@zeybik_yz
|
Çok boğucu bir ortam vardı şuan. Bir an önce bu kasvetli havanın dağılmasını istiyordum ya da eve gitmek evet evet bi bahaneyle eve gitmeliydim. Zaten annemde yoktu her ne kadar sebebini anlamasamda yan odada hazalla konuşuyordu tahminimce artık ne olduysa münevver teyze sakin kalamadığı için annem bu görevi üstlenmişti.
Odada sadece ben ve münevver teyze vardık. Alparslan abi kızının yanındaydı sanırım. Ah ben ne hayallerle gelmiştim o miniği kucaklayıp cennet kokusunu içime çekmek istiyordum. Düşününce bile içim sıcacık oluyordu. Göbüşünü göbüşünü ısırmayı, gıdısından kooccaman öpmeyi öyle çok istiyordum ki lakin şu ortam bana resmen sen avcunu yalarsın gibi bu gidişle efsun diyordu.
Tam kalkmaya hazırlanıyordum ki münevver teyze" boşanıyorlar " dedi. Şok dalgası beynime yayıldı şaşkındım daha yeni evlilerdi ve minicik bir bebekleri vardı. Gözlerimi münevver teyzemle buluşturdum gözleri dolu dolu oldu lakin üzüntüden değil bir sinir harbiden olduğunu düşündüm. Her nedense anlamlandıramadığım bi şekilde duyduğum şey içimde bir yerlerde kıpırtıya sebebiyet verdi neden hiç üzülmedim ya da şuan ufaktan tam zıttı bir his var içimde bilmiyordum.
Eve geldiğimde çok yorgun hissediyordum. Hızlı bir duş alıp düşünmeye koyuldum. Münevver teyze boşanacaklarını söyledikten sonra çok kısa bi konuşma geçmişi aramızda ardından eve gelmiştim zaten.
Alparslan abi... Çocukluğumda benim tüm yaramazlıklarıma rağmen arkamı kollayan, 7 yaşındaki efsuna asla sürmeyi öğrenemediği bisikleti sürmeyi öğretmeye çalışan defalarca düşmesine rağmen, her düştüğünde avuç içlerini, dizlerini öpen "geçti ağlama artık ne sulugöz kızsın sen" diye bana kızan ama kıyamayan oyun arkadaşım.
Aslında Şırnağa gitmeden önce bi şeylerin değiştiğini anlamıştım çocukluğumdaki gibi yakın değildik artık. Zaten alparslan abi de hep mesafeli yaklaşmaya başlamıştı. Konuşmalarımız bile nasılsın iyi misin den öteye gitmiyordu artık. Bunu ikimizinde büyümesine aramızdaki yaş farkına bağlardım, yine de alparslan benim için çok değerliydi. Evlenmiş boşanıyordu daha da önemlisi minik bir bebeği vardı peki şimdi ne olacaktı.
Boşanma, yani evliliğin yasal olarak sona ermesi. Boşanmak gayet tabii doğal bir durumdu. Ben sadece o minicik bebeği düşünüyordum. Çünkü böyle durumlarda olan ciddi anlamda çocuğa olurdu.
O günün üzerinden iki gün geçmişti bugün cumaydı stajdan münevver teyzelere geçecektim. Kendisi çağırmıştı ufak bir işleri olduğundan benden dide'ye bakmamı istemişti. Çok heyecanlıydım onu ilk kez bugün görecektim. Bebeklere karşı büyük zaafım vardı. Eve yaklaştığımda alparslan abiyi gördüm, arabadan bir şeyler indiriyordu. Hemen seslendim " alparslan abi" arkasını dönüp gözlerime bakınca duraksadı önce, ardından "efsun napıyorsun burada" dedi.
" E evimiz hemen sizin evin yanındaya abi ama size geliyordum. Dideye bakmamı istedi münevver teyze de o yüzden. Hazal abla da yok sanırım"
Dide'nin adı geçince gözlerine bir hüzün oturdu onun içinde zor olmalıydı. Aklından neler geçiyordu kim bilir . Anladım dercesine başını hafifçe aşağı yukarı salladı " Hazal gidecek evet" dedi dalgın bi şekilde. Sanki bu bana cevap vermekten ziyade aklından geçeni dile dökmesi gibiydi ama ben durmayıp heyecanla kelimelerimi sıraya dizdim
" Ya dideyle tanışacağım için çok heyecanlıyım. Biliyor musun iki gündür zor tutuyorum kendimi gelipte görmemek için. O minik ellerini tutmak için sabırsızlanıyorum resmen. "
Anında çok konuştuğumun farkına vardım. Mahcup bir tavır takınıp alparslan abiye baktım tekrar. Ne yapayım heycanlanınca dilimin bağı çözülüyordu benim. Tatlı tatlı takındığım tavrıma alparslan abi tebessüm edip
"tamam sen geç hemen "
deyip anahtarı bana verdi. Kapıyı aralı bırakarak içeri girdim. Münevver teyze çıkmıştı sanırım, yukarıdan sesler gelince adımlarımı oraya yönelttim. Dide beşiğinde ağlıyordu, hayır ciğerleri yırtılırcasına bas bas bağırıyordu ve hazal beşiğin yanındaki berjerde oturmuş öylece minik yavruyu izliyordu. Şoktan çıkıp hemen dideyi kucağıma aldım. Ağlamaktan sesi kısılmıştı resmen. Bir nebze de olsa miniği sakinleştirmeyi umarak göğsüme bastırdım.
