Yeni Üyelik
1.
Bölüm

BÖLÜM BİR: LEKENİN BAŞLANGICI

@zerabsk

OCAK 2024

Sadece insanlar ve kelimeler miydi katil olan, yoksa anılar da katil olabilir miydi? Bazen tüm kanıtlara rağmen suçlu olduğunu bildiğin birinin hukukun boşluklarından faydalanarak serbest kalması gibi hissettiren; bazense yıllar süren mücadeleler ve gecelerce süren hazırlıkların ardından haklı bir mahkûmiyet kararı alıp adaletin tecelli etmesi gibi hissettiren anılar, an'a göre değişen ters köşeli en büyük seri katillerdi.

 

Babamın cenazesinde aklıma gelen anılar da bu durumu bana kanıtlıyordu. Karşımdaki açık, içinde bir kefen olan, kefenin içinde de babamın olduğu mezara baktıkça aklıma babamla olan anılarım geliyor, "Ne mutluymuşuz..." düşüncesiyle dudaklarımda bir sırıtış oluşurken, birden o anıların bir daha asla yaşanmayacağını çünkü babamın artık olamayacağını fark ettiğimde içime büyük bir keder serpiliyordu.

 

Mezarın başındaki hoca, derin bir huşu içinde dua okurken, mezarın başındaki diğer insanlar da sessizce mezara toprak atıyorlardı.

 

Babamın mezarına.

Benim babamın mezarına.

 

Hocanın duayı bitirmesiyle insanlar oldukları yerde Fatiha okumaya, okumayı bitirdikten sonra da yüzlerindeki büyük bir hüzün ve teselliyle baş sağlığı dilemeye, yanıma gelmeye başladılar.

Gelenlerin dileklerini, yüzümdeki saygı gereği oluşan hafif tebessümle kabul ederken babamın yaşamı boyunca çok sevdiği ve saygı duyduğu Başsavcı Levent Arslan da yanıma gelmişti.

 

"Başınız sağ olsun, Lamia. Aslan Bey'i çok severdim, kendisi çok saygın bir hakimdi. Bu iğrenç olaya kurban gitmesi hepimizi derinden üzdü." O bunları söylerken bu sefer içimde geçmiş zaman kullanmak zorunda olduğu için oluşan sızı vardı.

 

"Sağ olun, Levent Bey."

 

Levent Bey'in daha söyleyecekleri olsa gerek, yanımdan ayrılmıyordu. Derin bir nefes verdikten sonra sözlerine devam etti.

 

"Aslında bu konuyu burada konuşmak ne kadar doğru olur bilmiyorum. Fakat sana düşünme süresi vermek için şimdiden söylemek istiyorum. Bildiğin üzere, LM dosyasıyla ilgili olarak bu ilk kurbanımız değil. Birçok milletvekilimiz, hâkimlerimiz, savcılarımız ve saygın iş insanlarımız her geçen yıl kurban gitmeye devam ediyor. Bunlardan biri de baban oldu. Açıkçası senin için de endişeliyim. Çünkü sıradaki adımın ne olduğunu biliyorsun.

 

LM dosyası, bundan tam 7 yıl önce hayatımıza girmişti. Anlatılanlara göre, halk ve medya tarafından oldukça sevilen ünlü iş insanı Tayfun Kaya, oğluyla beraber gittiği iş yemeğinde lavaboya gitmek için izin istemiş ve uzun bir süre gelmemişti. Bunun üzerine Keskin Çelik Kaya, korumalara haber vermişti. Korumalar lavaboya gittiklerinde, kabinlerin birinde Tayfun Kaya'nın kanlar içindeki cansız bedenini bulmuşlardı. Cesedindeki garip şeylerden biri, göğsündeki koca yanık "LM" iziydi. Olay uzun bir süre araştırılmasına rağmen hiçbir şey bulunamamıştı. Gündemden düşeceği sıralarda Tayfun Kaya'nın oğlu Keskin Çelik Kaya'nın gittiği orman yolunda ortadan kayboluşu, olayı gündeme geri getirmişti.

 

İşlerini amcasına devredip dağ evine gideceğini bildiren Keskin Çelik, uzun bir süre telefonlarını açmayınca amcası polise haber vermişti. Polisler dağ evine giderken orman yolunda, kaputunda kocaman "LM" izi olan Keskin Çelik Kaya'nın arabasını bulmuştu. Aradan yıllar geçse de Keskin Çelik Kaya'nın nerede olduğu hala bilinmiyordu.

