Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2.Bölüm

@zeppertlulu

Aklım hala dün akşamki tatsız geçen yemekteydi. Patavatsız Rıfat amca ve biricik oğlu yılışık Emre'yi düşündükçd kan beynime sıçrıyordu. Bunlardan kurtuluş yokmuydu gerçekten?

"Ah babam! Ne diye bu insanlarla birliktesin?"

"Efendim canım."diye bana baktı Ecem.

"Efendim?" diye Ecem'e baktım. Anlaşılan o ki ben yine bazı şeyleri içimden düşünürken dışıma yansıtmıştım.

"Hiiç,öyle boş bulundum." diye hızlıca geçiştiriverdim.

"Şuna baksana Zehre, çok güzel değil mi?" aynada tekrar şahane elbiseyi üzerine tutarken güzelliğinden bayılmak üzereydi Ecem.

Toz pembe rengindeki sıfır kollu saten elbisenin uçlarındaki dalgalar o denli güzeldi ki giyince tıpkı bir deniz dalgası gibi süzülüyordu.

"Gerçekten güzelmiş." diyerek hayranlığımı belli ettim.

Uzun bir süre alışveriş merkezinde elbise aramak için karınca gibi dolandıktan sonra nihayet yurda varmıştık. Odamıza girer girmez çantamı yatağıma bırakmıştım. Yatağıma oturarak yanı başımdaki duran komodinin üzerindeki beyaz toka ile saçlarımı toplamıştım.

"AA bu hediye kutusu da ne böyle?"diyerek kutu ile içeri girdi.

Bu siyah hediye kutusu, güvenliğin hızlıca elime tutuşturduğu garip gizli kutuydu. Dün yorgunluktan kolumu dahi kaldıracak halim bile olmadığından bakmamıştım.

"Dün gelmiş, bana."

Ecem elindeki kutu ile hafifçe sırıtarak "Allah Allah! Sana böyle hediyeler gelir miydi Zehre Hanım." Dedi.

"Bak, geliyormuş!"diye gülümsedim. Ellerim ile kutuyu buraya getirmesini işaret ederek yatağımda Ecem'e oturacak yer açtım.

"Bileğin hala acıyor mu?"

Diğer elimle bileğimi hafifçe yoklayarak "Bugün biraz daha iyi ama hala hızlı hareket ettiremiyorum."diyebildim.

Ecem'in aniden gözlerinin siyahı büyüyerek bana doğru biraz yaklaşmıştı."Kız! Zehre bunu o çocuk göndermiş olmasın."dedi büyük bir heyecanla.

Aniden değişen yüz hatlarım ile o günün berbatlığı suratıma tekrar çarpmıştı. "Hayır ya! Sanmıyorum. O çok bilmiş, ukala,isimsiz madde bunları düşünmez."

Ecem dediklerine o kadar şaşırarak gülmüştü ki belliki söylediklerim hoşuna gitmişti.

"Ya harbiden çocuğu öyle merak ediyorum ki, dediğin kadar var mı acaba?" diyerek kollarını bağladı.

"Ecem,sence yalan söylüyor gibi bir hal mi var,"bileğimi gözüne sokacak kadar yaklaştırarak"Bak bak iyi bak! Bunu yaptı o isimsiz."diye ekledim.

Ecem gülerek bileğime ufacık bir öpücük kondurarak"Tamam tamam. Ben sana inanıyorum." diye gönlümü aldı.

Gözüm tekrar bu siyah hediye kutusuna eriştiğinde içinde ne olduğu beni heyecanlandırmıştı. Gerçekten o isimsiz madde bana bunu göndermiş olabilir miydi? Yok canım daha neler. Tamam adımı ve soyadımı biliyor olabilirdi ama nerede yaşadığımı nereden bilebilirdi ki? Öyle değil mi?

Ellerim önce bu orta büyüklükteki siyah kutunun kan kırmızısı rengindeki kusağına gitti. Yavaş bir şekilde kuşağı hızlıca açabileceğim yerinden çekerek çözmüştüm. Tam bu esnada telefon sesi ile irkilmiştim.

Ecem "Telefonum! Hemen geliyorum sen devam et Zehre." diyerek uzaklaştı.

Bense kaldığım yerden devam ederek kutunun kapağını hafifçd yukarı kaldırarak açtım. Kapağı kenara koyarken gözlerim kutunun içindekilerdeydi. İçimi bu zamana kadar kaplamayan garip bir duygu kaplamıştı. Tarif edemediğim garip bir his vücudumda dolanıyordu. Ne diye heyecan yapıyordum ki?

Kutunun içerisinde siyah bir zarf ve küçük de bir not vardı. Hızlıca notu elime alarak okumaya başladım. Bu not kesinlikle bana olmalıydı.

 

Tıpkı senin ve isminin anlamı gibi bu çicekte her yönüyle sana benziyor. -Gizil-

Notu okur okumaz yüzümdeki oluşan garip ifadeyi tarif etmem imkansızken notu bırakıp orta büyüklükteki arkasında garip bir işaret olan zarfı almıştım kutudan. Zarfın içini açınca kuru kırmızı bir çiçek düşmüştü. Bu çiçek sanki şeffaf bir bant ile korunmuş olsada nihayetinde kurumuştu. Bu zamana kadar böyle bir çiçek görmemiştim. Yatağımın üzerine düşen bu çiçeği not ile kapağını kapattığım kutunun üzerine koymuştum. Bu ne demek anlamına geliyordu? Her kim ise bunu bana neden göndermişti? Ve en güzel soru, bana ne mesajı vermek istiyordu? Kafamda onlarca soru soruyu kovalarken içeri Ecem girmişti.

"Ne oldu? Baktın mı? Ne varmış içinde?"diye merakla yatağa oturdu.

İşaret ederek"Bunlar çıktı,"tek kaşımı kaldırarak "Sence de çok tuhaf değil mi Ecem?"diye ekledim.

"Vaov,"diye yükseldi Ecem "İyide ne bu? Niye kurumuş bu çiçek?"diye tekrar düştü modu.

"Ben de anlam veremedim, ama her neyse hiç hoşuma gitmedi."diyerek yataktan hızla kalktım.

Ecem elindekileri kutuya koyarak parmaklarını kutunun üstünde dans ettirir gibi ritim tutturdu.

