@zeybepsss
|
Multiamedia Borhan Borhan Canım sıkkındı bu seferki anne adayı bize annelik yapmak yerine kendi boğazını kesip kendini öldürmeyi tercih etmişti. Anne adayları ya kendini öldüruyorsu ya da bebek doğurduktan sonra babam onları öldürüyordu.“Yeni genç anne adayı da gittiğine göre annesiz mi kaldık yine.”dedim alaycı bir sesle. Otele gelen azdı.Gelenlerden birkaç kurbandan birisini anne adayı olarak belirlerdik ve babam yeni kardeşlerimizin gelmesini sağlardı. Ben de böyle dünyaya gelmiştim abim ve kardeşlerimde aynı şekildeydi. Bizimde annelerimiz kurbanlardandı. Normal bir çocuk bu yüzden babasından nefret ederdi ama ben hiçbir öfke hissetmiyordum. “Belki de bir anneye ihtiyaç kalmamıştır 6 kardeşiz zaten.” dedim. Babam yine gözlerimin içine sertçe bakmıştı. Onu atlamam babamı kızdırıyor gibiydi. Onu bizden birisi olarak göremiyorum o beni bile ürpertiyordu. O fazla tuhaftı. “7 kardeşsiniz “ diye sertçe vurguladı. “Huysuz moruk bir sonraki avlar ne zaman gelir kim bilir.” Dedi benden üç yaş büyük abim Samir. Elindeki iki kürekten birisini bana uzattı. Samir benim tam tersimdi. Ben birisini öldürdüğümde bile hiçbir duygu hissetmezken Samir eğlenceli bir aktivite olarak görürdü.“sen de kaz Borhan sonuçta ikimizde o fahişeyi durduramadığımız için cezalıyız.” diyerek konuşmaya devam ettiğinde kaşlarımı çattım. “Peder ben suçsuzum abim suçlu sonuçta sen onu kadının yanında bekçi diye bırakmıştın o da kadının kaçtığını bile anlamadı. Ben nereden bilebilirdim ki ben uyurken bunun kaçıp kendini keseceğini “dedim. Babamın beni cezalandırması ahmakçaydı. Ben bunla uğraşmak istemiyordum. Şu an tek yapmak istediğim kamera görüntülerini izlemekti. Diğerlerinin birbirlerine olan davranışlarını izleyerek onları taklit etmek hoş geliyordu.“Borhan şunu çabuk gömün!”babam yine emrini vermişti ve cezaya razı olmam dışında bir şansım yoktu. Küreği alarak toprağa sapladım . Bu kadını da arkadaşlarının ve kocasının yanına atacaktık. Biricik anne adayı babama çocuk doğurmaktadır ölmeyi tercih etmişti. Aslında her ne kadar bu kavramı hiç bilmesem de öğrenmek istiyordum. Bir kadına dokunmak onu bilmek nasıl bir duyguydu? Veya onun senin bir parçanı içinden çıkartması nasıl bir duygu olabilirdi? Çok garipti bundan önceki kadının doğumunu yaptırırken kız kardeşim Verda‘yı görmüştüm. Kadın aniden resmen çocuğu bacaklarının arasından fırlatmıştı. Babam istediği yere giderdi bizde küçüklükten beri sadece buradaydık sadece bazen onun arabasıyla şehre gittiğimizde kızları tavlardım ve buraya getirirdim. Kadınlar garip bir şekilde bana çekiliyordu fakat onların bana ne hissettiğini bile anlamlandıramıyordum. Mesela şu an yerde yatan cansız beden kendini öldüren ne hissetmişti? Canı acımış mıydı? Canının acıması nasıl bir duyguydu? Ben bunu da bilmiyordum. Kadını abimle çukura attığımızda babam aferin oğullarına bakışı attı o sırada yine bebek ağlamasını duydum. Üç bebek kardeşim ve 2 de yetişkin kardeşim vardı. Ben 22 yaşındaydım Samir ise 28 di kız kardeşim Verda ise 18 yaşındaydı. Verda artık tükenmişti Mutsuzluğu yüzüne yansımıştı. Bebeklerin bakımını üstlenmesi ona zor geliyordu.” Baba uyudular fakat pıtırcık iyice soldu yaşayamayacak gibi.” Babamın yüzü gerilmişti. Verda'ya aniden tokat attığında babamın elini kırmak istedim ama burada