Yeni Üyelik
20.
Bölüm

20. Bölüm

@zehratugral

19.Bölüm FİNAL!

Halkın Amaris'i kabullenmesi uzun sürmemişti, herkes bunların sorumlusunun Amaris olduğunu biliyordu ama kanıtları yoktu. Kanıtları olsa bile halk Amaris’in yanındaydı.

 

Tüm varisler tek tek ölmüştü bir kişi hariç, Prenses Helen, ölmek için çok masum ve küçüktü zaten tahta çıkabilecek bir yaşta da değildi. Amaris ondan çaldığı Annesi ve Babasının borcunu ona bakarak ödeyecekti.

 

Amaris'in kini soğuyalı çok olmuştu, Herman öldüğünden bu yana hiçbir şey hissedemiyordu Amaris. Ne kin ne öfke ne başka bir şey...üzülemiyordu, ağlayamıyordu. Ama dudaklarındaki his hiç geçmemişti, sanki Herman'ı öptüğünde dudaklarındaki zehir onun da kalbine bulaşmış ve onun duygularını kör etmişti, sanki tüm duygularını Herman'la beraber toprağa gömmüştü.

 

O elmayı sadece Herman yemişti ama ikisi de ölmüştü.

 

Paul’un söylediği söz geldi Amaris’in aklına, bu savaşta en çok kendini feda edeceğini söylemişti, haklıydı. Amaris bu savaşta her şeyini feda etmişti.

 

Ailesini, duygularını, sevdiğini...

 

Sözünü tutmuştu, Lenora’nın istediği gibi tahta geçip Carol’u öldürenleri yakmıştı, hep bu sonu düşünmüştü ama asla böyle değildi, olmayacak bir hayale inanıp Herman’ın da yanında olduğunu hayal etmişti hep ama imkansızdı yapmasaydı kini hiç soğumayacktı.

 

O gün kini gözyaşlarında akıp kaybolmuştu, Carol öldüğünden beri ilk defa ağlamış ve ağlamaya ihtiycı olduğunu o an fark etmişti.

 

Aynaya baktı son kez, yapılı saçlarını düzeltti, sahi en son ne zaman böyle aynanın karşısına geçip saçlarını düzeltmişti? Doğum gününde, her şey başlamadan önce.

 

Zaman farklıydı, mekan farklıydı, Amaris farklıydı. Eski heyecanı yoktu, Herman gelecek diye giyinip hazırlandığı, sürekli ayna karşısına geçip saçını düzelttiği heyecanı yoktu. Çünkü biliyordu, Herman gelmeyecekti, gelemezdi...

 

Amaris’in gözünden bir damla yaş akıp yüzünde bir harita çizerken Amaris aynanın karşısında öylece durmuş yansımasını izliyordu. Şu an karşısında kim vardı? Pahalı kıyafetler içerisindeki enkaz bir kadın. Oysa aylar önce ucuz kıyafetler içerisinde mutlu bir kadın vardı.

 

Amaris’in hayali küçüklüğünden beri Prenses olmaktı fakat şimdi aslında istediğinin bu olmadığını fark ediyordu, o sadece pahalı kıyafetlere, süslü taçlara özenmişti o taçın ağırlığını hesaba katmamıştı.

 

Helen heyecanla Amaris’in odasına daldı, Amaris hemen gözyaşlarını silerek gülümsedi.

 

“Abla! Tören başlıyor!” Amaris onaylayarak başını salladı, son kez aynaya baktı Amaris.

 

Amaris sarı açık renkli bir elbise giymişti, ayaklarına kadar uzanan kabarık bir elbiseydi, küçükken hayalini kurduğu türden bir Prenses elbisesi.

 

Küçükken bu elbiseye benzer bir elbise giyseydi mutluluktan havalara uçabilirdi ama şu an hiçbir şey hissedemiyordu, ne elbise onu mutlu ediyordu ne taç.

 

Tacı da sarı taşlarla süslenmişti özellikle Amaris istemişti bunu Redwich'in tacı kırmızıydı Greenwich'in yeşil. Greenwich ve Redwich artık birleşmiş bir Krallıktı ve yeşile kırmızının birleşimi Sarıyı oluştururdu.

 

Elbisesi de tacına uyumlu olması için sarıydı.

 

Amaris Helen’in elini tutarak Büyük salona doğru ilerledi, büyük salondan içeriye girdiğinde bir alkış yükseldi. Söylemişti, birgün bütün dünya onun yanında duracaktı...

 

Normalda taç giyme törenleri gibi özel şeylere sadece soylular katılabiliyordu ama bu farklıydı. Amaris Babasına benzemek istemiyordu bu yüzden taç giyme törenine bütün halkın katılmasına izin vermişti.

 

Kürsüye yaklaştı Paul kürsüde gülerek ona bakıyordu, süphesiz en başından beri ona en çok yardım eden kişi Paul’du. Kürsüye çıkıp Paul’un yanında durdu.

 

Paul gülümseyerek onu son bir kez süzdükten sonra halka dönerek konuşmaya başladı.

 

“Bugün Prenses Amaris Petrick’in taç giyme töreni için burada bulunmaktayız. Bundan sonra Krallık ve İngiltere ona emanettir!” Boğazımı temizleyerek konuşmaya başladı Amaris.

 

“Yasaları, halkı, İngitereyi koruyacağıma namusum ve şerefim üzerine ant içerim.” Kalabalıktan alkış sesleri yükseldi tekrardan. Paul tacı eline alarak Amaris’e döndü. Amaris de vücudunu ona çevirdi.

 

Ve o an ilk kez başımı eğdi Amaris, dizlerini kırıp başını eğdi tacın kafasına takılması için. Gözlerimini yumdum, kafasında hissettiği ağırlık aynı zamanda omuzlarına da binmişti. Ağırlıkla tacın takıldığını anlayıp gözlerini araladı, başımı kaldırıp doğruldu, tekrar çenesini dikleştirip halka döndü.

 

Bu Amaris’in ilk ve son başını eğişiydi.

 

Bu Amaris’in intikam planının önünde sadıkça eğilişiydi.

 

Sorun taht değildi, sorun taç değildi.

 

Sorun intikamdı, yarım kalan hayatlar yarım kalan hayaller yarım kalan sevgilerdi, sorun yarım kalan elmalardı...

 

Bazı şeyler hep yarım kalmaya mahkumdu, hayaller, sevgiler, elmalar...

 

İki mezar vardı yan yana dizilmiş, toprağın 2 metre altında soğuk toprakta sıcacık sevgiler vardı...

 

SON!

 

“Herman! Herman uyan!” Herman sıçrayarak uyandı, başında onu uyandırmaya çalışan Amaris’i gördü. Etrafına bakındı bir süre ormanda olduğunu anladı. Doğru ya buraya Amaris’le oynamak için gelmiş ama onu beklerken uyuyakalmıştı. Amaris Herman’ın elinden tuttu heyecanla, onu oturduğu ağacın dibinden kaldırmaya çalıştı.

 

“Hadi oyun oynayalım!”

 

ŞİMDİLİK!

Loading...
0%