"Az önce Can aradı,"hınzır bir gülüş atarak"Bir etkinlik düşünüyoruz ne dersin?" beni ikna etmek adına her şeyi yapacak gibi duruyordu.

Ecem'in tuhaf suratına gülmeden duramayarak"Siz yine ne planladınız bakalım."Yatağın üstündeki kutuyu komodinin üstüne bırakarak yatağa tekrar oturdum. Ecem ile Can'ın bu hafta sonu için yaptığı etkinlik planını dinledim. Şu sıralar okul yeni açılsada nedense boğuluyormuş gibi hissediyordum. Bu etkinliğin bana iyi geleceğini düşünerek kabul ettim. Ecem hızlıca bir grup oluşturarak etkinlik fikrini yazmıştı. Hemen hemen herkes görmüştü. Görmesini istemediğim kişilerde görmüştü. Ecem moralimi bozmamamı ve her şeyin yoluna gireceğini söyleyerek sırtımı sıvazlamıştı. Bense her şeyin yoluna gireceğini düşünerek ilk başta kendimi kandırmıştım.

Yatağımdan aniden korku ve ter içinde uyanmıştım. Aldığım nefes akciğerlerime yetmiyormuş gibi yatağımdan ayaklanmıştım. Sağ elim gögsümün üzerinde sakinleşmemi söylüyormuşçasına pıt pıt vuruyordum. Mini mutfağımızdan bir şişe su alarak sandalyeye oturmuştum. Bir yudum su içince kalp atışlarımın düzene girdiğini hissetmiştim. Rüyalarımda bile huzursuzken bu hakimin ne olacağı beni endişelendiriyordu. Başımı sola çevirmem ile ayın o göz kamaştıran mavi ışığı ile karşılaştım. Ne de güzel duruyordu gökyüzünde...

"Gökyüzüne bir ay yakışı.,"derdi hep annem. Bazen uyuyamadığım zamanlar onun yanına gittiğimde odasında bulamayınca hemencecik salonun balkonuna koşardım. Çünkü o da uyuyamayınca ilk oraya koşardı. Gökyüzünü, ayı izlemeye koşardı. Ben gelince yüzü ayın ışığından farksız bir şekilde aydınlanırdı. Sarılırdım anneme, hemde sımsıkı sarılırdım. O günler gözümden yavaş yavaş silinince odama tekrar döndüm. Gözlerim doldu titreyen ellerim akan gözyaşlarıma değdi ve suratımdan düşmelerine izin vermeden sildim. Annem tam beş yıl önce görev esnasında şehit düşmüştü. Haberi ilk aldığım zaman duyduklarıma inanamayıp emniyete koşmaya çalışmıştım. Babam kolumdan tutup beni sarsarak bu duyduğum ama kulağımdan kazımak istediğim cümleleri defalarca kez söyledi. O zaman anlamıştım odamın balkonunda yetiştirdigimiz karanfilleri artık mezarına götüreceğimi. Çok acı çekmiştim,çok yara açmıştı bu kayıp bedenimde. Hele ki kalbimdeki bu yara hiçbir zaman iyleşemeyecekti.

"Yahu iki saattir bekliyoruz nerede kaldınız."diye bize karşı söylendi Selen. Emre ise Selen'in yanında almaz tavırlarla hiç buradaymış gibi davranmıyordu.

"Can nerede göremedim."diyerek etrafı tekrar kolaçan ettim. O sırada Can'ın bize doğru koşmakta olduğunu gördüm.

Nefes nefese konuşarak"Haydi geçelim yemekhaneye,"diyerek telaşlıca konuştu."Yemekhanedekileri bekletmeyelim."

Emre"Yemekhanedekiler derken? Hepimiz buradayız lan."Tekrar gözleri benim üzerimdeydi.

Can"Partide tanıştığımız arkadaşlar vardı. Yemek yeyip sohbet edelim dedim. Onlarda kırmadılar bizi bekliyorlar."deyip Ecem'e kaçamak bir bakış atmıştı. Bunu fark eder etmez Ecem'in karnına hafifçe dirseğimi geçirerek ufak bir göz kırpmıştım.

"O zaman arkadaşları fazla bekletmeyelim."Ecem'in koluna girerek hızlı adımlarla yürümeye başladım. Selen ile Emre hemen arkamızdan gelirken Can da hala nefes nefese bize yetişmeye çalışıyordu.

Uzun bir yemekhane sırasından sonra sıra bana gelince ögrenci kartımı basarak demir bariyerden yavaşça geçmiştim. Yemekleri hızla tepsime koyarak bizimkilerin olduğu masayı ufak bir göz taraması ile hemencecik bulmuştum. Hemen karşımda Ecem oturuken Ecem'in yanında Selen, onun yanında ise Emre oturuyordu. Can her zamanki gibi yine yanımda oturarak masadan herkese peçete dağıtıyordu. Bu çocuk gerçekten çok nahif bir insandı.

Çorbamdan bir kaşık aldıktan sonra ekmeğimin poşetini açmak için yöneldiğimde Can'ın sesi ile herkesin baktığı yöne bakmıştım.

"İşte geldileer!"dedi ve ayaklandı. O an ne oldu bilmiyorum ama bizde hep birlikte ayaklanmıştık. Çok geçmeden karşıdan bir kız ve bir erkeğin bize doğru yaklaşmakta olduğunu gördüm. Ne bir dakika! Hadi canım! Yok artık! Hayır yanlış görüyorum. İnanamıyorum bu o! İsimsiz madde! Yanında esmer güzeli bir kız ile Can'ın elini sıkıyorlardı. İsimsiz madde beni görünce kaşlarını çatmıştı. Sonrasında yüzünü değişik bir hale geçtiğini görmüştüm. Gülüyor mu o?

"Arkadaşlar bu partide tanıştığım arkadaşlar, Zahir ve Sıla."diyerek topu bize atmıştı. Emre garip bir şekilde onları süzerken Ecem'in gözlerinin ışııldadığını görmüştüm. Can ise beni biraz biraz ittirerek el sıkışmam gerektiğini ima ediyordu.Geçen günlerde yine aynı yerde bizimkilerin şaşırarak anlattığı kişinin Zahir olması beni şaşırtmıştı. Onun bu şekilde karşıma çıkacağını asla düşünmezdim. Yaşadığım bu şokları her ne kadar dışardan belli etmesem de içimde çok tuhaf şeyler oluyordu.

