@zehratugral
|
12.Bölüm O günün üzerinden iki hafta geçmiş Redwich bu tehlikeyi atlatmasının rahatlığını yaşıyordu. Amaris hala aranıyordu ama ona dair hiçbir iz bulunamamıştı.
Redwich Greenwich’e karşı minnettardı ve iki kuzen bu süreçte birbirlerini ziyaret etmiş, en sonunda Ülkeleri birleştirme kararı almışlardı, sonuçta Redwich’i kurtaran Greenwich’in Kralı Harvard Patrick’ti.
Yıllar süren taht kavgası da bu şekilde son bulmuştu, İngiltere’yi Kral Harvard’ın yönetmesine karar verilmişti. Bu büyük kararı kutlamak adına Redwich Saray’ında bir maskeli balo düzenlenmesine karar verilmişti, tabii bu baloya sadece soylular davetliydi.
Redwich’in Sarayı güzelce süslenmişti, Perla odasında her şeyden habersiz hazırlanıyordu, Herman’la nişanlandığından beri Redwich’ın Saray’ında kalıyordu. Kırmızı ihtişamlı bir elbise giymiş ve aynı şekilde kırmızı dantallerle süslenmiş bir maske takıyordu, mavi gözlerini ön plana çıkarmak için buğulu bir makyaj yapmıştı, sarı uzun saçlarını salık bırakmıştı. Kırmızı rujunu dudaklarına taşırmadan sürdü.
Kapısı tıklatıldığında ruju makyaj masasına bırakıp kapıya döndü.
“Gel!” Bir Muhafız kapıyı açıp içeriye girdi, Prenses Perla’ya selam verdikten sonra konuştu.
“Efendim bir ziyaretçiniz var.” Perla’nın kaşları çatıldı.
“Kimdir?”
“Paul Marter."
Balo zamanı
Amaris Saray’ın kapısında bekleyen iki Muhafıza yaklaştı, kırmızı elbisesini ve sarı peruktan saçlarını düzeltti, tanınmadığından emin oldu. Muhafızların önünde durduktan sonra küçük siyah çantasındaki kimliği gösterdi Muhafızlara, Muhafızlar hemen selam verip kenara çekildiler.
“Buyurun Prenses Perla.” Amaris büyük kapıdan ilerleyip içeriye geçti, yabancı insanlarda dolaştı gözleri, maskesini iyice yerleştirdi yüzüne tanınmaması gerekiyordu. Bir süre bir masada durdu, etrafı inceledi, insanları...
Tanıdık bir yüzde durdu gözleri, yüzünün yarısı maskeyle saklanmış olsa da onu tanımak zor değildi. Siyah bir takım elbise giymiş siyah bir maske takmıştı, bu sarı saçlarını ve açık kahverengi gözlerini daha da ortaya çıkarmıştı.
En sonunda kürsüye bir o kadar yabancı hem de bir o kadar tanıdık birisi çıktı, Amaris onu daha önce görmemişti ama bunun Kral Petrick olduğunu çok iyi biliyordu. Yanında Kral Thomas da vardı, Kral Harvard gülümseyerek konuşmaya başladı.
“Maskeli balomuza hepiniz hoş geldiniz sevgili konuklar...eminim bu balo’nun sebebini hepiniz zaten biliyorsunuzdur.” Kuzeni Kral Thomas’a bakıp gülümsedikten sonra konuşmaya devam etti.
“Ben ve Sevgili kuzenim Kral Thomas yıllar süren bu küslüğe bir son verip Krallıkları birleştirmeye karar verdik, artık İngiltere’de tek bir Krallık var ve İngitere’yi ben yönetiyorum.” Kalabalıkta fısıldaşmalar arttı.
“Hepinize iyi eğleneler dilerim.” Kral Harvard ve Kral Thomas kürsüden inip eğlencelerine kaldığı yerden devam ettiler. Amaris odanın ortasında duran büyük saate baktı. 22.03... son 1 saat 57 dakika. Amaris hala masada tek başına duran ve içkisini içen Herman’a çevirdi bakışlarını, gözlerini bir an bile ondan ayrımazken bacağına çarken küçük bedenle sendeledi, bakışlarını Herman’dan ayırıp yere indirdi, bu Prenses Helendi, küçük kız özür dilercesine Amaris’e bakıyordu.
