@zehratugral
|
7.Bölüm Herman elindeki kabı sıkıca tutup gergin bir şekilde kapıyı çaldı, yüzünü yere eğmiş gergin bir şekilde kapının açılmasını bekliyordu. Birkaç saniye sonra kapı açıldı ve Carol göründü, bu sefer gülümsemiyordu, oysa ki hep gülümserdi, her zaman ki nazik ifadesinden de eser yoktu, sinirli bakıyordu. Herman Amaris’in başına gelenlerden onu sorumlu tuttuğunu biliyordu, haklıydı da, Herman da kendisini suçluyordu.
“Geç Herman, Amaris odasında.” Herman çekingence içeriye girdi, Amaris odasına doğru ilerledi, kapısı kapalıydı. ‘Uyuyor mu acaba?’ diye düşündü Herman, saat henüz sabahın erken saatleriydi, Amaris’i rahatsız etmek istemedi ama gelmişken geri dönmek de istemedi. Kapıyı tıklattı, “Gel!” Herman Amaris’in sesini duyduğunda rahatladı, uyumuyordu işte, kapıyı açıp içeriye girdi.
Amaris yatağında uzanıyordu, gözleri kısılmış ve saçları dağılmıştı, yeni uyandığı her halinden belliydi. O günün üzerinden iki gün geçmişti, Amaris’in yaraları hala belirgin bir şekilde ortadaydı ama artık daha iyi olduğunu görebiliyordu.
Amaris’in sağ yanağında tam elmacık kemiğinde bir morluk vardı, sol gözünün altında da küçük bir morluk vardı, burnunun üstünde büyük bir yarık vardı, morluklar iyileşmeye başlamıştı ama burnundaki yarık hala kötü görünüyordu.
Her şeye rağmen Amaris Herman’ı görünce gülümsedi, öyle bir gülümsedi ki Herman bir an olanları unuttu.
“Herman!” Yataktan doğrulmaya çalıştı ama sanki canı yanmış gibi yatağa geri uzandı.
“Gelmişsin.”
“Geldim.” Herman yatağın yanına yaklaşıp oturdu.
“İyi misin?” Amaris bıkkınlıkla ofladı.
“İyiyim ya, sorup durmayın artık, zaten Annem de dışarı çıkartmıyor. Çok sıkılıyorum tüm gün evde.”
“Gizlice bir yerlere gittiğin için olabilir mi?”
“Hayır.”
“Amaris...neden Saray’a geldin?”
“Çünkü sen ormana gelmedin.”
“Gelmeyeceğimi söylemiştim.”
“Ama doğum günündü.”
“Sonra da kutlayabilirdik.” Amaris ofladı.
“O iki muhafız...işten alındı.” Amaris bunu duymamazlıktan gelerek konuyu değiştirdi.
“Elindeki ne?” Herman elindeki kabın varlığını bir an unutmuş gibiydi, elindeki kabı Amaris’e uzattı.
“Elmalı turta, elmalı pasta diye bir şey yokmuş o yüzden elmalı turta yaptım.”
“Sen mi yaptın?”
“Evet, aşçı da yardım etti ama çoğunu ben yaptım.” Amaris kaba uzanıp içinden bir parça elmalı turta alıp tadına baktı. Kırmızı elmayla kekin karışımı gibiydi. Amaris elindeki kocaman turta dilimini ağzına attı.
“Çok...güzel.” Amaris dolu ağzıyla konuştu, ağzından turta parçaları dökülüyordu, Herman onun bu halini komik bularak güldü.
“Yavaş ye, zaten hepsi senin.” Amaris ağzındakileri yutup konuştu.
“Ben de sana pasta yapmıştım, hatta üzerine ‘İyi ki Doğdun Beceriksiz Prens.’ bile yazmıştım ama elimden düştü mahvoldu.” Herman’ın göğüsü suçluluk duygusuyla kabardı, Amaris onu düşünüp pasta yapmıştı ama o iki muhafız her şeyi mahvetmişti, kendini suçlamadan duramıyordu.
“Özür dilerim.”
“Neden özür diliyorsun? Sorumsuz davranan bendim.” Herman omuz silkti. Amaris bir turta parçasını alıp Herman’ın ağzına tıktı.
“Sus ve ye.” Herman şaşırmadı bile, turta parçasını alıp yemeye başladı. Amaris’le iki yıldır arkadaştı ve onun bu garip hareketlerine alışmıştı.
“Bir daha ki sefere kırmızı elma getirirsen affederim.”
“Küs olmadığını sanıyordum.”
“Değilim zaten, sadece canım elma çekiyor.” Herman güldü.
“Her seferinde sana elma getirmek zorunda mıyım ben?”
“Ne yapayım? Bu ormanda hiç kırmızı elma ağacı yok...Bir gün ben de sana kırmızı elma vereceğim.”
“Anlaştık.” Herman elini Amaris’e uzattı, Amaris Herman’ın elini tutup sıktı.
|
0% |