"Merhaba"diyerek öne atıldı Ecem'in elini sıktı. Selen ile zaten tanışıyorlarmış gibi bir havası vardı. Emre ise her zamanki gibi ilk tanıştığı insanları baştan aşağı süzerdi. Zahir ve Sıla'ya da aynısını yaptı.

Herkesle tek tek el sıkıştıktan sonra sıra bana gelmişti. Ne yapmalıydım? Benimle dalga geçip o gün orada bir çöp gibi bırakıp kaçmasını mı sormalıydım yoksa hiçbir şey olmamış gibi mi davranmalıydım. Aslında iki yabancıyız ne o beni tanıyor nede ben onu. Daha ismini bile bilmiyordum şu ana kadar.

"Merhaba." diyerek sağ elini uzattı. Burnuma gelen parfüm kokusu beni tekrar ilk bahtsız tanışmamıza götürmüştü. Bu hafif geçmişe gitmemle sağ bileğim tekrar sızlamıştı. Bandajı çıkaralı henüz bir gün olmuşken tekrar bu şekilde karşılaşmamız gerçekten garipti. Üzerinde antrasit renginde bir kazak altında ise siyah bir pantolon vardı. Bu sefer elinde bir kask taşımıyor ve o çekici motor ceketini gitmiyordu. Ellerinde o şaşalı eldivenler de yoktu. O gün tam bir bad boydu. Kısacası şuan gerçekten bir beyefendi gibi görünüyordu.

"Merhaba,"diyerek sağ elimi hafifçe uzattım ancak tam tutacağı anda hafifçe geri çekerek "Bileğimi incittimde el sıkışmasak olur mu?" dedim ve hınzır gülüşümü sundum. Yüz ifadesi bir anda değişerek inmişti daha sonrasında tekrar büyük bir gülüş kapladı yüzünü. Hastanede ki gülüşün aynısıydı bu. Ne eksik ne de fazla.

"Elbette! Bunun için tekrar özür diliyorum. Adınız neydi?" Söyledikleri ile kalakalmıştım. Halbusem az önce herkes bizim iki yabancı olduğumuzu düşünüyordu. Şimdiden bizimkilerin bakışlarını üzerimde hissediyordum bile.

Selen"Nasıl yani siz tanışıyor musunuz?"diyerek yüzünü bir şok ifadesi kaplamıştı. Sormadan edemedim demi kıvırcık. Tabi ya her şeyi bilmezsen olmaz. O hokka burnun her şeyin içine illa girecek illa karıştıracak demi. Ah ah! Zahir! Ne yapmaya çalışıyorsun kararsız madde.

Otuz iki diş gülüşümle ellerimi birbirine bağlayarak"Evet,"diyebildim. Nasıl toplayacağımı bilmeden çıkıyordu kelimeler ağzımdan.

"Zahir motosikletle bana çarpacaktı,çarpmadı. Bende bileğimi incitmiştim. Bu kadar."dedim bir nefeste. Zahir'in gülüşü ile bu kez bakışlar onda toplanmıştı.

"Bak hala çarpacaktı diyorsun. Sen atladın önüme."dedi yarım gülüşüyle. İnatçı mı ne bu çocuk?

Ecem'in kahkahası ile bu sefer bütün bakışlarımız ona kaymıştı.

"Her neyse canım. Geçmiş gitmiş. Herkes iyi." dedi ve ortamın yumuşamasına katkıda bulundu. Tekrar gözlerim Zahir'e kaydığında onun çoktan bana baktığını görmüştüm. Yine anlayamadığım bir parlaklık vardı gözlerinde.

"Zehre" diyebildim bu bakış karşısında. Sustum. Sustuk. Emre'nin bize bakışları oldukça tedirgin ediciydi. Sessizliği o bozdu.

"Böyle ayakta mı kalacağız?"diyerek dikkatleri üzerinde topladı.

"Memnun oldum Zehre. Geçmişi unutalım lütfen."dedi ve zaten hafif olan çekik gözlerini biraz daha kışarak gülümsedi. Bu yakışıklılıkla suçlu ben mi oluyordum şimdi?

"Ben de memnun oldum Zahir."dedim. Sonrasında Zahirin sol tarafında bulunan kıza kaydı bakışlarım.

"Merhaba, ben de Sıla. Tanıştığoma memnun oldum Zehre." Diyerek gülümsedi.

Herkes nihayet masaya oturmuştu. Zahir ile Sıla karşıma oturduğunda nedense bir türlü rahat yemek yiyememiştim. Bizimkilerin ise sohbetine doyum olmuyordu. Yine şen şakrak kızım Ecem merakından yerinde duramayarak soru yağmuruna başlamıştı.

"Zahir, yurt dışından değişim ögrencisi olarak gelmişsin doğru mu?"

Zahir peçete ile dudaklarının kenarını temizleyerek yine o muhteşem gülüşü ile konuşmaya başladı.

"Evet doğru. Güney Kore'den geldim. Son yılımı burada taşı toprağı güzel memleketimde tamamlamak istedim." Aniden gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Memleketim mi? Memleketim derken. Bizimkilerin biraz daha soru sormasını istiyordum. E malum ben soramıyordum.

Selen suyundan bir yudum daha alarak"Memleketin mi? Nasıl yani?"

"Ben yarı türk yarı koreliyim."dedi.

Can ellerini birbirine vurarak yüksek bir ses çıkarınca korkmuştum. Zahir bunu görmüş olmalı ki sırıttığını göz ucuyla da olsa görmüştüm.

"Haydaa! Bro daha önceden niye demiyorsun. E sen türksün zaten. Baksana türkçe diline hey maşallah." Can'ın dedikleri ile hep beraber gülmüştük bir kişi dışında; Emre.

Ortamın neşesini yumuşaklığını bozacak tondaki sesi ile"Babanız mı türk? Yoksa anneniz mi?" diye sorarak Zahir'in gözlerinin içine baktı. Bu bakışı nerede görsem tanırdım. Emre gram dahi hoşlanmamıştı Zahir'den. Zahir'in bana olan davranışından mı böyle yapıyordu? Bundan emin olamamıştım.Yolları karmakarışık çıkmaz bir sokaktı. Emrey'di bu sağı solu belli olmazdı.

