@zehratugral
|
14.Bölüm Galler adasında 5.saat Boş küflü bir zindan...Dışarıdan meşalelerin ışığı geli du ama geri kapan her yer karanlıktı. Zindan küf kokuyordu ve Amaris birkaç kere böcek olduğunu düşündüğü şeylerin üzerine basmıştı fare olduğuna da emindi ama bunların hiçbiri onu korkutmaya yetmedi.
Eli boynundaki kolyeye gitti, çıkarmaya cesaret edememişti. yorHerman’ı öylece silip atamıyordu, bu savaşta onu yanında da karşısında da yeri yoktu ama Kral Harvard Herman’ı öldürmekten bahsettiğinde içinde gerçek bir korku hissetmişti...
Hayır Herman’ın ölmesini istemezdi.
Amaris yerlerin kirli olmasını umursamadan yere uzandı, karnı açlıktan ağrıyor ve midesi bulanıyordu, Krallıktan kuru ekmek gelse dahi yemezdi açlıktan ölme uğruna da olsa.
Galler adasında 12.saat
Amaris bilinçini kaybetmek üzereydi, bu kapkaranlık zindanda bile birilerini görüyordu, bunlardan birisi de Carol’du. Onu suçluyordu Amaris kulaklarını tıkamış gözlerinden yaşlar akarken yerde uzanıyordu. Gözyaşları soğuk betona düşüyordu, en sonunda farklı bir yüz belirdi karşısında. Sapsarı saçları beline kadar uzanıyordu, gözleri aynı onunki gibi masmaviydi, Amaris ilk defa gördüğü bu kadının kim olduğunu hemen anladı, Lenora Synder’di, öz Annesiydi, Kral Harvard’ın dediği gibi gözleri aynı Annesinin gözlerine benziyordu, hatta aynı tondaydı.
Genç kadın Amaris’in yanına eğildi, gözyaşlarını elinin tersiyle silip saçlarını okşadı. Tüm bu karanlığın ardından parlayan bir şey çarptı Amaris’in gözüne, bu bir taçtı.
Yeşil taşlarla süslenmişti, sanırım zümrüt taşıydı. Lenora başındaki taçı aldı, gülümseyerek Amaris’in kafasına taktı.
Amaris yüzüne çarpan suyla nefes nefese uyandı, etraf eskisi kadar karanlık değildi, iki Muhafız ellerinde meşalelerle başında bekliyordu, yüzüne su çarpan da onu tutuklayan Muhafızdı.
Diğer Muhafızlara çıkmasını emrettikten sonra Muhafızlar meşaleleri zindanın köşesinde duran Baso’lara taktıktan sonra zindandan ayrıldılar. Muhafız elindeki kabı ona uzattı.
“Yemek ye.” Amaris Muhafızın elindeki kaba iğrenircesine baktıktan sonra Muhafıza döndü.
“Krallığın vereceği yemeği yemem.”
“Ben Krallıktan değilim, yemeği ben veriyorum.” Amaris Muhafızın üniformasına bakıp alayla güldü.
“Yemeği Paul Martin gönderdi.” Amaris’in kaşları şaşkınlıkla çatıldı.
“Paul’u nereden tanıyorsun?” Bu sefer alayla gülen Muhafızdı.
“Yanında çalıştığım adamı nasıl tanımam?”
“Bu ne demek.”
“Ne anlıyorsan o.”
“Yani Krallıktan yana değilsin.”
“Değilim, buradaki Muhafızlardan hiçbiri değil, Krallıktan yana olanlardan da kurtulduk.” Amaris’in kaşları şaşkınlıkla havalandı.
“Neden? Neden bana yardım ediyorsunuz?”
“Yerimizi sağlamlaştırıyoruz. Tahta geçtiğinde maaşıma zam istiyorum.” Amaris kendini tutamayarak güldü. Muhafız yemek kabını Amaris’in üzerine koydu.
“Emir bekliyoruz, sonra seni çıkaracağız.” Amaris duvara yaslanarak oturdu, yemek kabını açıp içine baktı. Alayla konuştu.
“Makarna mı? Daha lezzetli bir şey beklerdim. Gelecekteki Kraliçenize makarnayı mı layık görüyorsunuz?” Muhafız gözlerini devirip ofladı.
“Kuru ekmek var yersen.”
“Kalsın.” Amaris kabın içindeki çatalı alıp makarnayı yemeye başladı, sonunda bir şeyler yiyebildiği için karın ağrısı biraz azalmıştı.
“Bir planın olduğunu varsayıyorum?” Amaris dolu ağzıyla cevap verdi.
“Var.”
“Nedir?”
“Harvard Petrick’ten kurtulun.”
