@zehratugral
|
4.Bölüm Herman elinde bir sepet dolusu kırmızı elmayla Amaris'in olduğunu tahmin ettiği evin önünde duruyordu. Bekledi, bekledi, bekledi. Kapıyı çalıp çalmamak konusunda tereddüt etti, ya bu ev Amaris'in evi değilse? Ya bu evde kötü insanlar yaşıyorsa? Ama Amaris bu ormanda sadece onların yaşadığını söylemişti.
Herman daha fazla düşünmeye yer bırakmayarak kapıyı çaldı, kalbi korkuyla yerinden fırlayacak gibi atıyordu, elma sepetini tutan eli hafifçe titriyordu.
Kafasında bir sürü felaket senaryosu geçse de hepsini görmezden geldi.
Kapı birkaç saniye sonra açıldı, Siyah saçları omuzuna değen kahverengi gözlü bir kadın karşısında duruyordu. Bu kadın Amaris'in Annesi miydi? Ama Amaris'e hiç benzemiyordu, sadece siyah saçları benziyordu. Kadın Herman'a içtenlikle gülümsedi. "Sen Herman olmalısın, Amaris senden bahsetmişti." Herman kadının kendisini tanımasına şaşırmıştı. Kadın elini sıkmak için Herman'a elini uzattı, Herman titreyen eliyle kadının elini tutup sıktı.
"Ben Herman." Kadın gülümseyip elini Herman'ın elinden kurtardı. "Amaris için geldin, değil mi?" Herman başını onaylarcasına salladı. "Balık tutmak için dereye gitti." "Şey...dere ne tarafta?" Carol ona yolu tarif ettikten sonra Herman Amaris'i bulmak üzere yola çıktı. Birkaç dakikalık bir yürüyüşten sonra derede elindeki kalın dal parçasıyla balıkları yakalamaya çalışan Amaris'i gördü, elindeki kalın dalı suya serçe daldırıp çıkarıyor balıkları yakalamaya çalışıyordu. Herman onun bu halini sevimli bularak güldü, kızın yanına ilerledi derenin yanında durduğunda Amaris onu hala fark etmemişti, yaptığı işe çok odaklanmış görünüyordu.
Amaris dalı havaya kaldırıp zafer kazanmışçasına güldü, dalın ucunda bir balık çırpınıyordu. Herman sevinçle güldü. "Başardın!" Herman'ın dudaklarından istemsizce dökülmüştü bu kelime, nedenini anlamadı ama Amaris balığı yakalamayı başardığı için mutlu olmuştu.
Amaris onu fark etmişti, ilk önce dudaklarında bir gülümseme olmuştu, ardından gülümsemesi silindi, yerini sinirli bir ifade aldı. Kaşları çatıldı yüzü gerildi. Dalın ucunda duran balığı dalla beraber Herman'ın yüzüne fırlattı, Herman yüzüne çarpan balıkla irkilip elindeki elma sepetini yere düşürdü, elmaların bazıları yuvarlanarak dereye düştü.
Herman telaşla yere eğilip elmaları toparlama çalıştı ama çoktan elmaların çoğu dereye düşmüş akıntıya kapılmıştı. Herman sadece iki tanesini yakalayabilmişti. Amaris hala sinirle Herman'ı izliyordu.
"Küsüm ben seninle!" diye bağırdı. Herman ayağa kalkıp derenin kenarına yaklaştı, elindeki elmalardan birisini Amaris'e uzattı. "Barışalım." Amaris'in sinirli ifadesi kayboldu, önce şaşkınlık belirdi küçük yüzünde sonra hafif bir gülümseme aldı yerini.
"Bana elma mi getirdin?" Herman başını onaylarcasına salladı, Amaris dereden çıkıp ayakkabılarını giydikten sonra Herman'ın kendisine uzattığı elmayı aldı. "Bu elma kırmızı." dedi kaşlarını çatarak daha önce hiç kırmızı bir elma görmemişti.
"Evet, kırmızı elmalar daha tatlı olur." Amaris elmadan bir ısırık aldı, elmanın tatlılığı karşısında gözleri parladı, ilk kez bu kadar tatlı bir elma yiyordu. Hayır ilk kez tatlı bir elma yiyordu.
Elmayı hızlı hızlı yemeye başladı, Herman onun bu haline güldü, elmayı beğenmesine sevinmişti. "Barıştık mı?" "Barıştık." dedi Amaris dolu ağzıyla, Herman da kendi elmasını yemeye başladı.