Zahir son lokmasını çiğnerken gelen soru karşısında hazırlıksız yakalanmış gibi gözüküyordu. Dişlerini sıkması ile çene kaslarını net bir şekilde görmüştüm.

"Babam türk."dedi ve sonrasında çorbasına devam etti.

Can heycanla bir şey söylemek için ağzındaki lokmayı olabildiğince hızlı çiğnemeye başlamıştı.

"Gençler bu arkadaşlarımızın ikisi de Arkeoloji ögrencisi."

Kaşlarım duyduğum bölüm ismi ile hafifçe havalanırken Sıla'nın sorusu ile göz göze gelmiştik.

Meraklıcs bir tavırla "Sizlerin bölümleri neler?"Sonrasında çatalını tekrar parmakları ile kavradı.

"Ben gazatecilik son sınıf öğrencisiyim"deyince Zahir başını yemeğinden kaldırarak hafifçe gülümsemişti. Bir dakika sol yanağında gamzemi vardı onun. Evet evet emindim bu bir gamzeydi.Gözlerimi onda sabit tutmmak adına her şeyi yapıyordum. Etrafı seyretmek yemek tabakları ile oynamak birde cep telefonumdan ekranı sürekli kontrol etmek.

"Demek kimyager değilsin." Dediği anda tekrar bakışların bizde olduğuna yüzde yüz emindim. Bu çocuk ne yapmaya çalışıyordu. Görende flörtleştiğimizi falan düşünürdü. Gülümsemiştim.

"Ya değilim işte, seninde bir kararlılık halinin olduğunu ögrenmiş oldum." diyerek kollarımı bağlayıp sandalyeye yaslanmıştım. Kimsenin bir şey anlamadığından oldukça emindim bir kişi dışında.

Tabağa hızla değen kaşığın çıkardığı ses ile herkes gözünü Emre'nin olduğu yere çevirmişti. "Yeter bu kadar doydum ben. Size afiyet olsun." Hızla masayı terk ederken delici bakışları üzerimi tarıyordu resmen. Zahir'in bakışları ise bir şeylerin farkına vardığı izlenimindeydi. Derin bir nefes ile yükselen omuzlarım bu durumu daha fazla ne kadar tolere edebileceğim konusunda bir fikir dahi veremezken Ecem'in sesi tekrar sohbeti başlatmıştı.

"Bende iç mimarlık son sınıf öğrencisiyim."

Can mimarlıkta olduğunu söylerken Selen'de beni tekrar öne sürerek gazetecilik bölümünde olduğunu söylemişti.

"Az önceki giden arkadaş hangi bölümde peki?" Onun sesi ile tekrar sohbete dalmıştım.

"Emre psikoloji üçüncü sınıf."dedim. Selen'in garip bakışları,Can'ın hala öbür bir şekilde Ecem'in kalan pilavını yemesi ve Sıla'nın o çözemediğim tuhaf havası eşliğinde Zahir'in yüzüne bakmıştım. Aslında tam kibar bir çocuk diyeceğim ama aklımdan o günü silmek çok zor geliyordu.

Anladım diyerek başını sallamıştı. Eminim ki bir tuhaflık olduğunu illaki sezmişti. Emre ile aramızdaki olan tuhaflığı. Sıla ile yakınlığı baya vardı ki geldi geleli genel sohbetimiz bitince onunla kısık bir seste sohbete başlıyorlardı. Sıla,Zahir'in kız arkadaşı olabilir miydi? Neden olmasın canım! Sıla gayette fıstık gibi esmer bir kızdı. Boyu boyuna bölümü bölümüneydi. Ben düşünceler içerisinde kaybolurken Sıla ayaklanmıştı. Ardından Zahir'de yemek tepsisini kapıp masadan kalkmıştı.

"Bize artık müsade. Dersimizin başlamasına az kaldı. Tekrar tanıştıgıma menun oldum arkadaşlar. Herkese iyi dersler."dedi o masadan uzaklaşırken Zahir'de bana bir şey diyecekmiş gibi olduğu an bakışlarımı tekrar kaçırarak sol elim ile ensemi ovmuştum. Bu hareketin ile bir şey dememişti. Hatta belki de bu yaptığım hareket yüzünden diyememişti.

"Görüşürüz arakadaşlar."deyip Sıla'nın arkasından fırlamıştı.

 

Ekranda yarım saattir Zahir'in profil fotografını incelerken bulmuştum kendimi. Rol güzeli miydi? Yoksa gerçek miydi? Hala çözememiştim ben bu çocuğu. Ecem'in içeri dalması ile irkilerek telefonumu yere düşürmüştüm.

"Ya, ne yapıyorsun Ecem! Ödüm koptu." Ecem yavaşça yaklaşarak telefonumu hızla almak için eğildiğinde engel olmaya çalışsamda benden önce davranmıştı. Sağ elimi anlıma vururken Ecem'in iki saat çenesini çekme düşüncesi beni şimdiden mahvediyordu.

"Bak seren! Sen aşık mı oldun bu çocuğa,"diyerek yüzünü bir tuhaf yaptı."Ya,saçmalama Ecem!,"telefonu almak için uğraş veriyordum.

"Yok yok, belli aşık olmşsun!," diyerek telefonu bir kez daha yukarı kaçırdı.

"Ecem lütfen sadece grupta kim var kim yok ona bakıyordum. Hadi ver telefonumu bak gözünü seveyim çocuğu yanlışlıkla falan ararsın." Ecem'in telefonu vermeye gönlü yok gibiydi.

"Tamam tamam. Al!."telefonumu bana uzattı. "Ama kabul et yakışıklı çocuk." Gözleri tuhaf tuhaf bakarken bir kaşı havalanmıştı.

"Sanada bir başka bakıyordu, ha!"

"Hayda! O da nereden çıktı Ecem!" yanaklarımın kızarıklığını saklamaya çalışırken söylemiştim bu cümlemi.

"Ecem yatağına hafifçe koşarak zıplayıp yatmıştı. "Bak şaka Maka bir yana bu çocuk bir başka bakıyor sana."

Bende yatağıma yatarak Ecem gibi tavana bakarak"İlk tanıştığımızdaki ukala çocuk gitti yerine Zahir geldi gibi. Gerçekten iyi bir rolcü olabilir mi?"diye Ecem'e döndüm.

