@zehranurr
|
İnsanı en çok yaralayan şey değil midir güvendiği insanın arkasından işler karıştırması. Güvenim sarsılmıştı çoktan ki kimseye güvenmezdim ben. Kimseye güvenmediğim kadar güvendiğim kız beni düşmanımın eli bırakmıştı. Her şeyi unuturdum ama bana yapılanı asla ve Helin bunların hepsinin hesabını misliyle verecekti. Ayın içeriye vurduğu sönük ışığıyla bakıştığım kara gözler içimi titretirken nefesi nefesime karışıyordu. Ellerim titremeye başlarken avuç içlerim terlemişti. Kalbim mi? Onu hissetmiyorum bile. Eli hareketlenirken ne olacağını kestiremediğim için gözlerimi kapatıp kendimi iyice konsola yasladım. Eli alnımdaki sargıya değerken "Telefonda atıp tutmak ne bilim yüzüme kapatmalar falan ne kolaymış değil mi?" derken parmağını sargının etrafında döndürüyordu. Dilim tutuldu karşımdaki adama bir şey diyemez olmuştum. Parmağı dikişlerime bastı yaparken yüzümü buruşturdum. Mavilerim onun karalarına karışırken gözlerinde ki öfkeyi çok net görüyordum. Benden ses çıkmadıkça parmağı daha da baskı yapıyordu o baskı yaparken canım biraz daha da yanıyordu. Sustum... Canım acırken yine sustum ama istediğim için değil yaşadığım anın etkisi yüzünden sustum. Gözlerim hala adamın gözlerindeyken yavaş yavaş kendime gelmeye başladım. Önce derin bir nefes aldım daha sonra o acı sahne yaşandı. Bacağımı Barlas'ın münasip yerine geçirirken onu geri ittim keyifle acı içerisinde kıvranışlarını izlerken sırıtmıştım. O yerde acıyla kıvranırken bende zar zor gördüğüm sandalyeyi alıp tam karşısına oturarak alnımdan akan kanı sildim. Zevkle onu izlerken "Önümde eğilmene gerek yoktu Barlascım! Telefonda bunu yapamıyordum içimde kalmıştı. Acı çekmen bana zevk verdi doğrusu!" derken alayla kıkırdadım. Barlas zar zor kendini düzeltirken bana öfkeyle bakıyordu. Kesik kesik çıkan sesiyle "Benimde zevkle izleyeceğim şeyler olacak Tamay, mesela çaresizliğin!" derken bende kafamı sallayarak alkış yapmıştım. Ona doğru eğilerek "Beni yıkamazsın Barlas ki yıkılsam da fark etmez ben çok düştüm kalktım sorun olmaz çünkü beni nerden yıkarsan oradan güçleneceğim! Başına bela almak istemezsin değil mi? " diye sordum alayla. Barlas'ın acı kahkahasını dinlerken içimdeki sinir harlanmıştı çünkü bu gülüş büyük savaşın başlangıcıydı kan akmayacaktı elbet ama çok can yanacaktı belliydi. Barlas'ın öfke dolu gözleri tekrar mavilerimi bulurken "Öyle şeyler yaşayacaksın ki keşke yıkılsaydım da tekrar kalkmasaydım diyeceksin! Sana geçmişini, bugününü hatta geleceğini yaşatacağım sabret!" diye tıslarken kafam dikti ve korkmuyordum. Barlas'a meydan okurcasına ayağa kalktım "İşte meydan işte ben! Korkmak insanı ölüme götürür Barlas!" derken yanından geçtim. Yerde hala acıyla kıvranan adama son kez baktım, son kez baktı ve son kez bakıştık. Korkuyla girdiğim kapıdan bu sefer kendimden emin bazı şeylerle yüzleşerek çıktım. Arabaya doğru yürürken telefonuma bir mesaj geldi 'Yapmak zorundaydım, özür dilerim.' mesaj Helin'dendi. Onunla hesabım daha kapanmadı bu olayı hazmettikten sonra sıra ona gelecekti. Her seferinde bana söylenen 'Her