 

Tayfun Kaya'nın cesedindeki LM izi ve oğlu Keskin Çelik'in arabasındaki LM izinin, ilerleyen yıllarda birçok bilinen ismin cesedinde de bulunması, ülkeye yeni bir adli vaka kazandırmıştı.

 

Yedi yıldan bu yana birçok tanınmış, ülkece bilinen ve sevilen insanı bu davada kurban vermiştik. Bunlardan biri de iki gece önce babam Aslan Arsin olmuştu. Bu kişilerden yalnızca, Keskin Çelik dışında, birkaç kişi ortadan kaybolmuştu. Levent Bey'in benim için endişelenmesinin sebebi de, sıranın bana gelme ihtimalinin olmasıydı.

 

"Evinin önünde, yanınında birkaç polisimiz olaca-"

 

"Levent Bey..." Sözünü kesmemle yüzüme kilitlenmişti. "Kusura bakmayın ama, isteğinizi hemen söylerseniz, benim için çok iyi olur. Tahmin edeceğiniz üzere eve gitmem gerekiyor."

 

Levent Bey hafif mahcup bir ifadeyle boğazını temizledi. "Pekala... Senden isteğim, LM dosyasının savcısı olman."

 

Söylediği sözle beraber kaşlarım istemsizce çatılmış, ağzımdan "Ne?" nidası dökülmüştü.

 

"İsteğimin etik görünmediğinin farkındayım fakat bu davaya en iyi senin bakacağına inanıyorum. Babanın da kaybıyla beraber eminim ki daha hassas ve dikkatli davranacaksın-"

 

"Babamın ölümünü ve benim babama karşı sevgimi kullanmaya mı çalışıyorsunuz Levent Bey?"

 

"Hayır, yanlış anladın. Sadece-"

 

"Ne demek istediğinizi anladım, Levent Bey. Az önce de dediğim gibi, artık eve dönmem gerekiyor. İsteğinizi düşünüp size kararımı açıklayacağım. İyi akşamlar."

 

Sözlerimle beraber Levent Bey kısa bir duraksamadan sonra kafasını hafifçe sallamış, "Elbette, tekrar başınız sağ olsun," diyerek gitmişti.

 

... 

 

ERTESİ GÜN

Babamın odasında, babamın yatağına uzanmış öylece tavana bakıyordum. Solumda babamın takım elbiselerinden biri, sağımdaki komodinde babamın saati ve babamla beraber çekildiğimiz bir fotoğraf, karşıdaki duvarda babamın portresi...

 

Dün cenazeden çıkar çıkmaz babamın evine gelip odasına geçmiş, bütün gün öylece uzanmıştım. İçimden ne uyumak ne de başka bir şey yapmak geliyordu. Geldiğimden beri öylece tavana bakıyordum. Bazen babamın çalışma odasına gitmek istiyordum. Oraya gidip kitaplarına, kalemlerine, masasının üstündeki belgelerine... Babamın dokunduğu her şeye dokunup tekrar odasına dönüyordum. Birkaç defa odasındaki kitaplardan bazılarını alıp okumaya çalışmıştım, ama aklımı veremiyordum. Onun dışında sadece uzanmak ve babamla beraber olduğumu hissetmek istiyordum.

 

Birden gelen telefon melodisiyle bakışlarımı sağımdaki telefonuma çevirdim. Levent Bey arıyordu.

 

Hafifçe doğrulup bedenimi yatak başlığına yasladım. Dünden bu yana sadece 2-3 çerez yememden olsa gerek, başım ağrıyordu. Boğazımı temizleyip Levent Bey'in çağrısını cevapladım.

 

"Buyurun, Başsavcım."

 

"Merhaba, Lamia. Dünden bugüne teklifimi düşündün mü?"

 

Sorusuyla beraber birkaç saniye sessiz kaldım. Dünden bugüne sadece o teklifi değil, hiçbir şey düşünememiştim.

 

"Levent Bey, acelenizi ve merakınızı gerçekten anlıyorum ama bu durumda düşünebileceğim en son şey teklifiniz. Bilginiz dahilinde 7 günlük mazeret iznim var. Sizden ricam, bunu göreve döndükten sonra sormanız."

 

"Durumunu anlıyorum, Lamia. Israrım da bu yüzden. Bu davada en temiz çalışacağına inandığım savcım sensin."