onun sözü geçerdi. "Kardeşine kötü bakıyorsun demek ki!" Babam Verda'nın bebeklere bakımını eleştiriyordu ama kendisi vertigoyu kontrol bile edemiyordu. Ona benim taktığım lakap buydu Vertigo yani yedinci kardeşimizdi. Doğduğundan beri garip olandı. Biz katildik ve işkence videoları çekip İnternete yüklerdik bildiğim tek şey İnternete yükleyip videoları izlemekti. Verdiği lakaplı kardeşim ise kurbanları öldürmezdi onları kendine yemek yapardı. Bazen ondan ben bile ürperirdim. Eliz Gitmek istemiyordum, ama Seymen yine iş başındaydı. Fazladan takipçi kazanmak için çabalıyordu ve son zamanlarda bu konuda fazlasıyla saçmalamaya başlamıştı. O yerin tuhaf kayıp vakalarıyla bilindiğini biliyordu, ama yine de bunlara inanmıyordu. Seymen’e göre bunlar, turist çekmek için yapılan uydurmalardan başka bir şey değildi. Ancak, oradaki gizemi çözebileceğine ve bunu bir videoda yayınlayarak adını duyurabileceğine inanıyordu. Yoldaşlık oraya varmamak sadece ön iki dakika kalmıştı. Seymen direksiyonun başında yarı uyuklamalı şekildeydi. Ulaş ise onu dürtüklüyordu. Huy olarak birbirimize zıt olduğumuz dış görünüş olarak ise benim kopyam olan ikizim Eva da flörtüyle kıkırdamak konuşuyordu. İçimde yoğun bir huzursuzluk vardı oradaki kayıp vakaları bana uydurmasyon olarak gelmiyordu. X uygulaması oradaki vakalarla sarsılıyordu. Biz ise oraya bizi neyin beklediğini bilmeden gidiyorduk. "Bu gerçekten gerekli mi?" diye sordum, sesimden endişem anlaşılıyordu. "Yani, sadece bir video için böyle risk almamız gerçekten saçma. “ Seymen, gülümsedi, ama gözlerini yoldan ayırmadı. "Hayatım, bu sadece bir video değil," dedi kararlılıkla. "Bu bizim büyük şansımız. Eğer bu işi başarabilirsek, kanalımız bir gecede patlayacak. O zaman kariyerim uçuşlara geçecek.” Fazlasıyla heyecanlıydım "Kanka normalde Eliz ‘e hiç katılmam en yakın arkadaşımı caldığı için ona kızgınım ama ilk defa haklı," dedi Ulaş gülerek, benimle uğraşmayı seviyordu. "O yerin hikayelerini gazetelerde okuduk. İnsanlar kayboluyor, kimse geri dönmüyor. Büyük ihtimale Elizde kaybolur canavarlar ham yapar onu" Üçü de komikmiş gibi kıkırdamaya başladı. “Canavara diyelim de seni kaçırıp ham yapsın Ulaş dünya bir salaktan kurtulmuş olur Ulaş!” Seymen bir an için sessiz kaldı. Gülümsemeyi bıraktı." Hikayelerin hepsi turist çekmek için hepsi saçmalık. O kaybolan insanların kaybolması kurgu olarak yapılan bir şey. Bu tür şeyler her zaman abartılır, bilirsin. Ama biz oraya gidip gerçeği ortaya çıkarırsak, bu hikayelerin ne kadar boş olduğunu gösterebiliriz." Duraksadı. "Endişelenmeyin, oraya gideceğiz, birkaç saat çekim yapacağız ve sonra arabada bir gece kalıp geri döneceğiz. " içim hiç rahatlamamıştı. Şu an buraya gitmek yerine evimde netflix izlemeyi isterdim. "Biraz mola verelim saatlerdir direksiyon başındayım." Seymen arabayı yolun kenarında durdurup bana doğru döndü. "Güzeller güzeli sevgilim sırt çantamdaki birayı verebilir misiniz? "Gözlerimi devirdim. "Araba kullanırken içmeni istemiyorum."dedim. Seymen çocukmuşcasına dudağını büzüştürdüğünde Ulaş konuştu."Yengecimle evlenirsen kardeşim bir hayatın kalmayacak şimdi biranı kısıtlayan kız düğün olduğunda bütün hayatını kısıtlar. "Ulaş yine bana bulaştığında ikizim Eva telefonu bırakıp sohbete katıldı. "3 ay sonra düğünleri olacak. Bizimki ilk