şeyin bir vakti var' sözü bu sefer Helin için geçerliydi. Her şeyi geride bırakıp arabama binip kontağı çalıştırdım geldiğim eve son kez bakıp gaza bastım. Yol yağ gibi kayarken kafam çorba gibiydi şirketteki köstebek, Helin'in değişimi şimdide Barlas çıktı ortaya hangisinin üstünü kapatmaya çalışsam boka sarıyordu. Ben bunları düşünürken bir hastanenin önünde durup arabadan indim. Alnımdaki dikişleri göstermek için içeri girdiğimde yanıma nöbetçi doktor geldi. Beni sedyeye yatırırken alnımdaki sargıyı çıkardı. Dikişleri incelerken "Dikişlerin patlamış bu yüzden yeniden dikiş atılması gerekiyor." Dedi elindekileri bırakırken. Doktor dikişleri temizlerken bende gözlerimi kapayıp kendi iç sesimi dinlemeye başladım. 1,5 saatin sonunda evime gelmiş üzerimi değiştirip koltuğa yığılmıştım. Gözlerimi tavana dikip bir haftanın nasıl geçeceğini planladım. Son bir hafta, Helin'in hayatımda olduğu son bir haftaydı sonra ne cehenneme giderse gitsin! Bu durumun işime engel olmasına izin vermemeliydim toparlanıp kendime geldim ki gelmekte zorundaydım. Ayağa kalkıp bilgisayarımı elime alıp masaya geçerken bir yandan da ekibime mesaj atıp toplantı yapacağımı yazıp göndermiştim. Herkes hali hazır toplantıdayken projelerin nasıl ilerlediğini nerelerin değişmesi gerektiğini konuşmuştuk. Ben hariç her şey yolundaydı ve bütün ekip her zaman olduğu gibi titizlikle işini yapıyordu. Uzun bir toplantının ardından yarın şirkette görüşmek üzere toplantıyı sonlandırdık. Yatmak için üzerime değiştirip yumuşacık yatağa diken üzerinde yattım zaten yorgun olan gözlerim bana bile direnemeden uykuya geçmişti bile. -1 Hafta Sonra- O olayın üzerinden tam bir hafta geçti ot gibi yaşadığım hiçbir şeyden zevk almadığım koca bir hafta. Çoktan işten çıkmış eve gelip üzerimi değiştirmiştim. O günden sonra Barlas'la hiçbir şekilde iletişime geçmemiş Helin'in telefonlarına bakmamıştım. Akşam yemeğini hazırlayıp masayı kurduğum sırada kapıdan anahtar sesi geldi. Kapı tarafına hiç bakmadan masaya oturup yemeğimi yemeğe başladım. Salona önce Helin girdi aile tatiline Bora'yı da götürmüş olmalı ki ardında da Bora girdi. Helin bir şey demeden bana bakarken Bora çoktan oturmuştu. Helin'e bakmadan "Otursana neden bana böyle bakıyorsun?" diye sorduğumda omzunu silkti titreyen sesiyle "Böyle mi olacak bundan sonra Tamay?" diye sorduğunda bir şey demedim. Yemeği bırakıp tabağı iterken Helin'e baktım "Ne olmasını istersin?" diye sordum şirince. Helin'in gözleri ışıldarken "Eski biz olabiliriz dimi Tamay?" diye sordu masumca. Helin ya salaktı ya da rol yapıyordu ki her türlü ikinci seçeneği tercih ederdim. Ben öfkeyle gülerken yüzündeki gülümsemesi soldu "Dalga geçiyorsun dimi Helin?" diye sordum bir hışımla. Ben sakinliğimi korumaya çalışırken Helin bana hiç yardımcı olmuyordu. Helin'in 'hayır' manasıyla salladığı kafasıyla sakinliği bir kenara bıraktım içimde kopan fırtınanın haddi hesabı yoktu. Parmağımla kapıyı göstererek "Odana git bütün eşyalarını topla sonra bu evden defol git Helin!" dedim tıslarcasına. Gözlerini kocaman açmış alık alık bana