Galler adasında 24.saat
Amaris dizlerini kendine çekmiş başını dizlerine yaslamış şekilde uyumaya çalışıyordu. Karnı tekrar guruldamaya başlamıştı, bu görmezden geldi. Tanıdık bir ses duymasıyla başını dizlerinden kaldırıp sesin sahibine baktı.
“Amaris...”
“Paul...” Paul elindeki anahtarla zindanın kapısını açtı, Amaris çöktüğü yerden kalkıp kapıya ilerledi.
“Bir planın olduğunu duydum.” Amaris onaylarcasına başını salladı.
“Babam ayağıma gelecek...” Paul kaşlarını kaldırdı, şimdi Amaris’in planını daha çok merak ediyordu.
“Nasıl olacak o?”
“İlk önce Greenwich’e dönelim.” Paul başını onaylarcasına salladığında beraber merdivenlere yöneldiler, bu zindan Galler’in bir adasında yerin 5 kat altındaydı. Her katında katılar vardı ve bu kapılar anahtarla açılıyordu. Bu anahtarsa sadece Saray Sövalyelerinde vardı ve evet Paul Martin de bir Saray Sövalyesiydi.
Yaşına rağmen...bir zamanların en güçlü sövalyesiydi bu yüzden Kral işten çıkmasına izin vermiyordu, hatta ona Saray’ın en lüks odalarından birisini vermişti.
Paul yıllardır birçok dost edinmişti, onlardan bazıları da bu Muhafızlardı, Amaris’in planında ona yardım ediyorlardı.
Amaris Saray’ı Paul sayesinde patlatabilmişti, Prenses Perla’yı da onun sayesinde öldürmüştü ama kimse ondan şüphelenmemişti.
En üst kata çıktılarında Amaris yüzüne çarpan temiz havayla afalladı, alt tarafı 24 saat saat zindanda geçirmişti ama bu bile özgürlüğü temiz havayı, gökyüzünü ona özletmeye yetmişti. Hava kararmış ay göyüzündeki yerini almıştı, Paul ve Amaris gemiye yöneldiler. Paul gemiye binip elini Amaris’e uzattı, Amaris elini tutup kolayca gemiye bindi ardından Muhafızlar de gemiye bindi ve gemi kıyıdan ayrılarak Greenwich’e doğru yola çıktı.
Amaris geminin lüks koltuklarından birine attı kendini uzun süre soğuk taşlarda oturduktan sonra rahat bir koltuğa oturmak rahatlatıcıydı. Paul da karşısına oturdu.
“Planın nedir?”
“Kağıt kalemin var mı?” Paul koltuktan kalkıp geminin içini aramaya başladı, çekmecelerden birisinde kağıt kalem bulduktan sonra kağıt ve kalemi ona uzattı, Amaris kağıdı ve kalemi alıp kağıdı dizine koydu, yazmak için eğildiği sırada Paul onu durdurdu.
“Planını anlatacak mısın artık?” Amaris başını kaldırıp ona baktı. “Kral Harvard’ı öldürmek sandığın kadar kolay olmayacak, o Saray’dan burnunu bile çıkarmaz.”
“Çıkacak.”
“Nasıl yapacaksın onu?”
“Ona mektup göndereceğim, o da zindanda olup olmadığımı kontrol etmek için gelecek...Korktuğu, kaçtığı ne varsa gelecek. Kızına gelecek...”
Kızı Amaris Miller’den Kral Harvard’a
Sevgili Kral Harvard nasılsınız? Umarım iyisinizdir çünkü bu günden sonra hayatınız pek iyi olmayacak.
Beni zindana kapatmanız beni durduramayacak ve çok sevdiğiniz karınız ve kızınız Prenses Helen de yakında gayrimeşru bir çocuğunıuz olduğunu öğrenecek.
Prenses Helen demişken, onu çok seviyor olmalısınız sonuçta kızınız.
Prenses Herman’ın başına gelen her kötü şeyin Prenses Helen’in de başına geleceğini bildirmek isterim, buna ölüm de dahildir.
Bunun sadece Prenses Helenle sınırlı kalacağını sanmayın lütfen, buna eşiniz Kraliçe Rayne de dahildir.
Ama bilmelisiniz ki ben aşıkları ayırmaktan hiç hoşlanmam babacığım, seni Annemin Karınız Kraliçe Rayne’yi de senin yanına kavuşturana kadar durmayacağım.
Ben tekrar özgürlüğüme kavuşana kadar hayat’ın tadını çıkar, çünkü ben tekrar özgür olduktan so nra bu üleyi cehenneme çevireceğim, en azından sizin için...
Sevgilerle, Geleceğin Kraliçesi Amaris Patrick... |
0% |