Ecem'den hafif bor horultu sesi gelince"Ya,Ecem! Yapma ya!"

Ecem'in kahkaha sesi tüm odayı doldururken"Tamam tamam! Şaka yapıyordum," yatağında bana doğru dönerek bir kolunu başının altına almıştı. "Önce motor kazası sonra yemekhanedeki tanışmanız kader gibi."

"Çok tuhaf değil mi? Bana öyle geliyor." Bütün ciddiyetim ile Ecem'e bakarken onun gülmemek için kendini zor tuttuğunu görmüştüm. Daha fazla dayanamayarak büyük bir kahkaha patlatıvermişti.

 

"Ya kızım,sen çocuğa isimsiz madde mi demiştin."

Bende daha fazla dayanamayarak gülmüştüm."Evet, o da bana bayan kimyager demişti."

Artık odamızdan büyük bir kahkaha tufanı çıkıyordu.

"Siz bu ciddiyetsizlikle birde bugün yemekhanede medeni insanlar gibi karşılıklı yemek yediniz." Ecem artık gülmekten yerlere yatarken bense ona gülmekten kendimi alamıyordum.

 

 

Nihayet iple çektiğim hafta sonu gelmişti. İstanbul ağva kilimli koyunda arkadaşlarla bir günlük kamp yapmaya gelmiştik. Can'ın bizim için kurduğu sohbet grubuna Sıla ve Zahir'de eklenmişti. Bu benim için güzel bir şanstı.Arabadan iner inmez taşınacak malzemelere yardım etmek için bagaja doğru ilerledim. Bir yandanda Ecem'e telefonumun nerede olduğunu sorarken çarptığım engel ile sarsılmıştım. Bu engel tam olarak Zahir'di. Beni düşmemem için omuzlarımdan tutmuştu. Bense onu belinden yakalayarak destek almıştım.

"Hop,yavaş. İyi misin?" Haydaa yine o kahve sürmeli gözler. Bilerek mi yapıyordu bu çocuk. Her defasında gözlerini gözüme sokuyordu.

Hızlıca toparlanarak Zahir'in ellerinden kurtulmuştum. Üstümü başımı düzeltirken o da bagajı açıyordu. Eşyaları çıkarmaya başlayınca bende yardım etmek için elimi uzatmıştım. Uzattığım elim bagaja dahi değmeden Zahir tarafından engellenmişti. İkinci engelde yine ondan süper.

"Senin bileğin incindi," başını hafifçe sola yatırarak tekrar gözlerime bakmıştı."Yoksa doktorun dediklerini çok çabuk mu unuttun?"

"Hayır tabikide unutmadım ama ben iyiyim."diyerek tekrar elimi bagajdaki malzemelere uzatmaya çalıştım. Hoop üçüncü engel.

Gülümseyerek elimi iterken "Ben bir daha dırdır çekemem olmaz."dedi.

Dudaklarım hafifçe aralanırken"Dırdır mı? "Dedim. Başını olumlu anlamda sallayarak yüklendiği kurulmamış çadır eşyalarını alana götürmekle meşguldü.

Hiçbir şey demeden ufak ufak gülmemi saklayarak onu takip etmiştim. Ukala mukala ama iyi birine benziyordu.

"İki dili ögrenmek zor olmadı mı?,"Çadır malzemelerinin parçalarını kontrol ediyordu.

Dizlerinin üstüne çökerken göz göze geldik."Hayır,küçüklüğümden beri iki dilide kullanıyordum."

Bu sefer soru soran oydu."Sen bu kadar bilgili olmayı nasıl başardın?"

"Yok canım abartma."söylediklerim ile yine çapkınca bir gülüş atmıştı. Söylediklerimi radara alarak acaba nerede hata yaptığımı bulmaya çalışıyordum. Tabi ya, canım demiştim.

"Çok okuyorum, bölümüm gereği."diyebildim sadece. Bütün çadır parçalarını tek tek ayırarak kurulabilecek konuma getirmişti.

"O eller demek ki sadece motor sürmüyormuş." Dediğimde ayağa kalkmıştı. Yüzümdeki gülümseme yavaş yavaş kaybolurken boyunun bu kadar uzun olduğunu ilk defa fark ediyordum.

"Ben gerçekten özür dilerim Zehre." İsmimi ilk defa garip bir şekilde bu denli güzel söyleyen biri ile tanışıyordum. Daha önce kimse bana bu şekilde Zehre diye seslenmemişti. Belkide melez oluşumdandı iki dil bilişindendi yada tamamen ona özeldi.

"Yani özür diledin ya. Kaç defa özür dileyeceksin daha?" Aramızdaki mesafe yok denecek kadar azken nedense gözlerine bakmak benim için çok utanç veriyordu. O ise gözünü kırpmadan bakıyordu orman gözlerime. Bir ağaç gibi dikiliyordu her yere. Tamamen onun gözleri vardı sadece. Ecem'in boğazını temizlemesi ile geri adım atmıştım.

Ecem telefonumu uzatarak "Telefonunu soruyordu değil mi?"

Utanç bir gülümseme ile telefonuma uzanarak" Evet." Dedim. Selen kalın topukluları ile bu kumlu zeminde düşmemek için çaba sarf ederken Sıla gizliden Selen'in bu haline gülüyordu. Zahir bana ağır bir iş yaptırmadığından Sıla'ya yardım etmeye karar vermiştim. Sıla herkes için atıştırmalık sandiviçler hazırlıyordu.

"Çok düzenlisin Sıla."derken siyah renkli tabureye oturmuştum.Sıla geldiğimi sesim ile anlayınca hafif bor tedirginlik yaşamıştı. Sonrasında gülümseyen yüzü ile"Herkes öyle der,"bir sadiviçi daha poşete yerleştirerek"Gerçekten öyle miyim?" Dedi.

Ellerimin üşüdüğünü fark ederek birbirine sürtüp ısındırırken"Koordinasyon bir şekilde çalışıyorsun."

Selen endişeli bir şekilde bu tarafa doğru yürürken taburede biraz daha dikleşmiştim.

Telefonu elinde sıkı bir şekilde tutarak "Zehre Emre'ye ulaşamıyorum. Seni aradı mı hiç?"dedi.Ellerimi yeşil montumun cebine sokarak"Hayır,Emre ile konuşmadım,"Tabureden ayaklandığım sırada Zahir'in de elindeki kupalarla birlikte buraya doğru yavaş adımlarla geldiğini görmüştüm.