bakarken "Burası benimde evim Tamay nereye gideyim bu saatte?" diye sordu dolu gözlerle. Halini umursamadan sandalyede geriye yaslandım "Umurumda değil ister annenin evine git istersen dibinden ayırmadığın sevgilinin evine git yeter ki gözüm görmesin seni!" dedim. Helin'e artık güvenemezdim kafamdan çok şey geçiyordu ama taslağı Barlas'a vermiş olması yer edinmişti onu çevremde barındıramazdım bu ve bunun gibi bir çok şeyi bilebilirdi. Helin hala bana bakarken gözünden bir damla düştü "Bu evin her köşesinde benimde emeğim var burası sadece sana ait değil Tamay!" dedi öfkeyle. Su içmek için elime aldığım bardağı tekrar yerine koyarken "Kira sözleşmesinden tut suyuna kadar benim imzam varken konuşman fazla komik!" dedim alayla. Helin'in davranışlarını izleyip devam ettim "Ne bekliyordun Helin arkamdan neler çevireceğini düşünerek yaşayacağımı falan mı? Kalmasın Helin, bu evde çöpün bile kalmasın!" dedim tabakları toplarken. Helin sinirle orta sehpanın üzerindeki vazoyu duvara fırlattı "Doğru ya, senin kendine göre doğruların vardı, sen en ufak yanlışta herkesi gözün kapalı silerdin dimi! Salak kafam nasıl unuttum?" derken fazla sinirliydi. Kafamı sallarken Helin'in gözlerine bakıyordum çok geçmeden devam etti "Senin de unuttuğun bir şeyler yok mu Tamay? Mesela reşit olduğunda elinde hiçbir şeyin yokken birden Amerika'ya gitmen, geri döndüğünde tamamen farklı bir kimlikle geri gelmiş olman, sahi kaç sene kaldın orada?" diye sordu değişik bir tavırla. Tam ağzımı açacakken devam etti "Sen dur ben söyleyeyim 5 sene belki daha fazla, bana gönderdiğin yüklü miktardaki paraları söylemiyorum bile. Söylesene bir üniversite öğrencisi için fazla değil mi?" derken sinir bütün hücrelerini ele geçirmiş gibiydi. Helin'in olduğu tarafa ilerledim bir hışımla susması gerekiyordu artık. Tam Helin'in önünde dururken uzun uzun gözlerine baktım çok geçmeden tokat attım ona. Yüzü yana düşerken "Sus artık! Geçmişimi kurcalamak sana mı kaldı?" dedim her kelimenin üzerine basa basa. Helin tokat attığım yeri tutarak bana döndü "Sen göründüğün gibi masum değildin Tamay hiçbir zamanda olmayacaksın neler yaptığını da biliyorum yurt dışında kim için çalıştığını da!" dediğinde hışımla odasına yöneldi. Bora şaşkınlıkla bizi izlerken kalkıp Helin'in yanına gitti. Yok saymaya çalıştığım geçmişim her seferinde gün yüzüne çıkıyordu ve ben hiçbir şey yapamıyordum elim kolum bağlıydı resmen. Tokat attığım elime bakarken sert bir tokat olduğunu yeni yeni idrak ettim, avucumun içi kıpkırmızı olmuştu çünkü. Koltuğa otururken neler olabileceğini düşündüm sonra gülerek "Helin en fazla ne yapabilir ki?" dedim kendi kendime ama aklıma 'en büyük arkadaştan en büyük düşman olur' sözü geldi. Gülmem aniden solarken ciddileşmeye başladım, Helin saf gibi görünebilirdi ama insanları vuracağı yeri çok iyi bilirdi bu yüzden dikkatli olmalıydım. Derin bir nefes alıp kafamı geriye yaslarken Helin'in kapısı açıldı almış olduğum nefesi sıkıntıyla verirken kafamı kaldırdım önce elindeki valizle Bora göründü dış kapıyı açıp ayakkabılarını giyerken