gecede hamilede kalır ve yeğenimde erkenden gelir. İşte sen o zaman gör kısıtlanmanın alasını. Bu kız bu çocukla lise ikiden beri bebek hayalleyip baba olunca Seymen'i düzeltme kafasındaydı hep."Eva'nın söyledikleriyle yanaklarımı domates rengine büründüğüne yemin bile edebilirdim. "Deme öyle domates oluyorum."diye mırıldandım. Seymen yanağımı sıktı ardındansa sırt çantası yerine benim çantama uzandı ve kakaolu sütümle kinder pinguimi çantadan çıkardı. "Ama benim ihtiyacım var onlara reglim ben " dedim. Regl dönemi en sevdiğim ikiliyi açtı. Sütümü pipetle midesine indirken kinder pinguimde ona eşlik ediyordu. Canımı çektire çektire kinderimi ısırmaya devam ettiğinde bende gıcık bir gülümseme takındım. Onun craxını çantamdan çıkararak sırıtmaya başladım. "Crax yok sana craxın hepsini biz yiyeceğiz ama sana yok."diye mırdandım. "Ama bu arabadaki tek crax canavarı benim" *** Araba, dar, virajlı yolda ilerliyordu. Aniden çıkan sis, görüş mesafemizi iyice kısıtlamıştı ve her şey bulanık görünüyordu. Seymen, direksiyonun başında yarı uyukluyor, Ulaş ise onu dürtüklemeye devam ediyordu. İçimdeki huzursuzluk, giderek artıyordu. Seymen birden gözlerini açtı o sırada aniden araba zıplarmş gibi titredi. Teker kayıyor gibiydi Seymen yavaşlamaya çalıştı. Fakat direksiyon, garip bir şekilde gevşemişti. "Seymen, dikkat et!" diye bağırdım. Ancak, Seymen’in elindeki kontrol kaybolmuş gibiydi. Araba, hiç beklenmedik şekilde savrulmaya başladı. Araba bir yana savruldu, lastikler kaymaya devam ediyordu. “Seymen, frene bas!” diye haykırdım. Seymen panik içinde frenlere bastı, ancak bir şeyler ters gidiyordu. Araba aniden yoldan fırladı. Lastiklerin acı çığlığı ve frenlerin tiz sesi birbirine karıştı.Çarpmanın şiddetiyle hepimiz öne fırladık. Arabanın içindeki her şey havada uçuştu. Bir anda tüm dünya karardı. Başım döndü ve gözlerim kararıyordu araba ise titremeye ve sarsılmaya devam etti. Sonunda araç, devrilip durdu. İçerisi karanlık ve sessizdi, sadece motorun garip bir şekilde çalışmaya devam eden uğultusu vardı. Yavaşça gözlerimi açmaya çalıştım, başım zonkluyordu. Etrafımda metal parçaları ve cam kırıkları vardı. Kapılar açılmıyordu; camlardan birinin çatladığını fark ettim. Kapıyı zorlamaya başladım ama neredeyse açılmıyordu. Eva, panik içinde “Yardım edin!” diye bağırıyordu. Ulaş, çarpmanın etkisiyle kafasını tutuyordu ama ciddi bir yaralanma yaşamamıştı. Seymen ise koltuğuna sıkışmış, gözleri yarı kapalı ve şok içinde kalmıştı. Gözlerim karanlıkta parlayan ışıkları seçmeye çalıştı. Karanlık, sis ve köyün uzak ışıkları arasında bir şeyler seçmeye çalışırken, her şeyin daha da korkutucu hale geldiğini hissettim. “Buradan çıkmalıyız,” dedim, cam kırıklarının arasından sürünerek çıkmaya çalıştım. Arabadan çıkabildiğimde diğerlerinde yardım etmeye çalıştım. Seymen yeni şoktan çıkmaya başlamıştı. Eva ve Ulaş’ın yardımıyla, Seymen’in sıkışmış olduğu koltuktan çıkmasına yardımcı oldum. Seymen, ağır şekilde nefes alıyor, gözleri donuk ve şok içindeydi. "Bebeğim iyi olacaksın" dedim, titreyen bir sesle. Etrafımızdaki karanlık, giderek daha tehditkar görünüyordu. Telefonumu açıp ambulansı aramaya çalıştım fakat sinyal çıkmıyordu. Bir anda siyah bir araba belirmeye başlamıştı. Eva arabaya durması için işaret ettiğinde araba durmak yerine