@zero__
|
Bartu uyanmaya başladığında birinin yüzüne dokunacağını ve merak ile inceleyeceğini tahmin edememişti. Yeşil onun yeni yeni çıkmış sakallarını minicik parmakları ile inceliyordu. Yeşil'in minicik eli Bartu'nun yüzünde dolaşırken Bartu gözlerini yavaşça açtı ve yeni uyanmış gibi yaparak karşısındaki küçüğü gülümsetti.
Yeşil, onun uyandığını görünce sırıttı. Sol elini başının altına, yanağına, koymuş ve yana dönerek uzanmıştı. Sağ eli de Bartu'nun yüzünü incelemek ile meşgul idi. "Sen ne zamandan beri uyanıksın minik?" Yeşil, Bartu'nun ona 'Minik' demesinden hoşlanmamıştı. Somurtarak elini kendine çekti.
"Beyn miyik deyiyim!" Diye bağırdı tiz sesi ile. Yeşil gözleri de ona sinirle bakıyordu; kaşlarını da çatabildiği kadar çatmıştı, Bartu'nun kendisini ne kadar tatlı bulduğunu ve onu ciddiye alamadığından habersiz.
"Özür dilerim," diye savunmaya geçti Bartu. "Peki kaç yaşındasınız, ekselansları?" Yeşil tekrar sırıttı.
"Eyleyansyayi ne demek biymiyom. Amaaaa. Uç yaşindayim," dedi gururla. Aynı zamanda oturur pozisyona geçmiş ve Bartu'nun karnına oturmuştu. Ona üstten üstten bakıp hakimiyet kuruyordu kendince. "Şen çat yaşındaysin Bayyu?" Dedi Bayyu'suna.
"Yirmi beş buçuk." Yeşil yine anlamayan gözlerle baktı.
"Butuk?" Bartu ufak bir kahkaha attı.
"Yarım." Yeşil yarımın ne olduğunu biliyordu. Fakat buçuğun ne olduğunu bilmiyordu. Şimdi Bayyu'su sayesinde aynı şey olduğunu öğrenmişti. "Heeeee..." Diyerek anladığını belirten bir ses çıkardı. Bartu kucağındaki küçüğü düşmemesine dikkat ederek sırt üstü yatmasına neden oldu, oturarak. Yeşil "Uy..." Dedi ve güldü.
Bartu, bu küçük kıza daha ne kadar şaşırabileceğini düşünmeye başladı ama bir yolu yoktu.
"Aç mısın Yeşil?" Diye sordu kaşlarını kaldırarak. Kucağındaki minik başı ile onu onayladı. "Peki. O zaman yemek yiyelim ve annenden izin aldıktan sonra seni alışverişe götüreyim?" Dedi. Yeşil kocaman sırıttı ve saçlarını yine savurdu. Bunu başka biri yapsa Bartu muhtemelen sinir krizi geçirir idi ama kucağındaki minik yapınca kızamıyor idi. Saçları, yumuşacık saçları yüzüne çarpınca hoşuna gidiyordu.
"O zaman hadi sana kahvaltı hazırlayalım," dedi Bartu ve mutfağa gitti. Miniği, mutfağındaki genelde hiç kullanmadığı masaya oturttu ve ona kahvaltı hazırlamaya başladı.
*
Demir / İlahi Bakış Açısı
(Bartu'ya bu bölümde pek yer verilmedi, sadece ilk okunan yer)
Demir abisinin yokluğunu hazmedemiyordu. Bunu sadece sevgilisine, Ömür'e söylemişti. Bartu onun üvey abisi idi ama Adal'dan, Vural'dan ve Mert'ten daha yakın hissediyordu kendine. Odasında yatağında oturmuştu ve Buz Devri izliyordu, fakat nafile. Bu bile onu güldüremiyordu.
Yeni kazandığı kardeşini ve abisini kaybetmiş gibi hissediyordu. Ondan çalınmıştı.