arkasından elinde ufak tefek eşyalarla Helin göründü. Ben sakince onlara bakarken Helin öfkeyle "Bunların bir bedeli olacak elbet Tamay!" dedi dişlerini sıkarken. Helin bir şey dememe izin vermeden kapıya ulaşmış, ayakkabıları giymiş ve sertçe kapıyı kapatmıştı. Dolu gözlerle çocukluğumun gidişini izledim pişman değildim ama canım acımıştı. Masumluğumuzu korumak için elimden geleni yapmıştım ama olmamıştı sonra bir kez daha anladım İzmir'e gelmenin hata olduğunu. Nefesim daralırken zorlukla tuttuğum gözyaşlarımın yanaklarımdan süzülmesine izin verdiğim. Her zaman ki gibi yine tek kalmıştım ve bunu öncekiler gibi ben istemiştim. Kafamı kaldırıp nefesimi düzenlemeye çalışırken birden gülmeye başladım. Kısık gülüşlerim kahkahaya dönerken oturduğum yerden kalkıp aynanın karşısına geçtim. Aynada çehremi süzerken gözyaşlarımı silerek "Arkandan iş çevirenler arkanda kalır Tamay topla kendini!" dedim kendi kendime. Ben güçlü bir kadındım tek kalmaya, yalnızlığa alışmıştım bu tür durumlarda neler yapacağımı çok biliyordum elbet. Aynadan son kez öfkeye bürünmüş gözlerime baktım oradan ayrılıp odama gittim. Dolabımı açıp içinden Helin ile anılarımızın olduğu eşya kutusunu çıkardım. Önce hepsine özenle baktım daha sonra banyoya girdim duşa kabini açıp kutuyu içine koydum. Gözlerimi kapatarak derin bir nefes aldım önceden cebime koyduğum çakmağı çıkardım ve kutunun içindeki kağıt parçasını elime alıp ateşe verdim. Yanan kağıdı kutunun içine atıp diğerlerinin de alev almasını bekledim çok geçmeden diğerleri de alevlere teslim olurken yanan kutuya gülerek baktım. Helin'in dediği gibi ben insanları çok çabuk hayatımdan çıkarabilirdim hem de hiç düşünmeden bunu da kendime kanıtlamış oldum. Son alev parçası sönerken geriye kalan küllerin gitmesi için suyu açtım. Küller yavaş yavaş kaybolurken suyu daha çok açarak işi hızlandırdım. Giden küllere el sallarken kıkırdayarak bu manyaklığım kime çekmiş acaba diye düşünmeye başladım. Duşa kabini temizleyerek banyodan çıktım masanın üzerindeki dosyaları alıp odadan da çıktım. Tekrar salona döndüğümde gözüme masanın üzerindeki tabaklar çarptı tabakları kaldırmak için masaya yöneldim. Elimdeki dosyaları özenle masaya koyup tabakları aldım ve mutfağa gidip tabakları makineye koydum. Tekrar salona dönüp masaya oturacakken kapı çaldı masayı es geçip kapıya yöneldim bu saatte kim olabilir ki? Bıkkınca kapıyı açtığımda sırıtarak bana bakan Selim'le karşılaştım. Ağzım açık Selim'e bakarken elindeki poşeti bana uzattı, poşeti elinden alırken vakit kaybetmeden ayakkabılarını çıkarıp içeriye girdi. Ben hala şaşkın şaşkın arkasından bakarken tekrar yanıma gelip kapıyı kapattı. Üzerimdeki şaşkınlığı atarken Selim'in arkasından salona girdim. Selim koltuğa otururken elimdeki poşeti masaya koyup ona döndüm "Hayırdır bu saatte ne işin var burada?" diye sordum. Kolundaki saate bakarken "Saat daha 21.00 tavuk değilsen bu saatte uyumazsın diye düşündüm. Hem evde de canım sıkıldı benimde aklıma sen geldin." Dedi gülerek. Yüzüme gülümseme yayılırken aniden ciddileştim koltuğa otururken "Nerede