"Kamp yapmaya gelecek diye biliyordum."diyebildim.

Selen sol eli ile biraz tırnağını dişledikten sonra telefonun ekranını tekrar kontrol etti."Gelmeyecek sanırım. Açmayınca merak ettim."dedi.

"Bu arkadaş hep böyle sorunlu mu?"

Zahir elindeki kupalara çay doldururken bu kelimeler rahat bir şekilde dudaklarından dökülmüştü.Üzerindeki siyah başının üstüe giydiği siyahlı beyazlı oduncu gömleği gelişmiş vücudunu ortaya çıkarırken koyu yeşil kargo pantolonu ile bu uyumu yakalaması beni gerçekten şaşırtmıştı.Onun sadece siyah giyindiğini düşünüyordum.

Selen"Sorunlu derken?"diyerek tek kaşını kaldırıp Zahir'e karşı Emre'yi savunmaya geçmişti.

Zahir kupaların birini Sıla'nın önüne koyarken birinide bana uzatmıştı.Sol elimi uzatarak kupayı kavrarken Zahir tekrar Selen'e dönmüştü.

Bir kupa çau daha doldurarak"Hani nabzı biraz yüksek ya."Selen'e gülümsyerek uzatmıştı.

Selen'in yüzünü buruşturarak Zahir'in söylediği kelimelere anlam veremiyor gibiydi. Aslında bende biraz şaşırmıştım. Zahir gelir gelmez Emre'yi çözmüş gibi görünüyordu.

"Hayır teşekkürler. Ben bir kez daha arayayım."Uzaklaşırken Emre'yi tekrar aradığını görmüştüm. Bu aralar Emre çok ortalıktan kaybolmaya başlamıştı. Birde garip davranmaya.Acaba yine ne işler çeviriyordu?

Sıcak çayımdan bir yudum daha alarak"Çay iyi geldi Zahir. Teşekkür ederim."diyerek Zahir'e bakmıştım. O ise telefonuna gömülmüş bir şekilde çayının son yudumunuda içerek yere dikkatlice bırakmıştı.

Bakışları Sıla'ya kaymıştı."Afiyet olsun,sandiviçleri dağıtalım mı Sıla?"dedi. Onun evet yada hayır demesini dahi duymadan poşete sarılmıştı. Ne yani Sıla'yı bunu yapmaya zorluyor gibi miydi. Yook! Baya baya zorluyordu şuan. Kızcağazda Zahir'in bu garip davranışını pek de önemsemeden ayaklanmıştı kamp oturağından.

Sıla mavi saydam poşetten bir sandiviç çıkartarak bana uzatmıştı."Afiyet olsun." Gülümserken bende çaktırmadan Zahir'e bakıyordum. Ancak o çoktan bizimkilere dağıtıma çıkmıştı bile. Zahir'in yerinde duramadığına bir kez daha şahit olmuştum. Birde Emre'ye nabzı yüksek diyordu.

Herkes yemek yedikten sonra Can ve Zahir'in yaktığı ateşin etrafında ısınıyorduk. Ekimin sonunda olmamız ve havanın bu denli soğukluğuna aldırmadan bizim deli gibi kamp yapmaya çıkışımız ise taktire şayandı. Her şey bir kenara şu anda Emre'nin olmayışından kendimi rahat ve huzurlu hissediyordum. Bacaklarımı gögsüme çekerek ellerimi bacaklarımda birleştirmiştim. Etrafında yuvarlak olarak birleştiğimiz ateşin sıcaklığı ve odundan çıkan çıtır çıtır ses huzuruma huzur katıyordu.

Ecem"O kadar güzel yaptık ki buraya gelmekle."dediği anda gözlerimi açmıştım. Ana o kadar kendimi kaptırmıştım ki yeniden gözlerimi kapatıp anın tadını çıkarmaya karar vermiştim. Bizimkilerin konuşmalarını dahi umutsamadan tadını çıkarıyordum havanın.Az biraz sonrasında güzel tınılı bir gitar sesi ilişmişti kulağıma. Aniden gözlerimi açınca karşımda Zahir'in kahve ahşap bir gitara sarılarak nota ayarlaması yaptığını görmüştüm. Yanımda Ecem kıkırdayarak bana göz kırpmıştı. Yüzümü garip bir gülümseme alırken gitara daha dikkatli incelediğimde Can'ın gitarı olduğunu fark etmiştim. Zahir'in nota ayarlaması yapması onun gitar çalacağı anlamına mı geliyordu? Yoksa ben kafamda çok mu hayal kuruyordum. Şuan hiçbir şey bilmiyordum ama gitarın bile eline ne kadar çok yakıştığını ilk defa fark ediyordum.

Can"Ohoo! Haydi çal Zahir."diyerek ortaya laf attı. Tam o sırada Ecem'e bakışını yakalamıştım. Ecem ise eline aldığı çubukla yeri kazarak Zahir'in çalmasını bekliyordu. Aslında hepimiz bekliyorduk. İlk başta arkadaşı Sıla bekliyor olmalıydı. O çaldığını illaki biliyordur değil mi? Yada ona özel mi çalardı? Seranaf yapar mıydı Sılaya? Başımı iki yana sallayarak bu değişik düşüncelerimden arınmaya çalışmıştım. Zahir dudaklarını ıslatarak sağ eli ile saçlarını düzeltmişti. Ben hayran bir şekilde onu izlerken bana doğru gülümseyerek göz kırpmıştı. Bir dakika bana göz mü kırpmıştı? Bana neden garip garip bakıyordu ki? Sıla'ya baktığımda ise bundan hiç rahatsızmış gibi durmuyordu. Gerçekten aralarında bir şey yok muydu acaba?

"Hazır mıyız!"diyerek ateşin etrafındaki bulunan herkese göz gezdirdi. İlk başta bana baktı, sonrasında hala endişeli ve mutsuz bir şekilde oturan Selen'e ardından gözleri Can'a kaydı. Can'ın Ecem'e karşı olan hâlini bilir gibi hızlıca Ecem'e döndü. Sıla omzuna vurarak başlaması gerektiğini söyler gibiydi.