yanımızdan hızla uzaklaştı. “Piç kurusu insan durur be durur!”Ulaş aniden arabanın arkasından küfürler savurmaya başladı. Göz pınarlarımda biriken yaşları serbest bıraktım. Gözyaşlarım boynuma doğru içiyordu. O sırada bir araç durdu. Hemen hemen benim yaşlarımda göründe bir erkek ve yaşlı bir adam arabadan indi. “Lütfen yardım edin arkadaşımız...”Eva nefes nefese konuşuyordu. “arabanız pert olmuş. “dedi yaşlı adam gözlüğünü düzelterek ve dikkatle etrafı inceleyerek. Hızla anlatmaya başladım: "Bir kaza geçirdik. Araba devrildi. İçerideki herkes yaralandı. Bize yardım etmelisiniz." Vakit kaybetmemeliydik. Adam ve oğlu Seymen’i taşımak için hareketlendi ve ikisi de koluna girerek arabanın içine koydular. “Buraya yakın bir hastane yok. En yakın hastaneye gitmemiz üç saat sürer ve üç saate arkadaşınız kan kaybı geçirebilir.” Şaşkına adamın gözlerinin içine bakıyordum. “Ben emekli bir doktorum ve ailem ile birlikte hemen ilerideki Uzel oteli işletiyoruz müdahale edebilirim sizde bir geceliğine misafirimiz olursunuz.” Adam güven vericiydi fakat oğlunun bana olan bakışları fazlasıyla ürperticiydi fakat kabul etmekten başka çaremiz yoktu. Oğlu ile göz göze geldiğimizde güçlükle yutkundum. Bana garip bakıyordu sanki hayatında ilk defa kız görmüş gibiydi. Bu çocuğun bakışları bana biraz taş devrini andırmıştı. Yakışıklı bir çocuktu büyük ihtimalle Eva'nın dibi düşmüştür. İkizimin huyunu çok iyi bilirdim. *** Otele geldiğimizde gece iyice kararmıştı. Otelin taş yapıları, neredeyse yüz yıl öncesine ait gibi görünüyordu. Her şey soğuk ve ürkütücüydü. Adam ve oğlu Borhan, Seymen’i dikkatle içeri taşırken, ben de Eva ve Ulaş’la birlikte yavaşça yürüyordum. Bir şeyler yanlış gibiydi. Otelin içinde, eski eşyalar ve ağır perdelerle donatılmış koridorlardan geçerken, boğulmuş gibi hissediyordum. Aniden içeriye bir kız ve bir erkek girdiğinde şaşkınca onlara baktım. Adam gülümsedi. "Oğlum Samir ve kızım Verda bu yanımdan ayrılmayan oğlumun ismide Borhan."duraksadı."Kendi ismimi demeyi unuttum ben de Mehmet."dedi. Seymen'i odalardan birisine doğru götürdüklerini bizde arkasında ilerledik. Ona bir şey olmasından çok korkuyordum. Seymen’i bir yatağa yatırdı ve ilk yardıma başladı. Bakışlarım istemsizce odanın içinde geziniyordu.Odanın içinde, odanın karanlığı ve sessizliği adeta canlıydı. Duvardaki eski tablolar, gözlerinize bakıyormuş gibi görünüyordu. Burnuma buraya özgü eski bir esansın kokusu geliyordu. Bu koku, hiçbir zaman unutulmayacak bir izlenim bırakıyordu. Eva, Seymen’in baş ucuna oturdu ve elleriyle gözyaşlarını sildi. Eva'nın sevgilimin göz yaşını silmesi beni biraz rahatsız etmiştim. Ulaş ise, dışarıda biraz hava almak için çıkmıştı. Seymen'in elini tuttum. "İyi olacaksın sevgilimize mirıldandım. Kardeşler sessizce odanın köşesinde bekliyordu. Borhan denilen çocuğun gözleri ise her hareketimi titizlikle izliyordu. Bu çocuğun bana olan bakışları içimdeki endişeyi artırıyordu. Mehmet derin bir nefes aldı. "Arkadaşınızın durumu stabil, ama geceyi burada geçirmesi gerek," dedi. "Benim önerim,onun dinlenmesi ve geceyi geçirebilmeniz için size bazı odalar ayırmam." Eva, gözleri endişeyle dolu bir şekilde baktı. "Bu geceyi burada geçirmek zorundayız mı?" diye sordu. Sesindeki titreme, endişesini daha da belirginleştiriyordu. Mehmet’in