@zehratugral
|
3.Bölüm. Yıl 1818
Ağaçta kapana takılmış bir sağa bir sola sallanan çocuğa yaklaştı kız, onun yaşlarında görünüyordu, belki de onunla arkadaş olmak isterdi. Bu ormanda yalnız olduğuna göre onun da arkadaşı yoktu demek ki. Çocuk çimene sürten ayak seslerini duyduğunda oyuncak kılıçına daha sıkı sarıldı, sanki onu l bir hayvandan bile koruyamazdı. Çocuk etrafına bakındı korkuiyla, kimseyi göremedi bu onu daha da telaşlandırdı.
"Kim var orada?" Korku dolu sesi boş ormanda yankılandı. "Göster kendini!" Tekrar etrafına bakındı, gene kimseyi göremedi. Bu kişi her kimse ya da neyse kendini iyi saklıyordu. "Ne yapıyorsun sen?" Gözlerini ona eğilmiş meraklı gözlerle ona bakan kıza çevirdi, savunması bir an düştü, korkusu yerini rahatlamaya bıraktı. Onun yaşlarındaydı bu kız ayrıca ona zarar vereceğe de benzemiyordu.
"Tuzağa düştüm." dedi çaresizce, ona yardım etmesini umuyordu. "Nasıl tuzağa düştün?" "Takıldım işte, ayağım takıldı." "Ama bu tuzak hayvanlar için." Çocuk sinirle iç çekti, anlamıyor muydu bu kız?
"Biliyoruz herhalde hayvanlar için olduğunu, görmedim tuzağı şimdi çözer misin beni?" Kız çevik bir hareketle ağaca tırmandığında çocuk şaşkınlıkla ona bakakaldı. Kız elbisenin cebinden bir bıçak çıkarıp tuzağı kestiğinde çocuk daha ne olduğunu anlamadan kendini yerde buldu.
Kız gene ağaçtan çevik bir hareketle inip çocuğun yanına geldi, o sırada çocuk düştüğü için acıyan bacağını ovuşturuyordu. "Önemli değil." dedi kız kendini beğenmiş bir tavırla.
"Teşekkür ederim." diye mırıldandı çocuk isteksizce, kızın onu aniden yere düşünmesine sinir olsa da o olmadan kurtulamayacağını biliyordu.
"Neden bu ormana geldin? Bu ormana avcılardan başka kimse gelmez." Çocuk bu soru ilgisini çekmiş gibi gülümsedi, söyleyeceği şeyden gurur duyuyormuş gibi omuzlarını dikleştirip göğüsünü kabarttı. "Ben Cadı avcısıyım, buraya da cadı bulmaya geldim." Kız şaşkınlıkla gözlerini büyüttü, bu ormanda cadıların yaşadığını bilmiyordu. "Ama bu ormanda bizden başka kimse yaşamıyor." Çocuk bıkkınlıkla bir nefes verdi, bu orman bu ay geldiği 5. ormandı, hiçbirinde cadı bulamadığı gibi burada da bulamamıştı ama bir arkadaş bulmuştu.
"Hem böyle Cadı avcısı mi olur? Ne biçim bir cadı avcısısın sen? Hem güçsüzsün, hem beceriksiz ayrıca sakarsın da." Çocuk sinirle kaşlarını çattı, kızın ona güçsüz beceriksiz ve sakar demesi hoşuna gitmemişti. Hayır o güçsüz değildi, beceriksiz hiç değildi. Tamam belki biraz sakardı ama biraz, o sadece hayalleri olan küçük bir çocuktu.
"Ben güçsüz değilim!" "Güçsüzsün işte, güçsüz, güçsüz! Daha bir tuzaktan bile kurtulamıyorsun ama Cadı avcısı olduğunu söylüyorsun. Cadılar seni çiğ çiğ yer!" Çocuk konuşmanın gidişhatını beğenmemişti, acıyan bacağına rağmen ayağa kalkıp tökezleyerek uzaklaşmaya başladığında kız arkadaşından şaşkınlıkla bakakalmıştı, ama hayır kızın yeni bulduğu arkadaşını bu kadar çabuk kaybetmeye niyeti yoktu.