Gitara o kadar nahif davranıyordu ki o ince parmakları gitarın tellerinde adeta dans ederek dolanıyordu.

Çalacağı şarkının girişini biraz çaldıktan sonra yavaşça şarkıya girmişti.

"Umut yok bir ışık yok gözlerinde..."

Buray'dan' sen sevda mısın 'şarkısını söylüyordu.

"Ben hala bekleyenim olsun..."

"Ateş yok sıcaklık yok ellerinde .."

Gözleri gözlerimde buluştuğu anda"Ben yanarım aşkın sağolsun..."dizeleri dökülmüştü dudaklarından.İşte o anda kalbime bir şeyler daha olmuştu. Hiç olmadığı kadar hızlı çarpan kalbime engel olamıyordum. Allahım kalbim öyle pır pır ederken bana bakışına mı yoksa sesinin güzelliğine mi yanaydım bilemiyordum. O kadar güzeldi ki sesi ilk defa böyle bir ses duyuyordum. Benzetebileceğim bir sanatçı yada bir insan yoktu. Bambaşkaydı,bambaşka...

"Sen sevda mısın yoksa yalan dolan.. Püsküllü belam olup,derde salan..Var ki yaşanmamışlık sanki özünde, benim içimde ukte kalan."

Şarkı bittiğinde Zahir'in gözlerindeki o ışıltıyı bir kez daha fark etmiştim. Gözleri başka bakıyordu,gözleri gözüme yansıyordu. Yüzü sanki unutulmamak için direniyordu aklıma. İçimde ona karşı bir şeyler kopuyordu ancak ben bile bunun ne olduğuna anlam veremiyordum. Sanki gizli bir bağ beni ona çekiyordu. Sanki ben ona bile bile çekiliyordum.

Şarkı bittiğinde herkes alkışa tutmuştu Zahir'i. Bir tek ben alkışlamıyordum onu. Ecem'in dirseği ile ellerimi birbirine vurarak gülimsemeye başladım. O ise başı ile onaylayarak alkışları kabul ediyordu.

Can gülerek Zahir'in sırtına elini atmıştı."Bundan sonra bizden kurtulamazsın Zahir."

Ecem"Ağzına sağlık,sesin çok güzelmiş."dedi.

"Sesin güzelmiş."diyerek hafifçe gülümsemişti Selen.

Tam o sırada bakışları tekrar bana kaymıştı. Gülümserken çıkan gamzeleri ise hiç utanmadan ben burdayım diyordu. Benden bir şeyler söylememi bekliyordu.

Ellerimi birleştirerek heyecanıma yenik düşmemek için kendimi zorlayarak "Ağzına sağlık,sayende unutulmaz bir an yaşadık. Teşekkür ederiz."diyebildim.

Zahir"Ben teşekkür ederim. Sizlerle tanışmak kaynaşmak muhteşem."dedi. Sonrasında Can hızla ayaklanarak"Haydi çadılara."diye mutlu bir şekilde bağırdı. Çadılara demişken Ecem ve ben aynı çadırda kalırken Can ile Zahir aynı çadırda kalacaktı. Selen ise tek çadırda kalmayı tercih etmişti,tıpkı Emre gibi. Ama Emre burada olmadığı için bir çadırı daha kurmak için verdiğimiz tüm çaba çöpe gitmişti. Gelmeyecekti o zaman bizi neden bu kadar uğraştırıyordu. Sönmekte olan ateşe bakarak yine düşüncelere daldığım anda omzuma biri dokunmuştu.Düşüncelerden anında sıyrılmıştım.

"Biraz yürüyelim mi?" Demişti. Hafif bir gülümseme sunarken etrafıma baktığımda kimseciklerin kalmadığını görmüştüm.

Şaşırmıştım. Herkes kamp çadırlarına çekilirken o benime yürümek mi istiyordu.Ayaklarımın ağrısını şimdilik yok saymalıydım ama Allah aşkına hiç mi yorulmadın.

"Tabi."diyebildim incecik çıkam sesimle. Ayağa kalkacakken bir elin bana doğru uzandığını görmüştüm. Bu Zahir'in eliydi. Hiç düşünmeden bende elimi uzatarak sıcacık elini tutup dogrulmuştum.

"Ellerin buz gibi,"diyerek diğer eli ile diğer elimi avcının arasına alarak ovalamaya başlamıştı. Büyük bir şaşkınlıkla ne yapacağımı bilmeden onu izlerken gülmeye başlamıştı.

"Niye öyle şaşkın şaşkın bakıyorsun?"

"Yok, şaşkın mı bakıyorum." derken ısınan ellerimi hafifçd çekerek montumun ceplerine sokmuştum.Kalbim ise yerinden çıkacakmış gibi çarpıyordu.

Gözlerini hafifçe kısarak"Suratının halini görsen,domates gibi oldun bir de." diye tekrar güldü.

"Yaa!,"diye ellerimi yanaklarıma götürdüğümde gerçekten sıcacık olduklarını fark ettim."Havadandır."diyerek geçiştirdim. Şimdi yan yana yavaş adımlar ile sahile doğru yürümeye başlamıştık. Çadırlardan yeterince uzaklaştığımızda arkama bakmıştım.

"Şuraya oturalım mı?" diyerek denize karşı olan toprağı kast ediyordu. Başımı sallayarak onayladığımı gösterirken hata yapmamaya çalışıyordum. Oturacak yere geldiğimizde Zahir gömleğini çıkartırken"Ne yapıyorsun?,"diyebildim.

O ise çoktan gömleğini çıkartıp iki kat yapıp yere sermişti. Şimdi ise oraya oturmamı istiyordu.

Üzgün ve bunun gerçekten gerek olmadığını gösteren yüz ifademle"Sen üşüyeceksin."dedim.

Hafifçe sırıtarak"Hava bana göre sıcak hadi otur."dedi. O çoktan yere serilirken bende hemen yanına oturmuştum.

Nasıl hava ona göre sıcaktı? Ben resmen donmaktan ölecektim. Yani bir ısınıp bir soğuyan vücuduma ise diyecek bir şeyim yoktu. Zahir'e döndüğümde esen rüzgar saçlarımı yüzüme savurmuştu. Saçlarımı yüzümden çekerken o bana dönmüştü. İlk defa elinde bir şey sakladığını fark ettim.