" tamam bebişim şşşt geçti tamam ağlama lütfen bak buradayım ağlama"
Beni anlamadığını biliyordum ama o kadar çok ağlıyordu ki ne yapacağımı şaşırmıştım. Bebekleri çok sevmeme rağmen nasıl bakılır bilmezdim. Kucağımda hafif sallayıp sırtına pat pat yaparak sakinleştirmeye çalıştım o ara Alparslan abi girdi içeri kızını o halde ve hazalı da yanı başında öylece bizi seyreder halde görünce gözlerinden alevler çıktı resmen kolundan tuttuğu gibi hazalı odadan çıkardı.
Sesleri geliyordu Alparslan abi ona " hiç mi vicdanın yok senin nasıl yavrunun o hallerini görüpte için sızlamaz aklım almıyor. Benim canımın cananına, o küçücük sabiye hiç mi merhamet beslemezsin nasıl bir kadınsın sen nasıl bir annesin gerçi senin gibisine anne demeye de bin şahit isterya " dedi.
Bunun üzerine hazal " o ucubeye neden merhamet besleyecekmişim istemiyorum dedim sana. Doğurmak istemiyorum dedim sen zorladın beni. Kıyamam, bir canın vebalini alamam dedin. Al şimdi kızına nasıl istersen öyle merhamet et ben daha fazla dayanamıyorum bu evcilik oyununa " dedi.
Ardından bir haftaya mahkemelerinin olduğunu ama velayet için ve evdekilerle durumu konuşmak için beklediklerini öğrendim. Hazal tek bir itiraz dahi etmeden velayet hakkından feragat ettiği belgeleri imzaladı duyduğum kadarıyla. Halbuki çok rahat bir şekilde velayeti alabilirdi bebekleri henüz çok küçük olduğu için bu gibi durumlarda özel bakım ihtiyacı olduğu için anne daha rahat alabilirdi ama o itiraz dahi etmedi imzaladı sonra da çekti gitti. Bir kez olsun dönüp bakmadı geride bıraktığı yavrusuna.
Bu yaşananlar benim için bile ağırdı kucağımdaki küçüğe baktım nasıl da melek gibi onun için o kadar üzgündüm ki gözümde o kadar savunmasız o kadar küçücüktüki ah dedim "ah benim dide'm" gözümden yaşlar istemsizce akıyordu başımı boynuna doğru götürdüm "olsun sen üzülme senin baban varya ayağına taş değmesine bile izin vermez, merhameti yeter babanın. Sana hem anne hem baba olur. Biliyor musun seni çok sevdiğini hı üzülme tamam mı hem bende varım yanında hiç bırakmam ki seni hep sararım kollarımda, üzülme sen bahar kokulu minik " sanki beni anlıyormuş gibi 4 aylık bebeğe dil döktümde döktüm kucağımda uyumuştu bile yüzüne bakıp
"zaten ağlamaktan yorgun düşmüşsündür vicdansız kadın susturmaya bile çalışmamış"
diye mırıldandığım sırada alparslanı gördüm kapıya yaslanmış bizi seyrediyordu çok hafif dudaklarının kıvrıldığını görür gibi oldum ama hemen kayboldu.
"uyudu mu benim dide'm"
"hıhı baksana nasılda melek gibi bakmaya doyamıyorum. Öyle saf öyle narin öyle güzel ki" beşiğine koymak için hareketlendim ama içi o kadar derindi ki kollarımı uzatsam bile dideyi yukarıdan atmam gerekirdi ya da bende içine düşerdim alpaslan abi verdiğim çabayı görmüş olacak ki " ben alayım fazla derin yerine koysan bile sen çıkamazsın" dedi
kaşları çatıktı. Onu böyle görmeye alışkın değildim o önceden bana sıcacık bakardı gitmeden önceki son 2 3 yılı saymazsak tabii düşünmeyi bırakıp adımlarını takip edip peşinden bende odaya girdim evde üçümüzden başka kimse yoktu elim ayağıma dolandı bi an ne yapacağımı bilemedim kendimi frenleyemeden az yüksek sesle "kahve" dedim" hı "dedi dalgın dalgın " ha kahve zahmet olmazsa sert bi kahve iyi gelir" anlayışlı bi şekilde başımı sallayıp kahveleri yapmaya koyuldum .
üzgündü çok üzgündü kolay değildi tabii. Sevdiği kadından ayrılmıştı, evliliği bitmişti daha da önemlisi yavrusu annesi hayattayken annesiz kalmıştı. Onu bu halde görmek gönül denizimde kaç limanı yerle yeksan etti bilmiyorum.
|
0% |