Amaris elmasını bitirmişti hala elmasını yiyen Herman'a baktı. "Nereden buldun bu elmaları?" diye sordu sonunda. "Saraya geliyor hep." "Saraya mı? Sen sarayda mı yaşıyorsun?" Amaris'in gözleri heyecanla parladı, kasabaya indiğinde sarayı birkaç kere uzaktan görmüştü, çok büyüktü, çok güzeldi.
'Uzaktan bile bu kadar güzelse kim bilir yakından ne kadar güzeldir.' diye düşünmüştü Amaris hep, şimdi karşısındaki bu çocuk sarayda yaşadığını söylüyordu. Prens ve Prensesleri de sadece Annesinin anlattığı masallardan biliyordu, daha önce hiç gerçek bir Prens ve Prenses görmemişti. Fakat bu çocuk sarayda yaşadığına göre Kraliyet ailesinden olmalıydı. "Evet." dedi Herman umursamazca, sanki söylediği şey önemsiz bir şeymiş gibi. Amaris daha da heyecanlanmıştı, hatta heyecandan yerinde zıplamaya başlamıştı.
"Prensesler var mı sarayda? Uzun süslü elbiseleri de var mı? Parlak taçlar da takıyorlar mı?" Amaris ard arda sorularını sıralarken Herman şaşkınlıkla ona bakıyordu, Amaris'in sarayda yaşamasıyla bu kadar ilgilenmesini beklemiyordu, bu ilgi onu biraz utandırmıştı. "Şey...bazen başka krallıklardan Prensesler geliyor." Amaris daha da heyecanlanmıştı. "Süslü elbiseleri var mı?" "Var." "Ben de süslü elbisler istiyorum ama Annem almıyor." "Neden?" "Paramız yokmuş." Herman şaşırdı, neden paralarının olmadığını anlamadı. Amaris üzerindeki kasvetli havayı dağıtarak tekrar heyecanlı ifadesini takındı.
"Peki parlak taçları var mı?" "Hayır yok, parlak taçları sadece Kral ve Kraliçe takar, Annem ve Babamın parlak taçları var." "Yani senin Annen ve Baban Kral ve Kraliçe mi? O zaman sen de Prenssin!" "Evet." Amaris daha da heyecanlandı. "Hayatımda ilk kez gerçek bir Prens görüyorum, çok heyecanlıyım."
Herman onun bu heyecanına şaşırmadan edemedi, içinde doğduğu bu hayat onun için çok sıradan ve sıkıcıyken Amaris için çok yeni ve çok heyecan vericiydi. "Neyse ne..." diyerek geçiştirmeye çalıştı Herman, Amaris'le düzgün bir arkadaşlıklar kurmak istiyordu, Prens olduğu için onunla arkadaş olmasını değil.
Beraber ormanın içinde yürümeye başladılar, Amaris heyecandan zıplaya zıplaya tavşan gibi yürüyordu. "Yani sen büyüyünce Kral mı olacaksın?" "Evet." "Ülkeyi sen mi yöneteceksin." "Evet." "Kraliçen de olacak." Herman donup kaldı, evet Kraliçesi de olacaktı ama o sevmediği birisiyle sırf Kraliyet ailesinden olduğu için evlenmek istemiyordu.
Fakat yaşı geldiğinde tahta geçmek için evlenmek zorunda olduğunu biliyordu. Kraliyet ailesinden olmak göründüğü kadar iyi değildi. Herman bunu biliyordu, ama Amaris bilmiyordu.
"Kraliçen olabilir miyim?" Amaris hafif çekingen bir ifadeyle sordu, Herman onun böyle bir soru sormasını beklemediği için şaşırmıştı. Herman bu sorusuna bir cevap veremedi. Amaris'i istese de Kraliçesi yapamazdı, o Kraliyet ailesinden değildi. Fakat bunu ona söyleyip onu üzmek istemedi zaten büyüyünce Kraliçe olmasının imkansız olduğunu anlayacaktı.
Çoktan ormanın çıkışına gelmişlerdi, güneş batmaya hava kararmaya başlamıştı, Herman artık gitmesi gerektiğini biliyordu. "Artık gitmem gerekiyor." Amaris mızmız bir tavırla dudaklarını büzdü, açıkça gitmesini istemiyordu. "Gene gelecek misin?" "Geleceğim." "Bana tatlı elmalardan getirecek misin?" "Getireceğim." Amaris heyecanla gülümsedi, el sallayarak ona veda etti. "Görüşürüz Beceriksiz Prens..."
|
0% |