“Özür dilerim, yanlışlıkla oldu.” Amaris sorun yok anlamında başını iki yana salladı, ardından kabarık elbisesine rağmen çocuğun boyuna eğildi. Mavi kabarık bir elbise giymiş kahverengi uzun saçları özenle örülmüştü, yeşil gözleri parlıyordu, beyaz bir kedi maskesi takıyordu.
“Adın ne?” diye sordu Amaris, sanki bilmiyor gibi.
“Helen.” dedi küçük kız heyecanla
“Helen...Havai fişekleri sever misin?” Prenses Helen heyecanla yerinde zıpladı.
“Evet, evet çok severim!” Amaris onun bu heyecanına gülmeden edemedi, onu kolundan tutup saatin olduğu tarafa çevirdi ve parmağıyla saati gösterdi.
“O zaman büyük ok ve küçük ok 12’yi gösterdiğinde bahçeye çık, ama bu bir sürpriz tamam mı? Kimseye söyleme.”
“Havai fişekler mi olacak?”
“Havai fişekler olacak.” Prenses Helen yerinde zıplamaya devam etti.
“Tamam! Kimseye söylemem.” Helen koşarak Amaris’in yanında ayrıldı, Amaris arkasından bakaklmıştı, ne olursa olsun masum küçük bir çocuğu bu işe karıştımak istemiyordu.
Saate baktı yine, 22.38, 1 saat 12 dakika...
Zaman böylece akıp geçti, yarım saat kalmıştı, masasından uzaklaşıp hala masada tek başına duran Herman’a doğru ilerledi, Herman yanında birisinin varlığını hissedince ona döndü, Amaris onun hafif çakır keyif olduğunu hemen anladı, Herman oflayıp başını tekrar masaya eğdi.
“Git başımdan Perla, seninle uğraşamam.”
“Ne biçim konuşuyorsun nişanlınla?” Herman kafasını kaldırıp şaşkınlıkla Amaris’e baktı.
“Amaris? Sen...senin ne işin var burada? İçeriye nasıl girdin?” Amaris çantasındaki Perla’nın kimliğini çıkarıp gösterdi.
“Böyle girdim.” Herman şaşkınlıkla donakalmıştı.
“Ama..nasıl? Sen buradaysan Perla nerede?” Romantik havalı bir şarkı çalmaya başlayınca Amaris Herman’ın elini tutup salonun ortasına yönlendirdi.
“Hadi, dans edelim!” Herman şaşkınca onu takip etti, elini Amaris’in eline yerleştirirken Amaris de Herman’ın omuzunu tuttu. Hafif bir tempoda dans etmeye başladılar.
“Amaris...neden geldin? Sen aranıyorsun.”
“Bu çok kabaydı, beni burada görmek hoşuna gitmedi mi? Yoksa nişanlını mı görmek isterdin?”
“Hayır öyle değil...Annenin başına gelenleri biliyor musun?” Amaris onaylarcasına başını salladı.
“Onu senin yaktığını da.” Herman donup kaldı.
“O zaman neden?”
“Bu bir veda veya başlangıç.”
“Ne demek istiyorsun? Amaris çok garip davranıyorsun.”
“Göreceksin.” Amaris saat’e çevirdi bakışlarını. 23.58... Son 2 dakika.
Amaris’in gözleri etrafı taradı, bu kalabalıkta herkesi görmek zordu ama Helen’i göremiyordu, bu içini rahatlattı. Dans etmeyi bırakıp Herman’ın elini tuttu yeniden, onu Saray’ın çıkışına doğru sürüklemeye başladı.
“Amaris, nereye?” Bahçeye vardıuklarında bahçede gökyüzüne bakan Helen’i gördüğünde Amaris’in içi rahatladı, Herman’la onu Saray’dan biraz uzaklaştırdı. Gözleri bahçe’nin diğer ucunda onlara bakan kişiye ilişti ardından gülümseyip başıyla onayladı.
“Son 1 dakika.” Herman şaşkınlıkla Amaris’e bakıyor olanlara anlam veremiyordu.
“İyi izle Herman, gösteri başlıyor.” Sadece birkaç saniye sonra Saray’dan büyük bir patlama sesi geldiğinde ve Saray alev aldığında Herman donakaldı, Amaris’se kendinden çok emin bir şkilde gülümsüyor, yanan Saray’ı izliyordu, insanlar çığlık atarak Saray’dan kaçıyordu. Hepsi birbirlerini ezercesine kaçıyordu. Herman sonunda Amaris’in ne yapmaya çalıştığını anlamaya başlamıştı, bu bir savaş başlangıcıydı.
“Annemi yaktıkları gibi yakacağım onları...” |
0% |