Demir, bu düşünceler içinde kaybolurken telefonu çaldı. Komodinin üstünde duran telefonunu aldı ve arayan kişinin kim olduğuna bakmadan açtı. Telefondaki neşeli ve heyecanlı sesi duyunca tebessüm edemeden yapamadı. "Sevgilim..!"
"Evet?" Dedi Demir. Ömür onu mutlu edebileceğini düşünerek başladı konuşmasına:
"Sevgilim, aklımda mükemmel bir fikir var. Sen ve arakadaşların vs ben ve arkadaşlarım!" Demir anlamıştı.
"Anlamadım?"
"Paintball! Ben, Ada, Mısra ve Dilan. Sen ve..."
"Mert. O kesin gelir. Tehditler ile..." Dedi ve ikisi de güldü. "Semih ve Alper var. Onlar da gelir."
"Numaralarını at!"
"Sen önce bi' sakin ol, hepsinin numarası var sende."
"Alper'inki yok."
"Yaz."
"Tamam," dedi ve bir süre ses gelmedi Ömür'den. "Söyle."
"0547 * * * tamam mı?"
"Tamam! Görüşürüz." Dedi ve telefonu hemen kapattı. Heyecandan ne yapacağını şaşırmıştı.
Sonra bir anda Demir'in kafasına dank etti. Ada'da gelecek demişti. Demir'in dudakları yavaşça yukarı doğru kıvrıldı. "Savaş..." Diye mırıldandı. Eğlenecek idi.
Hızlıca yatağından kalktı ve odasından çıktı. Koşarak Mert'in odasına gitti. Kapıyı birden açınca duştan yeni çıkmış ve havlusunu beline henüz sarmış bir Mert ile karşılaşmayı beklemiyordu. Gözlerini kısarak abisini inceledi. Bu saatte duş almazdı. "Kimin için?" Dedi. Mert bıkkınlık ile kardeşine baktı. Fit vücudu gözler önündeydi. Onu gôren bir kızın etkilenmemesi elde değildi.
"Ne saçmalıyorsun?"
"Hadi hadi, yeme beni! Sen bu saatte duş falan almazsın," dedi ve başını yana yatırdı. Kapıya yaslandı ve abisini incelemeye devam etti. "Sen öyle görüyor musun? Saçlar zaten gür, bi'de gözünü kapatıyor."
"Niye geldin?"
"Ama yeter da! Soruma soru ile karşılık verme!"
"Dua et senin eben benim de ebem."
"Neyse," dedi ve kapıyı arkasından kapatarak abisinin odasına girdi, Demir. Yatağa bağdaş kurarak oturdu. "Paintballa gideceğiz. Sen, ben, Semih ve Alper. Bi' de Ada, Ömür, Mısra ve Dilan." Mert, Dilan'ın adını duyunca afallamıştı. Bu Demir'in gözünden kaçmamıştı.
"Sen yoksa Dilan'a..." Mert, kardeşinin sözünü tamamlamasına izin vermedi.
"Kapa çeneni!"
"Ama kötü bir haberim var Patron. Kızlar karşı takımda."
"Şerefsiz."
"Efendim?"
"Siktir ol git."
"Tamam. Sen de hızlı hazırlan çıkalım."
"Demir senin ben..."
"İkimizin de ebesi aynı kişi!"
"O yüzden susuyorum ya zaten! Kadın ikimizi de doğurdu, yetmezmiş gibi tanıyoruz!"
"Böyle söyleyince garip geldi." Mert saçlarını arkaya doğru eli ile taradı ve kardeşine doğru yürümeye başladı. Tehlikeyi sezen Demir hızlıca yataktan kalkarak kapıya yöneldi ve çıktı.
Çıktığı gibi kapıyı arkasından kapattı ve karşısında ona tek kaşını kaldırmış bir şekilde belen Vural'ı buldu. "Ebeni..!"
"Şşttt!" Diye susturdu onu Vural. "Ne işin var abinin odasında?"
