Yeni Üyelik
18.
Bölüm

18. Bölüm

@zehratugral

17.Bölüm

Şok Haber!

Kral Harvard Petrick atlı arabasıyla geçirdiği bir kaza sonucunda hayatını kaybetti!

 

Araba uçurumdan yuvarlandı, arabanın şoförü ise bulunamıyor!

 

Kral Harvard’ın planlı bir suikaste kurban gittiği düşünülüyor, karısı Kraliçe Rayne bu durumda şöyle açıklama yaptı.

 

‘Kral Harvard’ın ölümünde parmağı geçen her kim varsa, başta şoför olmak üzere bulup en acı şekilde cezalandıracağız.’

 

Kral Harvard Petrick’in ölümünden sadece 5 saat sonra Kral Harvard’ın gayrimeşru çocuğu olduğunu iddia eden genç bir kız ortaya çıktı!

 

Kendisi Lenora Synder adlı genç bir köylü kızının Kral Harvard Petrick’le bekarlık sürecinde bir birlikteliklerinin olduğunu ve Lenora Synder’ın hamile olduğu için Harvard Petrick’ın onu uçurumdan attığını, Lenora Synder’i geçen ay Cadı diye yakılan Carol Miller’in kurtardığı ve sırf Harvard Petrick’ın gayrimeşru çocuğu olduğu için Carol Miller’in yakıldığı ve Amaris Miller’in Galler adına sürgün edildiği belirtildi.

 

Kraliçe Rayne bu durum hakkında sessizliğini koruyor.

 

Bu gün öğlen vakitlerinde Kral Harvard Petrick son yolculuğuns uğurlanacak...

 

Amaris Saray’ın kapısına yaklaştı, bu gün Kral Harvard’ın cenaze töreni vardı, elbette Amaris de katılacaktı. Muhafızlar onu fark ettiklerinde direkt ona baktılar.

 

“Buyurun?”

 

“Kral Harvard’ın cenazesine geldim.” Muhafızlar’ın kaşları şaşkınca çatıldı.

 

“Üzgünüm Hanım efendi, sadece soylular katılabiliyor.” Amaris kimliğini çıkarıp gösterdi, Muhafızların gayrimeşru çocuk haberinden haberleri olduğuna emindi. Muhafızların ikisi de şaşırdılar.

 

“Buna yetkimiz yok, en iyisi ben Kraliçe Rayne’ye bir sorayım.” Genç Muhafız Saray’a girmeye yeltendiği sırada diğer Muhafız onu durdurdu, bu Muhafız diğer Muhafızdan daha büyüktü orta yaşlarda duruyordu.

 

“Gerek yok, bırakalım geçsin.” Orta yaşlı Muhafız kapıyı açtığında Genç Muhafız itiraz etti.

 

“Ama-” Diğer Muhafız onu susturup geçmem için işaret verdi, içeriye geçtim. Bahçe çok güzeldi, ilk kez bahçeyi bu kadar dikkatli inceleme şansım olmuştu, her yer rengarenk çiçeklerle kaplıydı.

 

Saray’ın içine doğru ilerledim, içerisi soylu insanlarla doluydu, hepsi yalancıktan ağlıyor, olmayan göz yaşlarını peçetelerine siliyorlardı. Gerçekten ağlayan tek kişiyse Kraliçe Rayne’ydi. Ah ben aşıkları ayırmayı sevmem.

 

Prenses Helen şaşkınlıkla etrafına bakıyordu, olanları anlamadığı belliydi belki ölüm’ün anlamını bile bilmiyordu. Onu görünce yüzümde bir gülümseme oluştu ardından farklı bir yüzün görüş açıma girmesiyle gülümsemem soldu. Bu Hermandı...

 

Göz altları morarmış ve yüzü solmuştu, darmaduman görünüyordu ama bunun Kral Harvard’ın için olmadığına emindim. Kendi Anne ve Babasının ölümünü atlatamamıştı.