 

"İnancınız babamı kaybetmemdense eğer, yakınlarını kaybetmemelerine rağmen iyi bir başarı için bu davaya benden daha iyi bakacak, benden daha donanımlı savcılar elbet vardır. Lütfen bu teklifi onlara yapın, kabul edeceğimi düşünmüyorum çünkü."

 

"Geleceği şimdiden öngörmek doğru olmaz. 7 gün içinde kararın değişeceğine eminim. Umarım en kısa zamanda, en iyi şekilde aramızda olursun. İyi günler."

 

Bıkkın bir sesle, "İyi günler, Levent Bey." diyerek telefonu kapatıp komodinin kenarına koydum. Yavaşça yataktan kalkıp salona gittim ve L şeklinde koltuğa oturdum. Bu evin her bir köşesinde babamla benim anılarımız vardı. Savcılık sınavı sonuçlarının açıklanacağı gün, uğur getireceğine inandığım için gece yarısına kadar bakmamaya karar vermiştim. O gün, mutluluğumu benimle paylaşmak isteyen babam da uyumamış, gece yarısına kadar bu koltukta benimle oturup film izlemişti. Nihayet gece yarısı olduğunda, sınav sonucuma beraber baktık. Sınavı kazandığımı öğrendiğimizde belki de benden daha çok sevinmiş, saati umursamadan beni dışarı çıkarmak istemişti. Açık bir yer bulamayacağımız için evde en sevdiğim yemeği, kremalı makarna, yapmış ve küçüklüğümde "gizli yerimiz" diyerek övündüğüm, dağ kenarındaki o özel yere götürmüştü.

 

Aklımdaki anıları şimdilik kenara bırakıp ayağa kalktım. Biraz temiz hava iyi gelirdi belki. Gerçi temiz hava almak için gideceğim yer bile babamın beni her zaman götürdüğü o özel yer olacaktı. Babamın anılarının yaşadığı hangi yer bana iyi gelmezdi ki?

 

Banyoya doğru ilerledim. Ne zamandır duş almıyordum? Dört gün olmuştur herhalde. Kısa bir duş belki de beni daha iyi gösterirdi. Duşakabine girip kısaca yıkandıktan sonra odama gittim. Bu eve babamı ziyaret etmek için gelirdim sadece, onun dışında kendi evimdeydim. Babam buna rağmen asla odamı bozmamış, her gün temizliğini yaptırmıştı. Bu gardıroptaki kıyafetleri kullanmamama rağmen düzenli olarak yıkatırdı da.

 

Gardırobumdan siyah bir pantolonumla balıkçı yaka boğazlı kazağımı çıkarıp giydim. Üstüne gri trençkotumu giyip aynanın karşısına geçtim. Uzun, dalgalı sarı saçlarımı kurutmadan, basitçe yana doğru ördüm.

 

"Üniversiteye başlıyorsun ama hala şu saçını kurutmayı öğrenemedin, Minel!"

 

"Saçımı kurutmadığım için zatürre olmayacağım, baba. Merak etne!"

 

"Zatürre olmayacaksın ama bütün gün baba başım ağrıyor diye dolaşacaksın."

 

"Bir tanecik kızın var, ne olacak iki nazını çeksen?"

 

"Bir tanecik kızım olduğun için dikkat et diyorum zaten, İnci Tane'm. Ben senin her türlü nazını çekerim ama bunu sen sağlıklıyken yapsam olmaz mı güzel kızım?"

 

Benim adımı babam koymuştu. Lamia, "parlayan" demekken; Minel, "cennetteki inci tanesi" demekti. Babam adımı koyarken, "parlayan inci tanesi" anlamını taşısın diye bu iki ismi kullanmıştı ama bana hep Minel ya da İnci Tane'm derdi. Lamia'yı sadece sinirlenince veya bana kırgın olduğu zaman kullanırdı.

 

Artık bunların hiçbirini söyleyemezdi.

 

Odamdan çıkıp kapıya doğru ilerledim. Ayakkabı dolabından kısa topuklu botlarımı alıp giydikten sonra son defa köşedeki aynadan yansımama baktım. Karşımda, hiçbir şey yaşamamış, öylesine gezmeye gidiyormuş gibi gözüken cıvıl cıvıl bir kadın vardı.

 

Keşke her zaman öyle kalsaydı.

 

... 

 

1,5-2 saat süren bir araba yolculuğunun ardından dağ kenarına gelmiştim. Buraya ne kadar babamla olduğumu hissetmek için gelsem de içimden bir türlü onsuz bu arabadan inmek gelmiyordu. Arabayı öylece sağa çekmiş, karşımdaki manzarayı izliyordum. Güneş çoktan batmıştı, hava yavaş yavaş kararmaya başlıyordu.