verdiği yanıt, bu geceyi burada geçireceğimizin kesinliğini ortaya koydu. “Buradan en yakın hastaneye gitmek üç saat alır. Bu süreçte, kan kaybı yaşama riskiniz var. Burada kalmak, daha güvenli olacaktır. Kan biraz durdu fakat hemen kendine gelemez ve yeniden başlayadabilir. Arabanın camı karnına çok kötü girmiş."dedi. Borhan, sesizce gözlerini üzerimizde gezdirmeye devam ediyordu. Onun bakışları, içimi ürperten bir belirsizlik hissi bırakıyordu. *** Bize tahsis edilen odalara geçmiştik. Ben ise Borhan'ın odasında kalmayı tercih etmiştim. Odanın içine baktığımda eski bir yatak, tozlu bir masa ve bir kaç eski eşya vardı. Eşyalar eski ve kullanılmamış görünüyordu, sanki yıllardır hiç dokunulmamış gibi. *** Gece ilerledikçe, her şey daha da garipleşti. Koridorlarda yankılanan ayak sesleri, uykuya geçmemi zorlaştırıyordu. Koridorda kimin sürekli dolaştığını merak ediyordum. Seymen yine uykusunda sayıklama evresine geçtiğinde telefonumun fenerini açarak yataktan kalktım. Kapıyı açtığımda koridorda hiç kimse yoktu. Yavaş adımlarla ışığı ellerimle aramaya başladım. Koridor çok karanlıktı. Aniden arkamda bir ses duyduğumda sıçradım. "Geceleri gezinmeyi seviyorsun galiba."Işıklar aniden açıldığında Borhanla göz göze geldim. Yakışıklı bir çocuktu.Yüz hatları belirgindi güçlü bir çene yapısına sahipti. Derin, dikkat çekici gözleri vardı ve saçları, dalgalı ve hafif dağınık bir şekildeydi. Tek olmayan üzerindeki beyaz atleti. Bu erkekler beyaz atlet giymekten ne anlıyordu sanki? Saçmalamaya başlamıştım. Sevgilim odada yaralı bir halde yatarken benim Borhan'ı kesmem hoş değildi.
"Sadece su içmek için çıkmıştım."diye saçmaladım.
"O zaman mutfağa gidelim" *** Beni mutfağa doğru yönlendirdi. Mutfağa geçtiğimizde, bir şişeden bir bardak su doldurdu ve bana uzattı. Bardaktaki suyu kafama diktim. Borhan biraz sessizlikten sonra, “Biraz sohbet iyi olabilir,” dedi. “İsminin anlamını öğrenebilir miyim?” diye sordu, gözlerimin içine bakarak. “Prenses demek,” diye yanıtladım. “Tam seni tanımlıyor,” dedi Borhan, hafif bir gülümsemeyle. Sohbetimiz ilerledikçe aramızdaki çekim arttı. Borhan ingilizce öğretmenliğine uğraşmasından başlamış çocukluk anıalrına kadar gitmiştik. Bir adım daha yakınlaşıp gözlerini gözlerimden ayırmadan, yavaşça başını eğdi. Dudakları, öncelikle hafifçe dokundu dudaklarıma. Dona kalmıştım bunu beklemiyordum. sanki tereddütle benimkinin kıyısına dokunuyordu. di; dudakları yumuşak ve sıcak, ama aynı zamanda belirgin bir kararlılıkla beni öpüyordu. Kendimi bitkin hissediyordum. Öpücük kısa sürdü ama yoğun bir elektrik hissettirdi. Bu kısa an, derin bir duygusal yankı uyandırdı; hem arzum hem de rahatsızlığım içinde bir yer buldu. Bir anda, Seymen'in yüzü karşımda belirdiğinde çok kötü hissettim ve kendimi toparlayarak geri çekildim ve Borhan’ı ittim. Şakkalarımda zonklama hissediyordum. "Üzgünüm, bu doğru değil," dedim, kalbim hızlıca çarparken. Borhan’ın yüzü, hem şaşkın hem de anlayışlı bir ifadeyle doldu. "Tamam, anlıyorum," dedi "Ben özür dilerim seni öpmemeliydim."diyerek konuşmaya devam etti. Yumuşak bir sesle. Bardağa su doldurup bir bardak su daha içtim kendime gelemiyordum. Az önce tanımadığım bir çocukla öpüşmüştüm . Bardağı masaya koyarak "bundan kimseye bahsetme "diyerek koşar adımlarla mutfaktan uzaklaştım.
|
0% |