o hanzo niye onun yanına gitmedin?" diye sordum meraka karışan kızgınlıkla. Selim'in gülmesi şiddetlenirken "Sen git tabak falan getir hepsini konuşacağız." Derken gülmeye devam ediyordu. Gülerek ayağa kalkıp mutfağa yöneldim dolaptan tabakları bardakları alıp eski konumuma geri döndüm. Selim aldıklarını açarken bende tabağa koyuyordum son olarak kolaları bardaklara boşaltırken Selim ellerini yıkamak için banyoya girdi. Selim geri geldiğinde "Evde tek kalmıyorsun herhalde?" diye sordu. Kafamı hayır anlamında sallarken "Sen gelmeden yaklaşık bir saat önce kapının önüne koydum onu!" dedim kollarımı önümde sinirle bağlarken. Selim konuyu uzatmadan sadece kafasını salladı daha sonra heyecanla bana dönüp tabaktaki cipsten alıp ağzına attı. Sinsice bana gülerek "Naptın kız sen öyle?" giye sordu gülümsemesi yavaş yavaş hızlanmıştı. Bende gülerken "Ayol napmışım?" diye sordum büyük bir ihtimal o geceyi soruyordu ve bende tecahülü arif yaparak bilmiyormuş gibi yapmıştım. Selim kahkahalarla gülerken kendini zar zor durdurup "Bana oyun yapma Tamaycım senin yüzünden adam üç gün ağrı geçti." Derken bende omzumu silkmiştim. Gülmemek için kendimi sıkarken daha fazla dayanamadan "Beter olsun dağ ayısı." Dedim kıkırdayarak. Kurduğum cümleyle Selim içtiği kolayı etrafa püskürtmüştü ben alık alık Selim'e bakarken o kendini yere atmış karnını tutarak kahkaha atıyordu o haline dayanamamış bende gülmeye başlamıştım. Gece yarısına kadar hem gülüyor hem de Barlas'ın dedikodusunu yapmıştık. Gözlerim uykusuzluktan kızarırken Selim'de eve gitmek için ayaklandı. Kapıya geldiğimizde Selim ayakkabılarını giyme için eğilirken "Bunu tekrarlamalıyız Tamaycım bu kesmedi beni." Dedi. Ayakkabılarını giyip bana döndüğünde kafamı tamam anlamında sallayıp "İyi geceler." Diyerek elimdeki çöpü eline tutuşturdum gülerek. Selim bir bana bir de elindeki çöpe baktı sabır dilenirken asansöre yürümeye başladı "İyi geceler cadı kendine iyi bak." Dedi gülerek ilk defa bana Tamaycım değil de cadı demesine şaşırsam da kendimi sırıtırken buldum O asansöre binerken arkasından el salladım O bana el sallarken asansörün kapısı kapandı. Kapıyı kapatıp salona girdim hızla salonu temizlerken koltuktaki kola lekelerini sonraya bıraktım zaten çöpü de Selim'e vermiştim. Elimdeki son tabağı bulaşık makinesine koyarak kapağını kapattım. Esneyerek mutfaktan çıkıp hızla odama girdim üzerimdekilerden kurtulup pijamalarımı giyerek yatağa girdim. Uyumaya dünden razı olan gözlerim kendiliğinden kapandı vicdanım rahat bir şekilde deliksiz bir uyku beni bekliyordu. Sabah telefonumun çalmasıyla uyandım arayan kişiye baktığımda İmre olduğunu gördüm sabahın köründe neden aramış olabilir diye düşünürken uykulu sesimle "Alo?" dedim. İmre ufak çaplı bir sessizlik yaşarken "Tamay Hanım siz hala uyuyor musunuz?" diye şaşkınca sorduğunda o görmese bile kafamı sallamış "Evet!" yanıtını verdim anlamayarak. Başımın ucundaki saate gözüm takılırken saat çoktan öğleyi geçmişti. Kendimi yataktan atarken İmre "Baran Bey sabahtan beri sizi bekliyor sinirlenmeye başladı." Derken