 

Hayatım boyunca stresli veya mutsuz olduğu, aklına bir şey takıldığı zaman uyuyamayan biri olmuştum. Bu gibi zamanlarda ruh halim ne kadar kötü olursa olsun uyuyabilene kadar basitçe bir şeyler hazırlar, dizi veya film izlerdim. Babam bu gibi durumlarda yaşadığım sıkıntıyı hissettiğinden midir bilinmez, tak diye uyanıp yanıma gelirdi. Yanıma gelir, içten bir şekilde "Nasılsın, güzel kızım?" derdi. Bazen sadece iyiyim der, bazense içimden geldiği gibi bütün günün yorgunluğunu kusardım. Cevabım ne olursa olsun, babam beni buraya getirirdi. Bazen yanımıza ya kendi yaptığımız ya da beğendiğimiz bir lokantadan aldığımız yemekleri götürür, küçük bir piknik alanı oluştururduk ama çoğunlukla evde çay demler, fırından iki taze simit alır öyle giderdik.

 

Ben küçükken, yoğun olmadığı zamanlarda annem de bizimle gelirdi. Ölmeden önce.

 

Annem de babam gibi hakimdi ama o babama tezat bir şekilde işine karşı daha ilgiliydi.

 

Babam, ben doğmadan önce annemi; ben doğduktan sonra da ikimizi işinin önüne koymuştu. Annem karakteri gereği her zaman daha dominant, sorumluluk sahibi, kuralcı biri olmuştu ama sevgisinden mahrum kalmama da asla izin vermemişti.

 

Küçükken dinlemeyi en çok sevdiğim şey, annemle babamdı. Onları en çok annemden dinlemeyi severdim.

 

Benim küçükken sevdiğim masallar Pamuk Prenses, Kırmızı Başlıklı Kız veya Uyuyan Güzel değildi; benim masallarım, annemle babamın geçmişiydi. Nasıl tanıştıkları, ne zaman evlenmeye karar verdikleri, babamın anneme davranışları... Bunların hepsi annemden severek dinlediğim masallarım ve "Ben böyle birine aşık olmak istiyorum." diyerek düşlediğim anılardı.

 

Ne yazık ki ben bu geçmişi yalnızca 10 yıl annemden dinleyebilmiştim. Ben 10 yaşımdayken, annemle babamın evlilik yıldönümlerini kutlamak için gittikleri bir yemekte annem katledilmişti.

 

Daha sonra, ben biraz büyüyünce, öğrenmiştim ki o zamanlar babamın hakimi olduğu bir davada babam rüşvet teklifi almış, kabul etmeyince bu sefer tehdite başlamışlardı. Yine de babam hiçbirini önemsememiş, hakkedilen cezayı vermişti. Bunun sonucunda da annemle beraber gittiği restorantı taramışlardı.

 

O gün orada sıkılan kurşunlardan biri annemin kalbine denk gelmiş, anneciğim orada can vermişti.

 

Annemin ölümü de benim için hiç kolay olmamıştı ama en azından o zamanlar sığınabileceğim limanım, babam, vardı. Şimdi kimse yoktu ve benim sığınabileceğim tek liman anılardı.

 

Artık hava tamamen kararmış hatta yağmur yağmaya başlamıştı ama ben geçmişin içinde o kadar çok kaybolmuştum ki bunların hiçbirini farketmemiştim. Beni geçmişten ayıran şey, arabamın penceresinin tıklatılması olmuştu.

 

Kaşlarımı istemsizce çatıp hafifçe pencereyi aralamış, "Buyrun?" der gibi bir suratla karşımdakine bakmıştım.

 

"İyi misiniz hanımefendi? Arabanız bozulduysa yardımcı olabilirim. Bu saatte, bu yağmurda kalmanız tehlikeli olabilir."

 

Karşımdaki kişinin yüzü, iyice indirdiği siyah şapkasından dolayı seçilmiyordu ama erkek olduğunu anlayabiliyordum. Pencereden gördüğüm kadarıyla siyah bir kazak giymiş, üstüne de deri ceketini geçirmişti. Kollarına bakılarak oldukça yapılı bir vücuda sahip olduğu tahmin edilebilirdi. Sesi kalın ve hafif pürüzlü geliyordu.

