amcama dönüp parmağımı uzatarak “Ozan’ın yanındaki Eylül kız arkadaşı ayrıca Milan’ın kız kardeşi” diyerek diğerlerini işaret ederek “Şu hamiş Sahra, Ateş’in kızı onun yanındaki eşi Selim” diyerek son olarak “Bu da Barlas benim eşim.” Diyerek herkesi tanıttım. Amcam kafasını sallarken “Hiçbir sikum anlamadum ama zamanla anlarum!” diyerek boş vererek hepsinin elini sıkarak kendini tanıttı. Sıra Milan’a geldiğinde “O bubana de benum emaneti göndersun artuk iyice canumu sikmaya başladu!” dediğinde Milan başını sallayarak “Emanet hazırda senin yolun Rusya’ya düşmüyor Temel Amca!” dedi. Temel amcam sedire oturduğunda bizde eşi ve çocuklarıyla tanıştık. Milan bir bana birde Temel amcaya bakarken dayanmayarak “Bizim iş ne oldu abi?” diye sorduğunda amcam başını sallayarak “Gemiyi değiştirmeselerdi patlayıp gideceklerdi!” dedi. Milan amcama şaşkın bir şekilde baktığında ben gemiye şaşırdığını zannederken “Abi sen düzgün konuşabiliyormuşsun!” dedi. Hepimiz Milan’a gülerken amcam sırıtarak “Ben İstanbul beyefendisiyim oğlum ne zannettin.” Dediğinde buna hiçbirimiz inanmamıştık. Nenem evden çıkıp amcama dönerek “Pok İstanbul şeyusun halis mulis Karadenuzlusun eşşeğun oğli!” diyerek azar çekmeye başladı. Amcam gülerek nineme baktığında “Hangi eşşeğun?” diye sordu. Ninem bunu beklememiş olacak ki “Buban olacak o eşşeğun!” diyerek yükseldi. Amcam keyif alan mırıltılar çıkarırken “Ölü adamun arkasundan konuşmayasun cünahtur!” dediğinde ninem ağzında bir şeyler geveleyip yengemin yanına oturdu. Biz ailecek keyifli bir şekilde sohbet muhabbet ederken bir kez daha kim ve nereye ait olduğumu anlamıştım. Bu aile benimdi bana aitti. Bu ailenin bir parçasıydım ve artık bunu kimse inkar etmiyordu. Keyfim yerine gelirken neşeli muhabbete bende eşlik ederek ortamı şenlendirmeye çalıştım. Amcam sürekli Ozan ve Milan’a takılırken Selim ile Barlas’ı es geçmiyordu. Amcam dayanamayıp Barlas’ın omzunu sıkarak “Habu bizum deluyu nerden buldun da aldun?” diye sorduğunda Barlas hafif bir şekilde gülerek “O mu beni buldu ben mi onu buldum orası biraz karışık amca?” dediğinde bende sırıttım. Amca aldığı cevaptan tatmin olurken nineme dönerek “Hadi ana cözün aydun bütün uşaklarun yanina geliy.” Dediğinde ninem heyecanlanarak “Ne zaman celiyler?” diye bir soru sordu. Amcam gülerek “Yarun haburda olurlar heralde.” Dediğinde Ozan ile aynı anda “Babamlar?” diye sorduğumuzda amcam kafasını sallayarak “Kambersuz düğün olir mi?” dediğinde keyfim daha da artmıştı. Selim heyecan yaparak “Pera’yı da baya özlemiştim iyi oldu.” Dediğinde amcam kaşlarını çatarak “Sadece abum celiy uşağun sinavlaru varimuş yengemle kiz gelmiyecemuş.” Dediğinde hepimiz üzülmüştük. Ninemin de yüzü düşerken “Kizu getirmiyse celmesun haburalara boşuna!” dediğinde amcam göz devirerek “Kişun çelecekler da niye haböyle ediysin!” diye yükseldi. Ninem amca değişik bir şekilde bakarken “Sen acukmuşsun bellidur sesin çok çıkay!” diyerek ayağa kalkıp içeriye girdi. Yengemde onun arkasından kalktığında bizde el mahkum kalkarak mutfağa girdik. Herkes bir işin ucundan tutarken ninem hem bizi azarlayıp hem de balıkları kızartıyor arada da yaptığımız işi beğenmeyerek değnekle bize vuruyordu. Hepimiz sonunda işleri bitirip masayı kurduğumuzda güneş batmış yerine ay çıkmıştı. Dışarısı serinlerken beyler eve gidip üzerimize giymemiz için kalın bir şeyler getirdiğin de Barlas bana yanaşıp “Eveyken ne demiştin sen?” diye sordu. Barlas’ın sorusuna gülerek “Yaylanın güneşi yakar, soğuğu dondurur adamı.” Dediğimde Barlas başını olumsuz bir şekilde sallayarak “Evde değişin gibi de bakayım!” dedi. Herkes bize bakarken “Yaylanun güneşu yakar, soğuğu dondurur adami!” dediğim. Amcam yüzünü buruştururken “Yoo habuna hiç olmadu üstüne oturmadu sanki!” dediğinde herkes amcamı onaylayarak başlarını salladılar. Ben onlara göz devirirken Barlas’ın getirdiği sweatı giyerek “Siz ne anlarsunuz benum dilumden!” dediğimde herkes şaşkınca bağırmaya başladı. Omuzlarım dikleşirken “Ne oldi aslan parçasu ben haburda büyümesem de haburalarun uşağuyum!” diyerek Barlas’a göz kırptım. Amcam beni alkışlarken “İşte benum kizum aferun kiz sağa.” Dediğinde gülüşüm büyüdü. Ninem daha fazla dayanamadan “Kesun ula şamatayu acuktuk da oturum bakayum!” dediğinde hızla yerimize oturup yemeğimizi yemeye başladık. Yemekler yenmiş masa toplanmışken semaveri yakarak çayın demlenmesini beklemeye başladık. Milan midesini tutup kalkarken “Siz çayınızı için bende azıcık şuralarda dolanıp midemi rahatlatayım.” Diyerek gitti. Onun gidişiyle bizim muhabbet derinleşti semaver bitti ve saat fazlasıyla geç olmuştu. Gözüm yolda kalmışken kimseye bir şey belli ettirmemeye çalışıp ortama ayak uydurdum. Saat iyice gecikirken hepimiz eve gittiğimizde vakit kaybetmeden odalarımıza dağıldık. Barlas’ın uykusu geldiği için direk uyurken bende salonda Milan’ı beklemeye başladım. Saat gece yarısını geçerken kapının hafif bir şekilde çalmasıyla kapıyı açmaya gittim. Derin oh çekil kapıyı açtığımda karşımda gördüğüm manzara ile ağzım açık kalırken Milan bana sırıtarak bakıyordu. Ben şok etkisiyle başımı sağa sola sallarken o bu rahatlıkla omzunu silkerek gülmeye devam ediyordu. O güldükçe benim sinirler tavan yaparken kapı iyice açık içeriye girmelerini sağladım. Yarın ola hayrola diyerek salona girdiğimizde yarının daha beter olacağını çok iyi biliyordum. Beladan uzak durdukça bela bize koşma geliyordu ki galiba Barlas bu konuda fazlasıyla haklıydı…
BÖLÜM SONU...
Yeni bölümle sizinle tekrardan buluşmak beni çok mutlu etti.
Umarım zevkle okuduğunuz bir bölüm olmuştur.
Beğendiyseniz yıldız atmayı, yorum yapmayı ve düşüncelerinizi benimle paylaşmayı unutmayın. |
0% |