@zehratugral
|
10.Bölüm Sabah’ın ilk ışıkları odayı doldururken Harvard odada volta atıyordu, kafasındaki binlerce soru vardı. O gün Lenora’nın uçurumdan denize düşüp de sağ kurtulmasının imkanı yoktu, hem de hamile haliyle. Harvard bunun bir tuzak olduğunu düşündü, Harvard’ın önceki hayatını bilen birisi tarafından oynanan bir oyun olduğunu düşündü, belki de para istiyordu. Harvard bu mektubu gönderen kişi her kim ise ona istediği kadar para vermeye hazırdı.
Sonunda Harvard’ın kapısı tıklatıldığında volta atmayı bırakıp kapıya döndü. “Gel!” diye seslendi hemen. Aynı genç muhafız odaya girip saygıyla selam verdi, Harvard gibi onun da gözlerinin altları morarmıştı, sabaha kadar uyumadığı belliydi. “Buldun mu mektubu kimin gönderdiğini?” diye sordu Harvard umutla. “Evet efendim, gerçek adı Amaris Miller, Greenwich’te değil Redwich’te yaşıyor.” Harvard’ın kaşları havalandı. “Öyle mi? Ailesi hakkında bir şey bulabildin mi?” Muhafız onaylarcasına başını salladı, cebinden bir belge çıkarıp Kral Harvard’a uzattı.
“Bütün bilgileri burada efendim, Annesi Carol Miller adında bir kadın, ama Babası hakkında bir bilgi bulamadık. Üstelik kadın hiç evlenmemiş, Gayrimeşru çocuk olmalı.” Harvard kağıdı alıp bilgileri inceledi.
Ad Soyad: Amaris Miller Doğum tarihi: 15 Kasım 1812 Cinsiyet: Kadın Anne Adı: Carol Miller Baba Adı:
İkamet adresini görünce Harvard’ın gözleri genişledi, bu yıllar önce Lenora’yla kamp yapmaya gittiği ormanla aynıydı.
“Doğru kişi olduğuna emin misin?” Harvard titreyen bir sesle Muhafıza sordu, Muhafız başını salladı onaylarcasına. “Evet, Greenwich’te ve Redwich’te Amaris ismini taşıyan tek kişi bu efendim, doğrusu biraz garip bir isim...” "Tamam, çıkabilirsin.” Muhafız selam verip odadan ayrıldı. Harvard masasının başına oturdu, bu çocuk kendinden bile olsa duygularına yer vermeyecekti. Temiz bir kağıt alıp kuzeni Thomas’a bir mektup yazmaya başladı, iki Krallığın arası bozuk olsa da Harvard Redwich’te ikamet eden kimseye karışamazdı, bunu ancak kuzeni Thomas halledebilirdi, bunun için de biraz yalana başvurmaktan geri kalmadı. İngiltere’nin en büyük korkusu Cadılardı, hala insanlar Cadı diye yakılıyordu. Harvard’da tam olarak bu korkuyu kullanacaktı.
Sevgili Kral Thomas’a Kral Harvard’dan... Merhaba Sevgili Kral Thomas, umarım değerli vaktinizden bana ayırıp bu mektubumu okursunuz. Lakin sizi önemli bir konu için rahatsız etmekteyim. Biliyorsunuz ki hem Greenwich’e hem de Redwich’e sık sık Cadıların saldırısı olmaktadır. Bizim büyücülerimiz bizi bu saldırılardan çok rahat bir şekilde koruyabilse de sanırım bu sizin için geçerli değil. Büyücülerimiz Redwich’teki çok güçlü iki Cadının Redwich Krallığını devirmek adına çok güçlü çalışmalar yaptığını bana bildirdiler. İki Krallık arasında ne geçerse geçsin kuzen olduğumuza, aynı kandan ve aynı candan olduğumuza dayanarak bu duruma sessiz kalamazdım. Redwich çok büyük bir tehdit altındadır. Sizin de buna sessiz kalmayacağınızı düşünerekten bu iki Cadının ikamet ettiği adresi size bildiriyorum. Değerli vaktinizi bana ayırdığınız için teşekkür eder, iyi günler dilerim. Kral Harvard Petrick
Harvard mektubun sonuna ikamet adresini yazıp kağıdı dörde katladı, kağıdı dikkatlice zarfın içerisine yerleştirdi. Ardından masasınan kalkıp odadan çıktı, kapısının önünde nöbet tutan Muhafıza zarfı uzattı. “Bunu Redwich’in Kralı Thomas Petrick’e gönderin.” Muhafız bu emir karşısında biraz şaşırsa da zarfı aldı. İki Krallığın arasının iyi olmadığı biliyordu. “Emredersiniz efendim.” Muhafız selam verip mektubu postaya vermek için oradan ayrıldı. Harvard kendini daha rahatlamış hissederek çalışma odasına girdi.
Yıl:1797 Carol büyük meydanda durmuş bağlanmış, işkence edilmiş hallerini izliyordu, kalbalığın fısıldaşmalarını duyabiliyordu, etraf kalabalıklaşmaya başladıkça insanlar onu ezip geçiyordu, kocaman insanlar arasında 5 yaşındaki bir çocuk küçücük kalıyordu.