 

"Gerek yok, teşekkürler." diyerek önüme döndüm ve karşımdaki manzarayı izlemeye devam ettim. Sert adımların çamurda yarattığı o sese dikkat kesilecek olursak, az önce benimle konuşan adam da gitmişti.

 

Birdenbire başıma vuran ağrıyla kafamı yana doğru koltuğa yaslayıp bir süre öylece durdum.

 

Biraz gözlerimi dinlendirip eve gidebilirdim.

 

Kendimi uyumamaya şartlandırarak gözlerimi kapattım. Kapatmamla beraber babam gözlerimin önüme geldi.

 

Evdeydik, birlikte. Hep birlikte. Annem de yanındaydı, birlikte kahve içiyorlardı. Beni görünce, "Gel, güzel kızım." dediler. Gidip yanlarına oturup, "Anne, baba..." dedim. "Sizi çok özledim, lütfen yardım edin bana."

 

Önce annem, "Lamia," dedi. "Hayatta önüne çıkacak her zorlukla başedebilecek güçte birisin sen. İçindeki gücü bul ve ileriye bak. Biz her zaman senin yanındayız, sana güveniyoruz."

 

Daha sonra babam ellerini saçlarıma koydu, yavaş yavaş okşamaya başladı. O da, "İnci Tane'm," dedi.

 

"Hayatta her şeyin bir zamanı var. Acıları da sevinçleri de zamanla aşacaksın. Daima doğruyu yap, içindeki sesi dinle. Biz o sesiz, Minel'im. Sana her zaman doğruyu göstereceğiz."

 

Gözlerimin dolduğunu, sonsuza kadar orada kalmak istediğimi hissediyordum. Onlara cevap verecekken, derin ve sert bir rüzgar sardı bütün odayı. O rüzgarla beraber, annem ve babam bir kum tanesi gibi öteye sürüklenip kayboldular.

 

Birden irkilerek gözlerimi açtım. Uyumuş muydum? Yaşadığım şaşkınlıkla beraber gözlerimi sağa ve sola çevirdim. Uyumadan önce açtığım pencereyi açık unutmuştum, oradan rüzgar çarpmış ve beni uyandırmış olmalıydı.

 

Tam pencereyi kapatacakken, bir şey fark ettim.

 

Bir kese kağıdı.

 

Kucağımdan hafifçe yandaki vitese doğru kaymış, içi dolu olduğu belli olan bir kese kağıdıydı bu. Kaşlarımı sorgularcasına çattım. Buraya gelmeden önce yanıma bir şey almadığımdan emindim, sadece giyinip çıkmıştım.

 

Kese kağıdını elime alıp içine baktım, içinde simit vardı. Eskiden kalma bir şey olamazdı çünkü ne benim öyle huylarım vardı ne de simit sertti. Aksine, yumuşacık ve sıcacıktı, taze olduğu her halinden belliydi.

 

Kese kağıdının içinde bir yüzükle beraber bir de not vardı. Önce yüzüğü alıp inceledim. Bu yüzük, babama doğum gününde aldığım yüzüğün tıpatıp aynısıydı. İçerisinde yazan "A.M.A." harflerine kadar aynıydı. Hatta belki de oydu.

 

Yaşadığım şokla birlikte, bu sefer notu elime alıp okumaya başladım. Bilgisayar yazısıyla yazılmış bir nottu bu.

 

Sözlerin sustuğu yerde,

Gölge gibi sessizce yak"L"aşır intikam"M"

Fısıldanan her yalan,

Çığlık olur, döner sana.

Bil ki, sessizlik en derin çığlıktır.

Ve intikam, beklenen sessizlikte saklıdır.

 

Vurgulanan harfler, babamın yüzüğü, simit...

 

Notu bir defa okudum, iki, üç, dört... Defalarca okuduktan sonra kararımı vermiştim.

 

"Daima doğruyu yap, içimdeki sesi dinle. Biz o sesiz, Minel'im. Sana her zaman doğruyu göstereceğiz."

 

"Levent Bey, merhaba. Müsait misiniz?"

 

"Bürodan çıkmak üzereyim, Lamia. Bir şey mi oldu?"

 

"Eğer vaktiniz varsa, beni birazcık bekleyebilir misiniz? Yanınıza gelip konuşmam gerekiyor."

 

"Açıkçası eve gitmem gerekiyor, Lamia... Eğer acil değilse yarın veya şimdi telefondan söy-"

 

"LM dosyasının savcısı olmayı kabul ediyorum.

... 

Okuduğunuz için teşekkürler.

Loading...
0%