"Seni buraya kadar getirmemin sebebi bir şeyleri telafi etmek istemem."diye başladı cümlesine. Biraz daha bana dönerek elindeki siyah kutuyu açtı ve içinden lotus çiçekli nahif bir bileklik çıkardı. Aniden dudaklarımdan ismi çıktı.

"Zahir."dedim. Gözlerime bakarken bileğimi uzatmamı istedi. Soğuktan yaşatan gözleri daha bir güzel gözükmüştü gözüme. Hafifçe gülümseyerek sağ bileğimi uzattım. İkinci defa bana dokunmasına izin veriyordum. Elleri biraz soğumuştu. Bilekliği taktıktan sonra tekrar bana bakmıştı.

Bilekliğe dokunarak "Teşekkür ederim, çok beğendim."dedim. Kutuyu tekrar cebine sokarken"Rica ederim, beğenmene sevindim."dedi. Bize ne oluyordu böyle? Anlamsızca anlamlı bir şeyler olduğu kesindi. Anlamsız dediğime bakmayın benim önüme planlamadığım gelen her şey anlamsızdı ama ilk defa anlamsızlıktan bu kadar korkmadan baş ediyordum.

"Burada yani Türkiye'de tek mi yaşıyorsun?" Merak ettiğim çok şey vardı. İlk buradan başlamayı uygun bulmuştum.

Sol omzunu geri atarak sol elini toprağa dayamıştı. Bakışları ile bu soğuk havada beni ısıtıyordu."Aslında tek yaşamıyorum, babamla birlikte yaşıyorum."dedi. Tekrar gülümsedi.

Kollarımı bağlayarak dizlerimin üstüne koymuştum."Peki ya annen o Güney Kore'de mi?"dedim.

Bu sorum ile Zahir bakışlarını yüzümden çekerek bir ileri bir geri giden deniz suyuna çevirmişti. Arada bir uğrayan dalgalar ile sesimiz boğuklaşıyordu. Bu soru onu pek de memnun etmişe benzemiyordu.

Sesinin değiştiğini hissettirerek"Annem yaşamıyor.,"diyebildi. Sertçe yutkunmuştum. Aynı yerden yaramız olduğuna sevinmeli midim? Yoksa ikimizin kaderine de üzülmeli miydim?

"Annem bir polisti."dedi.

"Üzgünüm,başın sağolsun."diyebildim. Yüzünü bana çevirmemekte ısrarcı gibiydi. Artık bende bakışlarımı denize çevirmiştim.

"Sağol.",dedi. Derin bir nefes aldı. Biraz daha dikleşti. O da kollarını benim gibi bağladı dizlerinin üzerine koydu.

"Peki senin nasıl bir hayatın var Zehre?"dedi büyük bir meraklılıkla. Beni tanımak istiyordu. Beni bilmek...

Derin bir nefes alarak yüzüne kısa bir bakış attım."Aslında herkesin merak ettiği gibi bir yaşantım yok. Annemi kayıp ettim. Beş sene önce. O da senin annen gibi bir polisti. Babam ile aynı evde kalmıyorum. Daha doğrusu annemi kayıp ettiğim günden beri kalamıyorum. O zamanlar yurda çıkmıştım.Ecemle tanışınca yurda iyice bağlandım."

"Anlıyorum. Seninde başın sağolsun."dedi.

Dolan gözlerim ile başımı çevirdiğimde bana çoktan baktığını görmüştüm. Ağlamamalıydım. "Sağol,"diyebildim sadece. Engel olamadığım bir göz yaşım suratımda çoktan yol alırken Zahir'in göz yaşımı silmesi ile şaşkınlığımı gizleyememiştim. Yavaşça kafamı geri çekerek diğer tarafa bakarak göz yaşlarımı hızlıca yok etmiştim. Tekrar döndüğümde ise hala Zahir'in bana baktığını görmüştüm.

O yorgun ama anlamı bakışı ile "Yalnızca sahte çiçekler kusursuzdur."dedi. O an kalakalmıştım. İlk başta idrak edememiş affalamış sonrasında ise sözün güzelliğine aşık olmuştum. Beni biliyor gibiydi. Kırılgan yapımı, adımı, adımın anlamını... Bana hediye ettiği bileklikte bile bir anlam vardı. Bu kadar iyi yürekli olmayı nasıl başarabiliyordu?

"Görünürde her ne kadar gülümsüyor olsanda içeride çaresiz bir mücadeyle debelendiğini hissediyordum."dedi. Bir kez daha acı içinde yutkundum. Gerçekten bu kadar belli mi ediyordum. Öylece bakakalmıştım yüzüne. Bende kendimi yavaş yavaş açıyordum ona. Denizin dalgaları biraz daha hızlandı.

"Senin gözlerinde çözemediğim bir ışıltı var her baktığımda görüyorum." Dedim. İlk defa düşünmeden konuşmuştum. Allahım ben ne yaptım. Ben ne dedim şimdi. Eyvah! Hemen de yelkenleri suya indirmiştim sözlerinin güzelliğine.

Gözlerini kırpmadan "Yaralarımız eş olduğundandır belki."dedi hiç düşünmeden. Haklıydı.İkimizinde annesi vatana hizmet etmişti bir zamanlar ve ikimizde annemizi kaybetmiştik.

Kısa bir sessizlikten sonra tekrar o bozmuştu bu sessizliği.

"Zehre," dedi. Onun ağzından ismimi duymak bir başkaydı. Kahverengi gözleri orman gözlerime değdi. "Ben seni ilk defa motorsiklet kazasında görmedim." Dedi. Duyduklarımı iyi anladığımdan emin olmak için tekrar aklımdan geçirdim. Beni ilk defa motorsiklet kazasında görmediyss ne zaman görmüş olabilirdi ki?

"Nasıl yani?,"dedim merakla.

"Ben seni ilk defa o partide gördüm." Dedi. Bir anda bütün sesler kesildi. Bütün ışıklar gözümde pataldı.Bütün hissettiğim duygular birbirine karıştı. O günkü yaşadığım olay tekrar cereyan etti. Hepimizin gittiği o partide onunda olduğunu yeni hatırlayıp her şeyi birleştirince Zahir'in yüzüne bakakaldım.

 

Yeni bölümde görüşmek dileğiyle✨🤍 Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınız.🥰

Loading...
0%