"Paintball," dedi ve sırıttı. Vural Bartu'dan bile tehlikeli idi. Sessizliği asla hayra alamet olmamıştır. Abisinin ateş mavisi gözlerine ve kızıl saçlarına baktı. Uzun ve yapılıydı. Yüz hatları keskin ve elmes şekilli bir yüze sahipti. Bir insanın doğuştan nasıl bu kadar uyumlu olduğunu anlayamıyordu, Demir. Çünkü bu uyum onu korkutuyordu.
"İyi." Dedi.
"Bugün de yırttık..." Diye mırıldandı. Vural ona döndü. "Ben en iyisi gideyim." Dedi Demir ve hızlıca oradan uzaklaştı. Ardından kendi odasına geçti.
"Bugün de herkesin bana patladığı gün herhalde." Dedi ve odasından çıktı. Karnı acıkmıştı ve gitmeden önce bir şeyler yemesi lazım idi.
Mutfağa yaklaştığında burnuna gelen güzel kokular onu daha da acıktırmıştı. Başka biri olsa ayıtamazdı bu yemekleri ama Demir ayırmıştı: "Tarhana çorbası, mantı ve sütlaç! Allah'ım sana geliyorum!" Dedi ve koşarak mutfağa girdi. Girer girmez de düşme tehlikesi yaşadı.
"Annem! Sevda teyzem! Tatlı niyetine sizi yemek isterdim ama sütlaç var." Dedi ve iyi olduğunu bildirdi. Annesi ve aşçıları Sevda Hanım güldü.
Sevda hanım dolaptan bir servis tabağı çıkardı ve Demir'e masaya geçmesi için işaret verdi. Annesi, "Süçlacı yeni yaptım. Soğusun o zaman yersin." Dolaptan bir kase çıkardı. "Şimdi tarhana iç."
"Abilerim bana patlar ama annem ve annem gibi gördüğüm kişi beni mutlu eder," dedi ve yemeğini yemek için bekledi. Kendine kaşık almayı ihmal etmemişti. Ayrıca abilerini de üstü kapalı bir şekilde şikayet etmişti.
"Anını aradaım." Dedi annesi. "Bartu." Dedi.
"Ne? Telefonunu açtı mı? Nerdeymiş? Gelecek mi? Ne yapıyor?" Diye soruları dizdi.
"Onu ara ve öğren."
Demir bu fikri mantıklı buldu ve Bartu'yu aradı.
"Ayı?" Gelen ses ile kaşlarını çattı. Küçük bir kızın sesiydi bu. Tahminen iki yaşındaydı.
"Kiminle görüşüyorum?"
"Yeşil!"
"Peki Yeşil. Abim, yani Bartu, ona verebilir misin?"
"Sen Bayyu'nun kaydeşi misin?" Demir bu küçük kızın sadece adını biliyordu ama sevmişti.
"Evet."
"Adın ne?"
"Demir."
"Demiy. Adın çot düzeyy!"
"Teşekkür ederim. Şimdi abime verebilir misin?"
"Hemeyn!"" Dedi ve bir süre sonra Bartu'nun sesi duyuldu.
"Yeşil ile tanıştın demek."
"Evet."
"Sevdin mi?"
"Sevdim sevmesine de, kim o?"
"Sana bir evimden benzetmiş idim."
"Evet, hatırlıyorum."
"Bu küçük benim komşum."
"Şaka?"
"Hayır. Tıpkı senin gibi." Bu sırada Demir mantısından bir kaşık almıştı.
"O zomon ononlo tonoşmom gorok!"
"Yemek mi yiyorsun?"
Demir yutkundu ve cevapladı, "Mantı."
"Neyse. Kısa zamanda gelirim, iyiyim ve şu an bebek bakıyorum." Demir bir kaşık daha alacaktı ama durdu.
"Müneccim misin?"
"Bilmem, öyle miyim?" Demir bozuldu ve kapattı telefonu. Şu an tek odağı Paintballdu.
|
0% |