ben çoktan dolabımın karşısına geçip kıyafetlerimi hazırlamaya başlamıştım. İmre'ye "Baran geçsin ben arkasından geliyorum." Diyerek hızla telefonu kapadım. Banyoya girerek yüzümü soğuk suyla yıkayarak kendime gelmeye çalıştım dişlerimi fırçalayıp hızla banyodan çıktım. Yatağın üzerine fırlattığım siyah bol paçalı pantolonumu ve ince ipli beyaz badymi elime alıp giyinmeye başladım. O kadar hızlı hareket ediyordum ki hızıma ben bile yetişememiştim son olarak saçlarımı dağınık topuz yaparak çantamı elime aldım artık hazırdım ve çıkabilirdim. Kapıyı açarak ayakkabılarımı giyindiğim sırada yan dairemde oturan teyzenin asansörü çağırdığını gördüm. Ayakkabılarımı giyip hızla kapıyı kapattım ve asansöre yetişmek için hızlı adımlar attım. Asansöre binerken teyzeye gülümseyerek teşekkür ettim. Asansör otoparka inerken Baran'a mesaj atarak bana kahve almasını rica ettim. Asansörden inip arabaya binerken Baran'dan mesaj gelmişti. Mesajı okurken gülmeye başladım. Baran: Yine kahvaltı yapmadın ve kahveyle geçiştireceksin değil mi? Ben: Ya tamam söz işleri bitirince yemekler benden :) Baran: Dediğin gibi olsun her zamankinde değil mi? Ben: Eveet. Baran: İyi tamam ama hızlı gelicem diye acele etme dikkatli sür arabayı. Ben: Tamamdır. Baran'ın mesajına yanıt verdikten sonra telefonu kapatıp arabayı çalıştırdım ve otoparktan çıktım. Baran'la bir haftadır resmen abi kardeş gibi olmuştuk Begüm ve Sahra'ya nasıl davranıyorsa bana da öyle davranıyordu. Bunu yaparken beni kırmadan dökmeden yapıyordu hep merak ettiğim o abi sevgisini Baran sayesinde tatmıştım. Beni benimsemişlerdi ve benim çok hoşuma gitmişti Hivda Hanım arada benim sevdiğim keklerden yapıp bana gönderiyordu ve hep beraber oturup kek yiyorduk. Bir gün biri bana bu anları yaşayacaksın deseler gülerdim herhalde. Gideceğim yere vardığımda Baran'ın arabaya yaslanıp beni beklediğini gördüm. Arabayı park edip çantamı alarak arabadan indim. Baran'a doğru yürürken arabanın kapısını açıp içinden bir şey almak için eğilmişti. Yanına gittiğimde bir elinde kahve diğer elinde sandviç bana döndü elindekileri bana uzatırken yüzümde kocaman bir gülümseme oluşmuştu. Elindekileri alırken tekrar teşekkür ettim sandviçim paketini açtığımda en sevdiğim sandviçi aldığını gördüm beğeniyle kafamı iki yana sallarken O da gülmeye başladı. Ben sandviçten ısırık alırken yürümeye başladık Baran "Ee ne ısmarlıyorsun bana?" diye sorarken bende ağzımdakini yutup "Ne istersin?" diye sordum. Düşünüyormuş gibi yaparken sakallarını kaşımaya başladı "İskendere ne dersin?" diye sorduğunda kafamı sallayarak "Olur olur yeriz yeriz." Dedim Baran'la gülerek. Baran'la inşaatı gezerken bir yandan da hala sandviçimi yemeye çalışıyordum daha fazla yiyemeyeceğimi anladım. Çok şişmiştim tam paketi kapatırken Baran elimdeki sandviçi yemeye başladı bana bakmadan "Sahra ile Begüm'de bitiremez senin de bitirmeni beklemiyordum zaten." Dedi sandviçi tekrar ısırırken. Benim yarım saatte yemeye çalıştığım yeri Baran kısa bir sürede bitirmiş elindeki kağıdı da çöpe atmıştı. Kahvenin yarısını Baran'a içirirken