Yeni Üyelik
17.
Bölüm

17. Bölüm

@zehratugral

 

16.Bölüm

(Harvard Patrick’in ölümünden3saat önce)

"Bu biletleri ve parayı al, aileni de alıp ülkeden kaç, Kral Harvard’ı öldürdükten sonra seni yaşatmazlar bu ülkede.” Şoför Şövalye Paul’un uzattığı biletleri ve para dolu zarfı aldı. Şoför Paul’a sadık birisiydi, Paul onun sözünden çıkmayacağını biliyordu.

 

Her şey Amaris’in istediği gibi ilerliyordu...

 

(Harvard Petrick’in ölümünden 5 saat sonra)

 

Amaris Paul’un kendisine uzattığı kahveyi teşekkür ederek aldı, Paul da Amaris’in karşısındaki koltuğa oturdu.

 

“Keyif kahvesi mi?” Amaris alay edercesine sordu, Babasının öldüğü garantilendikten sonra oldukça keyifliydi şimdiyse haberin gazetecilerin eline geçmesini bekliyorlardı.

 

“Öyle de diyebiliriz.” diyerek onu onayladı Paul, onun da üzerinde neşeli bir hava vardı.

 

“Annemi nereden tanıdığını hala anlatmadın.” Paul kahvesinden bir yudum aldı, sıcak kahve ağzını yaksa da umursamadı, kahve fincanını sehpa’ya bıraktı, boğazını temizleyerek konuşmaya başladı.

 

“Carol daha 5 yaşlarındayken onu meydanda buldum...Ailesinin yakılışını izlerken.” Amaris’in tüyleri diken diken oldu, aklı istemsizce Carol’un yakıldığı an a gitti. Yas tutmaya bile vakti olmamıştı.

 

“Babası eskiden Kralın yanında çalışıyormuş, zamanla Krallığın pis işlerini öğrendikçe Krallığa karşı çıkmaya başlamış, insanları Krallık hakkında bilgilendiriyormuş Krallık da insanların korkularını kullanarak onları Cadı ilan edip meydanda yaktırmış. Carol henüz çocuk olduğundan mı bilmiyorum ama onu bırakmışlar. Acıdığımdan olmalı onu yanıma aldım, bir süre sonra Carol Ailesinin ölümünü araştırmaya başladığında onu Ormandaki gizli evime yerleştirip Krallıktan uzak tutmaya çalıştım ama o Krallığı araştırmaya devam etti sonra aniden Krallıkla ilgilenmeyi kesti.”

 

“Neden?”

 

“Seni bulmuş olmalı.” Amaris’in yüzünde bir gülümseme belirdi.

 

“Annemi özledim.” Farkında olmadan kurduğu bu cümleyle yüzündeki gülümseme soldu, hayır bu bir savaş ve savaşta duygulara yer yoktur. “Yani bana sadece Annem için yardım ediyorsun.”

 

“Carol’a benziyorsun.” Amaris kaşları çatıldı. “Ama çözemiyorum, seni çözemiyorum Amaris, gerçekte kimsin sen? Amaris Miller olarak çıktığın bu yolda Synder olarak devam ediyorsun, Petrick olmaya çalışıyorsun ama bu yollar taşlı, bu yolda çok şey feda edeceksin, en çok da kendini.” Amaris bu soru üzerine biraz düşündü.

 

“Ben hiç kimseyim, geçmişimi unutacağım, gelecekte kim olduğumu öğrenmek için. Ayrıca bir yanlışın var, ben taş üzerinde değil ateş üzerinde yürüyorum, ayaklarım yanalı çok oluyor.” Paul bu yanıta şaşırmış gibi kaşlarını kaldırdı, ardından güldü kahvesine uzanıp bir yudum aldı.

 

“Sanırım kime benzediğini buldum.” Amaris de kahvesini alıp bir yudum aldı, sıcak fincanı avuçlarında tuttu.

 

“Kime benziyormuşum?”

 

“Babana.” Bu cevap karşısında Amaris’in tüyleri diken diken oldu, duymayı umduğu cevap bu değildi. Bu dünyada benzemek isteyeceği son insan oydu.

 

“Saçmalık...” diyerek geçişirdi Amaris, elindeki kahveden büyük bir yudum aldıktan sonra fincanı sertçe sehpaya bıraktı.

 

“Hadi gidelim, ortalık yeterince karışmıştır.” Paul da fincanı sehpaya bıraktı, Amaris’in aksine o oldukça sakindi. Bir odaya girip elinde siyah sapkalı bir cübbeyle geri döndü, Cübbeyi Amaris’e uzattı.

 

“Tanınmanı istemeyiz.” Amaris başıyla onaylayıp cübbeyi Paul’un elinden aldı, cübbeyi üzerine geçirip sapkasını taktı. Yüzünün görünmediğinden emin oldu.

 

Paul’la beraber evden çıkıp insan kalabalığının arasında yürümeye başladılar, ikisi de sessizdi. Amaris söyleyeceklerini kafasında tekrar ediyordu hiçbir eksik kalmamasını istiyordu, her şeyden detaylıca bahsetmeliydi.

 

Sonunda Gazete merkezine vardılar, burası Redwich’in en büyük gazetecisiydi dolayısıyla genelde soylu kişilerin haberlerini yapıyorlardı. Kral Harvard’ın ölümünü de ilk bu gazete merkezinin paylacağına emindi.

 

“Sen içeri gir, benim girmem doğru olmaz. Kapıda bekliyorum, bir şey olursa bana seslen.” Amaris başıyla onayladıktan sonra kapıyı açıp içeriye girdi.

 

İçerisi tahmin ettiğinden daha kötü durumdaydı, gazeteciler panik halinde oradan oraya koşturuyordu, içeride bağırışmalar hakimdi. Amaris bunun Kral Harvard’ın ölümünden kaynaklı olduğunu biliyordu, bu onu keyiflendirdi.

 

Şimdi asıl bombayı atmak için mükemmel bir zamandı. Amaris masasında oturup bir şeyler karalan adama yaklaştı, takım elbise giyiyordu, saçları jöleyle şekillendirmişti, siyah çerçeveli gözlüğü onu komik gösteriyordu.

 

Amaris adamın yanına yaklaştı ama adam Amaris’i fark etmedi, yazdığı şeye çok odakalanmıştı. Amaris adamın dikkatini çekebilmek için öksürdü ama hayır bu da adamın dikkatini dağıtmaya yetmedi. Amaris bu sefer daha sesli öksürdü, adam Amaris’in sesini duyduğunda sıçradı ardından gözleri Amaris’e döndü kaşları çatıldı. Amaris cübbesinin sapkasını indirip adamla göz teması kurdu.

 

“Buyurun?”

 

“Haber yaptırmak istiyorum.” Adam Amaris’i aşağılarcasına güldü.

 

“Burası herkesin haber yaptırabileceği bir yer değil hanımefendi.” Amaris omuzlarını dikleştirip başını kaldırdı kararlı bir ifadeyle.

 

“Kral Harvard hakkında, ben Kral Harvard Patrick’in gayrimeşru çocuğu Amaris Patrick’im.”

Loading...
0%