 

Kalbim yanına gitmem için yalvarsa da beynim orada kalmamı emretti. Kalabalığın fısıldaşmalarından bazıları kulağıma ilişti.

 

“Gayrimeşru çocuğu varmış duydun mu?”

 

“Duydum duydum, aldatmış mı yani Kraliçe Rayne’yi.”

 

“Bekarlık zamanında olmuş diyorlar ama kızı olduğunu söylememesi de aldatmak sayılır.”

 

Arkamdaki kadınlara döndüm, yüzümde sahte bir gülümseme vardı.

 

“Haklısınız, aldatması birisini kasten öldürmesinden daha önemli.” Kadınların yüzü utançla kızardı. Gülümseyerek elimi kadınlardan birisine uzattım. “Bu arada ben Amaris Miller.” Kadınların şaşkınlıkla gözleri büyüdü, bir an birbirlerine bakıp sonra tekrar bana baktılar.

 

“Yani sen...” Kadının elini tuttum sıktım ardından elimi çekip elbiseme sildim elimi.

 

“Harvard Petrick’in kızıyım.” Gözlerim ağlayan Kraliçe Rayne’ye kaydı, kadınların yanından ayrılıp Kraliçe Rayne’nin yanına gittim, o kadar üzgündü ki beni fark etmedi bile. Elimi destek verircesine sırtına koyup üzgün bir yüzle ona baktım.

 

“Kaybınız için çok üzgünüm.” Kraliçe Rayne bakışlarını bana çevirdi ardından elindeki peçeteyle gözlerini ve burnunu temizledi.

 

“Teşekkür ederim.”

 

“Çok tahlilsiz bir olay, ben de Babama yeni kavuşmuşken onu kaybetmenin acısı içindeyim.”

 

Kraliçe Rayne’nin yüzündeki ifade kim olduğumu anlamasıyla değişti, üzerime atılıp bana saldırmaya çalıştığında bir beden aramıza girip beni arkasına çekti, bu Herman’dan başkası değildi.

 

“Rayne Hanım sakin olun!” Herman Kraliçe Rayne’nin ellerini tutarak bana vurmasını engelledi.

 

“Sen yaptın! Sen yaptın, kocamı sen öldürdün!” Amaris alayla güldü.

 

“Güzel iftiraymış, dene bakalım kimi inandırabileceksin.” Rayne Herman’ı itip Amaris’e atılmaya çalıştığı sırada Amaris geri çekildi.

 

“Öldüreceğim seni, seni ben öldüreceğim!” Kraliçe Rayne Amaris’e sevgi dolu cümleler kurarken Amaris gülümsedi.

 

“Ah, ne kadar naziksiniz, elbette ben de sizi daha yakından tanımak isterim. O zaman yarın akşam yemeğe sizdeyim!” Rayne yere çöküp ağlarken Amaris büyük salondan çıkarak Saray’dan uzaklaşmaya başladı. Herman’ın arkasından adını seslendiğini duyuyordu ama bu onu durdurmaya yetmedi.

 

Herman ona yetişip kolunu tuttu.

 

“Amaris dur artık.” Amaris vücudunu ona çevirip onunla göz teması kurdu.

 

“Hangi anlamda?”

 

“Durdur şu savaşı, sen bu değilsin.”

 

“Haklısın, şu an olduğum kişiye çok yabancıyım ama düşün bakalım beni buna kim dönüştürdü?” Herman bir süre cevap veremedi, derin bir nefes alıp devam etti.

 

“Soğumadı mı nefretin? Yetmedi mi yaptıkların?”

 

“Soğumadı, yetmedi.” Amaris sertçe cevap verdiğinde Herman afalladı, gözü Amaris’in boynuna kaydığında yüzünde bir gülümseme belirdi, Amaris de boynuna baktığında Herman’ın neye gülümsediğini anladı. Kolyeyi hala taktığı için gülümsemişti. Amaris kolyeyi elbisesinin içine attı.

 

“Bak, sen hala aynı Amaris’sin.”

 

“Değilim!”

 

“Öylesin.” Kolunu ondan kurtarıp Saray’ın bahçesinden çıktı.