ben not almaya başlamıştım bile. Baran'a dönüp "Acaba diğer şirket kim? Araştırdım ama adamlar sır gibi saklıyor resmen!" dedim merakla Baran omzunu silkerken "Kim olduğunu bende merak ediyorum ama içimdeki ses Barlas olduğunu söylüyor." Dedi ciddiyetle. Baran'a dönerek "Sende taktın şu adama!" sitemkar şekilde kurduğum cümle Baran'ın pek boşuna gitmemiş olacak ki dik dik bana bakmaya başladı. Onu umursamadan ilerlerken Baran birden kolumu tutarak beni durdurdu "Ben mi taktım o adama nerede iş yapsak orada bitiyor şimdi ben mi takmış oluyorum? Ayrıca sen hayırdır birden Barlas'ı korumaya falan başladın!" tek kaşını kaldırarak bana bakıyordu. Kolumu sakince elinden kurtarırken "Ben kimseyi korumuyorum Baran sadece sürekli kişisel meseleleri işine karıştırmandan rahatsız oluyorum o kadar! Hem gelmiş geçmiş bir mesele artık herkes kendi hayatına bakarken senin bu denli davranman normal değil!" dedim çünkü artık birinin Baran'la açık açık konuşması gerekiyordu evet haddim değildi ama artık çok sıkılmıştım. Baran kollarını önünde bağlarken çenesini sıkmıştı "Begüm'ün neler yaşadığını bilmiyorsun!" dedi ciddi bir şekilde. Sıkıntıyla nefesimi dışarı verirken "Bir ilişki iki kişi arasında yaşanır Begüm'ün çok üzülmesi bazı şeyleri değiştirmez. Ayrıca ayrılık kararı tek taraflı alınmaz Baran iki tarafında rızası olması gerekiyor. Hem sen neden ayrıldıklarını biliyor musun?" diye sorduğumda Baran'ın yüzü değişmişti. Biraz düşündükten sonra "Hayır, bilmiyorum ve beni de ilgilendirmez!" dediğinde ağzım açık Baran'a baktım. Neden ayrıldıklarını bile bilmediği kardeşinin eski nişanlısına kin gütmüştü resmen! Baran'a hayretler içinde "Yok artık nedenini bilmediğin şey için adama nefret kusuyorsun şu an normal mi?" diye sorduğumda omzunu silkti "Bilmeme gerek yok işin ucunda kardeşim çok üzüldü ayrıca şu adamı savunman sinirimi bozmaya başladı haberin olsun!" dedin de Baran'ın deli olduğunu düşünmeye başladım. Sabır çekerken dayanamadan "Sen iflah olmazsın Baran ne halin varsa gör, hayır lafta anlamıyorsun kafana göre ne doğruysa onu yapıyorsun!" diyerek bağırdım çünkü haklıydım. Baran beni hiç umursamamıştı resmen gözleri arkamda takılı kalırken gözü seğirmeye başladı. Nereye baktığını merak ettiğim için arkama dönmeye yeltenirken Baran beni durdurarak "Sakın!" dedi tek seferde. Çenesi kasılmış elleri yumruk olmaya başlamıştı. Gözünü o taraftan alırken sinirle bana baktı "Seninle burada bu konunun kavgasını yapmayacağım Tamay!" dişlerini sıkarak kurduğu cümleyle tekrar arkama odaklandı. Onu bu kadar sinirlendirecek kim olabilirdi ki? Gerçi Baran'ın bu dünyada dostundan çok düşmanı vardı hangisi acaba? Ben bunları düşünürken gözlerimi yere değdirdim Baran ise arkadakine öldürecekmiş gibi bakıyordu. Göz ucuyla arkamdakine bakarken elimdeki defter ve kalem yere düştü ağzım açık Baran'a bakarken "Yok artık!" dedim sessizce. Kaçtığım kabusum buradaydı ve Baran'ın da ondan hoşlanmadığı kesindi... Umarım zevkle okursunuz beğendiyseniz yıldız atmayı ve yorum yapmayı unutmayın. Sizleri kocama seviyorum... |
0% |