"Hey! Nereye gidiyorsun?" Çocuk onu duymamazlıktan gelerek yürümeye devam etse de kız koşarak çocuğa yetişti ve yanından yürümeye başladı. "Adın ne? Benim adım Amaris, Annem koymuş Ayın çocuğu anlamına geliyormuş ama herkes adımla dalga geçiyor. Sen de dalga geçme sakın yoksa seninle de küserim." Çocuk isminin Amaris olduğunu öğrendiği kızın tek nefeste bu kadar çok konuşmasına şaşırmış gibi görünüyordu.
Bir anlık küslüğünü unutup kıza cevap verdi. "Adım Herman anlamı savaşçı demek, sanırım büyüyüp güçlü birisi olayım diye koymuşlar." diye cevap verdi Herman. "Ama benim ismim senin isminden daha güzel." Herman Amaris'in bu kendini beğenmişliğine gözlerini devirdi, ne kendini begenmiş bir kızdı bu böyle.
"Evet, neyse ne..." diyerek onu geçiştirdi. "Kaç yaşındasın beceriksiz savaşçı?" dedi Amaris alay edercesine. "Off, bana şöyle seslenmeyi kes!" Amaris umursamazca omuz silkti. "Ama öylesin." "Değilim!" Amaris tekrar güldü. "Tamam tamam, sana ağaçtan elma koparırsam benimle barışır mısın?" "Ağaçtan elma ben de koparabilirim, sana ihtiyacım yok." "Kopar da görelim." Herman sinirle homurdandı ama yanındaki elma ağacına ilerleyip gözüne bir elmayı kestirdi. Zıplayarak elmayı almaya çalıştı ama boyu yetişmedi, ayrıca yara olan bacağı da acımıştı. Amaris çevik bir hareketle ağaca tırmanıp iki elma kopardı, ağaçtan inip Herman'ın yanına gitti ve elmalardan birini ona uzattı.
"Barıştık mı?" Herman Amaris'in uzattığı elmayı aldı. "Barıştık." Herman'ın alıştık olduğu elmalardan değildi bu elma, yeşildi. 'Belki de yeterince olgunlaşmamıştır, eminim tadı da kötüdür.' diye düşündü Herman.
"Kaç yaşındasın?" diye sorusunu yeniledi Amaris, bu sefer beceriksiz savaşçı dememişti. Zar zor edindiği tek arkadaşının da ona küsmesinden korkmuştu. "8." dedi Herman elindeki yeşil elmadan bir ısırık alırken, elmanın tadı ağzına geldiği gibi ağzındaki elmayı yere tükürdü. "Ne oldu? Böcek falan mı çıktı?" Yüzünü ekşiterek Amaris'e döndü. "Bu elma ekşi." "Evet, elmalar ekşi olur." "Ben sevmedim bu elmayı, benim evimdeki elmalar hep tatlı." diyip elindeki elmayı yere attı Herman. Onun aksine Amaris yüzünü bile ekşitmeden yiyordu elmasını.
Herman onun yaşını sormadığını fark etti. "Sen kaç yaşındasın?" diye sordu Amaris'e. "6." Herman alay edercesine güldü, kendisiyle alay eden bu kız ondan iki yaş küçüktü ve o da nihayet onunla alay edecek bir şey bulabilmişti.
"Sen daha veletsin." Amaris bu kelimenin anlamını bilmiyordu. "Velet ne demek?" "Çocuk demek." "Ben çocuk değilim!" "Çocuksun işte, hem boyun da küçücük." Amaris sinirle elindeki elma çöpünü Herman'ın kafasına attığında Herman neye uğradığını şaşırdı, kızdan bu kadar büyük bir tepki beklemediği açıktı.
Amaris kollarını kavuşturarak ayaklarını yere vurduktan sonra Herman'a arkasını dönerek sinirle evine doğru yol aldı. Belki de yeni arkadaşı sandığı gibi birisi değildi, o da dalga geçiyordu onunla, hem de boyuyla! Çocuğun boyu ve yaşı ile ilgili söylediği alaycı cümleler onu hem kırmış hem de sinirlendirmişti.
Herman'sa Amaris gözden kaybolana dek onun gidişini izledi. Onu kırdığını biliyordu ve gönlünü nasıl alacağını da çok iyi biliyordu. |
0% |