İnsan kalabalığı yüzünden Anne Babasını görememeye başlayınca insanların bacaklarının arasından ilerleyip en ön sıraya geçti. Açıkça olanlara anlam veremiyor Annesi ve Babasının neden burada bağlanmış olduğunu ve tüm insanların onları izlediğini anlamıyordu.
En ön sıraya geçtiğinde Annesi ve Babasını gördü, onlara seslendi ama onlar duymadılar, Muhafız iki adam ellerinde meşalelerle Annesi ve Babasına yaklaştı, başka bir Muhafız da bilmediği bir sıvıyı onların üzerine döküyordu. Muhafız sıvıyı dökmeyi bitirince bidonu yere attı ve onlardan uzaklaştı, ardından iki Muhafız ellerindeki meşaleleri Anne ve Babasının üzerine attığında alevler yükseldi, alevlerle beraber çığıklar da yükseldi, tanıdıktı bu sesler, Annesi ve Babasına aittti.
Carol’un gözünden yaşlar boşalıyor, öylece durmuş Ailesinin yakılmasını izliyordu, dili tutulmuştu, bağırmak istiyordu bağıramıyordu, hareket etmek istiyordu edemiyordu. Burada sıkışıp kalmış öylece ağlıyordu, ne bir şey yapabiliyor ne de kaçıp gidebiliyordu. Çığlıkları kulağını tırmalıyordu.
Bir çift el Carol’un gözünü kapatıp bu anı daha fazla görmesini engelledi ama sesleri hala kulağındaydı, Carol’un gözünü kapatan kişi eğilip Carol’u zahmetsizce kaldırdı, onu büyük meydandan uzaklaştırırken Carol son kez dönüp Annesine ve Babasına baktı ardından onu taşıyan kişinin omuzuna gömdü başını. O gün Carol’u oradan uzaklaştıran da ona bakıp büyüten de Paul Martin’di.
Yıl:1830
Carol evde oturmuş Amaris’i bekliyordu, bu gece de doğru düzgün uyumamış hatta neredeyse hiç uyumamış arada 5 dakikalık dalmıştı.
Amaris’in gidişinin üzerinden 5 gün geçmişti, Carol ilk gün kasaba’nın her yerini didik didik aramıştı ama Amaris’i hiçbir yerde bulamamıştı. İkinci gün bütün tanıdıklarına Amaris’i görüp görmediklerini sormuş ama hiçbirinden olumlu bir yanıt alamamıştı, en sonunda Amaris’in nereye gittiğini kabullenmişti fakat oraya giderse sağ çıkamayacağını biliyordu. Amaris’in de bunu tahmin ederek böyle bir aptallık yapmamasını umuyordu.
Evin kapısı sertçe çalındı, Carol Amaris’in geldiğini umarak kapıya koşup kapıyı açtı, fakat Amaris değildi, Kraliyet Muhafızlarıydı. 5 Muhafız da kapıda durmuş kinle Carol’a bakıyordu, Carol onların neden burada olduğuna anlam veremedi.
“Carol Miller?” dedi öndeki Muhafız sert bir sesle. Carol başını onaylarcasına salladı. “Amaris Miller evde mi?” Carol içinde yükselen bir korku hisseti, Amaris’e bir şey olduğunu düşündü ya da başına bir iş açtığından. “Ne oldu kızıma?” diye sordu Carol korkuyla. Muhafız alayla güldü. “Henüz olmadı ama olacak.” “Ne demek o?” Muhafız Carol’u tutup çekti ve Carol daha ne olduğunu anlamadan Muhafız ellerine kelepçeler geçirmişti. Muhafız diğer Muhafızlara dönüp evi arama emri verdi. “Ne yapıyorsunuz!” Carol Muhafızın elinden kurtulmaya çalışsa da Muhafız onu sıkıca tuttuğu için kurtulamadı. Birkaç dakika sonra Muhafızlar evden çıktı.
“Amaris Miller evde yok.” “Baktınız mı her yere?” “Evet.” Muhafız Carol’e döndü. “Kızın nerede?” diye sordu sertçe. “Bilmiyorum, gitti.” Muhafız alayla güldü. “Ne istiyorsunuz kızımdan, ne istiyorsunuz benden?” “Carol Miler ve Amaris Miller, Cadılıkla suçlanıyorsunuz.” Carol’un başından aşağı kaynar sular döküldü, donup kaldı, ne diyeceğini ne yapacağını bilemedi. Ama Amaris burarada olmadığı için içten içe mutlu oldu, anlsmıştı, sonu ailesi gibi olacaktı ama Amaris’in sonunun ailesi gibi olmasına izin vermeyecekti. Carol alayla güldü.
“Amaris’i asla bulamazsınız.” Muhafız ilk önce bu tepkisine şaşırdı ardından o da alay edercesine güldü. “İsterse yerin dibine girsin gene buluruz.” |
0% |