 

Ertesi gün akşam

 

Amaris atlı arabadan inip Saray’a ilerledi, Muhafızlar’a doğru ilerledi.

 

“Amaris Hanım, Kraliçe Rayne’nin kesin emri var. Sizi içeriye alamayız.” Amaris kaşlarını çattı.

 

“Ne demek alamazsınız?”

 

“Lütfen zorluk çıkarmayın.” Saray’ın bahçesinin kapısı içeriden açıldığında tanıdık bir yüz göründü. Herman...

 

“Ben izin veriyorum, bırakın geçsin.” Muhafızlar birbirlerine baktılar bir an sonra Herman’a döndüler.

 

“Majesteleri, Kraliçe Rayne’nin kesin emri var, içeriye alamayız.”

 

“Benim sözüm önemsiz mi yani? Bunu mu söylemeye çalışıyorsun?” Muhafız telaşlandı.

 

“Hayır, öyle değil!” Herman beni kolumdan tutup yanına çekti.

 

“Kraliçe Rayne’ye Prens Herman izin verdi dersiniz.” Ardından dış kapı kapandı, Muhafızlar kapının dışında kalmıştı.

 

“Gerçekten geleceğini düşünmemiştim.”

 

“Ben söylediğim her şeyi yaparım.”

 

“Görebiliyorum.” Saray’ın içine doğru ilerlemeye başladılar.

 

“Bu gidişle gerçekten kendini öldürteceksin.”

 

“Sen benim için değil kendin için endişelen.” Herman alayla güldü.

 

“Bana hiçbir şey olmaz korkma.” Amaris omuz silkti. Çoktan büyük salona varmışlardı, büyük salonun ortasına kocaman bir masa kurulmuştu. Kraliçe Rayne ve Prenses Helen masaya oturmuş yemek yemeye başlamışlardı.

 

Rayne Amaris’i görünce ona sinirli bir ifadeyle baktı ardından önüne dönüp yemek yemeye devam etti. Helen de hiçbir şeyi umursamadan neşe içinde yemeğini yiyordu. Amaris’le Herman masaya oturdular, Amaris önündeki yemeklere boş boş bakarken Herman onunda da tabağına yemek doldurdu.

 

Kraliçe Rayne kırmızı şarabından büyük bir yudum alıp kadehi masaya vurdu sertçe.

 

“Tek bir şey soracağım.” diye sordu Amaris’e dönerek. Amaris başını kaldırıp direkt ona bakarak onunla göz teması kurdu. Kraliçe Rayne derin bir nefes alarak başladı söze. “Kocamı sen mi öldürdün?” Amaris sanki bu soruyu bekliyormuşcasına dudakları yukarı kıvrıldı.

 

“Evet.” dedi keyifli bir sesle, yaptığı şeyden gurur duyuyormuşcasına başını dikleştirdi. Kraliçe Rayne daha fazla dayanamayarak yerinden kalktı, bir hışımla Amaris’in üzerine atlayacağı sırada Herman onu engelledi.

 

“Seni fahişe! Bunu sana ödeteceğim.” Prenses Helen kargaşadan dolayı korkmuş masanın altına girmişti. Kraliçe Rayne boğazını tutarak öksürmeye başladığı sırada Herman masadan alıp ona su uzattı fakat Rayne suya dahi uzanamadı, yere çökerek öksürmeye devam ettiği sırada Amaris hala masada oturuyor büyük bir keyifle olanları izliyordu.

 

“Seni-” Rayne’nin yüzü kıpkırmızı olmuştu, gözleri karardı ve bilincini kaybetti. Herman Muhafızlara seslenerek onlardan yardım istediği sırada Helen masanın altından çıkıp Annesine koştu, onu uyandırmaya çalışırken bir yandan da ağlıyordu.

 

“Soğumadı.” dedi Amaris kısık bir sesle, onu sadece Herman duyabilmişti. “Soğumadı nefretim, yetmedi yaptıklarım.”

Loading...
0%